Hepimizin hayatında dünyaya geliş vesilemiz olan anne ve babalarımız, yüksek öneme sahiptir. Onlarla geçirilebilen zaman ne kadar çoksa, bu hususta o kadar şanslıyız demektir. Kimimiz daha çocukluk yıllarımızda onlardan ayrılmak zorunda kalabilirken kimimiz kendi emekliliğimize kadar onlarla hayatı paylaşabilme şansına sahip olabiliyoruz. Bazen de babalar evlatlarıyla erken ayrılabiliyor ki, bu, en zor katlanılan olsa gerek…
Ben, annemi 20 yıllık bir hasret döneminin ardından, atamayla memleketime gittiğim ilk aylarda, kendisi henüz 59’undayken kaybettim. Çok acı vericiydi, kabullenmek ve toparlanmak epey zaman aldı. Canım annem, neydi telaşın, neydi acelen?
Babamı ise, kendim emekli olduktan 5 yıl sonra, 2009’da ve 78 yaşındayken kaybettim. 3 Temmuz’dan kaybettiğimiz 22 Ağustos tarihine kadar zorunlu bir kısa ayrılığın dışında, 7 hafta boyunca her şeyiyle ilgilenmenin, onunla ömür boyu süren güçlü iletişimimizin şahikasına ulaşmanın kıvancını halen hissederim. Kaybettiğimiz günün öğle saatlerinde bize yaptığı veda konuşmasının etkisini iliklerime kadar duyumsuyorum ve bu, ömrüm boyunca sürecek.
1970’lerde nahiyemizin belediyeye dönüşmesinde ön planda oluşun; hiçbir tecrübeye sahip olmadığın bir alanda, manifaturacılıkta gözü kara bir şekilde işe başlayışın; tarlaya giderken adeta mesaiye gider gibi hissedişin; velhasılı çalışkanlığın, çalışkanlığın, çalışkanlığın…
Canım babam; 70’lerin Milliyet’ini her gün alır, dükkan komşumuz Terzi Hüseyin’le hem Bedri Koraman’ın karikatürlerini hem Abdi İpekçi’nin yazılarını bana yorumlatırdınız. Bugün ben bir şeysem, bu şey senin eserindir. Senin demokrat yapın, benim kişiliğimin mihenk taşıdır. Sözünü ettiğim herkes bu dünyadan göçmüş, hepinizi saygı ve rahmetle anıyorum.
Tüm babaların Babalar Günü’nü kutluyor ve hayatın bana öğrettiği bazı şeyleri güzel özetleyen şu dörtlüğü paylaşarak bitiriyorum:
Evlatlarım etsinler diye rahat,
Satmadın da, geçindin kıt kanaat.
Evladından sana olsun nasihat;
O dünyada malın varsa, sat baba.