Asubay Tefrikası 6-4
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Türkiye’nin en çok aldatılan insanlarının
“Asubay” denilen askerler olduğunu anlatmak için yazmaya başladığımız
Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm birinci kısımında;
“Asubay” dedikleri biz “ortada sandık” askerlerin
Ve dahi
Asubaylık sınıfının özlük hakları” konusunda;
Ve dahi
Asubayların taleplerinin neler olduğunu gördük!
Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, ikinci kısımında;
Cârî mevzuâtımıza göre “astsubay” dediğimiz “köle” asker sınıfının
Deniz Kuvvetlerimizde teşkil edilmesinin gizli maksadını fâş eyledik!
Meğerse bahriye zâbitân heyetimizin kendileri “ gemi güvertesinde öte beri göt gezdirsin ” diye Donanmamızda “gedikli” (asubay) olarak tesmiye etdikleri “ ortada sandık ” asker sınıfını teşkil etmişler!..
|
* * * * *
Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, üçüncü kısımında;
“Astsubay” denilen ve dahi seferde “hizmet eri” olan asker sınıfının
Hava Kuvvetlerimizde teşkil edilmesinin kan dondurucu maksadını öğrendik!
|
Pilot olduğumuz için;
Biz küçük zâbitân zannediyor idik kendimizi “ makbûl ”,
Meğerse olmuşuz beyaz zâbitânın yerine biz “ maktûl.” |
* * * * *
Asubay Tefrikası isimli makâlemizin şimdi okuyacağınız altıncı bölüm, dördüncü kısımında ise;
|
Akabinde de; Berrî (Kara) küçük zabitliğin (Asubaylığın) M.Ö bilmem kaç senesinde teşkil edildiğini söyleyen lâhanacı bosdan danası târihcilerin Bu ısmarlama ezberini külliyen ve ebediyyen bozacağız, inşallah!
|
* * * * *
Ey, Çadırcı! İçdiğin şarap, sevdiğin güzel idi.
Gitdin câmiye, niyetin kilim aşırmak idi!
Lâkin, dilinden dökülen hiçbir kelâm yalan,
Sen de yalancı değil idin be!..
Senin garbî komşu memleketdeki her boku bilen kerizci beyaz zâbitân
Ve dahi bu beyaz zâbitânın kuyruğuna takılan küçük beyinli küçük zâbitân
Bak, Allah aşkına! Ne yalanlar üfürmüşler!
* * * * *
Berrî (Kara) Ordumuzda küçük zâbitliğin (asubaylığın) teşkil edilmesine kalem batırmadan evvel
Bu köle asker sınıfının târihcesi hakkında bir iki kelâm edelim.
Târihcesine bakdığımızda
Bugün Kara Harp Okulu ismi ile bildiğimiz okulun kuruluş senesinin belli olduğunu görüyoruz.
Nasıl olmuş ise olmuş, Kara Harp Okulumuz gökden zembille inmiş de!
Babalarının minderi kendinden yaylı fayton koltuğuna “cup” diye oturur gibi
1834 senesinde “şıp” diye “kurulmuş!”
* * * * *
Amma ve lâkin Kara Asubay Okulunun târihi söz konusu olunca
Kerâmeti kendinden menkul borazancıbaşılar hoşafın yağına buz tutdurmuşlar!
Kara Kuvvetleri EDOK Komutanlığının 2009 senesinde neşretdiği kitaba, öyle bokdan şeyler yazmışlar ki!
Mesnetsiz, asılsız ve yalan dolan bilgiler ile “târih yazdığını” zanneden
Ve fakat
“Târih yapanlara” ihânet etdiğinin farkında bile olmayan bu lâhanacı bosdan danaları
“Kara Asubaylığı târihi” konusunda bakınız, güneş görmemiş ne inciler üfürmüşler!
“Tarihi süreç içinde” okuma-yazma bilenlerden oluşturulan “astsubaylık müessesesi”
|
“Tarihin en eski döneminden itibaren var olan astsubay yetiştirme sistemi”
|
Kara Kuvvetlerinin M.Ö. 209 senesinde teşkil edildiğini “şıp” diye biliveren müneccimbaşı subaylarımız
“Astsubay” dedikleri asker sınıfının teşkil edildiği târihi söylemeye gelince dut yemiş garga guşu oluyorlar!
Bu kitabı yazan lâhana beyinli subaylarımız hem gelin hem de güvey olmuşlar!
Bilim adamlarımıza göre insanlığın başladığı târih bile belli.
Fakat ordumuzdaki asubaylığın ne zamân başladığını bilen yok!
Burada gevelediğin “târihî süreç” nedir? Ne zamân başladı? Sen, bu sürecin neresinde idin?
“Târihin en eski dönemi” ne demek? M.Ö. mü, M.S. mi?
Böyle muğlak ifâdeler kullanan lâhana beyinli târihcilerimizin bu suâllere verecek cevâbı var mı?
* * * * *
MSÜ Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulunun örütbağda neşretdiği târihceye, bakınız neler yazmışlar.
Ordumuzun “orta” kademe yöneticileri ve teknisyenleri olan “astsubaylar”
|
İlk başlarda; sürekli olarak aynı görevi yapan ve bu nedenle bilgi ve becerisiyle sivrilmiş erbaşların “gedikli” unvanı ile muvazzaf hizmete alınmalarıyla sağlanıyordu.
|
“İlk başlarda” tâbiri ile hangi târihi kasdediyorsun? M.Ö. mü? M.S. mi?
“İlk başlarda” diye üfürdüğün o zamânda, sen nerede idin?
Sen;
“Subay yardımcısı” dediğin askerin târihcesini mi yazıyorsun?
Yoksa
Gözlüklü nene gibi dizinin dibine oturtduğun emzikli bebelere masal mı anlatıyorsun?
Ey bu cümleyi yazan “târihci” kardeşlerim benim!
Sen, târih nedir; ne ile beslenir, ne ile yaşar; nasıl yazılır, biliyor musun?..
* * * * *
İlim fukarası bu subaylarımızın yazdığı ucuz târihceye bakdıkdan sonra cezbeye tutulup da
Kendini târih yazmaya vakfeden bosdan bülbülü kimi asubay meslekdaşımız ise
Tıpkı lâhana beyinli bu subaylarımız gibi börkenekden öyle bir üfürmüşler ki!
Tarihsel süreçte “gedikli” sınıfının ne zaman ve ne şekilde kurulduğu tarih olarak net değildir.
|
Böyle yalanlar üfürmek ile “târih” yazdığını zanneden bosdan bülbülü asubay meslekdaşlarımız Kendisini köle yapdığı için beyaz efendisinin elini öpen “köle” durumuna düşdüklerini bilmiyorlar mı?
|
Subay okullarına sahte târihce düzmek için “yontulmamış yalanlar” söyleyen bosdan gargalarının
Asubay okullarının târihi konusunda böyle dübürden laflar üfürmesinin sebebini de
Eski Tüfek fâş eylesin sizlere;
Bugüne kadar kasden ve sahtekârlıklar ile tertip etdikleri binbür türlü kânun ile
Asubayları hem madden hem de mânen nefes alamaz duruma getiren şerefsiz beyaz subaylarımız,
Kendi hatâ ve günâhlarını, ne zamân başladığı bilinmeyen bir târihin sırtına yıkmak ve hedef sapdırmak isdiyorlar!
* * * * *
Bin dört yüz sene evvelinden Hz. Ali (ra) şöyle nasihât etdi bizlere; “İlim bir nokta idi, Onu câhiller çoğaltdı!”
İşde, yukarıdaki sayfalarda kimlerin ne inciler yumurtaladığını gördünüz, okudunuz!
Berrî Küçük Zâbitliği (Kara Asubaylığı) konusunda da hakikât aslında “bir doğru” idi.
Onikinci havârinin İsa (as)’yı 30 gümüş dinara satdığı gibi
Akıl ve ilim fukarası subay ve asubay meslekdaşlarımız da
Kara Asubaylığı konusunda “bir doğruyu birçok yalana satdılar!”
