Son zamanlarda OYAK nemaların adaletsizliği hakkında bazı emekli assubayların serzenişinin yanı sıra karşıt görüşlülerin tartışmalarını okuyoruz. Aslında bu konuyu açarken biraz çekinsem de yine de yazacağım. Zira bazı meslektaşlarımızın OYAK’ı eleştirmenin antidemokratik ve köktendinci bir yapılanmaya hizmet edeceği şeklindeki endişelerine kısmen katılıyorum. Ancak doğru bildiklerimizi her zaman ve her yerde söylemeliyiz.
Sayın arkadaşlar biraz önce OYAK dergisinin 2008 Şubat ayına ait 108.sayısındaki Üyelerle sohbet bölümünde Sayın Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Türker’in yazısını okudum. Size bu yazı vesilesiyle birinci ağızdan bazı alıntılar ile yorumlarda bulunacağım.
“….2000 yılı Haziran ayında OYAK’ın profesyonel yöneticiliğine gelen Sayın ULUSOY ve ekibi OYAK Bank’ın mali yapısının bozuk olduğunu, birikmiş zararlarının bulunduğunu, krizlere dayanıklı olamayacağını değerlendirmişlerdir. Kriz fiyatları altında satış veya kapama imkanının olmadığı görülmüştür. Bunun üzerine uzun vadeli stratejilerin belirlenmesine yönelik çalışmalara başlamışlardır. Bu süreç zarfında biraz önce bahsedilen 2000-2001 krizinde mali yapısı bozulması nedeniyle faaliyetleri durdurulan ve TMSF bünyesine geçen altı bankanın birleştirildiği bir banka Sümerbank adı altında TMSF tarafından satışa çıkarılmıştır. Bu banka satın alınıp ve mevcut banka ile birleştirilmesiyle Kurumsal bankacılığın yanı sıra özellikle bireysel bankacılık faaliyetlerinde sağlanacak büyümenin OYAKBank’ı daha iyi duruma getireceği değerlendirilerek Sümerbank OYAK tarafından 9 Ağustos 2001 tarihinde 36.000 Dolara satın alınmıştır….”
Söz konusu bankalar alınmadan evvel OYAKbank’ın durumu hiç iç açıcı değildir. O halde zararı ne kadardır? Nasıl karşılanmıştır? Yani 2000 yılında veya daha önce emekli olan bir astsubay bu zarar yüzünden daha az nema almış mıdır?
Eldeki bankanın görev zararı nedeniyle elden çıkarılması için çareler aranırken ne olmuştur da yeni banka satın alınmıştır? (Kaynak 2000 Yılı Sayın Coşkun Ulusoy’un açıklaması)
Nasıl olmuşta bir ev fiyatı olabilecek kadar ucuza banka satın alınmıştır? Hatır, gönül, torpil var mıdır? Bu fırsat nasıl yakalanmıştır? Bu bankaların milli bir sermaye olan OYAK’a teslim edilmesi düşünüldü ise OYAK bu bankayı yabancılara satarak emanete ihanet etmiş midir?
Diyelim ki bu bankalar çok bozuk durumdaydı ve OYAK tarafından ıslah edildi. O halde OYAKbank’ın satıldığı 2007 yılından önce emekli olanların paraları bu bankanın ıslahı için harcanmış mıdır? Bu harcamalar sebebiyle kâr payları düşük tutulmuş mudur? Kısacası bu bankalar hangi para ile ıslah edilip görev yapabilir hale getirilmiştir?
OYAKBank, Sümerbank içine doldurulan beş bankayı 36.000 Dolara satın aldı. Aynı yıl birleşmeden sonra açıklanan bilançoda bankanın toplam özkaynakları 291 Milyon Dolar olarak açıklandı. OYAKBank toplam 10 kadar şubesi olan bankasının üzerine aynı yıl içinde yaklaşık 175 şube ekledi. 2002 yılının başında 61 ildeki şubeleri ile Türkiye’nin en büyük bankaları arasında yerini aldı. Bu bir başarının ürünü müdür? Bu bir nevi hortum değil midir? OYAK buna “Finansal Mühendislik Harikası” ismi takmıştır.
