Bir zamanların hasta adamı olan, hasta olduğuna inanıldığı ve ilan edildiği için istekleri dikkate alınmayan, anlaşmalarla topraklarının paylaşıldığı, işgal edildiği bir devletin fertlerinin Atatürk’ün liderliğinde kazanmış olduğu “Yedi Düvel”i dize getiren zaferlerinden sonra yaşama dönen Türk milletinin meydana getirmiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurtuluş, kuruluş felsefesinden uzak yetişen, icabında milletini hor görebilecek kadar Avrupalı (!) olabilen eğitimli insanın elinde kalan devletin; kuruluş felsefesinden uzaklaştırılarak, devamlılığı tam bağımsızlıktan yana olamayan, sürekli değişken siyasi, askeri tutumları nedeniyle birilerinin uydusu haline gelmiş olduğuna şahit olmaktayız…
Tam bağımsızlıkla birlikte “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesini benimsemiş olan Türkiye’nin, içinde bulunduğumuz yüzyılda, tam bağımsızlığın gereklerini, koşullarını sağlamadan dünya siyasetini değiştirmeye yeltenmesi, söylemlerle diğer milletler üzerinde etkili olmaya çalışması Türkiye’den çok bağımlı olduğu ülkelerin çıkarlarına fayda sağlayabilecek düzeyde.
Ülkenin kurtarıcısına “beton kafa” diyebilecek kadar nefretini dile getirebilen insanın etkili olabildiği bir ülkenin tam bağımsızlığı da dünyaya barış sağlaması da beton kafa inancına sahip olanın düşüncesi kadar olabilir.
Terör yoluyla her geçen gün yoksullaştırılan Türk halkı 2002 yılına gelindiğinde büyük fedakarlıklarla terörün belini kırmışken, bu tarihten sonra, adeta terör örgütünün yoluna devam etmesi gerektiğini ima edebilecek düzeydeki siyasi beyanlar, açık oturumlar, yayımlar, yabancı bir ülkeden yirmi dört saat bölücü yayın yapan terör örgütünün dillendirdikleriyle birleşince halk üzerinde etkisini artırmış görünmekte.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın asla Türk Milleti’ne bırakılmayacağına dair Lozan’da Lord Curzon “Şimdi bu masada verdiklerimizi yakında ekonomik zorluklar içine düştüğünüzde bir bir geri alacağız!” sözleri kulaklarda çınlarken, buna rağmen yapılan siyasi, askeri hataların faturasını ödeme zamanının gelmiş olduğu görünüyor. Bu anlamda, vaktin yedi düveli günümüzde değişik seçeneklerle tahsilatı yapmak üzere Türk Milleti’nin tepesinde bekliyor…
Başbakan Erdoğan, bir radyo programında “sayın” olarak hitap ettiği Abdullah ÖCALAN’ın örgütüne savaş ilan etmiş görünmekte! Bu savaş ilanı yolu ile F-16 savaş uçakları başta olmak üzere savaşa katılan uçak ve helikopterler Kandil’in dağına taşına yıllardır olduğu üzere AB-D yapımı bombaları atıp durmakta. Her bir bomba bir ailenin belki de iki yıllık geçimi… Hepsi yabancıdan ithal.
Eğer Başbakan ERDOĞAN güçlüyse ve gerçekten de kararlıysa Kandil’i işgal edip, tepesine Türk Bayrağı’nı çeker ve ülkeye tehdit kaynağı olan sorunun bir parçasını ortadan kaldırır. Gerisi laftan ibaret…
Emperyalistlerin senaryoları gereği TSK itibarsızlaştırılıyor. Bu süreçte komuta kademesinin personel arasındaki ayrımı, hukuksuzluğu,imtiyazının büyük rolünün olduğunu biliyoruz. Tüm haksızlıklara rağmen biz assubaylar TSK. ve milletimize sadakatimizi terimiz,kanımız ve canımızla ispat ettik. Muvazzaf subayların tabi oldukları yasalar var, onları anlarım da emekliler neden bugüne kadar sessiz kaldılar? Başbakan bu konuda adım atmasaydı yine örgütlenecekler miydi? Biz bu davalarda generalleri değil adaleti savunuyoruz ve adalet bir gün herkese gerekecektir.
