21 ‘inci Yüzyılın Çağdaş demokrasilerinde ortak çıkarı olanların bir araya gelerek sivil toplum örgütü kapsamında birlik oluşturmaları, şiddet dışı ve yasal eylemlerle ait oldukları toplumun çıkarlarını korumak veya geliştirmek için ortak çaba sarf etmeleri, belki de demokrasinin ana unsuru ve teminatıdır.
Gelişmiş toplumlar bireylerden oluşur. Ancak kendi kimliğini, kişiliğini, şahsiyetini (eskilerin deyimiyle hükmü şahsiyetini) oluşturmuş, sürünün içinden herhangi biri değil de, özgün bireyler gelişmiş toplumları oluştururlar.
Birey olduğunun farkında olanların oluşturdukları topluluk Sivil Toplum Örgütü vasfı kazanır.
Ülkemiz insanı ne yazık ki bu aşamanın çok gerisindedir.
Kaderini sorgusuz sualsiz bir liderin (!) ellerine bırakmış, onun her dediğini düşünmeden, irdelemeden, sorgulamadan, anlamadan, karşıt görüşlere hiç önem vermeden, körü körüne itaat eden, biat etmiş topluluklar Sivil Toplum Örgütü olamaz.
Sivil Toplum Örgütlerine bakıldığında üç tip insan görürsünüz.
1.Gurup : Biri başa geçsin, uğraşsın çabalasın, bana da ne düşüyorsa yapayım, aidat ödeyeyim, toplu bir hareket, faaliyet olacaksa başka da işim yoksa katılayım diyen ve toplumun neredeyse % 90’ını oluşturan ezici çoğunluk, (bu çoğunluk “başkası uğraşsın ben de faydalanayım” yaklaşımındakileri de kapsar)
2.Gurup : Kişisel çıkar beklentisi olmadan, tamamen toplum yararına çaba gösteren, fedakar, toplum yararını kendisi için misyon edinmiş %5’lik bir kesim. Bu guruptakiler birikimli de olsalar, yetenekli de olsalar kırılgandırlar. Kişisel çıkar kavgaları, hırslar, samimiyetsizlikler ortaya döküldüğünde uzaklaşmayı tercih ederler.
3.Gurup : Toplum için çalışırken, ya da çalışır gibi görünürken aynı zamanda ve daha çok kendi siyasal, kişisel, ekonomik çıkarlarını gözeten hayallerini gerçekleştirme peşinde olan bir gurup söz konusudur.
Yeni oluşum çalışmaları sırasında yaptığımız toplantıların birinde, belki de 20’nci toplantımızda bir meslektaş gelmiş, kendisinin Ankara dışında, yakın bir ilde siyasetle uğraştığını, eğer görev verilirse TEMAD Yönetiminde yer alabileceğini söylemişti. O güne kadar hiçbir toplantımıza katılmamıştı. Tipik bir koltuk avcısıydı. Görevin niteliği önemli değildi onun için, asıl amaç sadece kendisini kişisel çıkarlarına yaklaştırabilecek bir koltuktu. Sanırım umduğunu bulamamış olmalı ki bir daha da görünmedi.
İkinci guruptakiler de ortalıktan çekilince meydan üçüncü guruba kalır.
Koltuğa tırmananlar aşağıyı, geldikleri yeri unuturlar. Öncelikli amaç koltuğu sağlama almaktır, ceberrutlaşırlar!
Bir sonraki aşama, artık her şeyi herkesten iyi bilme aşamasıdır… Madem onları toplum seçip bu mevkie getirmiştir, o halde onlar iyilerin en iyisidir. Her şey onların bildiği, onların dediği gibidir! Her muhalif sözcük, koltuktan koparılan bir parçadır. Koltuk kutsaldır, koltuk korunmalıdır. Gerektiğinde tüm kutsallar koltuğun korunmasında araçtır.
Son aşama… Her şeyi kendine hak görme aşamasıdır…
İstediği gibi yemeli, istediği gibi yaşamalı, isterse bin odalı sarayda sefa sürmeli, isterse lüks otellerde konaklamalı, çoluk-çocuk zengin olmalı, cepler para dolmalıdır.
Şu kendisini seçen ayak takımının mızırdanmaları da çekilir dert değildir artık. Bunların hepsi nankör, hepsinin gözü onun koltuğundadır.
Hâlbuki o koltuğa layık tek kişi kendisidir!
Onu seçenler, seçip gittikten sonra bir daha arkalarına bakmadığından, gelişmiş toplumlardaki toplumsal denetim mekanizması işletilmediğinden, biat kültüründen birey kültürüne geçememiş toplumun büyük kesiminin söyleneni bile anlamadan ellerini patlatırcasına alkışlamaları ona göre haklılığının en büyük kanıtıdır.
Partisi de aynı…
Sendikası da aynı…
Sivil Toplum Örgütü de aynı…
Derneği de aynı… Sonuç değişmiyor…
Birey olunmadan, Sivil Toplum Örgütü olunmuyor… Olunsa da işte bu kadar oluyor!