Kara Asubaylığı konusunda ağızlarını domaltarak kerâmet buyuran târih câhili subay ve asubay mesledaşlarımız;
Hz. Ali’nin bu sözünün ne kadar isâbetli bir tesbit olduğunu bir kez daha hatırlamamıza vesile oldu!
Asubay dediğimiz “ortada sandık” asker sınıfına târihce düzme yarışında
Kimlerin ne bokdan inciler üfürdüğünü gördükden sonra
İmdi başlayalım Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, dördüncü kısımının konusuna…
* * * * *
Küçük Zâbitlik Avrupa Devletlerinde Niçin Teşkil Edildi?
Küçük zâbit isimli “ortada sandık” asker sınıfının Osmanlı Berrî Ordusunda teşkil edilmesinin sebebini anlatmadan evvel
Avrupa devletlerinde “küçük zâbitliğin” teşkil edilmesi hakkında kısa bilgiler verelim.
Zere;
Küçük zâbit asker sınıfının Avrupa Ordularında teşkil edilmesinin sebebini öğrenir isek şâyet
Bizim ordumuzda tezgahlanmasının sebebi de kendiliğinden ortaya çıkacak.
Avusturya, Almanya ve Fransa Orduları;
“Zâbit ile er arasında yer almak üzere” kendi ordularında “küçük zâbit” ismini verdikleri yeni bir asker sınıfını
19’uncu asırın başlarında teşkil etdiler.
Çünkü;
Her üç devlet de bütün dünyâyı kendi sömürgesi yapmak isdiyor idi.
II. Frederick William’ın Prusya Almanya’sı
Ve dahi Napolyon Bonapart Fransa’sının bu asırda yapdıkları harblere bakdığımızda
Bu niyetlerini açıkca görebiliyoruz.
Allah’ın kendisini bütün dünyâyı Fransa’ya köle yapması için yaratdığına inanan
Ve dahi
Fransa’yı “topyekûn seferberliğe” hazırlayan Napolyon,
Ordusunun erlerini coşdurmak için şöyle dedi;
“İnkilâp târihleri neferlerin çantasında dâima mareşallik batonu taşımışdır!”
Bu sözünü unutmayan Napolyon;
Harblerde fedâkârlık gösderen neferlerini hemen mareşalliğe terfi etdirdi.
* * * * *
“Asker kıral” olarak bilinen Prusya Almanya’sının kıralı II. Frederick William da
Ordusu için kânunlar yapdırdı. Askerine çok iyi maaşlar verdi, iâşenin en iyisini yedirdi, kıyâfetlerin en iyisini giydirdi. Silâhın en iyisi ile donatdı. Askerini çok seven bu kıral, boylu-poslu ve kuvvetli gençleri ailelerinden para ile satın aldı. Vermeyi kabul etmeyen ailelerin çocuklarını da zorla kaçırıp asker yapdı. Kendi yapdırdığı kânuna göre mahkemeye kadar giden ve aleyhine karâr vermesine rağmen mahkemeye saygı gösderen kıral, II. Frederick William’dır. “Berlin’de hâkimler var!” dedirten, bu kıraldır. Bilime, akıla ve kânuna her zamân saygı gösderen II. Frederick William, girişdiği bütün harbleri kazandı ve “hiç mağlup edilmeyen kıral” olarak târihe geçmeyi hak etdi.
* * * * *
Aynı dönemde bizim padişahımız III. Mustafa ise
Sarayındaki dalkavuk müneccimlerin üfürüklerine göre devleti idâre ediyor idi.
Kıral II. Frederick William’ın harblerdeki başarıları karşısında şaşkına dönen bizim padişahımız III. Mustafa;
En güvendiği veziri olan Ahmet Resmî Efendiyi elçi olarak Prusya’ya gönderdi
Ve dahi
Kıral II. Frederick William’dan üç müneccim isdedi.
III. Mustafa’nın maksadı;
Ve dahi
|
II. Frederick William, bizim padişahın bu gülünç isdeği karşısında çok şaşırdı fakat alay etmedi.
Harbde muzaffer olması için III. Mustafa’ya şu üç nasihâtı verdi;
1. Târihi iyi bilmek ve târihde yaşanmış harblerden ders çıkartmak. 2. İyi bir orduya mâlik olmak ve sulh vakdinde dahi muharebe zamânında imiş gibi tâlim etdirmek. 3. Her dâim dolu bir hâzineye mâlik olmak.
|
Ve Kıral II. Frederick William, elçimiz Ahmet Resmî Efendiye şöyle dedi;
“Git, III. Mustafa’ya evvelâ selâmımı söyle! Sonra da şöyle de; “İşde, benim üç müneccimim bunlardır.”
* * * * *
Makâlemizin bu bölümünün konusu olmadığından ötürü 18’inci asır askerliğinden bahsetmeye gerek yok!
Çünkü bu asırda dünyâda “düzenli ordu” yok idi!
Olduğunu iddia eden ve “dünyânın ilk düzenli ordusunu M.Ö 209 senesinde kurduk” diyen de “dünyâda” sâdece bizim Genelkurmay Başkanlığımızdır.
|
O zaman kusura bakma sen, Genelkurmay Başkanı! “Aklın yok ise hakkın da yokdur!”
Bunları icâd edecek kadar aklı olmayan ordunun, “dünyânın düzenli ilk ordusunu kurma” hakkı da yokdur.
Kibir; kibirden daha çok cehâlet; cehâletden daha çok hamâset; hamâsetden daha çok hamakât!
Her boku kendilerinin bildiğini zanneden târihci zübük subaylarımıza sesleniyorum;
Eyi, gözel!
Asker, gitdiği yere kânunu da götürür! Kânun yok ise asker de yokdur!
Mâdem “dünyânın ilk düzenli ordusunu” sen kurdun! “Düzen” demek “kânun” demekdir !
Maçan yiyor ise şâyet ;
|
Mâdem “dünyânın ilk düzenli ordusunu” kuracak kadar aklın var idi! Öyle ise Avrupa’lının, Amerika’lının ayağına gadar gidip de;
|
Bütün bu acı hakikâtler karşımızda sırıtırken sen hiç utanmadan, sıkılmadan diyorsun ki;
“Dünyânın ilk düzenli ordusunu ben kurdum!” Yuf olsun, sizin ervâhınıza be!..
Kuduruk âşık âlemi kör, etrafındakileri de dört duvar zanneder imiş!
“Dünyânın ilk düzenli ordusunu biz Türkler kurduk” diyecek kadar azgınlaşan zübük subaylarımızın da
Kuduruk âşıklar gibi o “incir çekirdeği” kadar akılları da başından uğramış zâhir!..
* * * * *
19’uncu asırın büyük bir bölümü, birbirinin topraklarını ele geçirmek isdeyen Avrupa devletlerinin kendi ordularını ve vatandaşlarını sürekli olarak “topyekûn seferberlik” hâlinde tutmalarına sebep oldu.
Avusturya, Almanya ve Fransa gibi Avrupa devletleri, dünyâyı sömürmek siyâsetinden 20’inci asırda da vazgeçmedi. İkincisinin çıkacağını bilemediğimiz için “Birinci Dünyâ Harbi”’ne “Harb-i Umumî ya da Büyük Hârp” dedik. Birincisi biteli daha 20 sene bile geçmemiş idi ki bu kez de aynı sömürgen devletler İkinci Dünyâ Harbinin müsebbibi ya da muhatabı oldular. Avrupa devletlerinin bu bitmek tükenmek bilmeyen “sömürgenlik” hırsı yüzünden 20’nci asırın ilk 50 senesi de tam anlamı ile gene “topyekûn seferberlik” hâlinde geçdi.