“… Zararda olan on bir şubeli ufak bir banka ile 36 bin Dolara satın alınan bir diğer bankanın birleştirilmesinden oluşan ve beş yıl gibi çok kısa bir sürede inanılmaz gelişme sağlayan OYAKBank kamuoyuna duyurulduğu gibi 2 milyar 673 milyon Dolara satılmıştır. Kasamıza giren 3,2milyar YTL’dir. Bu rakamdan zaten üyelerimizin hesaplarına geçmiş yıllarda intikal etmiş olan 1 milyar YTL mertebesinde bulunan sermaye tutarını çıkarırsak yaklaşık 2,2 milyar YTL net kar olarak Mayıs 2008’de yapılacak 2007 yılı olağan genel kurul toplantımızda alınacak karara göre tabii dir ki her yıl olduğu gibi yıllardır uygulayageldiğimiz usullerimiz çerçevesinde yansıtılacaktır. Rivayet edildiği gibi bir kısmının yatırımlarda kullanılması artan kısmının üye hesaplarına yansıtılması gibi bir uygulama olmayacaktır, olamaz. Zaten benzeri bir uygulama bugüne kadar da olmamıştır. Burada bir noktayı belirtmekte yarar var. Banka satışından elde edilen net kazanç doğal olarak 2007 yılında kurumda üye olanlara aittir. OYAK, bu kaynağı belirtilen üyelerin hesaplarına usuller çerçevesinde yansıttıktan sonra misyonuna uygun olarak çeşitli yatırımlarda değerlendirerek değerine değer katacaktır…”
OYAK yöneticileri veya Sayın Ulusoy müthiş bir adam olmalı ki bir kuruluşa 5 yılda yaklaşık 2 Milyar 500 milyon Dolar kazandırmıştır. Sanırım bu rakam OYAK’ın diğer tüm iştiraklerinin toplamının yedi yılda ettiği kârdan fazladır. Bu konuyu böyle tanımlayıp kapatmak mümkün müdür? Gerçekte Sümerbank alınırken mi bu kazanç elde edilmiştir, yoksa OYAK Bank satılırken mi? Burada halkın bir kandırılması olayı mevcut mudur? Çünkü sonuçta Sümerbank bir kamu bankası idi.
Sayın Yönetim Kurulu başkanı yukarıdaki mevzuda da mevzuat hazretlerine sığınıyor mu? Sizce vicdani bir rahatsızlık hissediyor mu? Uygulana gelinen usullere sığınarak tüm iştiraklerin toplamının beş yılda elde edebileceği kârı bir günde, bir satışla yapıp bunu üyelerinin 2007 kârı olarak göstermenin örneği sanırım dünyada sadece OYAK’ta vardır. Mesela 2006 yılının Ağustos ayında OYAK üyeliği sona eren bir kişinin bu işlemde hiç hakkı yoktur.
OYAKBank 14 Aralık 2007 Tarihi itibarıyla BDDK’nın onayı ile satılmıştır. Eğer OYAKBank Ocak 2008’de satılsaydı 2007 yılında emekli olanlar hiç kâr alamayacaktı. Bu rakam 50.000 TL anaparası olan bir üye için yaklaşık 20.000TL’lik kayıp veya kazanç demektir. Bunun hesabını OYAK mevzuatına sığdırmak yeterli mi? Eğer yeterli ise mevzuatı şeriat gibi gören OYAK bağışa dayalı emeklilik sisteminde kendi mevzuatını neden delmiştir. Bağışa dayalı sistemde çıkışa müsaade etme mevzusunu üyelerin menfaatine deyip kapatmak mevzuat delmeyi affettirir mi? Eğer burada mevzuat deliniyor ise bunun adı tek taraflı hoyratlık değil midir?
