Canı Pahasına Toprağı Vatan Yapanlar ve Bilim
İnsan, toprak, vatan, devlet.
İnsanlığın eriştiği düzey, birlikte yaşam sistemini düzenleyen Devlet.
Devlet sınırları Vatan, Vatan üzerinde Devlet.
Vatan Devlet, Devlet Vatan.
Vatan, üzerinde yaşayan emek vermiş herkesin,
Devlet de emek vermiş herkesin.
Bir toprak parçası Vatan olduktan sonra Vatan olarak kalabilmesi Devlete bağlı.
Vatan olmazsa Devlet olmaz,
Devlet Devlet olmazsa vatan kalmaz.
Dünya üzerinde yaşayan büyük topluluklardan hiçbiri diğerine “al şurası senin vatanın olsun, burada bağımsız bir devlet kur” dememiştir.
Vatanı vatan yapan,
Vatanı yaşanılası yer yapan,
Vatanı bir emanet gibi görüp onu nesilden nesile teslim eden,
Gerektiğinde onu korumak için canını hiçe sayanlardır.
Bir Vatanın Vatan olarak sonsuza dek elde kalabilmesi gerektiğinde canını ortaya koyabilen bilinçli vatansever vatandaşları ile olur.
Bilinçli vatansever vatandaş; dünya üzerinde “tek vatanın” kendi vatanından ibaret olmadığını, diğer uluslara ait vatanların da olduğunu ve bunlar arasında cehalet değil, bir bilim yarışı olduğunu bilerek vatan çocuklarından hiçbir nesli kaybetmeden, nesillerini büyük bir özenle daima bilimin ışığında yetiştirir.
İyi bir vatansever bilir ki dünya gerçeklerle yaşanır ve bu dünya yaşamını düzenleyen gerçeklere bilim denilir.
Doğal yaşamda olduğu gibi devletlerin de vahşi yönleri vardır fakat devletler daha acımasızdır ve icabında diğer devlet vatandaşlarına büyük acılar yaşatabilirler.
Bir vatan üzerinde yaşayan insanların acılar yaşamamasını sağlayacak olan yalnızca bilimdir, bilimsel eğitimdir.
Bilime inanan çocuk kimselere köle olarak onun boyunduruğu altında yaşamayacağı gibi yaşamı boyunca ne aldanır ne de aldatmayı seçer.
Bilimsel bakış yaşamsal bakıştır, hayatidir.
Bilimsel bakış; beraberinde medeniyeti, adaleti, hoş görüyü, mutlu bir yaşamı, saygıyı, kendisini, vatanını ve insanlığı yüceltmeyi ortaya çıkartır.
Bilimin değil de cehaletin hâkim olduğu toplumlarının da vatanı vardır fakat onu geçmişte meydana getirmiş oldukları aklın ve gücün dengesine borçludurlar.
Bilimin değil de cehaletin hâkim olduğu toplumların “komşumdan-arkadaşımdan-karşımdakinden ne koparırsam kar; çıkarım ne olacak, getirim (rant) var mı, daha çoğu benim olsun” şeklindeki yaşama bakışları; hırslı, rantçı, çıkarcı, bencil, düşüncesiz, mantıksız, aldatıcı, acımasız, adaletsiz bireyler meydana getirmekte. Fakat bu yanlış bakışları yolu ile kazansalar bile hırsları nedeniyle birlikte yok olduklarının farkında bile olamazlar.
Dünya üzerinde birer vatan toprağı üzerinde yaşayan toplumlara bakıldığında en büyük toplumsal acıların bilime inanmayan cahil toplumlarda oluşu birer tesadüf olabilir mi? Ancak onlar bu tesadüfe kader deyip geçmekte olsalar da yaşadıkları acılar elbette ki bir kader değil, bilimsel bakıştan yoksunluk, bir cehalet halidir.
Devletler bilimsel değerler üzerinde yükselerek vatandaşlarına ve insanlığa yüksek seviyede bir yaşam sunabilir.
At üzerinde okla, mızrakla, kılıçla, hançerle, gülleyle, süngüyle savaşılarak elde edilen, vatan yapılan toprakları koruyabilecek olan beyin çalışması gerektiren bilimden, bilimsel gelişmelerden başkası değildir.
İnsanlar bilimsel gelişmelerden yanadır ve bir devlet başka bir devlete önce bilim ile girer. Eğer o devlet ona karşılık bir bilimsel değer geliştiremezse denge diğerinin lehine işlemeye başlar. Kendisine ait dili de geliştirerek koruyabilen ve bu yolla diğer toplumlara etki edebilen bilim aynı zamanda vatanı da sonsuz kılandır. Devletin kuruluş safhasında canları pahasına toprak parçasını vatan yapan ve onu güncellerinde korumuş olan insanların canları bilimselliğin benimsenmesi ile boşa harcanmamış olabileceği gibi, ruhları da ancak böyle huzur bulabilir.
Çoğu kez adına kader dedikleri en büyük acıların cehalet bataklığındaki toplumlarda yaşanması birer tesadüf değildir.