Galatasaray, yeni sezon (1976–77) hazırlıkları için yaptığı planlamayla Türkiye’de bir ilke imza atar. Takım hazırlık kampını İngiltere’de yapacaktır. Başkan Beyazıt, “G.Saray’ı yeni sezona İngiltere’de en şöhretli hocalar hazırlayacak” der ve ekler: “İsveç ve İngiltere’de büyük takımlarla maçlar yapacağız. Teknik kadronun başına laf olsun diye değil, ciddi anlamda bir İngiliz hoca getirilecektir. Londra’da kamp yapacağız ve takımı bir ay süreyle İngiliz Milli Takımı teknik direktörü Don Revie ile Don Howe çalıştıracak”
Fethi Demircan ve Turgan Ece ikilisi ile yakalanan başarı yönetimi tatmin etmemiştir. Hâlâ yabancı hoca ile çalışma sevdası sürmektedir. Bunun iki büyük sebebi vardır, birincisi, lig şampiyonluğu hedefi henüz yakalanamamıştır, ikincisi ise G. Saray’ın mutlak surette Avrupa’da da adından başarıları ile söz edilen bir kulüp olması arzusudur. Avrupalı G. Saray için atılan en önemli adım, bu yurt dışı kampı olmuştur. İlk defa bir Türk takımı yurt dışında hazırlık kampı yapmaktadır.
Yine aynı dönemlerde Fethi Hoca da bir aylık bir kurs için İngiltere’ye gidecektir. G. Saray’ın yabancı hoca arayışını fırsat bilen kimi kulüpler, Fethi Hoca’ya teklifler sunar lakin Fethi Hoca bu teklifleri “döndüğümde yine G. Saray için çalışacağım” diyerek geri çevirir. Fethi Hoca, takımın İngiltere’deki kampı ile de yakından ilgilenecek ve kurs bitiminde takımın hazırlık kampında görev alacaktır.
Yabancı hoca arayışları tam hızıyla sürmektedir. İngiliz antrenör Danny Mc Lennan, G. Sarayı çalıştırmak için başkan Selahattin Beyazıt ile görüşme yapar. İskoç asıllı olan hoca, o dönemlerde Irak Milli Takımını çalıştırmaktadır. Öte yandan kimilerince yine Bobby Charlton adı gündeme taşınmaktadır. Daha önce G. Saray’ın teklifine yüz vermeyen Charlton, en sonunda kendisine layık bir yer bulmuştur; Güney Afrika’da çalışmaktadır.
G. Saray’ın Londra’daki kampı başladığında Don Revie ile Don Howe beklentisi boşa çıkar. İki farklı isim belirir: Malcolm Allison ve Arthur Cox. Bu arada teknik ekibin yerli hoca kısmı olan antrenörler Ahmet Karlıklı ve Yılmaz Gökdel’in görevine son verilir. Yerli hoca olarak bir tek Fethi Demircan bırakılır.
Bu arada Avrupa Kupaları kurası çekilmiş ve rakip takımlar belli olmuştur. G. Saray’ın rakibi İsveç’in A.İ.K takımıdır. İsveç takımının hocası, G. Saray’ın İngiltere kampına en çok sevinen isimdir; “Türkiye’ye gitme zahmetinden kurtulduk, onlar ayağımıza geldi” diyerek, G. Saray’ın hazırlık maçlarını dikkatlice izleyeceklerini söyler.
Hazırlık kampının patronu Malcolm Allison’dur. İngiltere’nin alt liglerindeki takımlarla hazırlık maçları yapılmaktadır. Genelde başarısız sonuçlar alınmaktadır fakat dikkat çeken şey; Allison’un takımı sahiplenmiş olmasıdır. Yeni sezonun hocasıymış gibi davranmaktadır. Zaten bir İngiliz hoca arayan yöneticiler de ona öyle davranmaktadır. Bu hazırlık kampı bir nevi Malcolm Allison’u ikna etme kampı gibidir. Yine de Allison “Hazırlık maçlarını gördükten sonra fikrimi söyleyeceğim” gibi kararsız ifadeler kullanmaktadır.