OYAK 2007 yılı nema oranı %54. Aktuaryel kâr: 2 milyar 651 milyon. Bu paranın 2 milyar 200 milyon TL’si OYAK Bank’ın satışından 451 Milyon TL’si OYAK’ın kendi borç verme hizmetleri ve diğer iştiraklerinden elde edilen kârlardır. Eğer o yıl OYAKBank satılmasaymış vereceği nema %9 olacaktı. Sizce bu rakamlar da inandırıcı mı? Sayın Yönetim Kurulu Başkanının sözlerinin aksine OYAK 2007 yılında iştirakler haricinde 1 milyar 788 milyon TL üyelerinin rezervine eklemiştir. Bu gelirin ortalama 1 milyar 500 milyon TL’si OYAK Bank satışından olabilir. Sonuçta kurumun borç verme ve diğer finansman hizmetleri gelirleri de vardır. Söz konusu yılda ortada ortalama 700 Milyon TL’ lik bir kayıp da söz konusudur. Ancak 2008 Bilançosu incelendiğinde bunun sebebi anlaşılmaktadır. OYAK ustaca bir varyasyonla bu paranın bir kısmını 2008’e aktarmıştır. Kısacası mevzuat efendiye bir kazık atmıştır. Yani paranın bir kısmını 2007’de emekli olanlardan kaçırmıştır diye düşünüyorum.
Sayın Başkan elde edilen kârın 3,2 Milyar YTL olduğunu bunun bir milyar dolarının daha önceki yıllarda üyelere ödendiği için 2,2 Milyar YTL’sinin üyelere dağıtılacağını söylüyor. Yahu bu ne perhiz? Nasıl olur da satıştan elde edilen kârın 1 milyar YTL daha önce üyelere dağıtılmış sayılır? Ortadan kaybolan 1 Milyar YTL nereye gitmiştir? Yoksa 1 Milyar doları İngbank daha önceki yıllarda OYAK’a ödemiş midir? Gizli bir satış mı olmuştur? Yok hayır biz bu parayı OYAK Bank’a zaten daha önce borç vermiştik o nedenle geri aldık diyorlarsa öyle söylesinler. OYAK Bank bir iştiraktir. İştiraklerin kâr ve zararları SPK’ya uygun olmalıdır. OYAK’tan OYAK Bank’a kullandırılan bir milyar dolar bir para mı olmuştur? Benim bildiğim OYAK, OYAK Bank’a 27 Milyon Dolar sermaye koymuştur.
Acaba yukarıdaki gibi bir durum yok ise rivayet edildiği gibi bu 1 milyar dolar ile üyeler adına yatırım yapılmamış ise ne yapılmıştır? Eğer gerçekten rivayetler doğru ise o halde OYAK yine her zaman yaptığını yapmış ve üyelerinin birikimlerini keyfi kullanarak yatırım yapmıştır. Sağladığı büyümenin o yıl veya birkaç yıl içinde emekli olacak üyeye hiçbir getirisi olmayacağı aşikardır. Ancak bu durumu yukarıdaki açıklama ile üyelere duyurmanın hiç tatmin edici olmamasına rağmen nasıl olmuşta bu güne kadar dava açılmamış hayret değil midir? Kısaca bu 1 milyar doların hesabını sormak, aslında tüm geçmiş zaman uygulamalarının keyfiyetini sormak demektir.
“… Erdemir için ödenen 3 milyar ABD Dolarının 500 milyon Doları OYAK kaynaklarından verildi. 1 milyar Doları OYAK tarafından iki taksit olarak borçlanıldı. Birinci taksit 2007 yılında, ikinci taksit 2008 şubat’ında ödenmiştir. Geri kalan 1,6 milyar doları 3 yıl ödemesiz 10 yıllık vade ile ATAER şirketine borçlanıldı. 2009 yılından itibaren 7 yıl içinde ödenecek….”
Sanırım OYAK Yönetim Kurulu Başkanının açıklaması bir delil ve belge niteliğindedir. Maalesef bu belge OYAK sitesinde gözümüzün önünde durmasına rağmen zaman aşımına ramak kalmış ancak yine de hukuki bireysel dava ortada yoktur.