Bu günlerde 1918 yılı Mütareke günlerini okuyorum. Sizin okumanıza hiç gerek yok, ülkemizde bu gün olan olaylardan ülke yöneticilerinin emperyalizm işgalcileriyle işbirliği etmeleri gibi tıpa tıp aynı olması hariç bütün olaylar bu günkünün tersiymiş.
Şayet bu yazıda söz konusu ettiğiniz bu günün emekli subayları, o günün emekli subayları olsaymış ortada ne Türk Ulusu olurdu ne de Türkiye Cumhuriyeti..
Sayın Mehmet Emin Atılgan bu günkü durumu özetlemiş. Nasıl 1918’lerin cepheden cepheye koşmuş, savaşlarda pişmiş, gözünü budaktan esirgemez Türk Subayları öncülüğünde Kurtuluş Savaşını takiben Türkiye Cumhuriyeti kurulduysa, bu gidişle bu günü, çıkarcı, sadece hep bana hep bana diyen, bana dokunmayan yılan bin yaşasın kafasına sahip, haksızca hapse düşmüş arkadaşlarının yanında durmayı becerememiş çoğunluğu pısırık Türk subaylarının sessizliği sayesinde de yıkılacaktır demeyi de ben eklemiş olayım..
İçim sızlıyor..
(YORUM YOK) Aslında yorum çok da; bu kadarı yeterli…
Facebook’ta inanıyorum ki yazının aslını bile okumayanlar ön yargılı yorumlar yazmış. Silivri’de askerler terörist suçlaması ile yargılanırken ülkenin teminatı TSK itibarsızlaştırılarak bağımsızlığımız tehlikeye atılıyor buna karşıyız,desteğimiz sadece adaletin gerçekleşmesini sağlamaktır bunu anlayamayanlara sadece üzülüyorum. Yoksa bana köleliği layık gören sistemi savunan generalin canı cehenneme…
Sayın Atılgan, yazınız vesilesi ile ilgili siteyi açıp konu hakkında bilgi edindim. Gördüğüm tek şey var. KİBİR.
Bunlar silah arkadaşı diye kime diyorlar belli. Bir de uyarmışlar. “Amman aranıza subay olmayanı almayın, dikkat edin” diyorlar. Oysa iddia ettikleri konu hukuksuz yargılama ise bu konunun savunucusu sivil de olabilir, assubay da. Kaldı ki siyasi bir hareket tarzı da olabilir. Ancak yapılmak istenen sadece subay şovu. Kibir kalpleri o kadar sarmış ki, kimbilir harbiye marşıyla yürürler. Kimbilir operasyonlarda telsizlerde aslanım kaplanım haydi kahramanlarım diyen sadece yalancı diller idi. Kalpler zaten kararmıştı. Bir çoğu dar gelirli ailelerden gelmiş hasbelkader subay olarak ordunun komutasını üstlenmiş kişilerin nasıl olur da bu kadar kibir yüklenip, nasıl olur da kendi meslektaşları olan bir alt meslek grubu insanlara düşmandan daha düşman baktıkları üniversitelerde bilimsel araştırma konusu olması gerek. Zavallılar…
AKP yargısının Ergenekon Davasındaki hukuksuzluğu tutuklu olan ve olmayan generallerin darbeci niteliğini ortadan kaldırmaz. Kesinlikle darbecidirler ve cumhuriyet kurulduğundan bu yana TSK ülkedeki tüm demokratik kurumların üzerinde “Demoklesin Kılıcı” gibi sallanmış ve on yılda bir de bu kılıç ülke halkının tepesine 12 Mart, 12 Eylül olup inmiştir. Ve bu zamana kadar hukuksuz olarak, hiçbir somut kanıt bulunmadan tutuklanıp onyıllardır yargılanan insanlar ülkesinde yaşıyorken, dünyada en fazla siyasi mahkum, en fazla tutuklu öğrenci, en fazla tutuklu gazeteci ülkemizde bulunurken bunlara ses çıkarmayıp, generallerin haksız yere tutukluluklarından dem vurmak, rahatsız olmak en hafif tabirle iki yüzlülüktür. Yok eğer bunlara “meslektaş” ya da “Silah Arkadaşı” gibi sıfatlar yükleyecekseniz onların tarafından bakınca meslektaş ve silah arkadaşı olduğumuz hiçbir zaman hissedilmedi.(TSK vakıfları adına ve tutuklu subayların yargılama masraflarının karşılanması için dayatılan bağış kampanyası hariç) Burada söylemek istediklerim elbette kişileştirilmesin, benim eleştirim ve öfkem sistemin yürüyüş şekline.
