Dolar 34,8746
Euro 36,8188
Altın 3.049,29
BİST 10.123,32
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 7°C
Hafif Yağmurlu
Ankara
7°C
Hafif Yağmurlu
Per 4°C
Cum 3°C
Cts 4°C
Paz 4°C

OY… AKHHH…

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
06/11/2013 1:28 PM | Son Güncellenme: 30/03/2024 12:45 PM
3

-Oyy… Akhhh…” Pardon… Olta bağlarken elime iğne battı da…

Sabahın körü… Beni bu saatlerde kimse uyandıramaz ama gel gör ki bu başka… Bu balık aşkı…Günün ilk ışıkları  ile denizde olmam lazım.

Mutfağa gittim. Dolaptan birkaç domates, salatalık ve peyniri alelacele çantama attım. Balık takımlarımı ve çift oltamla birlikte kovamı kaptığım gibi sahile koştum. Öyle bir randevu ki bu, diğer arkadaşlar da sanki tam namaz vakti imiş gibi dakik bir şekilde teknenin başına geliyorlardı. Hep birlikte kumsalda bir iki sabah şakalaşması yaptıktan sonra, hepimiz mutlu ve umutlu şekilde malzemelerimizi tekneye doldurduk. Etrafta bizim gibi balığa çıkmaya hazırlananlarla birlikte bizden önce denize açılanları kıskanırcasına acele ediyorduk. Sanki denizde sayılı balık vardı da, biz mi gecikmiştik? İnsanoğlunun egosunun en yalın halinin komik yansımalarını balık avında görebilmek ne güzel…

Bir taraftan da “-acaba bugün deniz nasıl olacak, rüzgar nereden esecek, poyraz çıkacak mı, çok balık tutabilecek miyiz?” diye şaka ile karışık umutlarımızı ve kaygılarımızı paylaşıyorduk.

Karadeniz güzel bir Ekim sabahına uyanıyordu. Sonbahar bereketinin, olgunluğunun denize yansıması bu olmalı idi. Deniz üzerinde kümelenmiş  balıkçı tekneleri ile kocaman bir tarlaya benziyordu. Güneş doğmak üzere iken sabırsızlıkla beklediğimiz, oltalarımızı bir an önce suya değdirme anına alelacele ulaşmak için motoru çalıştırdık. Sahil arkamızda yavaş yavaş küçülürken, denizin ortasında, diğer teknelerin arasındaki yerimizi alırken, kendimizi bir köy kahvesinin bahçesinde birbirine takılan ihtiyarlar gibi hissediyorduk. Havada uçuşan espriler, güler yüzlü şakalaşmalar birazdan yerini ciddi bir meşgaleye bırakacaktı. Bizden önce oltalarını atanları çaktırmadan, merak ettiğimizi belli etmeden gözümüzün ucuyla çoktandır süzüyorduk. “-Kim ne çekiyor, hangi taraf daha çok balık çekiyor, balıklar nasıl, çinekop var mı acaba?” diye iç geçiriyorduk. Direkt sormak ayıp gibi bir şeydi. Racona tersti.

Ve o büyük an geldi. Hepimiz oltalarımızı denize bıraktık. Günün ilk balığını tekneye kim atacak derken, biri büyük diğeri biraz daha küçük iki balıkla güne başladık. Birazdan balığın, akıntının rotasını diğer tekneler ile birlikte çözmüş olacağız ki, denizin üzerindeki dağınıklık ve karmaşa yerini tekdüze bir harekete bıraktı. Hepimiz aynı hatta girmiştik. Balığın üzerinden uzaklaşan, motoru çalıştırıp akıntıya ters yol alıyor, hemen durup oltaları atıyordu. Taa ki akıntı tekneyi oltaların boş çekildiği yere götürene kadar balık avlanıyordu.

