Dolar 34,2714
Euro 37,4959
Altın 2.928,60
BİST 8.876,22
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 22°C
Az Bulutlu
Ankara
22°C
Az Bulutlu
Paz 21°C
Pts 22°C
Sal 20°C
Çar 14°C

DAHA FAZLA ÖZGECAN’LAR ÖLMESİN

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
18/02/2015 5:54 PM | Son Güncellenme: 30/03/2024 12:45 PM
6

Bu günlerde bir infial halindeyiz. Hepimiz Tarsus’ta yaşayan üniversite öğrencisi Özgecan’ın işkence ile öldürülmesine şahit olduk. Her trajedinin arkasından çaresizce edilen laflar bize gösteriyor ki yine tedbir alınmayacak. Herkes bir taraftan bu duruma üzülürken acilen daha fazla suçlu aramaya koyuluyor. Öyle ki bu trajediyi bir malzeme yapmaktan çekinmeyen iğrençlikler bile izledik.

Peki daha fazla Özgecan’lar ölmemesi için ne yapmak lazım? Soma’da yaşadığımız acıların aynısını Ermenek’te yaşamadık mı? Hafızalarda bir yırtık lastik ayakkabıdan başka ne kaldı? Özgecan’ın katledilmesini neyle anacağız? Nihat Doğan adıyla mı? Yoksa bir üniversiteli kızın çaresizce dediği gibi dolmuşları ıslah etsek yetecek mi? Ya bir sonraki cinayetin mekanına göre orayı da ıslah mı edeceğiz? Elbette ki hayır.

Şunu itiraf etmeliyiz ki, bu tür cinayetler en modern ülkelerde de oluyor.  Bu cinayetlerin psikososyal olarak incelendiğine,  tüm dünyada olduğu gibi bizde de gözardı edildiğine inanıyorum. Bir siyasetçinin dediği gibi “Üç gün sonra unuturlar.” maalesef unutacağız. Tıpkı daha öncekileri unuttuğumuz gibi. Peki bu kez unutmadan önce şunları yapabilir miyiz?

  • Fen Bilgisi derslerinin müfredatından çıkardığımız üreme konusunu daha detaylı olarak geri getirebilecek miyiz?
  • Bayanlara özel plajlar açmaktan vazgeçecek miyiz?
  • Bayanlara rol biçmekten vazgeçecek miyiz? Oturuşuna kalkışına karışmaya son verecek miyiz?
  • Makyajlarına, giyimlerine karışmaktan vazgeçecek miyiz?
  • “Erkek ve kadın eşittir” demeye tekrar başlayacak mıyız?
  • Bayanların eğitim ve çalışma hayatına katılımına ve ekonomik özgürlüklerine engel olmayı bırakacak mıyız?

Yukarıdaki sorulara  evet dersek bir nebze son yıllarda yaptığımız hatalardan geri adım atarız. Bir de sözünü bile etmekten kaçtığımız fizyolojik gerçekler var. Bu fizyolojik gerçeklerden yola çıkarak daha mutlu ve kendine güvenen bir toplum yaratmak için yapmamız gerekenler var.

  • Kız çocuklarına ilkokulda makyaj ve saç bakımı dersi verilmeli.
  • Erkek çocuklarına ilkokulda bayanlara nezaket eğitimi verilmeli.
  • Çocuklara cinselliğin yemek ve su gibi bir ihtiyaç olduğu anlatılmalı.
  • Tiyatro sanatı ile kız erkek ilişkilerinde hayat yeniden anlatılmalı.
  • Hasta ruhlar tedavi edilmeli.

Şaka mı ediyorsun sen?” dediğinizi duyar gibiyim. Halbuki bir fatiha okusam yeterdi değil mi? Peki ben soruyorum. Bizi yaratan Yüce Allah’ın bizim Fatihamıza mı ihtiyacı var? Yoksa yaradılanı yaradandan ötürü sevmemiz yeterli değil mi? İlla cihat mı? İlla kabullendirme mi? İlla Müslümanlık mı?

Türkiye’de son yıllarda yaşanan kadına şiddet tamamen Türk erkeklerinin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Türk erkekleri hasta yetiştirilmektedir. Sorumsuz ve savruk büyümektedirler. Ortamını buldukları zaman dişini geçirmek için saldırganlaşabilecek kadar zavallı bir durumdadır erkeklerimiz. Silah gibi kullandıkları dinleri vardır. Ne de olsa Allah ile kadın arasındadırlar.