Örneğin ben Erdemir satın alındığında orduda görev yapıyordum. Dolayısıyla alındığında ödenen 500 milyon Dolarda benim de hakkım vardır. Söylendiğinin aksine 1 milyar Doları da OYAKBank satışından elde edilen kârdan ödemiş ise bu paradan da benim hakkım vardır. Geri kalan 1,6 milyar dolarlık borç ise mevcut sistemde yani bir deyişle mevzuatla kimbilir ne haksızlıklara yol açacak Allah bilir.
Sayın meslektaşlarım yukarıdaki alıntılara bakılırsa Sayın Coşkun Ulusoy’un başarısını anlamakta güçlük çekmeyiz. Kendisini şu yönden de eleştiriyorum. Ekonomi okumuş, ekonomiyi bilen bir insanın böylesi ekonomi dışı şeylerin arkasına sığınması sanırım acınası bir durum. Diğer serbest piyasa kurallarına göre çalışan tüm ekonomistler adına, kendisini içinde bulunduğu yapılanmanın ekonomi kurallarına uymayan kazanımlarına attığı imzalardan ve haksız övünçlerinden dolayı kınıyorum.
Sayın Yıldırım Türker’in yayınladığı bu yazının OYAK resmi verilerine uymasını temenni ediyorum. Aksi taktirde kendisini üyelerine yanlış bilgi vermekle itham edeceğim. Kendisini, mevzuata sığınmadan 2006 ve daha önceki yıllarda OYAK üyeliği sona erenlerin OYAKBank’ın satışından aslında hak sahibi olduklarını kabul etmeye davet ediyorum. Tabii ki aynı şekilde Erdemir ve diğer tüm kuruluşların hesaplarında çıkabilecek silbaştanlara hazırlıklı olduğunun bilinciyle hareket etmesini de temenni ediyorum.
“…. Ayrıca OYAKBank’ı satın alan ING Bank hakkında kasıtlı olarak ortaya sürülen ve benzer konumda olan diğer bankalar içinde varit olan iddialar ile ilgili olarak ilgili kuruluşun yöneticilerinin defalarca açıklama getirdiği ve kamuoyunu bilgilendirdiği de hatırlanmalıdır. Bankanın neticede bir Türkiye Bankası olarak kalacağının ve diğer bankalar gib Türk otoritelerinin kontrolünde olacağını da unutmamalıyız…”
OYAKBank’ı satın alan firmanın yabancı olmasına veya uluslar arası sermayeye ben de karşı değilim. Karşı olanlara saygı duyarım. Ancak yukarıda kurulan cümle çocuk avutması gibi. Sayın OYAK Yönetim Kurulu Başkanı acaba muhatap olduğu kitleyi biraz fazla cahil gibi görmüyor mu? İNG Bank nasıl olur da Türkiye Bankası olarak kalır? Ben yabancıların çok konut aldığı bir yerde yaşıyorum. Mevzuatı da bilirim. Yabancının bizim ülkemizden gayrimenkul alması belirli bir sınırlamaya dahildir. Bu sınırlamanın sebebi ise o satın alınan gayrimenkulün uluslar arası hukuka tabii olmasıdır. O nedenle ING Bank Türkiye bankası değildir. Sermayesi yüzde yüz yabancıdır. Uluslar arası hukuka tabiidir.
OYAK dergisinin Mart 2010 Tarihli 114. sayısından da biraz alıntı yapıyorum.
“ Her yıl Genel Kurullar’ca belirlenen nema oranı kabaca o yıl elde edilen gelirin, rezervlerinizin toplam olan varlığa bölünmesi sonucu bulunmakta, rezerv büyüdükçe, gelir çok fazla artmadığı sürece bir önceki yıla göre düşük olabilmektedir. Bir örnek verirsek: 2006 yılında elde edilen gelir 965 milyon TL ve nema oranı %25,1 iken 2009 yılında elde edilen gelir henüz kesinleşmemekle birlikte 1.187milyonTL ve nema oranı %14,2 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir….”