Bizim devletimiz İkinci Dünyâ Harbine girmedi. Fakat neticesi itibâri ile mağlub devletlerden bile daha ağır bedeller ödedik. BM ve NATO gibi milletlerarası sömürgen teşkilât, mağlub devletlerde bile yapamadığı sömürüyü ve hovardalığı bizim hâin subaylarımız ve hâin siyâsetcilerimiz vasıtası ile bizim memleketimizde yapdılar. 2016, 15 Temmuz subay darbesinden sonra Türkiye’nin NATO üyeliğinden çıkmasının açıkdan konuşulması, işde bu sömürünün ve hovardalığın açık bir emâresidir. Üsdelik de kendilerini iktidâra getiren Coniperestiş siyâsetciler söylüyor bu hakikâti…
Bu Avrupa devletlerinin “küçük zâbitliği” teşkil etmesinin esâs gâyesi de
Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın 1910 senesinde Meclis-i Ȃyan’da itirâf etdiği gibi;
Yaklaşan “topyekûn seferberlikde” ölecek zâbitin yerini hemen alacak yeni bir asker sınıfı teşkil etmek idi!
Bu sömürgeci devletler işde bu maksatla ve sâdece “seferde” (harbde) görev yapmak üzere “küçük zâbitliği” teşkil etdiler.
Fakat bu devletlerin aristokrat ailelerine mensup beyaz zâbitânı da
Cephenin en önüne sürdükleri fakir ve köylü ailelerin çocukları olan “küçük zâbitânın” kendileri yerine kolayca öldüğünü fark etdi.
Bu fırsatı kendi lehine ganimete çeviren zengin ve aristokrat aile çocukları olan Avrupa’lı beyaz zâbitân da;
Ve dahi
|
Bu sebepden dolayı Avusturya, Almanya ve Fransa Ordularında “küçük zâbitlik” bugün de hâlen mevcutdur.
* * * * *
C. Berrî (Kara) Ordumuzda Küçük Zâbit (Asubay) Sınıfının Teşkil Edilmesinin Sebebi;
Şimdi gelelim “küçük zâbitliğin” bizim kara ordumuzda peydahlanmasına…
Ağacın kurdu, gövdesindedir!
Küçük zâbit ismini verdikleri askerleri aldatanlar da gene
Ağacın gövesindeki kurt misâli kendi ordumuzun zâbitânı oldu!
Çok örnek var. Fakat biz şimdilik sâdece üç zâbitin söylediklerini burada fâş eyleyeceğiz.
Târih sırasına göre bu zât-ı şahâneler şunlar;
* * * * *
Târih; 1909, 22 Kasım
Berrî (Kara) Ordumuzda Piyâde Binbaşı rütbesi ile görev yapıyor idi. O vakitlerde zâbitân heyetimiz, askerlik görevlerine ilâve olarak aynı zamânda mebus da seçilebiyor idi. Binbaşı Ali Vasfi Bey de bu hakkını kullandı. 1908 senesinde memleketi Taşlıca/Üsküp’den seçime girdi. Ve sâdece 21 rey alarak mebus seçildi. Sonra, Millî Müdafaa Encümeni Mazbata Muharriri olarak Meclisde göreve başladı.
Meclis-i Mebusân 22 Kasım 1909 Pazartesi günü içtimâ eyledi.
|
Gündem;
Osmanlı askerî târihinde ilk kez teşkil edilmesi tasarlanan İhtiyât Zâbitânlığı idi.
Aslında gündemde yok idi.
Fakat “Ömer diyecekmiş gibi” ağzını domaltan Ali Vasfi Bey,
Henüz üç ay evvel teşkil etdikleri Berrî (Kara) “Küçük Zâbitliği” hakkında şu incileri dökdü;
Söylendiği, yazıldığı ve meclis kayıtlarına girdiği günden bu buyana bu kayıtları hiç kimse görmedi.
Bugüne kadar geçen 108 seneden sonra bu belgeyi,
İlk olarak sizler görüyorsunuz.
Sayfa: 62 ALİ VASFİ BEY (Taşlıca (Üsküp) Mebûsu (Devamla); Şimdiye kadar bizde “küçük zabitlik” yoktu. Vakıa Dahiliye Kanunnamemiz kırküç (Milâdî 1827. IRBIK) senesinde tercüme edilmiş kırkbeşte (Milâdî 1829. IRBIK) tadil edilmiş, yani Sultan Mahmut zamanında kabul edilmiş. Bu nizamnamenin bazı yerlerinde “küçük zabit” tabiri vardır. Bunun aslı Fransızcadan tercüme edildiği için (sou-officier)’den aynen alınmıştır. Fakat orası bizde unutulmuş. Belki “onbaşı, çavuş, bölük emini” yerinde kullanılmıştır. Bundan dolayı şimdi “küçük zabit” tabirini kabul etmeli ve Ordu kabul etti. Bugün her orduda hemen hemen Almanya tensikatının aynı caridir. Avusturya keza. Hep “küçük zabit” kadrosu vardır. O orduların vakti hazarda en büyük ve mühim uzvu, cüz’ütâmı bölüktür. Bölükteki heyeti muallime, “küçük zabitan” heyetidir. “Küçük zabitan” efratla beraber yatarlar, onlarla beraber hem haldirler. Seviyei irfanları yekdiğerine daha karib (yakın) olduğundan, onun için kuvvei muavine ile talebe arasında bulunurlar. Binaenaleyh bugün Ordu, hakikî bir terakki etmek için o mühim tensiki yapmak şartıyla “küçük zabitan” kadrosunu kabul etti. “Küçük zabitan” yetiştirmek için şurada bir mektep küşad edildi. “Küçük zabitan” kabul ediliyor, yetiştirilecektir. Şimdi Avrupa devletleri ne yapıyor? Bir defa hizmeti muvazzafai askeriye üç senedir, sonra bir de ihtiyat vardır. Beş sene bir “küçük zabit” manen, fıtraten, ahlaken tabiatı saniye hükmüne gelmiş silâh endazlıktan şöyle yıkanıp çıktıktan sonra talebeyi teşkil eden efrada karşı zabitlik haysiyetini, etvârını, evsafını takınabilir. Zabitin bulunmadığı bir zamanda gaybubetini (yokluğunu) hissettirmeyecek; efrad üzerine maddî tesir icra edilmek için bir defa sinnen (yaş olarak) azıcık ziyade olması lâzım gelir. “Küçük zabit” 28 yaşında olmalı. Hiç olmazsa celî (bilinen) bir tabirimizle «Ağabey» dedirtecek kadar olmalı. Bunların zaten tahsilleri; terbiyeleri iptidai olduğu halde, kendileri müddeti medîde (uzun süre) ameliyat ve tecrübe görerek zabitleşmeli. Zabitlik, kendilerine kumandan vazifesi, tabiatı saniye hükmüne gelmeli. Fakat yirmisinden otuzuna kadar temini maişet edemeyeceğinden ondan sonra hiçbir iş tutamaz. Fakat Şarkî Avrupa devletleri ne yapıyorlar? Bilfarz Almanya’da oniki senedir istikamet ve iffet dairesinde iktidar ve maharet göstererek, iyi muallim ve mürebbi olduğunu ispat ederek, bir çok efrad yetiştirerek bir gün şahadetname alacak olursa, ki biz bunu daha teklif etmiyoruz, çünkü bütçemiz fakirdir – kendisine senede bir defa zengin bir ordu, bin mark yani elli tane İngiliz lirası veriyor. Bu şahadetname ile polis memuriyeti, telgraf memurluğu ve posta memurluğu gibi hizmetlerde istihdam olunur. Bu hizmetinden istifade edilmek için kendisine her gün öğleden sonra ikişer saat müsaade olunur. Ait olduğu mevakii askeriyede isbatı vücut eder. Meselâ hukuk müntesibininden birisi her gün öğleden sonra iki saat ders alır, sonra dört senede bir şahadetname alıp devairi adliyede (adliye dâirelerinde) kâtiplikle vesair hizmetlerde istihdam edilir. Veyahut Polis Dairesine devam eder. Cezaya, kavanini adliyeye ait icabeden malumatı tederrüs eder. İşte Avrupa hükümetleri “küçük zabitana” böyle muaveneti nakdiye vesairede bulunur. Şimdi biz muaveneti nakdiyede bulunamayız. Komisyon burayı düşünmüş, teemmül etmiş (düşünmüş). Buraya konmamış, sonra bu kanunda böyle bir madde yoktur. Fakat Ciheti Askeriye, tabiî diğer bir kanun ile sureti saniyede bunu teklif eder, talep eder. Şimdi “küçük zabit” iyi bir muallim, mürebbi olabilmek için sekiz on sene işlemeli, yoksa yetiştiririz, terhis ederiz, vücudundan istifade edemeyiz. O noktai nazardan sair devletlerin oniki sene olduğu halde bizde on sene kabul edilmiş. O halde bu haddi asgarî diye telâkki edilmelidir.
