Vatandaş Ali Bey yurdun dört bir tarafında görev yapmış, halkı, devleti bilen, kanunları bin kez okumuş, protokol usulü yani yol yordam bilen biri olduğunu düşünerek sabah kahvaltısını yapmış, günlük gazetesini okumuş. Emeklilik günlerinin başlarında kalbi pır pır atan yeni yetme bir memur gibi heyecanlıymış. Çünkü emekli olmak demek, bir köşeye oturup, “artık senden iş geçti arkadaş, fazlalık yapma ve otur bir köşede” demek değil diye düşünüyormuş. Aynı zamanda tabii ki hayata dair umutları ve heyecanları daha yeni başlamışmış. Yıllarca onun bunun lafıyla, sözde emriyle oradan oraya koşan, başkalarının gönlünü yapan Ali bey, artık gerçek anlamda vatanının menfaatine çalışan ve birikimlerini halk ve devlet lehine kullanan biri olmayı epeydir kafasına koyuyormuş.
Ne olduysa o sabah olmuş. Vatandaş Ali bey kahvaltıdan sonra kendince bir karar almış.
demiş. Bu fikrini eşine açınca eşi gülümseyerek ve birazda laf olsun diye söylediğini düşünerek,
diye uzayıp giden cümlelerden sıkılan Ali Bey ayağa kalkarak
diyerek ceketini alıp evden çıkmış.
Apartmandan çıkınca her zaman ki çürük koku burnunu yine rahatsız etmiş. Karşı komşunun kapının önüne bıraktığı çöp delik poşetten sularını salmış. Bugüne kadar sabrettiği komşusunun kapısını çalmış.
Dedikten sonra komşu hiçbir şey söylemeden yüzüne kapıyı kapatmış. Komşu kadın içinden basmış küfürü. Eee… ne de olsa koskoca adam işi gücü bırakmış komşu kapısını çalıp karısını azarlamışmış. Hiçbir kadına böyle konuşulur muymuş. Hatta “Akşam benim herif ve büyük oğlan eve gelsin de söyleyeyim bir dövsünler şunu… Kendini hala komutan zannediyor salak.” diye de saydırmış.
Vatandaş Ali Bey kendisi hakkında komşunun düşündüklerinden umursamazca apartmanın bahçesine inmiş. Etrafta bir sürü sigara izmaritini görünce eğilip hepsini bir güzel toplamış ve götürüp çöpe atarken de etrafa bir göz atmış. Amacı yaptığı örnek hareketin görülüp görülmediğini kontrol etmekmiş. Ancak sadece iki kedi ile göz göze gelebilmiş.
Biraz yürüyüp, oradan da parkta birkaç hareket yaptıktan sonra kahveye bir göz atarım diyerek düşünürken cep telefonu çalmış. Telefon numarasına bakmış tanıdık biri değil. Olsun demiş ve yine de açmış. Arayan yine emeklinin her zamanki sadık dostlarından biri
Ali bey artık bu telefonlara alışmış. Kimi internet paylaşım firmasından arar, kimisi falanca tıp merkezinin tanıtımını yapar, kimisi “kazandınız” diye başlayarak insanın yüreğinin güp güp atmasına vesile olacak kadar heyecanlandırır, kimi kredi kartını taksitlendirebileceğini söyler… Ali bey de vatandaşlık görevini yapacak ya artık. Açmış ağzını yummuş gözünü,
Karşıdaki bayan ses tonu hiç değişmeden
Ali bey karşıdaki bayanın otomatiğe bağladığı terminolojisini çözdüğü için telefonunun kapatıp yoluna devam ederken de kendince de hayıflanmış. Başkasının suratına telefon kapamak onu yine de üzmüştür.
Ali bey yol üzerindeki bankanın önündeki bankamatiğe uğrar ve vakit bolluğunda şöyle bir hesap ekstresini incelemek ister. Ancak o da ne!.. Hesap ekstresi için bankamatik bir buçuk lira para istiyor. Tam ekstreyi almayıp oradan uzaklaşacak iken aklına gelir. “Ben bugün sorumlu vatandaş olacaktım.” Bankaya girer ve şefle görüşmek istediğini söyler. Şefin yanına gidince durumu izah eder.
Banka şefi gayet profesyonel ve bankasının kararlarının yüzde yüz arkasında olacak bir şekilde başlar izah etmeye… Ali Bey sıkılmıştır. En sonunda söylenenlerin hiç birinden tatmin olmadığını ve şikayet edeceğini söylediğinde banka şefi hafif sert bir ifadeyle,
İfadesinin artık konuşmanın bittiği anlamına geldiğini anlayan Ali Bey kültürlü ve düzeyli bir vatandaş olarak oradan uzaklaşırken arkasından edilen lakırtıları hiç duymamaktadır. O sırada şef başka bir müşteriye biraz önce gelen Ali Beyi anlatmakta, güvenlik memuru da alaysı alaysı gülmektedir.
