Maalesef yeni bir tanımlamamız daha oldu. “Laikçi”. Sayın Milli Eğitim Bakanı içindeki kini bu söz ile bir kez daha dışa vurdu. Kendisinin bu sözü ile bir takım saptamalar yapmak istiyorum. Neden böyle konuşmuş olabilir?
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer öyle gösteriyor ki “dinci” kelimesine karşı geliştirilen sözcüğü bilerek gündeme getirmiştir. Belli ki dinci kelimesine karşı mevcut alınganlığına hedef olarak laikleri oturtmuştur. Yalnız Sayın Bakana bir şeyleri hatırlatmak gerekir. Dinci demek, dini kullanarak kendi siyasi veya maddi menfaatlerine olanak sağlayan kişi demektir. Laikçi ise laik düşünce ile kendi siyasi ve maddi menfaatlerine olanak sağlayan kişidir. Şu sıralar laikçi diye bir tanım yapmak akıl dışıdır. Çünkü menfaatperestler şunu bilirler ki, şu sıralar laikçi değil, dinci olma zamanıdır. Dün laik olanlar bugün de laik olmaya devam ediyorlarsa bu kişilere laikçi değil laik deriz. Ancak dün laik olup da bugün dindarlık oyunu oynayanlara ise dinci deriz. Lafı tersinden söylemek gerekirse on beş yıl önce devletin memuru iken laik olmadığı halde laikmiş gibi görünen bu günün dincileri laikçi idiler.
Milletimiz balık hafızalıdır. Herşeyi unutur. Sayın Bakanın “laikçi” kelimesini gündeme getirmesi anısına bir şeyleri hatırlatmak istiyorum. Aynı Bakan Müsteşar iken kendi gönlünden geçen devletin adını,bir açıklamasında zikretmişti. “Anadolu İslam Cumhuriyeti”… İşte Milli Eğitim Bakanımızın hayalindeki devletin ismi. İçinde “Türk” kelimesi yok. Ayrıca yüzde yüz Müslümanlardan oluşması gereken bir devlet yapılanması zihniyetindedir. Yani din devletini savunuyor. Sayın Bakan bu özelliği ile laik veya laikçi değildir. Aynı zamanda dinci de değildir. Tamamen dindardır. Aynı zamanda şerait taraftarıdır. Bu haliyle kendisini dinci kapsamına sokanlara kızmış olabilir.
Sayın Milli Eğitim Bakanının bir açıklaması da bizlerle ilgilidir. Yani Emekli Assubaylarla… Sayın Bakan Ömer Dinçer Sosyal Güvenlik Bakanı iken emekli assubayların özlük haklarına yönelik iyileştirme çabaları devam ederken, konuya soğuk bakmış ve bu düşüncesini, kendisi Maliye Bakanı olmadığı halde “Bütçe olanakları müsait değil” diyerek belirtmiştir. Ancak aynı yıl imamların maddi olanakları oldukça iyileştirilmiştir. Bugün bir imamın geliri ve yaşam standardı Assubaydan çok yukarıdadır.
Laikçiler kelimesi açılmışken Dindar Milli Eğitim Bakanının gölgesindeki şu dincileri biraz daha yazmak istiyorum.
Gördüğünüz gibi ne kadar çok dinci mesleğini icra eden var. Dinciliğin uygulanması çok çok farklı olabiliyor. Ancak şu sıralar biri laikçi dükkanı açsa iflas eder.
4+4+4 Eğitim sistemi ile birlikte bir çok ilköğretim okulu imamhatip okulu haline getirildi. Artık vatandaş dinini ‘sözde‘ daha rahat öğrenecek. Artık milli eğitim okullarının hepsinde rahatlıkla imam hatip eğitimi verilecek. Okullara en çok alınan öğretmen branşı din öğretmeni. Artık dindar bir nesil gelecek. “Bunun neresi kötü?” diyenler olabilir. Ancak böyle diyenlere sesleniyorum. “Orada biraz durun!” Çağdaş,medeni bir ülkede devlet din eğitimi verecekse hangi dinin eğitimini alacağına dair öğrenciye bir soru yöneltmelidir. Aksi taktirde süreç, müslümanlık dininin Sünni inanışını aşılamaya yönelik bir çalışmaya hizmet eder. Bir inanış kendi inanılırlığını savunma yoluna girip taraftar toplamak isterse, diğer inanışları kötülemek ve çürütmek zorundadır. Maalesef yapılan ve yapılacak olan budur.
Ancak yine de Çağdaş Türkiye’nin Kurucusu olan Atatürk’ün izinden gitmeyi bilmek, Türkiye’nin geleceğini batı medeniyetlerinde aramak kabul ettiğim ideolojik yaklaşım. Benim gibi Atatürk devrimlerini savunan insanlara yeni bir senaryo düzenleniyor. Bazı kanallarda yandaş tarihçiler çıkıp öyle konuşmalar yapıyorlar ki, sözün sonunda her ne kadar telafuz etmeseler de Atatürk’ü diktatörlükle suçluyorlar.
Ancak bu kişiler büyük bir acemilik göstererek halktan şunu kaçırıyorlar. Atatürk isteseydi halife olabilirdi. İsteseydi saltanatı devam ettirip saltanatın başına geçebilirdi.Sonuçta bazı kesimler Atatürk’e bunun önünü açmıştı. Ancak O, Anadolu’ya ayak bastıktan sonra her fırsatta halk meclisleri, temsilciler meclisleri toplamıştı. Ankara’ya gelince de ilk işi Türkiye Büyük Millet Meclisini toplamıştır.
Atatürk’ün son yılları acımasızca yargılanıyor. Ancak ülkenin içindeki ayrılıkçı fraksiyonlar gözden kaçırılıyor. Tek partiden çıkıp çağdaş demokratik bir ortamda çoklu parti ile seçime girmek Atatürk’ün en büyük hayaliydi. Atatürk demokrasiye ve insan haklarına özlem duyarak aramızdan ayrıldı. Devletin bekaası için çok partili sistem hayalini bile gerçekleştiremeyen Atatürk’e diktatör yakıştırması yapmak ihanettir. Sonuçta Atatürk’ün yaşadığı devirde insanların ekseriyeti cahildi. Anadolu’da tarikatların dediği oluyordu. Atatürk’ün, makam sevdası için ve tek başına lider olmak için sert yönetim sergilediğini öne sürenler de var. Ne kadar acı… Oysa o tarihlerde Atatürk’ten başka milletin başına geçecek lider kimsenin aklından bile geçmiyordu. Kimse ona rakip bile olmak istememişti.
Okullar bir hafta sonra açılacak. Ancak bu açılış bizi Cumhuriyetin kazanımlarından bir kocaman adım daha uzaklaştıracak. On bir yaşında kız çocukları başını örtüp okul sıralarına oturacaklar. Laikliğe özellikle dokunmuyorlardı. Ancak Milli Eğitim Bakanı hükümetin içindeki en radikal ve en hazımsız bakan olacak ki Laikliğe söz etmeden duramadı. Tıpkı bir meydan savaşında rakibinin ölüp ölmediğini dürtükleyen asker gibi… Laik idik. Laikçi olduk sayelerinde…