Merhaba
Öncelikle uzun zamandır beklediğimiz gelişmelerle ilgili çıkan intibak ve çıkması beklenen başarı tazminatının camiamıza hayırlı olmasını dilerim. Bu gelişmeler TEMAD’ın sayesinde veya TEMAD’ın çalışmalarıyla değil, TEMAD’a rağmen gerçekleşebilmiştir. Böyle düşündüğüm için gerçekten üzgünüm ama fikrim budur.
Bugün, oğlumla birlikte İstanbul’un kar esaretinde aç kaldığını düşündüğümüz sokak kedilerinden birkaçını doyurabilmek için, elimizde mama paketiyle bir mahalle turu yaptık. Görebildiğimiz kediciklere ve göremediğimiz yerlerde de kuru kalan yerlere mama dağıttık.
4. Levent’teki Sporcular Parkı’na kadar yürüdük, orada kar keyfi yapan gençlerin gürültüsünden çekinerek bir ağaç altına sığınan Tekir’i gördük, gençler çabuk uzaklaştı, hemen çağırdık, ağacın altından çıkınca oğlum kediyi tanıdı, zira daha bir hafta kadar önce yine aynı yerde bu yavrucuğu sevmiş. Fakat bu görüşünde bir fark vardı, yavrucuğun bir gözü kör olmuştu ve olsa olsa 3-4 aylık bir kediydi. Biz ona mama yedirmeye çalıştıkça, o oyun oynama gayreti içindeydi. Öyle ki, aynı zaman diliminde babalarıyla birlikte, oraya oynamaya gelen iki çocuk yokuştan aşağıya poşetler üzerinde kaymaya çalışıyor, sevimli kedimiz çocukların bacak arasından girip koltuk altından çıkıyor, çeşit çeşit şirinlikler yapıyordu. Oysa bu karlı havada karnının aç olması kuvvetle muhtemeldi. O, buna rağmen tercihini mamadan yana değil, oyundan yana kullanıyordu.
Bu sevimli dost bana şunları düşündürdü: Karnımız açken ve hâttâ, bir uzvumuz iş görmez haldeyken bile yaşama sarılmalı, ondan asla vazgeçmemeliyiz. Temel gereksinimleri halledebilmişsek, daha fazlası için kendimizi yırtmamalıyız. Ev, araba, para; bunlar herkesin istediği şeylerdir. Burada dikkat etmemiz gereken şudur; biz mi varlık unsurlarımıza kumanda edebiliyoruz, yoksa varlıklarımız mı bizi ele geçirmiş ve bizi “daha, daha” hırsının esiri etmiş? Tekir’in zorlu şartlarda ve karnı açken bile, kendini sevdirmeyi ve oyun oynamayı tercih etmesini, ”hayatı tercih etmek” gibi değerlendirdim.
Unutmayalım, insanoğlu çevresinde birileri ölüp dururken, ölüm hep başkalarının başına gelen bir şeymiş gibi davranır. Oysa bu dünyanın en temel gerçeği ölümdür ve doğum ile başlayan hayatımız bize verilen en değerli ödüldür. Bunu bazı hırslara kurban etmek yerine, elimizdeki olanaklar çerçevesinde olabildiğince iyi yaşamak ve bu süre içinde yapabileceğimiz iyilikleri yapmak mutlu olmak için yeterlidir.
Sokakta yaşayan kedi ve köpeklere yardım eli uzatmanın hazzını yaşamak da, bu iyiliklere dahildir, tavsiye ederim. Bu yazıya vesile olan Tekir’ciğe teşekkür ederken, camiamıza mutlu, sağlıklı, huzurlu ve barış içinde bir yıl dilerim.
Saygılarımla…
Merhaba
Öncelikle uzun zamandır beklediğimiz gelişmelerle ilgili çıkan intibak ve çıkması beklenen başarı tazminatının camiamıza hayırlı olmasını dilerim. Bu gelişmeler TEMAD’ın sayesinde veya TEMAD’ın çalışmalarıyla değil, TEMAD’a rağmen gerçekleşebilmiştir. Böyle düşündüğüm için gerçekten üzgünüm ama fikrim budur.
Bugün, oğlumla birlikte İstanbul’un kar esaretinde aç kaldığını düşündüğümüz sokak kedilerinden birkaçını doyurabilmek için, elimizde mama paketiyle bir mahalle turu yaptık. Görebildiğimiz kediciklere ve göremediğimiz yerlerde de kuru kalan yerlere mama dağıttık.
4. Levent’teki Sporcular Parkı’na kadar yürüdük, orada kar keyfi yapan gençlerin gürültüsünden çekinerek bir ağaç altına sığınan Tekir’i gördük, gençler çabuk uzaklaştı, hemen çağırdık, ağacın altından çıkınca oğlum kediyi tanıdı, zira daha bir hafta kadar önce yine aynı yerde bu yavrucuğu sevmiş. Fakat bu görüşünde bir fark vardı, yavrucuğun bir gözü kör olmuştu ve olsa olsa 3-4 aylık bir kediydi. Biz ona mama yedirmeye çalıştıkça, o oyun oynama gayreti içindeydi. Öyle ki, aynı zaman diliminde babalarıyla birlikte, oraya oynamaya gelen iki çocuk yokuştan aşağıya poşetler üzerinde kaymaya çalışıyor, sevimli kedimiz çocukların bacak arasından girip koltuk altından çıkıyor, çeşit çeşit şirinlikler yapıyordu. Oysa bu karlı havada karnının aç olması kuvvetle muhtemeldi. O, buna rağmen tercihini mamadan yana değil, oyundan yana kullanıyordu.
Bu sevimli dost bana şunları düşündürdü: Karnımız açken ve hâttâ, bir uzvumuz iş görmez haldeyken bile yaşama sarılmalı, ondan asla vazgeçmemeliyiz. Temel gereksinimleri halledebilmişsek, daha fazlası için kendimizi yırtmamalıyız. Ev, araba, para; bunlar herkesin istediği şeylerdir. Burada dikkat etmemiz gereken şudur; biz mi varlık unsurlarımıza kumanda edebiliyoruz, yoksa varlıklarımız mı bizi ele geçirmiş ve bizi “daha, daha” hırsının esiri etmiş? Tekir’in zorlu şartlarda ve karnı açken bile, kendini sevdirmeyi ve oyun oynamayı tercih etmesini, ”hayatı tercih etmek” gibi değerlendirdim.
Unutmayalım, insanoğlu çevresinde birileri ölüp dururken, ölüm hep başkalarının başına gelen bir şeymiş gibi davranır. Oysa bu dünyanın en temel gerçeği ölümdür ve doğum ile başlayan hayatımız bize verilen en değerli ödüldür. Bunu bazı hırslara kurban etmek yerine, elimizdeki olanaklar çerçevesinde olabildiğince iyi yaşamak ve bu süre içinde yapabileceğimiz iyilikleri yapmak mutlu olmak için yeterlidir.
Sokakta yaşayan kedi ve köpeklere yardım eli uzatmanın hazzını yaşamak da, bu iyiliklere dahildir, tavsiye ederim. Bu yazıya vesile olan Tekir’ciğe teşekkür ederken, camiamıza mutlu, sağlıklı, huzurlu ve barış içinde bir yıl dilerim.
Saygılarımla…