Canı sıkılmış bir şekilde kahveye uğramaktan vazgeçip pazara uğrayıp kafayı dağıtmak isteyen Ali Bey aslında bugünkü kararlarına göre kendini ateşe attığının farkında değildir. Sorumlu bir vatandaşın hiç girmemesi yerdir pazarlar. Çünkü orada her türlü hak gaspı vardır. Tamamen karşılıklı pazarlaşıp anlaşmaya varılan kurtarılmış bölgelerdir pazarlar. Adamın domatesine “sağlığa zararlı” diyemezsin. “Bağırma rahatsız oluyorum.” diyemezsin. Fatura isteyemezsin. İstesen de halk arasındaki tabirle kafaya kiloluğu yersin. Hatta bazıları seçtirmez bile… Elinden poşeti çekip alırlar, arkandan da bir sürü laf sayarlar. Ancak Vatandaş Ali bey kendine söz verdiğine göre bugün her olumsuzluğa karşı tepkisini koymalıdır. Muzların önünde dikilir ve bir kilo muz almaya karar verir. Muzcu poşete salladığı muzları hoop oturtup hooop kaldırarak Ali Beyin eline tutuşturur. Ancak Ali Bey birazcık sitemkar bir şekilde kantarın neden kendine dönük olmadığını sorar. Kaç kilo geldiğini müşterinin de görmesi gerektiğini söyler. Ancak aldığı tepki karşısında şaşkına döner. Satıcı hemen bir daha tartar ve tartıyı çevirir. Tam bir kilo yirmi gramdır. Eyvaaahh… Şimdi başlar satıcı
Ali bey boynunu kısıp etraftakilerin kendine ayıplayıcı bakışları arasında oradan uzaklaşmak ister ama yine de yapamaz.
Ali bey de aşağıda kalmamak adına söylenerek ordan uzaklaşırken bir kilo da elma almak istemiş. Ancak Vatandaş Ali Bey bugün çok şanssız. Ya da malzemenin çokluğuna bakılırsa şanslı. Elmacı elmaları seçtirmiyor. Ön taraftaki elmalar da göz kamaştırıyor. Ali bey eliyle işaret ederek
der. Ancak adam bildiğini okumaktadır. Ali bey duramaz ve eliyle önden bir elma çeker çekmez altı yedi tane elma yerlere yuvarlanır. Eyvah ki.. Eyvah… Pazar da ne kadar patlıcan biber varsa bir o kadar da insan var. Pazarcıya göre pazardaki birine haddini bildirmek, biberleri, patlıcanları tezgaha boşaltmak kadar kolay. Ali Bey’e birkaç ağır kelime edip kendini rahatlatacak ama Ali Bey de az değil. Kardeşim elmalarının parası kadar konuş ne küfür ediyorsun der demez etrafında üç kişi bir den belirir. Biri Ali Beye vurmaya çalışmakta, vatandaşlar engellemekte, iki kişi de el ve omuz atıp kakalamaktadır. Ali Bey son çareyi kendini ifşa etmekte bulur.
Böyle der demez pazarcıyı tutanlar yavaşça pazarcıyı bırakmış ve kısa süren şaşkınlıktan sonra pazarcı,
diye Vatandaş Ali Beyin üzerine çullanmış. O esnada yetişenlerin araya girmesi falan derken, Ali bey bu… bugün ölmek var dönmek yok diyormuş. Yediği dayağı yanına kar saymayıp doğru polisin yolunu tutmuş. Şikayetçi olmuş. Pazara gelmiş polis. Kim darp etti ara ki bulasın. Adam yok. Tezgahta başkaları var. Kimse bilmiyor ve tanımıyor. Olayı da hatırlayan yok. Yani anlayacağınız şahit te yok. Ali bey polisin alaysı bakışları ve birkaç öğüt arasında yaşadıklarından sıyrılıp yoluna devam ederken, bir kilo muz ve elmanın da elinde olmadığının farkına varıyor. Ağlamaklı bir şekilde oradan geçerken, biri geliyor yakasını paçasını düzeltiyor ve koluna giriyor. “Abi gel.” Diyor. Derneğe gidelim sana bir çay söyleyeyim. Tanıdık birine rastlamanın rahatlaması ile Ali bey TEMAD şubesinin yolunu tutuyor. Orada emekli arkadaşlarını görünce rahatlamış bir şekilde çayını yudumluyor. Başından geçenleri de anlatıyor. Tabii ki bizim camiamız da bize gelince kılı kırk yarar. Kimi diyor
Kimi şöyle, kimi böyle derken iş gelip dolanıyor Ali Beyin işgüzarlığına… Bu yaşında bir de hayat dersi alan ali bey küplere biniyor. İşi de komediye vuruyor. Yahu arkadaşlar hırsızın hiç mi suçu yok? diyor gülerekten.