Nihayetinde İngiltere Hazırlık Kampında ortaya bir üçlü teknik ekip çıkmıştır. Allison, Cox ve Fethi Demircan. Fakat bu durum Fethi Hocayı üçüncü konuma düşürmektedir. O yine de gocunmadan G. Saray’a hizmet etmeyi sürdürmekte, görevini layıkıyla yerine getirmektedir. G. Saray, Türkiye’ye döndüğünde İngiliz hocalar da takım kafilesinde yer almaktadır. Yeni teknik ekip İstanbul’da tam anlamıyla şekillendirilecektir.
Bu arada Fenerbahçe ile bir hazırlık maçı yapılır. Yenilgiyle biter. Allison, kendisinin sihirbaz olmadığını vurgulayarak şöyle der: “Şu anda başarı beklemek bir mucizedir. Sihirbaz değilim ve de mucizelere inanmıyorum. Geçen yıl başkan istedi gelemedim ama bu yıl geleceğimi söyledim. Para pul için değil, başkanla olan dostluğum için buradayım. Yardımcılarım Cox ve Demircan işinin ehli olan kişiler. G. Saray iyi bir çalıştırıcı ekibin elindedir. Bize güvenin.”
Ağustos ayı ortalarında, Turgan Ece, Galatasaray’da hoca sorununun halledildiğini ve iki yabancı hocanın da İstanbul’da takımın başında kalacağını açıklar. Hemen sonrasında teknik ekipteki detaylar belli olur. Buna göre; Turgan Ece, idari menecer olacak, Allison takımın daimi müşavir/danışman hocası olacaktır. Arthur Cox’a teknik direktörlük görevi verilmiştir. Yardımcısı ise antrenör olarak görev yapacak olan Fethi Demircan’dır. Bu dönemlerde Arthur Cox, İngiltere futbolunda yepyeni bir devir açan hoca olarak takdim edilmektedir. Bir ikinci lig takımını (Sunderland) İngiltere’de ilk kez Kral Kupası Şampiyonu yapan ekipte yer almış ve bizzat kraliçenin elinden kupa alma şerefine nail olmuştur.
Yeni sistemde ipler Allison ve Cox’un elinde gözükmektedir fakat on, on beş gün sonra hiç beklenmedik bir gelişme yaşanır. Arthur Cox’un görevine aniden son verilir. Söylenen şey, “bir aylık deneme sürecinde sizin G. Saray’a faydalı olamadığınızı gördük ve sizinle çalışmaktan vaz geçtik” sözleridir. İşin aslı, bu sistem yürümemiştir. Hazırlık maçlarında Fenerbahçe’ye karşı iki kez başarısız olunmuş, Beşiktaş ile berabere kalınmıştır. Ligin ilk maçında da Bolu deplasmanından yenilgiyle dönülünce, Cox ile yapılan başlangıç, hüsran dolu bir öyküye dönüşmüştür.
Öte yandan kulüp yönetiminin arzusu, başta kariyerli bir yabancı hoca ve yanında da Türkiye ligini bilen bir yerli hoca ikilisinden oluşan bir ekiple yola devam etmektir. Başarı için belirlenen ideal yapı budur. İşin içine iki yabancı ve bir de yerli hoca girdiği zaman takım içinde mutlak surette sorunlar çıkması kaçınılmazdır. İşte Arthur Cox’un gönderilişinin kısacık ve bir o kadar tuhaf hikâyesi böyle gerçekleşmiştir.
Malcolm Allison futbol takımının patronudur, Fethi Hoca ise yardımcısı durumundadır. Fakat yine de ortada bir gariplik vardır çünkü oynanan maçlarda Allison tribünde oturmakta ve kulübeye talimatları oradan vermektedir. Kulübede Fethi Hoca ve Turgan Ece, Allison’un verdiği talimatları yerine getirmeye çalışmaktadır. İşin aslı sonradan ortaya çıkar; Allison ile henüz sözleşme yapılmamıştır. Yani resmi olarak henüz takımın hocası değildir. Nihayetinde Ekim ayı ortalarında mukavele yapılır ve Allison kulübedeki yerini alır, takımını sahadan yönetip yönlendirmeye başlar.