|
Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Beyin yukarıda okuduğunuz itirâfından,
İşde, şimdi en az iki yeni şey daha öğrendiniz;
1. Küçük zâbit denilen bu melâneti biz Türklerin, kimlerden ve ne zamân aşırdığımızı, 2. Avrupada küçük zâbitlik ne imiş! Fakat bizim vatan hâini subaylarımız küçük zâbitliği ne yapmışlar!..
|
Ben, Eski Tüfek Şükrü IRBIK buna; âdi, alçak ve hâince yapılmış bir şark kurnazlığı diyorum!..
İşde,
Küçük zâbitlik konusunda ordumuzun Diyârıbekir garpuzu gibi ikiye yarıldığı yer, tam da burasıdır.
Bu sakat, sapkın ve sürgün zâbit zihniyeti, bugün bile hâlâ aynen devâm ediyor.
Bu konuda söz değil fakat, bunu yapan şerefsiz zabitân heyetimize sülâle boyu öyle küfürler etmek isdiyorum ki!..
* * * * *
Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey’in bu konuşmasında bir kitabı dolduracak kadar ibret verici gerçek var.
Fakat makâlemizin dördüncü kısımını fazla uzatmamak için bu konuyu şimdilik kızağa çekiyorum.
|
Bu esrârengiz sakâmeti suâl eden bir dilekce yolladım meclise. Bakalım ne cevâp verecekler.
|
* * * * *
İşde,
Küçük zâbitlik konusunda yukarıda gördüğünüz incileri yumurtalayan mebus Ali Vasfi Beyin künyesi.
|
Bir “zâbitden”, “zâbit olmayan askerler” hakkında başka ne bekliyor idi ki?
Ve dahi
Avrupa Ordularındaki küçük zâbitliği anlatırken Ali Vasfi Beyin konuşmasına dikkat etdiniz mi?
Kara Öğ. Albay Tahsin ÜNAL’ın asubaylığı târif ederken kullandığı kelimeleri hatırladınız mı?
* * * * *
Târih; 1910, Yaz aylarında bir gün.
Berrî (Kara) Ordumuzun küçük zâbitânını aldatanların en başında,
Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa var.
Çünkü, padişahın karşı koymasına rağmen, Osmanlı Devletini yıkıp padişahı tahtından indiren ve küçük zâbitliği teşkil eden kişi, O!
|
Berrî (Kara) Ordumuzda bugün “asubay” dediğimiz “ortada sandık” asker sınıfı,
Aşağıdaki nizâmnâmesinde de görüldüğü üzere
“Küçük zâbit” ismi ile 06 Ekim 1909 Çarşamba günü teşkil edildi.
Bu târihden evvel Osmanlı Kara ordusunda “Küçük zâbitlik” var idi diyen bosdan gargalarının gulağı çınlasın!
Bu asker sınıfının isminin önüne kendi akıllarınca “gedik” sıfatını ekleyen
Ve dahi
Mekteb isminin “gedikli” küçük zâbit mektebi olduğunu söyleyen karacı ve târihci(!) asubay meslekdaşlarımın da yüzleri kızarsın!
Resmî ve fakat sahte târihci subay tayfamızın gönüllü piyâdesi olan bosdan bülbülü bu meslekdaşlarımız,
Demek ki daha nizâmnâmesini bile görmeden, mezûnu oldukları mekteb hakkında târih(!) üfürmüşler!
Bizim zottirik subaylarımız daha gıdaklamadan “ortada sandık” bir asker sınıfı yumurtalıyor!
|
Bizim saftirik asubaylarımız da hidâyete erip “biz, ortada sandık yöneticiyiz!” diye piyasa yapıyor!
|
Ayıpdır! İnsanda biraz edep olur, hayâ olur!
Askerim diyor iseniz şâyet bu hasletlerden sizde kat kat fazlası olur, olmalıdır!
Akılları yetdiği kadarı ile hakikâti araştırıp doğru târih yazmak yerine
Bosdan danası târihci subaylarımızın dübürlerinden üfürdüğü yalana inanıyorlar.
Ve böyle davranmak ile de kendilerini köle yapan beyaz subaylarımızın elini, eteğini öpüyorlar!
|
Laklâkiyât yapan bu meslekdaşlarımızın bir hatâsı daha var.
Bu zevât diyor ki; ordumuzun sözüm ona “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı var imiş!
Senin ordunda niye olsun? Bunu akıl eden birisi de hiç yok!..
Amerikalı Coni’ye ve İngiliz Tomi’ye kendi devletinin, kendi ordusunun verdiği kıymeti, hakkı hukûku
Sen, kendinden niye esirgiyorsun be adam? Yoksa sen de mi bir bozukluk var?
Biraz aklı olan bir insan;
Kendi kendine “ortada sandık” bir asker sınıfının kuluyum, kölesiyim der mi, Allah aşkına?
“Ortada sandık” bu asker sınıfının mensubu olmakdan memnun isen şâyet
Meydânlara doluşup salya sümük niye ağlaşıyorsun, be adam?
* * * * *
“Gedikli erbaş” tâbiri hakkında üfürdüğü yalandan dolayı Asubay Tefrikası 6-3’de
Asubay neşetli Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ.Yarbay Osman YALÇIN’a kısa ve fakat unutamayacağı bir ders vermiş idik!
Bu kez de bu dördüncü kısımda “gedikli” tâbiri konusunda kendi meslekdaşımıza bir ders verelim.
Aşağıda görülen makâlesinde kıymetli bir meslekdaşımız;
Laf kıtlığında asma budamış!
Ve dahi
1909 senesinde açılan mekteb isminin “Gedikli Küçük Zâbitân İptidâî Mektebi” olduğunu yazmış!
|
Târih yazıyorum diyerek alıp da kalemi eline yukarıdaki yazıda sözünü etdiğin;
Ve dahi
Türk askerî ıstılâhına ne zamân duhûl eylediğini biliyor musun sen?
“Gedikli erbaş” tâbiri,
Askerî mevzuâtımıza ilk kez 2717 sayılı şu kânun ile 25 Mayıs 1935 Cumartesi günü hulûl eyledi.
Bu târihden evvel ordumuzda “erbaş” ve “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilmiş bir asker sınıfı yok idi.
|
“Astsubay” dedikleri uyduruk asker sınıfı hakkında bu yalanı söyleyen meslekdaşlarımız, subaylarımızın kucağından insinler artık!
Bunu götlerinden uyduran hileci subaylarımızın ilimleri yetiyor ise şâyet, buyursunlar!
Eski Tüfek’in karşısına gelsinler hele!..
Ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı olduğu yalanını üfüren bu zübükler,
Kendi işlerini “asubay” dedikleri köle askerlerin sırtına yüklemeye çalışan kurnaz zâbitânın ta kendisidir.
