Dolar 34,8660
Euro 36,6144
Altın 3.049,83
BİST 10.058,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 7°C
Hafif Yağmurlu
Ankara
7°C
Hafif Yağmurlu
Per 4°C
Cum 3°C
Cts 5°C
Paz 2°C

HUTULAR- TUTSİLER

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
12/12/2012 7:06 PM | Son Güncellenme: 30/03/2024 12:45 PM
1

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Alman idaresinde olan Ruanda, Almanların ilgi göstermemesi üzerine Almanya tarafından Belçika’ya verildi. Belçika bu ülkeyi sömürmeyi çok önemsedi. Öyle ki, daha önce hayatlarında çalışmayı sadece karın doyurmak ve aç kalmamak adına bir eylem olarak gören Ruanda Halkı, kahve tarlalarında kırbaçla çalışmak zorunda kaldı.

Belçika kolonisinin en önem verdiği konu, bu ülkeyi sömürürken alışılageldik emperyalist bir yapılanmaya gitmekti. Buna göre kabileler birbirinden ayrıldı. O tarihlerde ülkede yüzde dokuz kadar Tutsi, Yüzde doksan Hutu ve Yüzde bir Pigme yaşıyordu. Belçikalılar birbiri ile çok benzeyen Hutularla, Tutsileri bölerek, ırka dayalı bir hiyerarşi getirerek, ülkeyi daha kolay yöneteceklerini düşünüyorlardı. Bu söylemden yola çıkarak, Tutsilerin Hutulardan daha üstün bir ırk olduğu söylemini yaydılar. Tutsiler daha estetik, daha güzel bir ırk olarak tanımlandı. Onlara Belçika kolonilerinin imkanlarından daha fazla yararlanma hakkı verildi. Hatta onların zenginleşmesi sağlandı. Böylece Hutulara nazaran daha varlıklı olan Tutsiler, kendilerini daha farklı gördüler. Belçika kolonisi, ırkları tanıyabilmek adına kimlik kağıtları dağıtarak ve o kimliklere ait olduğu kabileyi yazarak kendi işlerini kolaylaştırdı. Öyle ki, on inekten fazla malı olan Hutu’nun kimliğine Tutsi yazılmasına müsaade edildi. Tutsi olmak üstün ari ırk sayıldı.

İkinci Dünya Savaşından sonra Ruanda devletinin kurulması aşamasında ülke Belçika tarafından Birleşmiş Milletlere teslim edildi. Ülkede çoğunluk olan Hutular devletin yönetimini ele geçirince, Hutu milliyetçisi bir yönetim işbaşına geldi. Ülkede Tutsilere karşı yaptırımlara başladılar. Çünkü onlar Tutsilere karşı yılların birikimi bir kin duyuyorlardı. Hutuların yönetiminde çok sayıda Tutsi öldürüldü, ancak öldüren Hutular cezalandırılmadılar. Tutsiler, Hutulara göre daha eğitimliydi. Çünkü Belçika Hutuların yüksek öğrenim görmesini yasaklamış idi. Ancak Hutu yönetimi yetişmiş insan gücü olan Tutsileri görevlerinden aldı veya sürdüler. Bir çok Tutsi komşu ülkelere kaçtı. Oralarda iyi yerlere gelen ve güçlenen Tutsiler ülkelerine dönmek istiyorlardı. Sayıları çoğalmıştı. Doksanlı yılların başında Ruanda Yurtseverler Birliğini kurarak ülkelerindeki yönetimle mücadele ettiler. Ruanda Yurtseverler Birliği Tutsilerden ve ırkçılığa karşı olan ılımlı Hutulardan oluşuyordu. Yönetim silahlı eylemler yapan bu örgütle baş edebilmek için şöyle bir yol seçti. Yönetime bağlı yarı askeri, yarı yerel halktan bir teşkilat kuruldu. Bu örgüt tarafından ülkedeki Tutsiler ve onlara yakınlığı olan ılımlı, yani milliyetçi olmayan Hutular fişlendi. Ülkenin yeterli parası olmadığı için silah alınamadığından, Çin’den yüz binlerce satır getirildi. Bu satırların ucuna sopalar bağlandı. Bu satırlar dağıtıldı. Satır verilmeyenlere ise bu satırın yakında başlayacak olan bir böcek istilasına karşı olduğu söylendi. Hükümet olan bitenin farkındaydı ancak sesini çıkarmıyordu.

