Toplum içinde söz sahibi olmak, insana ve doğaya ilişkin olumsuzlukları ortadan kaldırmak maksadıyla bir araya gelerek örgütlenen insanların oluşturdukları gruplar, yaptırım gücü ve etkileri nedeniyle muhatap kabul ettikleri taraf için aynı zamanda esaslı bir tehdit unsurudur da. Taraf, bir mahalle muhtarı, bir il-ilçe yöneticisi, belediye başkanı, dernek yönetimi, muhalefetteki bir parti, kurum-kuruluş, işveren, hükümet olabileceği gibi meseleye göre de değişiklikler gösterebilmekte.
Birer örgüt örneği olan İşçi sendikaları, Sivil Toplum Örgütleri, Dernekler, içinde bulunulan çağa uygun, daha yaşanılır şartlar için mücadele verirken; toplumun birlik beraberliğine, toplu yaşamın gereklerine aykırı, tarih bilincinden uzak, toplumun geneline düşman unsurlarla işbirliği içinde olarak meydana gelmiş örgütler de var ki bunlar da dünyanın her ülkesinde “Terör Örgütü” olarak kabul edilmekte.
Örgütlülüğün etkileri nedeniyle aynı zamanda bir tehdit unsuru olduğundan bahisle konuyu ele alırsak, bu yönüyle Terör Örgütü, muhatap aldıkları toplumların genelini ilgilendiren bir tehdit unsurudur, denilebilir.
Toplumun yararına faaliyet gösteren Sivil Toplum Örgütlerini nazari itibara alması gereken siyasetçi aynı şekilde Terör Örgütü’nün; ülkenin birlik beraberliğine, bütünlüğüne kasteden, üstelik tarihten gelen dış tehditlerle örtüşen isteklerini dikkate almalı mıdır yoksa ona karşı tedbirler alarak yoluna devam mı etmelidir?
Konuyu ülkemiz yönünden ele alırsak;
Türkiye’nin çeyrek asırdan fazladır yaşadığı, tabiri caizse kuşların bile Milli Güvenlik Konseyi’nden izin alarak uçtukları bir dönemde başlamış olan terör olaylarının son yıllarda artarak devam ediyor olması; gözetlenen teröristlere karşı anında müdahale edilmemiş olduğuna dair görüntülerin internette yer almış olması; terörist başına “sayın” ifadelerinin en üst düzeyde günümüzde de devam ediyor olması; halka “görüşülmüyor, görüşen şerefsizdir” gibi iddialı beyanlara rağmen görüşüldüğünün anlaşılması; Ergenekon sanıkları yaka-paça sabaha karşı tutuklanırken, ifadeleri anbean basına yansırken teröristlerin ayaklarına mahkeme götürülmesi bir yana teröristlerin ve yandaşlarının tutuklanmaması gerektiği pazarlıklarının yapılmış olması; büyük şehirlerde terör eğitimi vermek üzere sözde akademiler kuranlara meclise gelip yemin etmeleri için adeta yalvarılmış olunması; ABD Büyükelçisinin söz konusu milletvekilleriyle yakın mesai yapma isteği, CHP ve MHP milletvekillerinin tutukluluk hallerinin devam ettirilmesi… Bütün bunlar Terör Örgütü’nün hükümetçe, devletçe fazlasıyla muhatap kabul edildiğini göstermez mi?
Bunların yanında, kendi öz kaynakları, yerli silah gereçleri olmadan yaşadığı bölge civarının siyasetini söylemlerle, sloganlarla değiştirmeye yeltenen, ülkelerin iç işlerine karışarak iç karışıklıklara, insanların birbirlerini katletmelerine varan olaylara sebep olduğu görülen bir Türkiye siyaseti! Karışıklık içinde bulunan ülke halklarında Türk halkına karşı ileride oluşabilecek düşmanlıklar gelecek kuşaklara ne gibi sıkıntılar bırakacak belli mi? Nerde kaldı ATATÜRK’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” direktifi.
Sorunları çözmeye talip, aynı amaca yönelik olarak pek çok cemiyetin, grubun seçim kazanma çalışmalarını sürdürmekte olduğunu görmekteyiz. Her bir cemiyete, gruba başarılar diliyoruz…