Bu konuda da subaylarımızın papağanı olan meslekdaşlarımız,
Subaylarımızın bu yalanına çanak tutmak ile üç halt ediyorlar;
1. Subaylarımızın uydurduğu ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı var yalanına ortak oluyorlar, 2. Gayri meşrû ve “ortada sandık” bir asker sınıfı olan “asubaylığı” meşrûlaşdırmaya yeltenen subaylarımızın fesat değirmenine su taşıyorlar. 3. Ȃdî bir yalan söylüyorlar; Biraz araşdırmasını bilseler! Hele bir de okuduğunu anlayabilseler idi şâyet! Bu zevât; o vakitlerde donanma gemilerimizde en düşük rütbe ile göreve başlayan bir tayfanın, kâbiliyetine ve celâdetine koşut olarak o gemiye “reis” (komutan) olabildiğini görebilecekler idi.
|
Yeri gelmiş iken şu şerhi de buraya hakkedelim;
Subaylarımızın üfürdüğü gibi ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı yokdur. “Yönetici” dediğiniz o zikzikli şey, mahalle derneklerinde filan olur!
Kendilerini “orta düzey yöneticiliğe” lâyık gören “kes-yapışdırcı” meslekdâşlarıma buradan söylüyorum;
Ordumuzun bir tek şeye ihtiyâcı vardır; ölmeye ve öldürmeye her an hazır “subay ve erâta.”
Kendilerini ATATÜRK’den akıllı zanneden kurnaz ve fakat hâin ve fitneci subaylarımız ile
Bu kurnaz, hâin ve fitneci subaylarımızın eteğinde dolaşan “köle rûhlu meslekdaşlarım” biraz daha laklâkiyât yapsınlar bakalım. Bu konuda bugüne kadar söylediklerini de yalayıp yutmaya şimdiden hazır olsunlar!
* * * * *
İmdi teveccüh eyleyelim, küçük zâbitliğin Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunda duhûl eylemesine…
Küçük zâbitân ismi verilen köle asker sınıfının tâlihsizliği 1909 senesinde kânunun kabul edildiği gün başladı.
Nizâmnâmesinin daha birinci maddesine “dâimî” kaydı düşülen “küçük zâbitân”
Berrî (Kara) Ordumuza “menzil eşşeği” gibi rapdedildi.
“Küçük zâbitânı” niçin “menzil eşşeği”ne benzetdiğimi de aşağıdaki sayfalarda belgeleri ile göreceksiniz.
|
Bilirsiniz, harbde firâr eden asker, kurşuna dizilerek infâz edilir.
Firâr etse bedeli, Divân-ı Harp Mahkemesinde kurşuna dizilerek ölecek!
Hamiyyet gösderip yiğitce atılarak düşmân üsdüne! Bu kez de zâbitin yerine ölecek!..
Öyle bir asker sınıfı düşünün ki! Yürümeye mecbur edildiği her iki yolun sonunda da ölüme varsın!
İşde, ordumuzdaki “asubaylık” tam da bu demek oluyor…
* * * * *
Küçük Zâbit Mektebi ismi ile açılan mekteplerin kaderi de
Tıpkı Donanma “gedikli” sınıfının kaderi gibi oldu.
Bu mekteplerden birisi olan Kasımpaşa’daki Dersaâdet küçük zâbit mektebi tâlime başlayalı daha bir sene bile olmamış idi.
Fakat mektebde er muamelesi gören cingöz talebeler, zâbit olmayacaklarını çokdan anlamışlar idi bile…
Bu sebepden dolayı da küçük zâbit mekteplerine talep birden bire dibe vurdu…
mülâzım
(teğmen) maaşı 2,5 lira, kıdemli çavuş
rütbesindeki küçük zâbitin aylık maaşı ise 2 lira idi.)
Azrâil (as)’in intihâr kisvesi ile can almak için buralarda kol gezmeye başladığı günlerden bir gün
Küçük zâbitliğin mucidi ve dönemin Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa, bu mektebe gitdi.
Mekteb bahcesinde içtimâ eylediği talebelere şunları vaad etdi;
Sene: 1910 Mekân: 1326 bütçe müzâkeresinde Meclis-i Mebûsân’a hitâben; Sayfa: 329
Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Mahmut Şevket Paşa
Osmanlı Ordusunda teessüf ederim ki, bugüne kadar küçük zâbitân heyeti yoktur.
Vâkıa Çavuş, Bölük Emini, Başçavuş denilen şeyler vardır fakat lafzî idi.
Mânen küçük zâbit değildir.
Küçük zâbit 12-15 sene hizmet etmeli ki, küçük zâbit mektebinde tahsil etmeli ki küçük zâbit olabilsin. Biz bunu, devr-i sabıkâda dikkate aldık. Defaatle teklif ettik fakat düşününüz haysiyyeti Hükümeti ki zâbitânın mektepli olmasını istemiyor. Nerede kaldı ki küçük zâbitânı mektebden yetiştirsin.
İşde, bu fikir, devri sâbıkta küçük zâbitân heyeti teşkiline mâni oldu.
Fakat meşrutiyet teessüs eder etmez can attık, bu mektepleri tesis ettik!
|
Merdi kıptî gibi şecaâ t arz eder iken,
Sirkatin fâş eyleyen Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın
1910 senesi bütçe müzâkeresi esnâsında Meclis-i Ȃyan’da söylediği bu sözlerini
Aradan geçen 107 sene sonra
İlk gören ve ilk okuyan da gene sizler oluyorsunuz!
|
Mektepli zâbitânın tertip etdiği Birinci Dünyâ Harbinde ölmesi istenen askerler kim?
Gene mektepli zâbitânın tertip etdiği 2016, 15 Temmuz subay darbesinde ölmesi isdenen askerler kim?
Birisi zâbit, diğeri siyâsetci olan bu iki zevâtın 107 sene sonra söyledikleri arasında bir fark var mı, Allah aşkına?
|
Meclise peşpeşe kabul etdirdiği kânunlar ile
“Alaylı zâbitânı” ordudan ihrâc eden 31 Mart zâbit darbesinin sahte kahramânı Mahmut Şevket Paşa’nın maçası tutuşdu!
Hudutlarımıza dayanan düşmânların sayısı karşısında dudağı uçuklayan Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa,
Hiçbir suçu olmadığı hâlde ordudan tard etdiği “alaylı zâbitânı” mum ile arar oldu!
“Mektebli zâbitânı” ölümüne cephenin önüne sürmek isdemeyen paşamız; vatandaşın harp korkusunu ganimete çevirmesini bildi.
Ve dahi
“Mektebli zâbitânın” yerine ölmesi için “mektebli küçük zâbitân” ismini verdiği yeni bir asker sınıfı teşkil etdi.
* * * * *
Der Saâdet Küçük Zâbit Mektebi;
Ve dahi
Sanki mârifet imiş gibi;
Berrî (Kara) Küçük Zâbitliğin bizim ordumuzda teşkil edilişinin bokdan şerefini
Mahmut Şevket Paşa’mıza yamamak isdeyen târih câhili zübük subaylarımız,
Bu hakikâtden niyeyse pek bahsetmezler.
Der Saâdet Küçük Zâbit Mektebi isimli bu mekteb;
10 Temmuz 1911 Pazartesi günü
“Kıdemli Çavuş” rütbesi ile 173 “kıdemli küçük zâbiti” ilk dönem olarak mezûn etdi.
Aşağıda;
Kağıthâne çayırında icrâ edilen
Ve
Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın da iştirâk etdiği bu törene ait bir resim görüyorsunuz.
|
* * * * *
Son padişahımız Sultan Vahdettin’in Başimamı Sadık Efendi’nin oğlu idi. Padişahın ikâmet etdiği Dolmabahce sarayının karşı sokağındaki konakda yaşıyorlar idi. Babasının namaz kıldırdığı camiye ve saraya gider ve Padişah Sultan Vahdetdin’i hemen hergün görür idi. Saray bahcelerinde padişah çocukları veliaht ve sultanlar ile oyunlar oynadı. 1909 senesinde 16 yaşında bir delikanlı iken Taksim Topcular Kışlası, Nişantaşı, Yıldız Sarayı ve Dolmabahce civârında cereyân eden 31 Mart Vak’asının sokak boğuşmalarına bizzat şâhidlik etdi.
