Dolar 34,7958
Euro 36,8224
Altın 2.949,06
BİST 10.081,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 9°C
Çok Bulutlu
Ankara
9°C
Çok Bulutlu
Cts 10°C
Paz 14°C
Pts 15°C
Sal 11°C

ADİLOŞ BEBE

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
02/11/2012 9:23 PM | Son Güncellenme: 30/03/2024 12:45 PM
8

Bunlar
Engerekler ve çıyanlardır
Bunlar
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır
Tanı bunları
Tanı da büyü

….

İşte böyle öğüt veriyor şair Ahmed Arif. Başbakanımız da bu şiirdeki işaret zamirini kullanarak “Bunlar” diyor. Bu şiiri okumuş ve bilinç altında tutan herkes “Bunlar” kelimesinin “Engerek ve Çiyan” anlamına geldiğini biliyor. Ben de “Bunlar” kelimesi ile Adiloş Bebe’ye seslenmek istiyorum. Bunlar neler neler yaptılar be Adiloş bebe…

Bunların kepazelikleri çağlar ötesinden gelir ancak biz Cumhuriyetimiz dönemine bakmak zorundayız. Kurtuluş Savaşında savaşan gerçek kahramanların vakurluğunu fırsat bilen bunlar, hak etmedikleri halde kılıksız yakalarına İstiklal Madalyası bile takmışlardı. Halkın Cumhuriyetini, kendi iktidarlarına oyuncak etmişlerdi. Geleneklerine ve dinine bağlı vatandaşların bu yönlerini fırsat bilerek, siyaseten üstünlük kazanmak istemişlerdi. Amaçları daha önceden alıştıkları monarşik ve feodal sisteme hizmet etmek idi. Halkın ideolojisini, dinini, cinsiyetini, tabiyetini kullanarak meydana getirdikleri husumetten siyaset ve ticaret yapmışlardı. Hepsinin hayattan anladığı kirli bir siyaset ve kirli bir ticaret idi. İmtiyazlı kurallar bunlar için çok gerekliydi. Daha güçlü olabilmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ele geçirdiler. Çıkardıkları yasalarla devletin organlarını Zenginler Kulübüne çevirdiler. Cumhuriyet hiç hoşlarına gitmedi be Adiloş Bebe…

Bunlar anayasa dinlemediler. Devletin içinde Yasama, Yürütme ve Yargı erklerine uymayan kurumlar oluşturdular. Anayasaya  aykırı kanun ve yönetmelikler hazırlayıp vatandaşın haklarını gasp ettiler. Sonra da yaptıkları rezilliklerin tüm suçunu asla uygulamadıkları anayasaya attılar. Anayasa yetersiz deyip işin içinden çıktılar.

Vatandaş bunların umurunda değildir. Bunu zehirli gıdalar üreterek, cahil adamın eline hormon ve kimyasal ilaç vererek, hatta ekmeğimize bile zehir katılmasına müsaade ederek, vatandaşın sağlığıyla oynayarak kanıtladılar. Çernobil Nükleer Santrali patladığında bunlar Askere radyasyonlu fındık dağıttılar. Bunlar radyasyonlu çaylar satılsın diye televizyona çıkıp çay bile içtiler. Bunlar Karadenizin dibini Avrupa’nın zehirli varil deposu yaptılar. Halkı komple zehirleyen bunlar Karadeniz’de yıllar sonra artan kanser vakalarını bile araştırmaya lüzum hissetmediler.

Bunlar yarı devlet gibi tek taraflı kararlar alabilen, müşterisine dayatan bir bankacılık sistemi kurarak milleti hortumladılar. Milletin tükettiği her üründen, utanmadan sıkılmadan “sorma ver” veya “ben yaptım oldu” mantığıyla vergiler aldılar. Kendi yandaşlarına kurdurdukları firmalar ile hem ticaretin hem de siyasetin tek hakimi olmak istediler. Bunlar dünyanın en pahalı benzinini, internetini, haberleşmesini, otomobilini bu vatandaşa reva gördüler. Devletin milyarlarını göz göre göre birkaç kişiye peşkeş çeken kendilerinden önceki iktidarları sorgulamak yerine, sıra bize geldi mantığıyla davranıp ceplerini doldurmayı tercih ettiler.

Bunlar kendilerine oy kazandıracak herkese kucak açtılar. Bunlar asılan başbakanların kan davasını güdermiş gibi konuştular. Bunlar kendilerine yakın sanatçıların ağızlarından siyaset yaptılar. Bunlar tarikatlarla sıkı dostluk bağları kurdular. Bazıları tam da tarikatların göbeğinden geldiler. Bunlar sıkı Amerika dostu oldular. Bunlar kendi basınlarında bile Amerika Başkanına, Amerika Başkanı değil, “Başkan” diye hitap ettirdiler. Yargı kararlarını bile doğru karar, yanlış karar diye etki altına aldılar.