Sayın Yönetim Kurulu Başkanı diyorum ki, 2008’deki açıklamanıza göre şu ATAER denilen OYAK’a para satan şirkete OYAK 2006’dan itibaren 10 yıl vade ile 1,6 milyar dolar borçlu durumdadır. Doların yıllık faizi ortalama %5’dir. Üç yılı ödemesiz kredi olduğundan sanırım faiz daha yüksek olabilir. Bu borç faiziyle birlikte yaklaşık 2,5 milyar civarındadır. 2009 yılından itibaren ise her yıl ortalama 250 milyon Dolar borç ödeme takvimi vardır. Ayrıca borç alındığında dolar kuru 1,35-1,40 bandında idi.
2009 yılında Dolar ortalama 1,5 TL’dir. 1,5*250 milyon Dolar = 375 Milyon TL
375 Milyon TL + 1.187 Milyon TL = 1.562 Milyon TL 250 Milyon dolar borç olmasaydı oluşacak olan aktuaryel kâr
Nema oranı 1.187 milyon TL için %14,2 ise
1.562 milyon TL için %18,7. 250 Milyon Dolar borç olmasaydı 2009 yılı için ödenecek nema
Demek ki bu borç olmasaymış 2009 nema oranı %18,7 olacak imiş. Yani bir üyenin ortalama %4,5 oranında neması borca mahsuben kesilmiştir.
Şu an 1 dolar 1,84 TL civarındadır. Daha borcun ilk iki taksidi ödenmiştir. Dolar 2010-2011 yılında %35-%40 arasında devalüye olmuştur. Tabii ki kur bu şekilde sabit kalırsa… (Yukarıdaki borç hesabı Yönetim kurulu başkanının bildirdiği rakam üzerinden yıllık olarak Merkez bankası ortalama dolar borç verme faiz oranına göre yapılmıştır. Kesin rakamlar değildir.) Kısacası üyelerden kesilecek nema oranı bu borç devam edip diğer kazançlar sabit kaldığı sürece geri kalan sekiz yıl boyunca yaklaşık %5 oranında eksik nema alınacaktır. Mevzuata göre bir kişi 2019 yılında OYAK’tan ayrılırsa katıldığı bu borç külfetinden hiçbir getiri alamayacaktır. Ayrıca 2020 yılında yeni gelen bir üyeye eski emekli astsubaya abisinden bir fabrika hissesi miras kalacaktır. Her yıl o fabrikanın kâr payını alacak ve hiçbir borç ödemeyecektir. Satılırsa da parası onun olacaktır. Mevzuat öyle diyor.
OYAK 2000’li yıllarda mevzuatının kurbanı olmuştur. Üyelerinin hesabıyla, iştiraklerinin hesabını karman çorman etmiştir. Bağımsız denetim kuruluşu denilen bir şirkete para ödeyip kendini denetleterek aklanabileceğini zannetmiştir. Oysa bağımsız denetleme kuruluşu OYAK’a şunu söyleyebilir mi?
Sonuçta bu denetlemecileri ilgilendirmez. Onlar hesapların düzgünlüğüne bakarlar. Benim yukarıda yaptığım hesabı yapmazlar. Yapacak olsalar OYAK bu bağımsız denetleme kuruluşunun işine son verir başka bir bağımsız denetleme kuruluşu ile anlaşır.
Bir hatırlatmada on yıl öncesinden. Biliyorsunuz 2001 yılında ülkemiz çok büyük bir kriz yaşamıştı. Borsamız çökmüştü. Şirketlerimizin hisse değerleri çok düşmüştü. Ülkemiz bu krizden ekonomik anlamda küçülerek çıkmıştı. Krizin faturası yaklaşık 400 Milyar Dolara yaklaşmıştı. Bu faturadan herkes nasibine düşeni almış ve tüm şirketler yılı zararla kapatmıştı. O yıl OYAK üyelerine %95 nema verdi. Kriz dolayısıyla ülkemizde o yıl enflasyon %68 civarındaydı. Büyüme %-9 idi. Üyelerine verdiği nema ile kârlılık yönünden ipi göğüsleyen OYAK’ın bu kazancı parmak ısırtıcı nitelikteydi. Peki bu kazanç nasıl sağlanmıştı? İştiraklerinden çok likidite kârları adı altında seslendirilen dövize büyük miktarda para yatırarak kriz esnasında döviz satarak elde edilen bir gelirden söz ediyoruz. Size o dönemden bir gazete haberi aktarıyorum.