Ve dahi
Bu harplerin hemen hepsinde yaralandı. Irak cephesinde harb ederken İngilizlere eşir düşdü. Hindistan’daki İngiliz esir kampına sürgün edildi.
Bu kampda tanışdığı Muhammed Ali isimli bir müslüman ile çalışarak Hintli müslümanları tek başına örgütledi. Pakistan devletinin kurulması ile neticelenen halk hareketine önderlik etdi.
Muhamed Ali isimli bu müslüman; 1947 senesinde Pakistan Devletini kuran ve ilk Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Ali CİNNAH idi. Küçük zâbit Nurettin Efendinin esir kampında müslümanlara yapdığı yardımları asla unutmadı. Pakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Muhammed Ali CİNNAH Türkiye’ye ilk gelişinde, İstanbul’da konakladığı otele merhum Nurettin PEKER’i dâvet etdi. Pakistan’ın kurulmasındaki emeklerinden dolayı kendisine hediyeler verdi ve yardımları için bir kez daha teşekkür etdi.
Der Saadet Küçük Zâbit Mektebinden kıdemli çavuş rütbesi ile 1912 senesinde mezun olan Nişantaşı’lı Kıdemli Küçük Zâbit Nurettin (PEKER) Efendinin başçavuş rütbesi ile 1914 senesinde çekdirdiği bir resimi.
Yukarıda gördüğünüz resimleri ve bu bölümdeki bilgilerin bir kısmını;
Piyâde Kıdemli Küçük Zâbit merhum Nurettin (PEKER) Efendi‘nin oğlu olan
Ve dahi
16 Aralık 2016 Cuma günü kendisini evinde ziyâret etdiğim Sayın Orhan PEKER’den aldım.
Sayın Orhan PEKER,
Babası Piyâde Küçük Zâbit Başçavuş merhum Nurettin PEKER’in yazdığı
Ve yayınlamaya ömrünün vefâ etmediği
Ve fakat
Babasının vasiyeti olarak oğlu Orhan PEKER’in yayına kendisinin hazırlayıp
Doğan Kitap’dan Temmuz 2019’da birinci baskını yayınladığı
Tüfek Omza isimli kitabının bir nüshasını kendisini ziyâretim esnâsında imzâlayıp bize verme nezâketini gösderdi.
Bu vesile ile;
Sayın Orhan PEKER‘e teşekkür ediyor, ellerinden hörmetle öpüyor
Ve
Kendisine sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.
* * * * *
Dönemin Harbiye Nezâreti;
Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın
Berrî Ordumuzda “küçük zâbit” sınıfını teşkil etmekdeki “gizli maksadı”,
Meğerse “mektepli zâbitân” yerine cephede ölecek “ucuz” ve “küçük rütbeli” askerler tertip etmek imiş!
Cephenin en önünde, zâbit yerine ölüme sürüldüğünü gören küçük zâbitân, aldatıldığını anladı!
Ayrıca;
Berrî (Kara) Küçük Zâbit Mektebi;
31 Martcı zâbitân heyetimizin bu sinsi maksadını bilen padişahın irâdesine rağmen tesis edildi.
Ve dahi
“Küçük Zâbit” ismini verdiği asker sınıfını darbeci zâbitân heyetimiz, Berrî (Kara) Ordumuzda gayri meşru olarak teşkil etdi.
İşde belgesi;
|
Sene: 1910 Mekân: 1326 bütçe müzâkeresinde Meclis-i Mebûsân’a hitâben; Sayfa: 329
Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Mahmut Şevket Paşa
Osmanlı Ordusunda teessüf ederim ki, bugüne kadar küçük zâbitân heyeti yoktur.
Vâkıa Çavuş, Bölük Emini, Başçavuş denilen şeyler vardır fakat lafzî idi.
Mânen küçük zâbit değildir.
Küçük zâbit 12-15 sene hizmet etmeli ki, küçük zâbit mektebinde tahsil etmeli ki küçük zâbit olabilsin. Biz bunu, devr-i sabıkâda dikkate aldık. Defaatle teklif ettik fakat düşününüz haysiyyeti Hükümeti ki zâbitânın mektepli olmasını istemiyor. Nerede kaldı ki küçük zâbitânı mektebden yetiştirsin.
İşde, bu fikir, devri sâbıkta küçük zâbitân heyeti teşkiline mâni oldu. Fakat meşrutiyet teessüs eder etmez can attık, bu mektepleri tesis ettik!
|
Yukarıdaki bu belgeyi de
Söylendiği günden 107 sene sonra ilk gören gene sizler oldunuz!
“Târihin başlangıcından beri küçük zâbitlik var” diyen bosdan danaları bunları iyi öğrensinler!
* * * * *
Târih; 1914, 07 Mayıs
Dönemin Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Enver Paşa,
İçtihâd dergisinden Doktor Abdullah CEVDET’e 07 Mayıs 1914 Perşembe günü bir mülâkat verdi.
|
Mülâkat esnâsında muhabir Doktor Abdullah CEVDET, şöyle bir suâl tevcih etdi, Enver Paşa’ya;
— Küçük zâbit mektebi açılmışdı;
Harbiye Nâzırı Enver Paşa, şöyle cevâp verdi;
|
Harbiye Nâzırı Enver Paşa küçük zâbitâna yukarıda gördüğünüz sözleri verdi.
Fakat 30 Ekim 1918 Çarşamba akşamı Osmanlı Devletinin teslim olması ile birlikde
Enver Paşa’nın verdiği bu sözlerinin hepsi suya düşdü!..
* * * * *
Târih; 1920, 04 Eylül
1910 senesinde Meclis-i Ȃyan’da yapdığı konuşmasında Mahmut Şevket Paşa şöyle demiş idi;
“Esnâyı seferde kesretli (çok) telefât (ölüm) vukû bulabilir. Bunun için de küçük zâbitân yetiştirmeli!”
31 Mart’ın darbecisi Mahmut Şevket Paşa’nın “zâbit” yerine “küçük zâbit” ölsün tuzağı çok iyi çalışıyor idi.
İstiklâl Harbinin en şiddetli günlerinde,
Teşkil edilmesinden 6 ay sonra Büyük Millet Meclisi 192 sayılı karârnâmeyi meriyyete koydu.
Cephenin en önünde, düvel-i muazzâma gevuru ile göğüs göğüse cenk eden
Ve dahi
“Ateş hattında” fevkalâde fedâkârlık gösderen küçük zâbitân,
Okuma-yazmasına bakılmadan zâbit vekilliğine (asteğmen) terfi etdirildi.
Gevur Napolyon; “Ateş hattına” sürdüğü kendi gevur neferine “mareşal batonu” vermiş idi.
|
Fakat bizim müslüman Müşir Mahmut Şevket Paşalarımız ise Zâbitin yerine ölmesi için “ateş hattına” sürdüğü kendi müslüman küçük zâbitânına Sâdece “zâbit vekilliği apoleti” verdi.
|
|
* * * * *
Ne vaad etdiler? Ne yapdılar?
