15 Temmuz 2016 tarihi, ülkemizin bütün kazanımlarının bir gecede yok olabileceğini göstermesi açısından silkeleyici, sarsıcı ve sersemleticiydi. Bizim uçaklarımızın, bizim pilotlarımızın bize gözdağı vermek için yaptığı alçak uçuşlarda oluşan patlama sesleri, “bombalandığımızı” düşünmemizi amaçlıyordu. Eğer o gece sinilseydi, sabah başka bir Türkiye olacaktık ve kim bilir neler yaşayacak, nelerle karşılaşacaktık?
Ülkesinin düşmanı olmuş ve gerçek niyetini yakınındakilerden bile ustaca gizlemiş, devletten kah örtülü kah aleni destek görmüş bu şerefsiz mahluk, Atatürk’ün çağdaş çizgiye getirebilmek için ömrünü heba ettiği bu ülkenin tek hakimi olabileceğini düşünmüş ve adeta Humeyni’nin 1979’da İran’a döndüğü gibi bir dönüşü hayal etmiş. Okuduklarımızdan, dinlediklerimizden ve izlediklerimizden anlıyoruz ki; gerçek bir ruh hastasıyla karşı karşıyayız ve ülkemizin bakınca adam sanılan “asker, hakim, savcı, polis, akademisyen, bürokrat vs.” TC kimlikli kimi şerefsizleri akıllarını kiraya vermiş, ruhlarını satmışlardır. Filmde izlesek abartı sayacağımız birçok şey gözlerimizin önünde birebir cereyan etmiş, akıl tutulmasına sebep olmuşlardır.
Meclis’in bombalanması, tümüyle silahsız masum insanların üzerine ateş edilmesi nasıl bir iştir, bunu yapanların üniforma taşıyor olması nasıl bir iştir, biz ne yaşadık? Adeta üçüncü sınıf bir korku filmi gibi ama gerçeğin ta kendisi…
Şerefimle 27 yıl taşıdığım üniformanın bu derece kirletilebileceğini asla öngörmezdim, ilk günler başımı yerden kaldıramayacağımı bile düşündüm, sonra toparlandıkça “neden bu şerefsizlerin yaptığı ihanetle kendimi ilişkilendirdiğimi” sorgulayıp kendimi rahatlatmaya çalıştım.
Ülkemizin bir değişime ihtiyacının olduğu son derece aşikar bir şekilde anlaşılmıştır, bu değişim de zaten olması gereken liyakate sadık kalmaktır. Tepeden tırnağa bütün yöneticilerin kendini sorgulaması, hatalarından ders alması ve insanlarımızı hak ettiği demokrasi ölçütlerinde yönetmesidir. Kimse ayrıcalıklı olduğunu düşünmemeli, karşısındaki insana sadece “insan” olduğu gerekçesiyle değer vermelidir. “Bizden/Bizden değil” yaklaşımının, ülkemizi işgale açık bir hale getirdiğini görmez ve aynı hataları sürdürürsek, bugün kurtulduğumuzu düşündüğümüz dış destekli bu hain kalkışmanın yinelenebileceğini asla unutmamalıyız.
Bu kabustan kolay uyanamayacağız, tehlikenin halen sürdüğünü bilmek ve buna göre davranmak zorundayız. O meşum gecede kendini feda eden ve ülke tarihine adlarını yazdıran bütün şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifa diliyorum. Üniformasının hakkını vererek, satılıklara karşı koyan tüm askerlerimizi saygıyla selamlıyorum, bundan sonra çok daha dikkatli olunması gerektiği ayan beyan ortadadır. Ruhunu satan Semih Terzi’yi, kendisinin de biraz sonra kurşunlara hedef olacağını bile bile öldürerek unutulmayacak kahramanlar listesine giren Ömer Halisdemir’i özellikle anmak, hatırası önünde saygıyla eğildiğimi de yazmak istiyorum. Bu cesaret timsali meslektaşımız kendini feda ederek, o gecenin gidişatına ters bir rüzgar vermeyi başarmış, ülkenin selamete kavuşmasında çok önemli bir rol oynamıştır.
Ergenekon, Balyoz gibi saçma sapan davalarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dokusuyla oynayanlar ve buna göz yumanlar bu kabusun sorumlularıdır, tarih bu konuda dahli olanları asla affetmeyecektir.
Saygılarımla…