“…Oyakbank Genel Müdürlüğü Binası’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Oyak Yönetim Kurulu Başkanı Emekli Korgeneral Selçuk Saka, 594 trilyon liralık karın 242 trilyon liralık bölümünü finansal faaliyetlerden, 282 trilyon liralık bölümünü iştiraklerden ve 71 trilyon liralık bölümünün de diğer faaliyetlerden kaynaklandığını söyledi. Saka, ”Finansal faaliyet gelirleri bir önceki yıla göre 1.5 kat, iştirak gelirleri ise 2.5 kat arttı. Oyak elde ettiği bu gelirin tamamını sayıları 193 bine ulaşan üyelerine dağıtma kararı aldı. Üyelere 2001 yılında sağlanan nema oranı yüzde 95 oldu” diye konuştu…”
OYAK hakkında yazıp çiziyoruz. Bu bizim en doğal hakkımız. OYAK’ın eski üyeleri haklı olarak soruyorlar. Neden emekli sandığından aldığımız toplu paranın yarısı kadar OYAK’tan prim alıyor iken, şimdilerde emekli olanlar emekli sandığından alınan toplu paranın üç katı kadar nema alıyorlar? Peki yarın ne olacak? Yarın ne kadar nema alınacak? İşte ben bunların cevabını vermeye çalıştım.
OYAK’ın sorumsuz ve dengesiz büyüdüğünü, iştiraklerinin aslında rantabl olmadığını, hesaplarının inandırıcı olmadığını, üyelerine adil olmadığını ve bu nedenle bazı hukuksuzluklar olduğunu, bu kafayla yönetilmeye devam ederse gelecekte daha çok tartışılacak kararlar alacağını, keyfiyetçi nema politikası nedeniyle üyelerinin güvenini kaybettiğini söylemeye çalıştım. Düzenli çıkış sergileyen bir başarı grafiğinden çok, çan eğrisini andıran şişkinliğin nedenlerini sıralamaya çalıştım.
YILLAR | ÖZ
KAYNAK MİLYON TL |
AKTUARYEL
KAR MİLYON TL |
İŞTİRAK NET
KARI MİLYON TL |
FİNANSAL GELİRLER
MİLYON TL |
KAR PAYI | TÜFE
ORANI |
ÜYE
SAYISI |
TÜRKİYE
BÜYÜME HIZI |
1990 | %60 | 117.000 | %9,4 | |||||
1991 | %70 | %0,3 | ||||||
1992 | %48 | %6,4 | ||||||
1993 | %50 | %8,1 | ||||||
1994 | %121 | %-6,1 | ||||||
1995 | %78 | %8 | ||||||
1996 | %85,6 | %80 | %7,1 | |||||
1997 | 87 | 52 | %100 | %8,3 | ||||
1998 | %71 | %3,9 | ||||||
1999 | 185 | %89,8 | %68,8 | %-6,2 | ||||
2000 | 752 | 217 | 79 | 138 | %55,4 | %39 | 179.000 | %6,3 |
2001 | 1300 | 594 | 330 | 264 | %94,9 | %68,5 | 192,937 | %-9,4 |
2002 | 1607 | 495 | 143 | 352 | %41,1 | %29,7 | 206.036 | %7,8 |
2003 | 2247 | 661 | 304 | 357 | %39,2 | %18,4 | 216.389 | %5,9 |
2004 | 3323 | 925 | 829 | 96 | %40,3 | %9,3 | 222.028 | %9,9 |
2005 | 3097 | 829 | 586 | 243 | %26,8 | %7,7 | 227.296 | %7,6 |
2006 | 5099 | 965 | 610 | 355 | %25,1 | %9,7 | 231.662 | %6,1 |
2007 | 7738 | 2652 | 864 | 1788 | %54,2 | %8,4 | 235.000 | %4,6 |
2008 | 9640 | 1911 | 140 | 1771 | %26,3 | %10,1 | 241.048 | %1,1 |
2009 | 10846 | 1187 | -313 | 1500 | %14,2 | %6,53 | 250.100 | %-4,7 |
2010 | 12204 | 1421 | 241 | 1180 | %13,1 | %6,4 | 259.061 | %8,9 |
*Özkaynaklar: Üyelerin birikimleri + dönem karı
*Finansal gelirler: İştirak dışında kalan gelirlerdir. Borç verme hizmetleri, v.b.