Numara 170 – Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi H. 21 Ramazan 1327- R. 22 Eylül 1325 (M. 05 Ekim 1909) Madde 47: Küçük zâbit mekteblerinden veya alay mektebinden yetişerek kıt’ada toplam 9 sene hizmet etmiş olanlar polis, jandarma, saray, müze dâireleri muhafızlığı, koruculuk, tahsildârlık, şimendifer ve şirket idârelerinde, yol ve köprülerde, askeriyeye ait fabrika, fırın, anbarlarda ve dâirelerde kâbiliyetlerine göre istihdam olunurlar. 12 sene hizmet etmiş olanlardan imtihanla liyâkatlarını ispatlayanlar yedek subaylığa nakil edilecekleri gibi genellikle en az 300 kuruş maaşlı memuriyetlere de tercihen tayin edilirler. Madde 48: 9 sene hizmet edenlerden işiyle gücüyle iştigal edemeyecek veya 30.maddede zikrolunan hizmetleri yerine getirecek kudreti olamayanlar maluliyetini beyan edenler son maaşları yarısı ile emekli edilirler, “diğerlerine” emeklilik verilmez. 12 sene hizmet edenler genellikle son seneleri maaşlarını yarısı ile berâber her sene için maaşlarının 1/6 nisbetinde bir miktar ilâveyle emekli edilirler. Ancak 30’uncu maddede zikredilen maaşlı memuriyetlere tayin olunduklarında işbu emeklilikleri geçici olarak kesintiye uğrar.
|
Yukarıda gördüğünüz Küçük Zâbit Mektebi Nizâmnâmesinin madde 48’i hakkında yeri gelmiş iken şu hususu söyleyelim. Madde 48’de “diğerleri” dedikleri küçük zâbitândan birisi de Gâzi Piyâde Pilot Küçük Zâbit Kıdemli Başçavuş Vecihi (HÜRKUŞ) Efendi idi. 1910-1918 seneleri arasında talebelik dâhil Kara Ordumuzda piyâde, tayyâre makinist ve pilot küçük zâbit olarak vatanına tam 10 sene hizmet eden Ali Fehamoğlu Vecihi Efendi de
Ve dahi
Mondros Mütârekesini 30 Ekim 1918 Çarşamba günü imzâlayıp silâh bırakan Osmanlı Devleti,
İstiklâl Harbi süresince istihdâm etdiği İhtiyât Zâbitânını terhis etdi.
Terhis etdiği İhtiyât Zâbitânına birikmiş üç-dört aylık maaşını da peşin ödedi.
Fakat aynı dönemde harb edip aynı târihde terhis edilen küçük zâbitânâ
Devletimiz, delikli bir tek guruş vermedi…
* * * * *
Küçük zâbit “sou-officier” unvânını,
Dâhiliye Nizamnâmesini aşırdığımız Fransa Kara Ordusundan 1830 senesinde ilk defâ tercüme etdik!
Fakat bu aşağılayıcı tâbire, Padişahlarımız ve Osmanlı Ordumuzda kimse itibâr etmedi.
Birinci Cihân Harbi ile dünyâyı ele geçirmeye daha 19’uncu asırın sonlarında karâr veren Prusya Almanyası;
Ve dahi
Bu maksada mâtuf olarak da küçük zâbit mektebleri açdı. Zâbitleri kadar iyi eğitim verdiği küçük zâbitânına,
6 senelik hizmeti tamamlamaları karşılığında devlet dâirelerinde çok iyi ücretli memuriyetler veriyor idi.
06 Ekim 1909 târihli nizâmnâmesinde “küçük zâbitliğin” “dâimî” olarak teşkil edildiği yazıyor. Fakat Meclis-i Mebûsân’da bir sene sonra yapdığı konuşmasında Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa, Kara küçük zabitliğinin “sefere” özgü olarak teşkil edildiğini itirâf ediyor. Birbirini yalanlayan bu kıvırmalara bakdığımızda aslında Kara küçük zâbitliği için Harbiye Nezâretinin ileri sürdüğü gerekcenin “çürük” olduğu ortaya çıkıyor.
|
* * * * *
1326 senesi Muvazenei Umumiye Kânunu Lâyihası müzakeresi esnâsında
16 Haziran 1910 Perşembe günü Meclis-i Mebûsân’da yapdığı konuşmada;
Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa şöyle dedi;
“Esnâyı seferde kesretli telefât vukû bulabilir. Bunun için de küçük zâbitân yetiştirmeli!”
|
Mahmut Şevket Paşa’nın bu cümlesinde de açıkca görüldüğü üzere
Bizim Ordumuzdaki küçük zâbitân sınıfı da aslında,
Kapıya dayanan birinci dünyâ harbi esnâsında cephede ölecek beyaz zâbitânın yerine
Ateş hattına sürmek üzere “muvakkat” (geçici) olarak teşkil edilmiş idi.
Harbden sonra da lağv edilecek idi.
Fakat öyle yapmadılar!.. Beyaz zâbitân bu sözünden çark etdi!..
Bu sözü söyledikden 13 sene sonra;
1922 senesinde İstiklâl Harbi sona erdiğinde Mahmut Şevket Paşa’nın dediği oldu!
Donanmamızın “gedikli”, “küçük zâbitânı” ve “gedikli zâbitânı” ile
Kara ordumuzun “küçük zâbitânı” öyle bedbaht asker sınıfları oldular ki
Mühendisin (Asteğmen) mâfevki (üsdü) olan bahriye gedikli zâbiti
1923 senesinde kabul edilen aşağıdaki şu kânunda “zâbit” sınıfına dâhil edilmedi.
|
Fakat yanlış hesâb, Bab-ı Ȃli’den döndü!
Cumhuriyetin kurucu ruhû, gedikli zâbitânın hakkını, gedikli zâbitâna teslim etdi…
Bahriye gedikli zâbitânının “zâbit” sınıfına dâhil olduğunu anladılar.
Ertesi sene kabul etdikleri 508 sayılı şu kânun ile bahriye gedikli zâbitânını, “zâbit” sınıfına dâhil etdiler.
|
Fakat “bahriye gedikli zâbitini” “zâbit” sınıfına dâhil edeli daha 3 sene olmamışdı ki bu sefer de
Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile zâbit vekili (asteğmen) altındaki bütün askerleri “er” kabul etdiler.
|
18 Ekim 1907 târihli La Haye (The Hague) Sözleşmesine göre harbde esir edilen askerler, iki ayrı kampda hapsedildi;
1. Mükellef Efrâd, (diğer rütbeler)
2. Muvazzaf Zâbit
Esir düşen “kıdemli/kıdemsiz küçük zâbitânı” “erâtımız” ile aynı kamplara hapsetdiler. Zâbit olduğunu söyleyip zâbitân ile aynı kampa yerleşdirilen “küçük zâbitânı” düşmâna, önce kendi zâbitlerimiz ihbâr etdi ve zâbit kampından atdırdı!
Ruslara esir düşen piyâde küçük zâbit kıdemli çavuş Süleyman NURİ, bunlardan sâdece birisidir.
* * * * *
Bilen ile bilmeyen bir olur mu Allah aşkına?
Evvelâ harp okullarımızın müfredâtına bir bakın! Sonra da Asubay Okullarının müfredâtına…
Dört sene “harb sanatı” tahsil etmiş subay ile
Bir iki sene yarım yamalak “meslek” tahsil etmiş asubay, bilgi ve harb kıymeti bakımından aynı olabilir mi?
Dört sene eğitim almış bir subayımız ile bir iki sene eğitim verdiğimiz bir asubayımız arasında emir-komuta ve sevk- idâre bakımından en az yarı yarıya bir kıymet farkı olduğunu kim inkâr edebilir?
En az dört sene eğitilmiş bir subayımızın tâlim etdirdiği erâtımız ile
Bir iki sene eğitdiğimiz asubayımızın tâlim etdirdiği erâtımız arasında harb kıymeti bakımından en az yarı yarı fark olduğunu kim bilmiyor?
Muhtemel bir dünyâ harbinde muzaffer ordu olmak isdiyor isek şâyet
Bunu ancak, dünyânın en iyi tâlimini verdiğimiz erâtımız ile yapabiliriz.
Erâta dünyânın en iyi tâlimini de ancak dünyânın en iyi tâlimli subayı ile verebiliriz.
Tâlimgâhda erâtımıza harb sanatını öğreten zâbitânımızın karârgâhda masabaşı görevlere çekilmesi ile
Osmanlı Devletinin yıkılması arasında çok ciddi ve çarpıcı bir bağlantı olduğunu ilk söyleyen kişi de
Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK oluyorum.
Buyursunlar! Osmanlı Devletinin çöküşünü bir de bu zâviyeden incelesinler.
Dört sene eğitim verdiğimiz subayımız karârgâhda öte beri göt gezdirirken
Erâtımıza harp sanatını öğretmek işini yarım yamalak tâlim verdiğin asubayın sırtına yıkan zihniyet kimdir?