Bir de şu sıkça dile getirilen ve bu sitenin sayfalarında da sıkça rastladığım “TSK’nin itibarsızlaştırılması ve Emperyalist senaryolar” gibi ifadeler, şunu açık yüreklilikle söyleyeyim ki TSK’nin anti emperyalist bir yaklaşımı hiçbir zaman olmamış aksine 1952’de Kore’ye Nato’nun çıkarları doğrultusunda asker göndermekle emperyalist işbirliğine başlanmış ve Somali, Bosna,Afganistan, son zamanlarda Irak, Libya ve Suriye gibi örneklerle bu sıkılaşarak ve inkar edilemez bir hal alarak devam etmiştir.İktidarlarla TSK’nin belki de en kolay fikir birliğine vardıkları olgu emperyalizmle işbirliği olmuştur. Ve şimdiki zaman için yakındığınız emperyalist senaryo bu ülke topraklarında bir senaryo olmaktan öte cumhuriyetten bu yana ne yazık ki bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
Bir emekli astsubay olmama rağmen burada okuduklarım, yazıların içeriği mücadele ile ilgili suya sabuna dokunmayan oluşumlar daha çok uzaklaşmama neden oldu. Eğer Uzman Çavuşların açlık sınırında yaşadıklarını, Uzman Çavuş Kanununun köleliğe eş değer olduğunu görmeyip, birlikte mücadele olanaklarını araştırmayıp subayların tutuklulukları ile ilgili rahatsız olduğunuzu söylerseniz benim yerim asla sizin yanınız olmayacaktır. Bu zamana kadar kafanızı kumdan çıkarıp, bu ülkedeki gerçek emekçilerin, ezilenlerin, sonda kalanların hiçbir eylemine omuz vermiyorsanız, yanı başınızda uzman çavuşların feryadına kulak tıkayıp kendi özlük haklarınızla ilgili kazanımlar için sizi hiçbir zaman değer olarak görmeyenlere destek olursanız, geçmişte olduğu şekliyle hakkınızı alamayacağınız gibi tarafınız da sorgulanır hale gelecektir.
Son olarak Astsubay Sendikası ile ilgili yazıyı hayretle okumuş ve mücadele bilincinden ne kadar uzak olunduğunu gördüğümde bir daha yazmamaya karar vermiştim ama insan dayanamıyor.
Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan “Stokholm Sendromu”
————————————————
YÖNETİCİ NOTU.
Sayın Polat
Siz, yazının içeriğini bile anlayamamışsınız,bu yazının başlığı bile ( SİLAH ARKADAŞLIĞI DERKEN …) konuyu anlatıyor ama başkalarını ön yargı ile suçlarken daha önceki yorumlarınızdaki gibi ön yargılı olduğunuzun farkında değilsiniz. Silivri’de sadece subaylar yargılanmıyor, Silivri’de gazeteciler,akademisyenler ile beraber aynı zamanda hukuk ve demokrasi de yargılanıyor… Generallerin demokrasi aşığı olduğunu belirten yok,ancak daha önce demokrasiyi askıya almaları onların yargısız infazını da gerektirmiyor. HUKUKUN TEMEL PRENSİPLERİNDEN BİRİ DE SUÇA SUÇLA KARŞILIK VERİLEMEZ ilkesidir.
Bu ülkede assubaylara ön yargılarla yapılan hukuksuzluklardan sonra bir assubayın bile generalin yanında olabileceğini düşünmek ahmaklıktır; söz konusu adaletin,meşrû hukukun yanında olma olayıdır. Birilerinin değirmenine su taşımak için yorum yapanların bunu anlamasını bekleyemeyiz.