Bizim iğrenç atasözlerimiz bile vardır. “Kızını dövmeyen dizini döver” miş. Peki oğlunu dövmeyen neresini döver? Erkek egemen anlayışına maalesef kadınlarımız boyun eğiyorlar. Çağdaş bir ülke olmaktan çıkarak yavaş yavaş bir Ortadoğu ülkesi oluyoruz. Korkarım bir süre sonra basına da bayanlara yapılan zulüm haberlerini yapmamaları için baskı yapılacak. Kısaca despotizm despotizmi doğuruyor.

Tabii ki madalyonun bir başka yüzü daha var. Bir haber yapılırken artık nasıl bir etki yaratması isteniyorsa öyle haber yapılıyor. Çok ilginç ama bir gerçeğin altını çizelim. Medya ve basında cinayetler konusunda halkı infiale sokacak olan cinayetin işleniş tarzına ait ifadelerden kaçınılırdı. Amaç toplumsal travmanın halkı çok farklı etkilememesi idi. Ama Özgecan’ın katledilmesinde bu kural işlemedi. Belki de bilerek gündemin ortasına yerleştirildi. Acaba birileri bu esnada yine bir mühendislik yaptı mı? Millet bu menfur cinayeti konuşurken gündemden ne kaçırıldı?

Sakın şu bedelli askerlikle ilgili bir takım düzenlemeler yapılmış olmasın? Ya da Suriye konusunda ABD veya İsrail ile yeni kirli bir ittifaka girmiş olabilir miyiz? Ya da Güneydoğu’da karakollarımız işgal edilmeye başlamış olamaz mı?

Özür dilerim Özgecan senden. Binlerce özür. Sakın senin katlini küçük gördüğümü düşünme. Sen çifte cinayet kurbanısın. Seni bir katilin, bir de toplumun öldürdü. Tıpkı Ali İsmail ve diğerleri gibi…

Kadınları korumak için konuşulan yöntemleri bir okuyalım. Önce o kadar ciddi ciddi fikir söylüyoruz, sonra da ne kadar trajikomik fikirler diye hayıflanıyoruz. “Taciz bütonu” da bunlardan biri. İnsanın sorası geliyor. “Gerçek misiniz?” Bırakın otobüsleri, kadınların her birine bir taciz bütonu takılsa bile nafile.

Son yıllarda sayıları artık binleri geçen kadın şiddete maruz kaldı ve bir kısmı maalesef öldürüldü. Hem de yabancı biri tarafından değil. En yakınları tarafından. Bu da şunu gösteriyor. Toplumsal bir çöküş patlaması yaşıyoruz. Eğer haberlere düşenler bunlar ise, inanıyorum ki en az yüz katı kadar gizli yaşanan acılar vardır.

Özgecan’ı öldüren katillerin üzerine giderek, onlara en ağır cezalar vererek yürürlükteki kanunlardan daha fazlasını bekliyoruz. Peki bu bir linç değil midir? Çıkmamış bir kanunu uygulamaya çalışmak ve bu konuda bizzat devletin üst düzey yetkililerinin araya girmesi linç değil midir? Peki Özgecan’ın babası da öyle mi düşündü? O, devlet büyüklerini bile utandıracak kadar insancıl bir açıklama yaptı.

Avukatlar sanığı savunmak istemediler. Kimi korktu, kimi infialin içindeydi. Sadece bir avukat “ben savunacağım.” Dedi. Bunu da şöyle açıkladı. “-Herkesin savunma hakkı vardır.

Şimdi ben o avukata sesleniyorum. Evet Sayın Avukat çık!… çık ve konuş! O zanlılardan başla tüm kadın cinayetlerinin sebebini ortaya ser!  Bu davayı yüzyılın davası yap!

Bu vesile ile tüm Emekli Assubaylara sesleniyorum. Gelin taraf olalım bu davaya. Uzak durmayalım. Canilerin hatası kesin. Suçu sabit. Biz diğer suçluları da bulalım. Azmettirenleri bulalım. Ortam sağlayanları, yardım ve yatakçılık yapanları bulalım. Beyin yıkayanlara ulaşalım.

Saygılarımla…

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
12/12/2015 3:40 PM
12/12/2015 3:40 PM
05/09/2015 11:04 AM
27/02/2015 5:22 PM
07/02/2015 7:04 PM
04/01/2015 6:09 PM
01/01/2015 2:00 PM
19/12/2014 9:17 AM
31/10/2014 6:24 PM
04/07/2014 7:37 PM
16/05/2014 7:49 PM
27/04/2014 8:10 PM
06/04/2014 11:02 PM
18/03/2014 10:33 PM
16/03/2014 9:43 PM
13/03/2014 1:35 AM
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.