Morali bozulan Ali bey evinin yolunu tutmuşken yolda ne görsün. Koskoca bir inşaat için kaldırımı kapatmışlar. İnsanlar iskelelerin altından geçmeye çalışıyor. Hemen belediyeye telefon ediyor. Falanca yerde filanca inşaat var, tehlikeli falan derken birden oradan geçen zabıtayı görüyor ve inşaatı gösteriyor. Zabıta gülerek,
dese de Ali bey bunu asla kabul etmemiş. Atlamış dolmuşa, belediyeye gitmiş ve zabıtaya şikayet dilekçesi vermiş.
O akşam eve dönen Ali bey kendisini anlamayan eşine yaşadıklarından hiç bahsetmemiş. Yemeğini yemiş, televizyonunu seyretmiş ve birkaç boş laf edildikten sonra yatılmış. Ancak o günden sonra Vatandaş Ali Bey vatandaşlık bilinciyle hiç uyanmamış. Tüm bunlara rağmen, o bir gün yaşadıkları hakkında bir takım söylentiler yayılmasına yetmiş.
Ali bey her gün kalkıp insanlara, günaydın diyen, iyi günler dileyen birisi olmasına rağmen hep kulakları çınlamış. Hatta ev de bile eşi farklı bir insan olmuş. Eskiden ufak tefek dırdırlar olurmuş ama şimdiler de sıklaşmış.
Yıllarca beyin yıkayıp, vatansever astsubay arayan devlet artık bu işe lejyon gözüyle bakıyordu. Ayda üç bin liraya adam bulup işlerimi yaptırırım diyordu.
Vatandaş Ali Bey artık hayatında yeni yeni kararlar almıştı. Yoksa hayatı Kemal Sunal’ın, İlyas Salman’ın, Şener Şen’in namuslu memur ve onun cadı karısı tarzında bir senaryoya dönecekti. Evet artık kendi yolunu kendi çizecekti. Artık evine zam umudu pompalamayacaktı. Toplumsal vatandaşlık görevlerinden sıyrılıp kendi özlük haklarına odaklanacaktı. Bu arada da küçük büyük demeden bir iş bulup çalışacaktı. Eşine de kırgındı. Demek ki o bile Ali beyi anlayamamıştı. Böyle düşünürken ara sıra eşine de hak veriyordu. Karşı komşu onu görünce kapıyı sert kapatıyordu. Pazarda o muzcu Ali bey geçerken çağırmıyordu. Elmacı zaten Ali bey alışveriş yapsa bile kovalardı. Ama henüz inşaatçıdan ses çıkmamıştı. Zaten zabıtaya verdiği dilekçenin de arkasını aramamıştı. Onlar halletmiştir. Telefondaki kız hala telefon edip sağlık bakanlığından aradığını söylüyordu. Bankacı hiç bir şey olmamış gibi samimi davranıyordu. Ali bey bir daha kimsenin işine karışmadı. Ortalıkta duran tüm şiltlerini kaldırdı ve çöpe attı. Geçenlerde bir arkadaşı inşaat çukuruna düşüp ayağını kırdı. O yetkililere hiç saydırmadı. Sadece “geçmiş olsun.” dedi. Ölseydi de “Allah rahmet eylesin.”den başka bir sözü olmayacaktı. Ancak yine de düşünce sarmallarına girip ara sıra dertleri şaha kalkar. Bir küfür patlatır…. Ama yalnızken…
Hey gidi Vatandaş Ali bey hey…Çabuk pes ettin…
Bu yazımı, Türk Silahlı Kuvvetleri Personelinin yüzde yetmişini ilgilendiren (ki daha önce ki uygulamalara bakınca disiplin cezalarının yüzde doksanına bu camia maruz kalmıştır.) Yeni TSK Disiplin kanunu ile ilgili olarak, tüm Muvazzaf Astsubay camiasına ithaf ediyorum.
“Adaletsizliğe ortak olmak adaleti sağlamaz.”
Saygılarımla…