6 Nisan 1994’te tarihin gördüğü en büyük katliam radyodan yapılan anonsla başladı. Aynı gün bir Hutu olan Devlet Başkanının uçağı düşürüldü. Bunun üzerine ellerinde listeler olan teşkilat, ülkedeki Tutsilere ve ılımlı Hutulara karşı soykırıma başladı.

Bu soykırımda ilginç bir pazarlığında altını çizmek gerekir. Hutular tarafından yakalanan bir Tutsi eğer parası varsa kurşun parası ödemekte ve böylece daha az acı çekerek çabuk ölme hakkı kazanmaktadır. Ancak parası yoksa taş, sopa ve satırlarla acı çeke çeke ölmektedir. Kurşunu değerli olan, elinde sadece sopa ve satır olan bu çapulcular maalesef ellerinde dünyanın en gelişmiş silahı olan Fransız askerleri tarafından durdurulmamış, bilakis daha rahat soykırım ortamı yaratılmıştır. Şu an Ruanda’da her şey süt liman gibi görülse de geçmişe yönelik izlerin acı ve korkuları yaşanmaktadır.

O sıralarda Birleşmiş Milletler Başkanı olan Kofi Annan maalesef olaylara seyirci kaldı. Kanadalı Birleşmiş Milletler Komutanının ihbarına rağmen ülkedeki Birleşmiş Milletler askerleri müdahale ettirilmedi. Sebep ise kısa bir süre önce on kadar Amerikalı Birleşmiş Milletler askerinin öldürülmesi idi.

Bu katliam öyle bir katliamdı ki, Hutular artık Tutsi öldürmekten yorulmuş idiler. Cesetler sokaklarda köpeklerin saldırısına uğruyordu. Köpekler ceset yemesin diye köpekler de öldürülüyordu. Öyle ki neredeyse ülkede köpek kalmamıştı. Tutsileri öldürmekten yorulan Hutular, yakaladıklarının aşil tendonunu kesip bırakıyorlardı. Onlar kaçamayacakları için Hutular dinlendikten sonra onları rahatça öldürüyorlardı.

ABD ve Fransa’nın başını çektiği ülkeler Dünyanın soykırıma sessiz kalmayacağını, ancak Ruanda’da soykırım düzeyinde bir şey yaşanmadığını açıklayarak yaşananları örtüyorlardı. Bu arada Fransa iğrenç bir karar alarak soykırımı destekleyen Ruanda yönetimine destek olmayı kararlaştırdı. Çünkü bu sıralarda komşu ülkede kurulu olan Ruanda Yurtseverler Birliği çatışmalara başlamış ve ülkenin yarısını ele geçirmiş, başkente yaklaşmıştı. Fransa askerleri ülkenin Kongo sınırına kadar olan bölümde kontrolü sağladıktan sonra, bu bölgede Tutsilere karşı soykırım yapılmasına müsaade etmişlerdir. 100 gün içinde 800 bin kişi öldürülmüştür. Tutsilerin intikamından korkan iki milyon Hutu da başka ülkelere göç etmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Birleşmiş Milletlerin ve Fransa’nın Ruanda’da işlediği insanlık suçunu sadece sözde Ermeni Soykırımı konusunda bir pazarlık malzemesi olarak kullanmıştır. Amerikan yanlısı siyasi hesaplar nedeniyle bu soykırımı zamanında ve açıkça kınamamıştır.

Elbette ki interneti açıp da bir çırpıda öğrenilecek yukarıdaki bilgileri makale diye yazmadım. Gelelim kıssa dan hisse…

Gelinen noktada Fransa’ya, ABD’ye veya Belçika’ya kızıp durmak beyhude. Onlar emperyalizmin gereğini yapıyorlar. Onların mesleği bu… Bir halkın içine uzun yıllar önce sokulan nifak tohumlarının, ayrık otu gibi ülkeyi sarmalaması ve zaman zaman yeşermesi gibidir bu yaşananlar. Ruanda’da yaşananlar bizde ya da başka coğrafyalarda yaşanmadı mı, ya da yaşanamaz mı?