(Yukarıdaki öz kaynakların geriye doğru seyrine bakılırsa OYAK 1961’de değil de 1990’da kurulmuş gibi. 20 yıl önce öz kaynak olarak neredeyse sıfırda gibi…)
(On bir yıllık iştirak karı toplandığında 3 milyar 813 milyon TL. OYAK kaynaklı karlar ise 8 milyar 44 milyon TL Yani OYAK parayı üyelerinden kazanıyor.)
(2001 OYAK Hesabında bir anormallik vardır. Bu anormallik iştirak karının o yıl aşırı yüksek olmasıdır. Bu farkı Sümerbank’ın sağladığını düşünüyorum. O yıl olması gereken kar aslında 100milyon TL civarıdır. İştirak olarak OYAK’a 200 Milyon TL’lik fazla bir kar girişi olmuştur. Bu fark bile bir sonraki yıl karının iki katına yakındır.)
(2010 yılı aktuaryel karına 200Milyon TL teknik faiz geliri eklenmiştir. Bu gelirin oluş şekli ilgili bilançoda açıklanmamıştır. Sanırım 2010 yılında OYAK karı uzun bir süreden sonra ilk kez sadece teknik karlılık seviyesine (yani enflasyon+ %5) düşmüştür.Bu nedenle kara ilave ödenek konmuştur. Yüzde yüz doğrudur demiyorum . Ben öyle düşünüyorum.)
2009’da OYAK iştirakleri zarar yapmışlardır. Bu zararın sebebi ve alınan tedbirler hakkında üyelere açıklama lüzumu hissedilmemiştir.
2001 yılındaki krizden sonra 2008 yılına kadar OYAK neredeyse altın çağ yaşamıştır. Bu kârlı dönemde OYAK Bank’ın katkılarının olduğu yadsınamaz. Ancak bankacılık artık kârlı bir iş değil denilerek satılmıştır. Bir de şunu sormak lazım. OYAKBank’ın gerçekten iştirak kârı mı, yoksa imtiyaz kârı mı olmuştur?
Demirçelik Sanayisi kâr ve zarar makası çok yüksek olan bir sektördür. Şu durumda OYAK demirçelik sektöründe bir rizikoya girmektedir. Artık dünyada demir çelik fabrikaları ağır sanayi olarak anılmamaktadır. Piyasada rekabet edebilecek özel sektöre ait demir çelik sanayi tesisleri vardır. Dünyada alternatif hammadde olanakları çoğalmış, geri dönüşüm sanayisi oluşmuştur. Dolayısıyla diğer fabrikalar gibi bu fabrikalar da OYAK aidatlarının çoğunluğunun sahibi assubayların aidatları ile eşe dosta arpalık sektörlerinin devamı anlamına gelmektedir. OYAK’ın kârlılığı gittikçe düştüğü için bu fabrikasını da gelecek birkaç yıl içinde satıp üyelerin birkaç yıllık rezervine yayıp önümüzdeki birkaç yılı kurtarma cihetine de gidebilir.