Bunlar yerel yönetimleri halkın sırtına ikinci kambur gibi koydular. Belediyeleri taşeron olarak kullandılar. Devletin yer altı ve yer üstü kaynaklarını belediyeler vasıtasıyla parsellediler.

Bunlar emekçinin sendikasını sulandırdılar. Emekçiyi bile böldüler. Devletin emekçisi kurtarılmış bölgede oldu. Kendi ticarethanelerinin emekçisine köle muamelesi yaptırdılar. Önce sendikaya üye olana karşı çıkmışlardı. Şimdilerde sendikaları aşağılayıp istediklerine ulaşıyorlar. Değişik görüşler altında patronlar ligi kurdular.

Bunlar devletin içinde kastlar yarattılar. Devletin imkanlarını kast sistemiyle dağıttılar. Hastanelerde, trenlerde birinci ikinci mevkiyi bunlar çıkardı. Bunlar devletin sağladığı sosyal tesisleri böldüler. Devletin imkanlarını eşit dağıtmadılar. Bunların sisteminde birazcık yükselen, bir yerlere gelen, kendi statüsünden aşağıda olanlardan kendini ve ailesini soyutladı. Bunlar kibirli ve mağrur sırça köşkleri çok sevdiler.

Bunlar eğitimsiz ve cahil halkı çok seviyordu. Bunlar varoşları çok seviyorlardı. Çünkü çaresiz insanlar bunların dibinden ayrılmazdı. Çünkü halkı avucundaki buğday tanesi ile tavukları çağırıp yem yediren bir kişi edasıyla yönetiyorlardı. Bunlar halkı tavuk gibi görüyordu.

Bunlar herkesten çok milliyetçi oldular. Herkesten çok Cumhuriyetçi, herkesten çok özgürlükçü. Bunlar ana dilde eğitime karşılardır. Bunlar ana dilde eğitimi en çok savunanlardır. Bunlar terörü lanetlerler. Bunlar teröristle kucaklaşırlar. Bunlar Hakkari’ye gittiklerinde Türk Bayrağını gizleme gereği duyarlar. Bunlar Habur’a seyyar mahkeme kurarlar. Bunlar ilköğretimi bile dinsel ideoloji yuvasına getirirler. Bunlar çağ dışı hurafelerle bezenmiş kafalara prim verirler. Bunlar ramazanda oruç yiyeni döverler. Bunlar insanların ibadet edip etmediklerini takip ederler. Sonra da hoşgörü maskesini takarlar. Bunlar Tutuklu Generallerin masumiyetini savunarak Atatürkçülük siyaseti yaparlar. Ancak hakkı yenen toplumun tüm diğer katmanlarına kulaklarını tıkarlar. Bunlar halkın asker sevgisini bile kendi yaklaşımlarına angaje ederler. Bunlar “Sarı saçlım mavi gözlüm.” Şarkısı söylerken diğer taraftan da Dersim Katliamı deyip Atatürk’e ve bir döneme saldırırlar. Bunlar her türlü yalanı söyleyen ve halktan hiç çekinmeyenlerdir.

Bunlar çocuklarının istikbalini kendi ülkelerinde görmezler. Erkek çocukları sakat olduğu için askerlik yapmazlar. Bunların iktidarıyla, muhalefetiyle en mutabık oldukları konu aileleleriyle birlikte özerk ve dokunulmaz bir hayata kavuşmuş olmalarıdır. Aynı zamanda bunlar fakirlerin terör kurbanı çocukları üzerinden siyaset ve politika üretirler. Gündem oluştururlar. Bu yitip giden gençlere “Şehit” diyerek toplumun tepkisinden ustaca uzaklaşırlar.

Bunlar Türk-kürt kardeşliğine hiç inanmazlar. Bunlar sadece “siz” diyerek konuşurlar. Oy kaygısı nedeniyle hiç öz eleştiri yapamazlar. Bu devletin birbiri ile evlenmiş akraba olmuş bu halklarını görmezden ve duymazdan gelirler. Terörü Kürtlerin üstüne yıkıp kurtulurlar. Kürtleri suçlu ilan ederler. Ne kadar çok ağızlarından tükürük çıkarsa varoşlar tarafından o kadar kabul göreceklerine inanırlar. Bir paradoks içinde yaşar dururlar. Hem Kürtlerin acılarını kabul etmezler, ellerinden tutmaz ve devletin güvenlik şemsiyesine almazlar, sosyal hayatlarını terör örgütünün kontrolüne bırakırlar, hem de Kürt halkının içinde bulunduğu çıkmazı kullanırlar. Tıpkı trafik canavarı, enflasyon canavarı yaratıp sonra bu canavarı aradıkları gibi, terör canavarı arar dururlar. Kestirip atmak, uğraşmamak, kafa yormamak, günü kurtarmak yeterlidir. Araştırmaları hep tek yönlüdür. Oylarımı neler arttırıyor ve neler azaltıyor? Bunlar terörle mücadele edeceklerine Kürtlerle veya Türklerle mücadele etmeyi yeğlerler. Bunlar bu konulara giren aydınları hiç sevmezler. Önce alay ederler. Baş edemezlerse aydınları kendi varoşlarına taşlattırırlar ve yaktırırlar.