Bu sezon Avrupa Kupa Galipleri Kupasında yarışan G. Saray’ın rakibi A.İ.K. takımıdır, ilk maç deplasmanda Rasunda Stadı’nda oynanır ve G. Saray müsabakayı 2–1 kazanır. Rövanş maçı İstanbul’da oynanır, bu kez A.İ.K. takımı daha dirençli çıkar fakat G. Saray’ı eleyecek sonuca ulaşamaz. Maç 1–1 sonuçlanır ve G. Saray ikinci tura yükselir. Avrupa Kupalarında sadece Trabzonspor ve G. Saray bir üst tura yükselme başarısı gösterirken, Fenerbahçe ve Adanaspor elenmekten kurtulamaz. Tur atlayan her iki takıma da çok dişli rakipler çıkar. Trabzonspor’un Şampiyon Kulüpler Kupası’ndaki rakibi Liverpool olur. G. Saray’ın rakibi ise geçen sezon Avrupa’yı alt üst eden ve Avrupa Süper Kupası’nı kazanan Anderlecht takımıdır. Artık daha yukarılara çıkmak hayal ötesi bir şeydir. G. Saray, Brüksel’de ve İstanbul’da rakibine aynı sonuçla (5–1) yenilir. Fakat her iki maçta da hücum futbolu oynayıp rakibi korkutmaktan geri kalmaz. Belçika’nın Le Sport Gazetesi bu turu şu şekilde özetler: “G. Saraylı futbolcular, Anderlecht önünde çok büyük bir cesaretle ve saygı duyulması gereken bir oyunla mücadele ettiler.” Trabzonspor ise kendi evinde yenme başarısı gösterdiği Liverpool takımına rakip sahada 3–0 yenilmekten kurtulamaz. Böylece hem Türk takımlarının hem G. Saray’ın bu sezonki Avrupa seferi noktalanmış olur.
Malcolm Allison yönetimindeki Galatasaray, iyi kötü ligi götürmektedir. Üçüncülük sırasına yerleşmiş gibidir. Allison, Türkiye’deki ilk hatasını o dönemlerde yapar, milli takım yetkilileri ile görüşmek istemez. Yani milli takım hocalarının kulüp futbolcuları hakkında bilgi alışverişi yapmasına sıcak bakmaz ve bu yüzden federasyon tarafından dikkatinin çekilmesine karar verilir.
24 Kasım 1976 tarihinde yaşanan acı bir deprem felaketi nedeniyle (Van/Çaldıran Depremi) bir futbol turnuvası düzenlenir. Turnuva Depremzedelere yardım amacıyla düzenlenmiştir. İstanbul’un üç büyük kulübü ve Eskişehirspor’un katılımıyla bu organizasyon gerçekleştirilmektedir. İşte bu depreme yardım turnuvasında; G. Saray, Fenerbahçe karşısında aldığı 6–1’lik yenilgiyle tam bir hezimete uğrar. Bir önceki hafta Adanaspor karşısında alınan 3-1’lik mağlubiyet de göz önünde bulundurulunca, takım içinde bir şeylerin kötü gittiği hissine kapılan Turgan Ece, sesini yükseltmeye başlar, Allison’dan ve uygulamalarından rahatsızlığını dile getirir. Gazete sütunlarına yansıyan dedikodulara göre; Turgan Ece ve Fethi Hoca’nın Malcolm Allison ile aralarına kara kedi girmiştir, birbirlerine küs durumdadırlar. Fethi Hocadan ziyade idari menecer Turgan Ece’nin duruşu daha dikkat çekicidir. Nihayetinde Fethi Hoca, Allison ile birlikte çalışmak ve onun direktifleri doğrultusunda takımı hazırlamak durumundadır. Daha ileri boyutlarda tavır koyması pek olası değildir.
Her ne kadar Bay Allison; G. Saray’da futbolun patronu benim dese de kimi zaman çeşitli hastalıkları bahane ederek, kimi zaman ise sahiden ciddi derecede rahatsızlığından dolayı antrenmanlara gelmemeye başlar. Küskünleri barıştırma girişimleri olur ve göstermelik bir barış yapılır. Fakat Ece ve Allison ikilisi arasındaki sürtüşme, gazeteler aracılığıyla yapılan atışmalara ve karşılıklı göndermelere kadar varır. Turgan Ece, Allison’un İngiltere’de başarıları ile değil, yakışıklılığıyla ünlü olduğunu söyler. Allison ise bir İngiliz soğukkanlılığıyla davranır, bunun çok güzel bir iltifat olduğunu ifade eder. Başarılarını bir bir sıralar.
