Fikri hür, vicdanı hür, aydın insanların hayal ettiği, düşlediği güzellikleri yapısal olarak bir devlette gerçekleştirmiş lider, Atatürk.
Düşler ülkesi,
Düşüncelerde yer alan ülke.
İhtiyaçlarını kendisi üreten,
Gelirin adil bölündüğü,
Düşüncenin hür ifadesi,
Kişilerin ayrımsız olarak bilimsel temellerde eğitim aldığı,
Görev bölümlerinin insanlar üzerinde zorbalığa müsaade etmediği,
Buyurgan değil, ikna edici,
Bir çocuk gibi mutlu,
Bir çocuk gibi paylaşımcı,
Bir çocuk gibi koruyucu,
Bir çocuk gibi tertemiz!
Böyle bir ülke, düşler ülkesidir işte.
Mustafa Kemal, arkadaşları ile birlikte, kısa ömründe elden geldiğince tüm bunları başarmak için kendisini ulusuna adamış bir kişilik.
Erkeği ve kadınıyla tarikatların elinde oyuncak olmuş bir halk (teba), idarede etkin-buyurgan bir dini yapı, koskoca Osmanlı Devleti’ni adım adım bitirişi…
Başkent İstanbul 1918’den 1923’ye kadar, işgal kuvvetlerinin egemenliğinde. Her noktada düşman askerleri, karada, denizde, havada… Yoksul bir halk… Fakat her yerde bilmem ne “valide sultan camii”, “valide sultan çeşmesi”, “valide sultan hanı, hamamı…”, valideler sanki Müslümanmışlar gibi. İhtişamlı camilerin önünde düşman askerleri Osmanlı’da 17.yy.da başlayan gerilemenin sonuçlarıydı.
(İstanbul, 16 Mart 1920’de İtilâf Devletleri’nce2.kez, resmen işgal edilişi.)
Gerilemeler gerici kitlelerin varlığıyla ilintili.
Gerici kitleler ise kendisi gibi düşündüğünü zannettiği kişiler ile birlikte. Bir gerici, kendisini gerici olarak tanımlamaz. Çünkü bu, insanın doğasına aykırı. Sözde dinsel motiflerle sıkıca örülü düşüncesinin kişilere faydalı olacağını düşündüğü için gericiliğinden vaz geç(e)mez. Fakat bir de gericilerin üzerinden geçinenler vardır. Bunlar gerçeği gördükleri halde düşüncelerini çıkarları uğruna değiştir(e)mezler.
Öğretmen, Asteğmen Kubilay’ın ve yardımına gelen bekçiler Hasan ve Şevki’nin 23 Aralık 1930 tarihinde şeriat isteyen gerici yobazlarca hunharca katledilişinin, kafasının kesilerek sopaya takılıp sokaklarda gezdirilmesi, manevra fişeklerinin
yobazlara işlememesinden kendisini kutsal sayışlarının temelleri İslam inancının yaygın olduğu devletlerde 15.yy.da başlayan ilimsizlik halinin Türkiye’deki etkileridir. Osmanlı İmparatorluğu’nu ilimsizlik ile çökertmeyi destekleyen ve bunda da başarılı olan düşmanlar hallerinden memnun.
Hâlbuki İslam inancı; doğduğu topraklarda puta tapanlara, kız çocuklarını diri diri öldürenlere, kadını yok sayanlara, adaletsizliğin her türlüsüne, ilimsizlere karşı bir devrim meydana getirmiştir. Bu sayede hızla benimsenmiş ve yayılmıştır.
Bilim, adalet, kişilerin ortak yaşamını, canların, canlıların yaşamı temelli olan İslam inancı 15.yy.dan sonra gericilerin elinde aydın düşünceli kişileri yok etmenin bir aracı haline getirilmişse bunda; okumayan, araştırmayan, aklını kullanmayan, aydınlanmaya katkı sunmayan ve sorgusuz biat eden zayıf kişilerin payı oldukça büyük.
Düşüncesizlikten kaynaklı Kubilay vakaları; Maraş Katliamı, Madımak Katliamı, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç, Necip Hablemitoğlu…
Gerileme karşısında durumu dahi muhafaza edemeyen bir toplumsal yapının unsurları olan sivil toplum örgütleri sorgulamamaya devam ettikçe gerileme de devam eder.
Eğer ihtişamsa mevzu; binalar değil, kişilerin kültürleri yüksek ve ihtişamlı olmalıdır