Bu zihniyetin amacı nedir?
Dünyânın en iyi eğitimini verdiğimiz zâbitânımızın eğitdiği dünyânın en iyi erâtından müteşekkil bir ordu tasavvur edin hele! Peki, bunun böyle olmasını isdemeyen kimler olabilir, sizce?
Tâlimgâhda ter döküp erâtımızı harbe hazırlayan zâbitânımızı karârgâhda masabaşı görevlere çekenlerin; ordumuza ve devletimize ihânet etdiğini de gene ilk kez ben Şükrü IRBIK iddiâ ediyorum.
Bütün bu ihtimâlleri ortaya döken emekli SG asubayı ben Şükrü IRBIK, Bugüne kadar inandığım doğrudan çark etmiş değilim! Tam tersine, yukarıdaki cümlelerimde söylediğim her kelime, Savunduğum hakikâte beni biraz daha yaklaşdırıyor. Dünyâ siyâsetinde iddiâsı olan ordularda, “astsubay” denilen “ortada sandık” bir asker sınıfı yokdur! Asubay denilen asker sınıfı, devletimizin taraf olduğu;
Ve dahi
Ben, ordumuzdaki “uyduruk” Asubaylık sınıfı lağv edilecek diyorum ve buna inanıyorum. Aklı başında siyâsiler ve subaylarımızın devletimize ve ordumuza hâkim olduğu gün; Beyaz subaylarımızın icâd etdiği ve “astsubay” dediği bu gayri meşrû asker sınıfını hemen lağvedecekler.
|
* * * * *
Kurtul artık dün gece içdiğin horoz kanı şarabın kemendinden,
Ve haber yolla bana Çadırcı, elâ gözlerine kurt dolanlardan!
Gözüm, kör değilsen, bunca mezârı gör;
Dünyâyı saran yalan dolanları gör;
Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş:
Elâ gözlerine kurt dolanları gör!
Asubay denilen vatan evlatlarına bu hâinlikleri yapanların elâ gözlerine kurtlar dolalı epeyi zamân oldu!
Lâkin
Mürteşi Müşirlerden İngiliz sevicisi zâbitânın çevirdiği bu kuyruklu yalan dolanların ceremesini
Asubay dedikleri askerler çekiyor!
* * * * *
Ȃrif olan adamın gözü gamaşmaz! 10 Temmuz 2012 Salı gününden beri yazdığım makâlelerim ile Asubayların özlük hakları mücâdelesini tâkip eden emekli bir asubay olarak şu hakikâti gördüm;
Zayıf şahsiyetli ve âciz insanlar olduğunu fark etdim. Yorulmadan, emek vermeden kolay ve kısa yoldan peyniri kapmaya çalışırlar. Bir nevi dilencilik yaparlar!
Uzun ve meşakkâtli de olsa hedeflerine; emek, sabır, akıl ve hele de kânun ile ulaşırlar!
|
* * * * *
Üç kısımdan mürekkep Asubay Tefrikası -6- isimli bu makâlemizde fâş eylediğimiz kânunlar ve belgelerden âşikâre gördüğünüz üzere;
Beyâz zâbitân heyetimiz Türk Ordusunun hizmet çarklarını; “Küçük zâbit” dedikleri “mektebli ve muvazzaf” askerlerin alın teri, emeği, kanı ve canı ile döndürüyor!
|
Müteakip bölümlerin birisinde gösdereceğiz!
İstiklâl Harbinde şehid olan “zâbit” ve “Er” sınıfına dâhil etdikleri “küçük zâbitân ile efrât” sayısı da
Bu gerçeği gâyet güzel isbâtlıyor!
* * * * *
Bugün, 29 Kasım 2017
“Her yalanın bir zevâli vardır!” Târih yazıyorum diyerek kalemi kağıdı eline alan sözde târihci subay ve asubay meslekdaşlarımızın “Küçük zâbitlik” konusunda abdestsiz üfürdükleri yalanların zevâli de bugüne kadar imiş!
|
Yukarıda ilk defâ neşretdiğimiz belgeler tahdında Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit”liğin teşkil edilmesinin Târih dizini şöyle oluyor;
1. Târih: 1909, 31 Mart (Milâdî 13 Nisan) Salı;
Meşrûtiyete karşı olan ve padişahlığı yeniden ihyâ etmek bahânesi ile
Ve aslında Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen saltanâtperestiş mektepli beyaz zâbitân, siyâsetci, ve İngiliz muhibi vatan hâinlerinin tertiplediği Ve dahi Tıpkısının aynısını 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı bizzat yaşadığımız “isyân” başladı.
* * *
2. Târih: 1909, 06 Ekim Çarşamba;
Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit” ismi verilen “ortada sandık” yeni bir asker sınıfının Nizâmnâmesini Meclis-i Ȃyan kabul etdi. * * *
3. Târih: 1911, 21 Ocak Cumartesi;
Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi isimli nizâmnâme Takvim-i Vekâi’de neşir ve ilam edildi.
* * *
4. Târih: 1911, 10 Temmuz Pazartesi;
Der Saadet Küçük Zâbit Mektebi “kıdemli çavuş” rütbesi ile 173 küçük zâbiti mezûn etdi. Demek ki ne imiş?
Ve hattâ
Bakalım şimdi ne halt edecekler!
* * *
5. Târih: 2013, Aralık;
Kaynak : Kara Öğr. Albay Ali BAL, Der-Saadet (İstanbul) Piyâde Küçük Zâbit ve Küçük Zâbit İptidaî Mektepleri, Askerî Târih Araştırmaları Dergisi Yıl:11, Aralık 2013, Sayı: 22, Sayfa: 47.
Dersaadet (İstanbul) Küçük Zâbit Mektebi;
Ve dahi
Mükellefiyet-i Askeriyye Kânun-u Muvakkati mucibince Sinn-i mükellefiyyete dâhil olarak Harbiye Nezâretinin taht-ı silâha celbetdiği 1312, 1313, 1314 ve 1315 tevellütlü talebelerden birkaç aylık tâlim ettirildikden sonra “zâbitin yerine ölmesi için” “küçük zâbit” unvânı ile cepheye sürülenlerin sayısını ise kimse bilmiyor. (MAZC, İ-44, 15 Mart 1333 (1917).
* * *
6. Târih: 1920, 14 Aralık Salı;
82 sayılı Karâr ile (T)BMM, meclisde kabul etdiği kânunlara sayı (numara) vermeye başladı. Bu sebepden dolayı Meclis-i Ȃyan’da 06 Ekim 1909 Çarşamba günü kabul edilen Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi’nin sayısı (numarası) yokdur.
|
* * * * *
Târih; 1925, 12 Mart
“Târihin en eski döneminden itibâren astsubay sınıfı var idi!” diyen lahâna beyinlilerin suratına bir tokat daha aşkedelim, buyurun!
“Küçük zâbitlik” denen uyduruk ve ortada sandık asker sınıfının 1925 senesinde dahi ordumuzda mevcut olmadığına dâir
İşde, en yüksek devlet dâiresi olan T.B.M.M.’den resmî bir belge!
Hem de Müdafaai Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) Ali Fethi Bey bizzat fâş eylemiş!..
Asubay Tefrikası 6-4, Eski Tüfek-2017 |
Târihciyim diyerek soytarılık yapan subay ve asubaylarımızda biraz şeref ve haysiyet var ise şâyet,
O şom ağızlarını domaltıp “küçük zabitlik” hakkında bundan kelli tek kelime söz etmezler, herhâlde!..
* * * * *
Ordu; dürüst ve âdil olduğu kadar güçlüdür!
Orduyu idâre edenler de; dürüst ve kânuna uygun iş yapdığı kadar saygı görür!
|
Küçük zâbitân ismini verdiği asker sınıfı hakkında, Beyaz zâbitân heyetimizin bugüne kadar söylediği yontulmamış yalanları Ve dahi Yapdığı akıla hayâle gelmez hâinlikleri okudukdan sonra;
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|