Makale ve altındaki yorumları okursanız adalet isteyen bir mesleğin mensupları olarak generalleri değil adaleti desteklediğimizi özellikle belirttik, ama ne yapalım herkesin anlayacağı tarzda yazarsak bunun makale ve yorum değil roman olması gerekir. Bu sitenin amacı belirtilmiştir; siz daha cesur özellikle uzman çavuşların hakkını savunmayı amaçlıyorsanız elinizi,dilinizi ve sizi bu siteye bağlayan yok, bu dileğinizi muhtelif platformlarda hâttâ uzman çavuşlar derneğinin sitesinde gerçekleştirebilirsiniz…
TSK=Türk Subay Kuvvetleri olmuş; işlerine geldiği zaman bir aileyiz, işlerine gelince silah arkadaşıyız diğer zamanlarda yokuz,marabayız,beyaz köleyiz. Bunun hepimiz bilincindeyiz, ama adalete verilen desteği subay ve generallere verilmiş gibi değerlendirenler de bunu bilmesine rağmen konuyu saptırıyorlar, aksi halde yazının başlığı bile (SİLAH ARKADAŞLIĞI DERKEN) silah arkadaşlığı olmadığını belirtmiyor daha nasıl anlatılabilir ki…
Sn. Günşer’in yorumuna katılıyorum, Sn. Atılgan’ın bilgilendirmesine de teşekkür ederim.
Bu kibiri yenmek veya yenmeyi isteyip istememek, konunun ilgililerinin sorunudur. Ben, cumartesi günü İstanbul-Beşiktaş’taki “Vardiya Bizde-Sessiz Çığlık” eylemine, tamamen kendi inisiyatifimle katıldım ve destek verdim. Fırsatım oldukça da bunu sürdürebilirim. Eylemde en çok alkış alanlardan biri de, 18 yıla mahkum olmuş bir amiral babasıydı ve o baba emekli bir deniz assubayıydı, konuşmasının başında bunu ifşa ederek herkesin sempatisini kazandığını da söyleyebilirim.
Benim bu hukuksuzluğa vereceğim destek, hiç kimsenin iznine tabi değildir. Ortada bir haksızlık var ve buna karşı bir duruş sergiliyorum. Benim sorunumda ve uğradığım haksızlıkta, bana destek vermeyeyenin ayıbı bu desteği vermeyenindir. Bu hukuksuzlukta, benim kişisel gayretimin onuru da bana aittir.
Sayın Selinay Polat’ın yorumuna verilen eksilere baktığımda, tam da “Ağaçlardan Ormanı Göremediğimiz” gerçeğini anladım. Ülkenin 35 Milyon m2’si Amerikan üsleri ile işgal edilmişken halen Emperyalizmin senaryolarından bahsetmek, figüranlığımızı görememektir. (Daha senaryo aşamasında olduğumuzu sananlara diyorum.)
İktidarın emekçilere genel bakışı Assubaylara da yansımaktadır. Kayınvalidem kocası öldükten sonra 550 TL emekli maaşı alıyor başka da hiçbir geçimi yok. Bir insana sen 550 TL ile geçineceksin, asgari ücretliye 780 TL ile ay sonunu getireceksin diyen iktidar sana da ona göre bakacaktır.Astsubay sorunları bütünden ayrı değildir. Astsubaylara yaklaşım genel politikaların sonucudur.
Ergenekona bakışda da tam CHP ikiyüzlülüğü yapılmaktadır. Bu ülkede bırakın yargıda usulsüzlüğü yargısız infazlar yapıldı. İnsanlar yargılanmadan öldürüldü.Biz ergenekonu savunmuyoruz hukuksuzluğa karşıyızı kimse yutmuyor. Adaletsizliğe karşı olmak kime yapılırsa yapılsın her türlü adaletsizliğe karşı olmaktır.
Yöneticinin yoruma yaptığı yoruma da bir notum olsun. Farklı düşüncelere saygılı olun. Bırakın artık askerliği. Benim dediğim doğrudur mantığını yıllardır subaylardan tanıyoruz. Kimseye de ayar vermeye çalışmayın. Bu yaşta bile olsa bir düşüncemiz olabilsin. Sonuç olarak Sayın Selinay Polat’ın yorumuna imzamı atıyorum.