Kereste tüccarı babanın oğlu olarak dünyaya geldin.
Çok küçük yaşta babasızlığı, sonrasında ise doğduğun vatan toprağının elden çıkış acısını yaşadın.
Acılarla doluyken bile daima çareler aradın.
O küçük yaşlarda, arkadaşlarına devlet idaresinde görevler tevcih ettin.
Kimin görevlendireceğini sorduklarında ise “ben atayacağım” dedin.
Ve gün geldi, şartlar, tarihi olaylar, size atama görevini verdi.
Kırım savaşı ile başlayan dış borçların Duyun-i Umumiye yoluyla Osmanlı’dan tahsil edilmesi, yokluk, yoksulluk, açlık, gıda sıkıntısı, hastalıklar kol geziyor, yaşı kırka varana, uzun yaşamış, diyorlardı, yaşadığınız dönemde,
Ömrünüz, insanların acımasızca katledildiği, vatansızlaştırıldığı kanlı savaşların, salgın hastalıkların bulunduğu bir yüz yılda geçti.
Avrupalı kendi içinde savaşıyor, kendi içinde savaşın dışında Osmanlı üzerinde planlar yapıyor, ittifaklar kuruyordu ileride çıkacak dünya paylaşım savaşı için.
Osmanlı İmparatorluğu’nun güçlü olarak dünya üzerinde var olabilmesi için bir Türk subayı olarak 1905 yılından itibaren Şam’da, Makedonya’da, Trablusgarp’da, Gelibolu’da, Bolayır’da, Edirne’de Sofya’da Çanakkale’de, Diyarbakır’da, Muş’da, Bitlis’de, Halep’de, İstanbul’da, şahsınıza verilen görevleri layıkıyla yaptınız,
Olan biteni izlemektense, bir vatansever olarak olanları yorumlayıp, çıkış yollarını sunadurdunuz devlet idaresine.
Savaşa girmekte aceleci davranmayın, dediniz ama onlar alelacele, Almanya’nın yanında olarak l.Dünya Savaşı’na girdi.
Savaş sonrası ise hüsrandı Osmanlı için.
Bütün mücadelelere rağmen, yanlış idari kararlarının sonuçlarından kendini kurtaramayan ve yedinci maddesi gereğince “Osmanlı İmparatorluğu’nun herhangi bir bölgesine, güvenliklerini tehdit edecek bir durum nedeni ile İtilaf Devletlerine işgal hakkını da tanıyan” Mondros Ateşkes Antlaşması 30 Ekim 1918 tarihinde imzaladı.
Ateşkesten sonra silahlarını teslim edip, birliklerini terhis etmeye başlamıştı, Osmanlı İmparatorluğu.
Hâlbuki büyük araştırmalar sonucu elde ettiğiniz bilgileri yorumlayarak, daha savaş başlamadan Sofya’dan göndermiş olduğunuz, içeriği önerilerle dolu mektupları veya Trablusgarp’taki tekliflerinizi dikkate almış olsaydı idare, muhtemeldir ki Mondros diye bir şey olmayacak, düşmana tavizler verilmeyecek, devlet idaresi ve topraklar işgal edilemeyecekti.
Devlet Yönetiminden gelen emirlere olan geçmiş itaatkâr tutumunuz gözetilerek, yoğun görüşmeler sonucunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun düşman tarafından sıkı sıkıya kontrol altında tutulduğu bir dönemde, Mondros aleyhine uygulamaların bulunduğu bölgeleri bastırmak, düşman devletlerin istediği şekle sokmak, Türklerin Karadeniz Bölgesinde Pontusçulara karşı geliştirmiş oldukları direnişi kırmak, silah ve cephaneleri toplamak, vatandaşlara silah dağıtılmasını engellemek ve dağıtım yapan kuruluşları ortadan kaldırmak üzere 30 Nisan 1919’da 9’uncu Ordu Müfettişi olarak Samsun’a görevlendirildiniz. Ve ilk kez, tevdi edilen görevi yapmadığınız için görevden alınmanız gündeme gelince onlardan önce davranarak istifa ettiniz. Sonrasında ise düşman devletlerin baskısıyla idam fetvanız verilmesine rağmen gönülden üstlendiğiniz ulvi görevinizden vazgeçmediniz.
Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan yola çıkışınızdan bir gün önce son olarak 15 Mayıs 1919 günü İzmir Yunanlılarca işgal edilmiş, sessiz kalarak işgale göz yuman İzmir valisi İzzet Bey Yunan askerince tokatlanmış, Türk askeri kışla nizamiyesinden dışarı çıkamazken, limandan şehre doğru giriş yapan Yunan askerine ilk kurşunu Osman Nevres (Hasan Tahsin) sıkmış, Yunan tecavüzleri başlamıştı…
Samsun’a çıktığınızdaki genel durumu kaleminizden okuyalım:
1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.
Genel durum ve manzara: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes Antlaşması imzalamış, Büyük Harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, Ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes Antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar.
Birer vesileyle itilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da
Adana vilayeti Fransızlar,
Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş.
Antalya ve Konya’da İtalya askeri birlikleri,
Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor.
Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919’da itilaf Devletleri’nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafından Hıristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeğe, devletin bir an evvel çökmesine, çalışıyorlardı.
Düşman çizmesi altında çiğnenen vatan toprağında yakılarak, vurularak, kurşuna dizilerek, asılarak, süngülenerek, kesilerek, işkence görerek, tecavüz edilerek katledilen insanlarımızın ruhlarının dışında, okul yıllarından başlayarak, daha sonraki yıllarda da devam eden kurtuluş çarelerine dair sohbetlerinizden, önerilerinizden, savaş alanlarındaki kararlarınızdan sizin ne denli vatansever ve zeki bir insan olduğunuzu bilenler biliyordu ve her biri gönülden sizinleydi.
İşgal kuvvetlerince adeta esir alınmış, onlardan medet bekleyen, yabancının talimatlarını uygulayan idarenin verdiği görevi ifa etmeyerek Samsun’dan yaktığınız kurtuluş meşalesiyle yurt çapındaki bütün vatanseverler aydınlandı. O kurtuluş meşalesinden kuvvet buldu, güç aldı, yüreği acı dolu vatansever insanımız.
Yurt genelinde kurtuluş çaresi arayan küçük kuvvetler, analar, bacılar, gardaşlar o meşale etrafında birleşti ve Mondros’tan sonra, 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr Antlaşması ile aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşan emperyalist devletler dize getirilip, İngiliz Heyeti Başkanı Lord Curzon’un “Şimdi bu masada verdiklerimizi, yakında ekonomik zorluklar içine düştüğünüzde geri alacağız” tehditleri altında 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Barış Antlaşması sonrası bugünkü fikri hür, vicdanı hür bireylerden oluşan, kültür, bilim, eğitim, sanat, yerli sanayii esasına dayalı Türkiye Cumhuriyeti Devleti meydana getirildi.
Aziz Atatürk, bir fani olarak ebediyete intikal edip, naçiz vücudunuz elbet toprak olmuştur.
Ancak ilim esaslı meydana getirdiğiniz düşünceleriniz halen yolumuzu aydınlatmaktadır.
Yaşam bulduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsızlığından rahatsız olan düşmanlarımız geçmişte ortaya koymuş oldukları çirkin emellerini günümüzde de gerçekleştirmek üzere var güçleri ile gerektiğinde geçmişten gelen hayranlarından iç destek alarak kahpece milletimizin birliğini bozmaya, devletimizi ortadan kaldırmaya yönelik, halen, maddi ve manevi nafile bir uğraş vermektedirler.
Meydana getirmiş olduğunuz en büyük eseriniz Türkiye Cumhuriyeti Devleti; tarihini bilen, okuyan, araştıran, okuduğunu yorumlayabilen, bilime inanan, fikri hür, vicdanı hür vatansever olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni meydana getirmiş olan Türk Milletinin evlatlarınca ebediyete dek yaşatılacaktır.