Oltalarımız adına çapari denilen on bir, on üç, on beş iğneli dibinde seksen gram kurşun olan misinalara bağlıydı. İğneler balığın ilgisini çekmek için ördek ve kaz tüyleri ile kırmızı ibrişim ip ile bir sanat eseri gibi hazırlanmış idi. Balıkçılıkta olta yapmak ayrı bir öneme haizdir. Çünkü oltanın ucundaki yem veya kandırmaca objeler balığa cazip gelmelidir. Balık uzaktan fark etmeli ve saldırmalıdır. Nitekim bir çok kez görmüştük. Yanımızdaki adam tespih gibi beşer onar balık çekerken biz hiç balık çekemezdik. İşin sırrı oltada idi. Bazı istavrit avcıları işin ilmini çok derinleştirmişler, çok değişik varyasyonları kullanırlardı. Bir keresinde sarı sarı tüyler görmüştüm. Bu ne tüyü diye sorduğumda övünerek, incirci kuşu demişti. İncirci kuşu incir ağaçlarına dadanan bir kuş türü imiş. Onun tüyü ile balık yakalamak makbul olduğu için cebinde birkaç incirci kuşu kanadı taşıyan şanslı biri idi. Ne ilginç değil mi? Kahveye çıkıyorsunuz ve arkadaşlarınızla sohbet ederken biri cebinden biraz kuş tüyü çıkarıyor ve size dağıtıyor. Siz de çok memnun oluyorsunuz. Bir de şu oltaların tek sayılı olma meselesi var. Neden sekizli, onlu, onikili iğneli olta bağlanmaz ki… O da balıkçılığın batıl inancı… Olta tek sayılı bağlanır.

Bu sabah balık yine çok… Deniz çok bereketli, güneş üzerimize değer değmez ısınmaya başlıyoruz. Ama çok da istemiyoruz güneşin yükselmesini. Çünkü güneş yükseldikçe su ısınır. Su ısındıkça ve ışıklandıkça balıklar sahilden daha açıklara daha derinlere giderler. Derin suda ise balık avlamak neredeyse imkansızdır. Siz balıkçıların sahilde avlanmasını açığa çıkmaktan korkmalarına mı bağlıyorsunuz? Asla… Balıkçı, yeter ki balık çıksın Rusya’ya kadar kıpırdamaz..

Biraz balık yakaladıktan sonra sıra kahvaltı yapmaya geldi. Herkes getirdiği kahvaltılığı küpeşteye bir yere koydu. Termostaki çay o ortamda ne kadar değerli bir bilseniz… Çaylar bardaklara boşaltılıp koparılan ekmeklerin arasına peynir, domates, zeytin sokuşturulduktan sonra bir ısırıklık molanın arkasından dikkatler tekrar oltanın ucunda toplanır. Hem yenir, hem içilir, hem de balık beklenir.

Bir balığın oltaya verdiği ağırlık çok hoş bir duygu. Hele hele ağırlık arttıkça ve misina zıngırdaya zıngırdaya geliyorsa bil ki tespih gibi geliyorlardır… Hele bir de arada bir bonus gibi çinekop da geliyorsa zevkten dört köşe olmamak elde değil.

Mübarek denizden çıkar çıkmaz tavaya atıldığı zaman tadından yenmiyor. Çok yakışıklı balıklardır şu istavrit ve çinekop. Yeşilli, grili, lacivertli, beyazlı parlak derisi, sert kaslı eti, bir duruluk, bir sağlık abidesi gibi…

Ben balığa gidince dış dünya ile tüm ilişkilerimi keserim. O an ödenmesi gereken su, elektrik, kredi kartı borcumu hiç düşünmem. Plan yapmam. Siyaseti hiiiç düşünmem. Evin sorunları, Assubayların sorunları, devletin sorunları, futbol takımımın mağlubiyeti umurumda değil. Kızdırmayın bir daha sahile dönmem. Kalırım valla buralarda… Varsa yoksa İstavrit… Bir de şu sabah elime batan iğnenin ağrısı olmasa…

-Oyyyy Akkhhhhhh…

-Yok canım siz devam edin. Sadece canım yandı, bağırdım.

ETİKETLER: ,
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
12/12/2015 3:40 PM
12/12/2015 3:40 PM
05/09/2015 11:04 AM
27/02/2015 5:22 PM
07/02/2015 7:04 PM
04/01/2015 6:09 PM
01/01/2015 2:00 PM
19/12/2014 9:17 AM
31/10/2014 6:24 PM
04/07/2014 7:37 PM
16/05/2014 7:49 PM
27/04/2014 8:10 PM
06/04/2014 11:02 PM
18/03/2014 10:33 PM
16/03/2014 9:43 PM
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.