Bunlar sıkışınca laiktir. Yine bunlar kadın erkek eşit değildir derler. Bunlar din kurallarına göre yaşarlar. Diğer insanları da din kurallarıyla yaşamadıkları için sözde özgür bırakırlar ama özde dinsel görevlerini de yaparlar. Yani dine çağırırlar. Bunları siz kendi tarafınıza çağıramazsınız. Ama bunlar çağırırlar. İşte böyle taassup içinde debelenir dururlar bunlar Adiloş bebe…

Bunlar Atatürkçüyüm de der. Atatürk’ün devrimlerinin sebebini bilmeden, kendilerince akademisyen ve kartvizit sahibi kişileri tercih ederek, halktan uzak duran burjuva bir yapılanma ile biraz militarist biraz sosyalist savlar üretirler. En temel özgürlükleri bile kartvizitlerine reklam olsun diye kullanırlar. On yıl önce şehir kulüplerinde süsleyen bunlar, şimdilerde bu kabuklarından da sıyrılıp bu derneklerden uçarak daha güvenli limanlar arıyorlar.

Bunlar bir dönem devrimci, solcu iken sonraları milliyetçi, hatta ve hatta ülkücü ya da tam tersi olabilenlerdir. Bunların doğruyu gördük demeleri aslında parayı gördük ya da kendi selametimizi burada bulduk demek kadar ideolojiden uzaktır.

Bunlar namusu kafada değil, etek altında arayanlardır. İbadet ederken bile ticaret düşünen, ticaretinde hileye yer veren, namusu ise kendi çevresindeki insanlarla kısıtlayan insanlardır. Yabancıyı bulduklarında her şeyi yapabilen bu zihniyet ne kadar namuslu olabilir.

İşte böyle Adiloş bebe… Bunlar işine geldiğini duyan işine gelmediklerine kulaklarını tıkayanlardır. Ülkenin dört bir tarafından gelerek Ankara sokaklarında hakları ve onurları için yürüyen, çalıştıkları demeyeceğim, “Uğruna öldükleri” kurum ve devlet tarafından sahiplenmek isteyenleri duymayanlardır.

Bunlar düzmece belgelerle krizler çıkaran, darbeler yapan, hükümetler deviren, insan asan, hâttâ devlet başkanı zehirletenlerdir. Bunlar aydınları ve gazetecileri suikastle öldürenler, hapislerde çürütenler, insanların fikirlerine tahammülü olmayanlardır. Bunlar devleti gladyoya çevirenler ve halkı bu ülkenin içinde yaşayan hayvanlara benzetenlerdir.

Bunların vatandaşlarının değil varoşlarının çocukları tek tip olmalıydı. Yani ilk okullardan itibaren dindar vatandaş yetişmeliydi. Ama zenginler için birbirinden güzel, saray gibi okullar da yapılıp herkes kıçının yerini bilmeliydi. Daha çocuk yaşta ilk öğretim sıralarından başlayan bir sosyal algılama farklılığı yaratılmalıydı. Bu engerek ve çiyanların en vahşi tarafı da bu idi Adiloş bebe… Bunlar kendi geleceklerini de şekillendirerek, senin geleceğini karartıyorlardı.

Ama güvenmek gerek Adiloş bebe.. İnanmak… ve itimat etmek… Çünkü itimat ettikçe insanlığa hizmet eder ve insanlığı yüceltiriz. Biz inanıyoruz Adiloş bebe… Bizim ümidimiz var. Çünkü biz hâlâ daha iyilerin kazanacağını düşünüyoruz. Bil bunları, bil de büyü…

ETİKETLER: , ,
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
12/12/2015 3:40 PM
12/12/2015 3:40 PM
05/09/2015 11:04 AM
27/02/2015 5:22 PM
07/02/2015 7:04 PM
04/01/2015 6:09 PM
01/01/2015 2:00 PM
19/12/2014 9:17 AM
31/10/2014 6:24 PM
04/07/2014 7:37 PM
16/05/2014 7:49 PM
27/04/2014 8:10 PM
06/04/2014 11:02 PM
18/03/2014 10:33 PM
16/03/2014 9:43 PM
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.