Bağımsızlığı ile işgalcilerin iştahla akan salyalarını kursaklarında bırakan, bağımsızlığından sonra da Türk halkının peşini bırakmayan ezeli ve bugün yaptıklarıyla da ebedi olduğu perçinlenen azılı düşmanları varken, Türkiye’deki terör biter mi?
Sömürgecinin oyunlarıyla geçmişte akan Türk kanı, günümüzde de yerli işbirlikçileri yoluyla oluk oluk akmakta.
Geleceğin çınarları olmaya aday Türk gençleri, uluslararası antlaşmalar, iç ve dış hukuk kuralları, siyasi çekişmeler, tutarsızlıklar ortamında cephesiz savaşta, vatan savunmasında her gün birer birer can veriyor.
Kimi iktidar sahibinin oğlu vatan hizmetinden kaçmanın yolunu bulurken, her birisi ciğer paresi vatan evlatları kirli oyunda vatan uğrunda can veriyor.
Siyasetçisi rahat rahat siyaset yapsın, işçi, çiftçi, köylü, kentli yatağında rahat uyusun diye, karakolda, sınırda nöbet beklerken, hainle çatışırken şehit düşen vatan evladı, memleketinde büyük topluluklarla son yolculuğuna uğurlanıyor. Böylesine büyük topluluklara bakınca; nasıl olur da böylesine duyarlı bir halk yıllardır terör altında inim inim inler, demekten geri kalamıyor insan.
Evet, nasıl oluyor da böylesine hassasiyetliği olan, vatanın bütünlüğünü şehit cenazelerinde haykıran bir halk yıllardır terörü bertaraf edemiyor?
Üstelik de demokrasi idaresine sahip, her dört yılda bir iç ve dış siyasetini belirlemede etkili olabilen bir halk!
Halkın, son on yıldır yüzde ellilerle yakın bir oyla tek başına iktidara getirmiş olduğu siyasi irade nasıl bir iradedir ki, terörü bitir(e)miyor ve üstelik de terör her geçen gün, dünü aratıyor?
Terör, sokaklarda, caddelerde, şehrin meydanlarında toplanarak terörü lanetleyen büyük topluluklarla mı, siyasi iradeyle mi, yoksa her ikisinin işbirliği ile mi biter?
Türkiye’de, olmadık şeyler oluyor son yıllarda…
Yıllarca terörle mücadele etmiş olan insanlar kesinleşmiş hiçbir karar olmadan, yıllardır özgürlüklerinden yoksun… Teröristin, teröre destek verenlerin adeta dokunulmazlığının olduğu, teröristin ayağına mahkemenin götürüldüğü, dış ülkelerde pazarlıkların yapıldığı, genelkurmay başkanının dahi terörist lideri olarak yargılandığı, insanların seyahatleri esnasında yollardan dağa kaçırıldığı, özgürce ve güven içinde seyahat edilemeyen bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. Van’ı, Hakkâri’yi, Şemdinli’yi, Şırnak’ın Cudi Dağı’nı.. sivil ve silahsız olarak ne zaman gezip, görecek Türk vatandaşı?
Geçmişte sadece terör yoluyla dışa bağımlı tutulan Türkiye’yi yaşarken, Türk halkının kafası bu denli karışık değildi. Şimdi ise; dışa bağımlığın yanı sıra, kurumlar içi-arası güvenin sarsıldığı, sayın (!) terörist liderine ev hapsinin tartışıldığı, sözde zehirlendi diye eylemler yapılarak sokakların ateşe verildiği; terörist denilerek tutuklanan, teröre karşı mücadele vermiş, devlete, millete hizmet etmiş, sağlık sorunları da yaşayan insanların hapishanelerde adeta ölüme terk edildiğini ancak onlar için sokakların ateşe verilmediğini de görmekteyiz… Hâlbuki terör örgütlerinin dış bağlantıları mutlaka vardır ve topluma zarar verici hareketlerden geri kalmaz, PKK terör Örgütü’nde olduğu üzere, varlığını sürdürmek için eylem üstüne eylem yapar.
Bu ne tezattır böyle?
Böylesine tezatlıkların olduğu, Türkiye düşmanlarının kanlı eylemlerden nemalanarak halkı borç içinde, yoksul, yoksun bırakmanın yanı sıra, milli birliği bozucu, ülkeyi bölünme riskiyle baş başa bırakabilecek gidişata; şehit cenazelerinde toplanan toplulukların temsilcisi, tarihte aldığı kararlarla Türkiye’yi bağımsızlığa kavuşturan TBMM’de dur denilmelidir.