Elbette yaşandı ve yaşanacak. İnsanları yaşayış tarzları  ve inanışları nedeniyle bölen zihniyetler her ülkede var. Cahil, beyni yıkanmış ya da yanlış yetiştirilmiş insanların çok olduğu toplumlar her türlü faciaya gebedirler.

Avrupa medeniyetini ayakta tutan tamamı eğitilmiş insan modeli ve sosyal devlet anlayışıdır. Üçüncü dünya ülkelerini ayakta tutan veya tutamayan ise etnik, dinsel ya da fikirsel güç dengeleridir. Bunlar bozulunca kan akmaktadır.

Eğitim şart diyoruz. Ama hangi eğitim. Ecdadımız laflarıyla başlayan taraflı ve bir kesimin kabul ettiği tarih, her şeyi aslında biz bulmuştuk diye sıkılan palavralar sadece uyuşturucu bir görev görmektedir. Muhteşem Yüzyıl diye adlandırılan Kanuni döneminde bile Avrupa’nın ne kadar gerisinde olduğumuz ortadadır.  Avrupa yeni dünya keşiflerini bu yüzyılda yapmıştır. Denizlere hakim olmuştur. Doğu’nun zenginliklerini Batı’ya taşımıştır. Ticaretini geliştirmiştir. Osmanlı ise Akdeniz’de Korsanlık yapanları Kendi saflarına çekerek lokal üstünlükler kurmakla yetinmiş, dev kalyonlara karşı kadırgalarla mücadele vermeye çabalamıştır.

Osmanlı’nın sınırlarını genişletme ve dünyaya hakim olma rüyası gereği müslüman coğrafyasına katılan halklar ise bu gelişmelerden gitgide uzaklaşmışlardır. Zenginliğini arttırmak için emperyalizmi seçen Avrupa, dünya üzerine bir örümcek ağı kurmuş ve bu ağa geri kalmış tüm toplumları düşürmüştür. Çok klasik usullerle emperyalizm üreten Avrupa, bu oyundaki başrolünü yirminci yüzyılda ABD’ye kaptırmıştır. Osmanlı devleti de bu ağa düşerek, iki yüz yıl süren bir yok oluş sürecine girmiştir. Bu süreçte Osmanlı himayesinde bulunan halklar, başta Türkler olmak üzere çok büyük acılar çekmişlerdir. Viyana’nın kuşatılması sırasında başlayan bu çözülüşün ardından Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya’ya kalıcı bir çözüm gelememiştir. İradeli bir siyasi birliktelik kurulamamıştır. Her biri birer Ruanda olmuştur.

Zaman, mekan, olay, ırk ve boyut farklı olsa da bizler de bir Ruanda’yız. Bizler de Hutu veya Tutsi’yiz.

Ruanda’nın  çarpıcı tarihi bizlere büyük örnek olmalıdır. Emperyalizmle mücadele etmek için silaha sarılmak yersiz. Emperyalizmin en büyük düşmanı Eğitim ve Eşitlik…

Bir emekli astsubay olarak diyorum ki, küçük ölçekte bizim mesleğimiz ele alındığına, geniş perspektifte ülkenin etnik ve dini yapısı ele alındığında tüm sorunların kaynağı emperyalizmin pohpohladığı, egemen güçler zihniyetidir.

Tüm bunlarla assubayların hak mücadelesinin ne alakası var demeyin. Çok alakası var. Biz mücadelemizi yaparak evimizin önünü süpürüyoruz.

Saygılarımla… 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
12/12/2015 3:40 PM
12/12/2015 3:40 PM
05/09/2015 11:04 AM
27/02/2015 5:22 PM
07/02/2015 7:04 PM
04/01/2015 6:09 PM
01/01/2015 2:00 PM
19/12/2014 9:17 AM
31/10/2014 6:24 PM
04/07/2014 7:37 PM
16/05/2014 7:49 PM
27/04/2014 8:10 PM
06/04/2014 11:02 PM
18/03/2014 10:33 PM
16/03/2014 9:43 PM
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.