Sonuç: Son 4 yıl öncesinden emekli olan her astsubay serzenişinde haklıdır. Şu an sistemde olanların bazıları da birikimlerinin çokluğuna aldanarak bir takım gerçekleri görmezden gelmektedirler. Örneğin 1980’li olarak halen görevde olan bir astsubayın OYAK’ta birikmiş parası yaklaşık 200.000 TL’dir. Emekli sandığından alacağı para 65.000 TL’dir. Bu durum o kişi için tabii ki iyidir. Çok güzel bir paradır. Ancak 1970 mezunu ve 2002’de emekli olmuş bir astsubay aynı süre çalıştıkları için kendini kıyaslama hakkına sahiptir.
Bu gelişmeler Sayın Coşkun Ulusoy’un sahte kahraman olduğunu düşündürmüyor mu? Yönetim Kurulu Başkanının da üyeleri yanılttığı ortadadır. OYAK bir tefeci kuruluş gibi en büyük kârını kendi üyelerine borç vererek, bir nevi şubesiz bankacılık yaparak elde etmektedir.
Bilgi: OYAK her ne kadar vergiden muaf olmadığını ve vergi verdiğini söylese de 205 sayılı OYAK Kanununu okuduğumuzda OYAK’ın vergi muafiyetini açıkça görüyoruz. Ayrıca OYAK üyelerinin ilk on yıl için kâr payı vermediğini, sonraki yıllar için kâr payı verdiğini savunanlar da vardır. Bu yanlıştır. OYAK üyelik başladıktan sonra her ay için birikim nispetinde kâr payı vermektedir. Ancak 205 sayılı OYAK kanununa göre ilk üç yıl içinde üyelikten çıkılırsa hiçbir ödeme yapılmamaktadır. On yıl içinde üyelikten çıkıldığında da sadece birikmiş para kâr payı olmadan ödenmektedir.
OYAK adil bir sisteme geçmek istiyor ise öncelikle kendi bilançosunda ayırdığı gibi OYAK ve İŞTİRAKLER sistemini hayata geçirmelidir. OYAK’tan ayrılan bir üye iştiraklerden de ayrılmış sayılmamalıdır. O kişiye çıkarken çalıştığı dönemde iştiraklerin özvarlıklarının ulaştığı boyut farkı kadar hisse senedi vermelidir.
Örnek: Bir kişi işe başladığında İştiraklerin toplam öz kaynağı 12 milyar TL idi. Kişi emekli olduğunda bu özkaynakların toplamı 25 milyar TL’ye ulaştı. O halde OYAK o kişiye 13 milyar dolarlık öz varlığın son bilanço tarihindeki personel sayısına (örneğin 250.000 Kişi.) bölümünden çıkan sonuç kadar hisse vermesi gerekmektedir. O halde OYAK o kişiye 25.000.000.000 TL / 250.000= 52.000TL’lik hisse senedi sunması gerekmektedir. Bu kaba bir düşünce olup teknik olarak detaylandırılabilir.
OYAK’a bağlı iş yerlerinin ıslah edilmesi gerekmektedir. OYAK’ın iştiraklerinde hiçbir emekli subay veya assubayın çalışmaması gerekmektedir. Bu konu çok hassastır. Sonuç olarak himayecilik ve iltimas en basit olarak bu konularda başlar. Kârlılığı yüksek bir yapılanma için nitelik ve nicelik olarak piyasa kurallarına göre idareci ve işçi alımından taviz verilmemelidir. Örneğin Özel sektöre ait bir çimento fabrikasında bir işçi veya teknik eleman ile OYAK iştirakindeki çalışan arasında OYAK aleyhine ücretlendirme farkı mevcuttur. Aynı şekilde bazı OYAK fabrikalarının kışla gibi idare edildiğini, iş verimliliğinden ziyade makama hizmet disiplini ile çalışıldığını da biliyorum. Aslında bu paragrafı fazladan yazdım. Çünkü iştirak kârlarının düşüklüğü OYAK kuruldu kurulalı sadece dedikodu olarak tartışılır. Uygulamaya gelince çıt yok. 205 Sayılı OYAK Kanunu bu konulara gelince kısa kalmış.
Saygılarımla…