Bu çekişmenin neticesinde, 8 Ocak 1977 tarihinde, Turgan Ece, görevinden istifa etmek zorunda kalır. Basına sunulan sebep, Turgan Ece’nin başkan Beyazıt ile olan anlaşmazlığıdır. İstifanın Allison ile hiçbir alakası yoktur. Turgan Ece’nin yerine getirilen isim ise Doğan Koloğlu olur. Artık takım içindeki huzursuzluk, görüntü itibarıyla giderilmiştir.
Sezonun ilk yarısı sona erdiğinde G. Saray üçüncülüğünü sürdürmektedir. Son maçlarda Beşiktaş ile 2–2 berabere kalmış, Cemil’in golüyle yine Fenerbahçe’ye 1–0 yenilmiştir ama bu yenilgi sıralamada yer değişimine sebep olmamıştır. Aynı puana gelen iki takım arasında üstünlük gol averajı nedeniyle G. Saray’dadır.
İkinci yarının ilk maçında Boluspor karşısında alınan 2-1’lik yenilgi sinirlerin iyice gerilmesine neden olur. G. Saray kendi evinde mağlup olmuş ve şampiyonluk yolunda ağır yara almıştır. Bay Allison en sonunda dayanamamış ve eleştirilere şu karşılığı vermiştir: “Ne yapayım? Çıkıp sahaya ben mi oynayayım?”
Galatasaray’da düşüş devam etmektedir. Şampiyonluk yolunda galibiyetler serisi yakalamak düşlenirken, art arda beraberlikler ve yenilgiler gelmektedir. Ali Kemal’in golüyle Trabzonspor’a karşı da mağlup olurlar, artık sıralamadaki yer altıncılıktır. Mart ayı başlarında Trabzonspor erken şampiyonluğunu ilan etmiş ve en yakın rakibine 6–7 puan fark atmıştır, Trabzon genel kaptanı Süha Akçay, İstanbul’un üç büyüklerine nazire yapmaktadır: “Erken şampiyonluk bizi üzüyor. Bu pazar Adanaspor maçının galibiyeti ile ligde şampiyonluğumuzu ilan edeceğiz. Bunun için son derece üzgünüm.”
G. Saray’ın aldığı Altay yenilgisiyle taşlar yerinden iyice oynar. Seyirci takımını protesto eder. Artık sıralamadaki yeri onunculuktur. Başkan dayanamaz ve sitem dolu bir konuşma yapar: “İngiltere dediniz İngiltere’ye götürdük. Para dediniz para verdik. Ailevi problemleriniz oldu, polisle askerle ilişkileriniz oldu, hepsini hallettik, hiç kimsenin haberi olmadı… Sizden, yapılanların karşılığını istiyorum. G. Saray, onunculuğa düşmüştür. Bunun suçlusu hepimiziz… Sizleri bir yere kadar taşırım. Sonra kaderinizle baş başa kalırsınız.”
Başkanın konuşması gidişatı değiştirmemiştir. Mart ayı ortalarında ezeli rakip Fenerbahçe ile oynanan müsabaka tamamen bir prestij/onur mücadelesidir, tadı tuzu yoktur. Zaten 2-2’lik skor da bunu doğrulamaktadır.
G. Saray, geçen senenin kupa şampiyonu olduğu için Türkiye Kupası kuralarına çeyrek finalden başlamıştır. Rakibi Orduspor’dur. Her iki maç da Mart ayı içinde, yani düşüş döneminde oynanmıştır ve G. Saray elenmiştir. İnönü’deki ilk maç 1–1 bitmiş, Ordu’daki rövanştan gol sesi çıkmayınca, Orduspor yarı finale çıkmış, G. Saray ise kupaya da erkenden havlu atmıştır.
Malcolm Allison yeni hedefi belirlemiştir, “Amacımız ilk dörde girip UEFA Kupası’na katılmak” fetvasını vermektedir. Fakat onunculuktan altıncılığa zar zor gelinmiştir. İlk dörde girmek bile artık çok zordur. Göztepe ile oynanan maçta B. Mehmet bir penaltı kaçırır, İnönü Stadı’nda beraberliğe razı olunur. İşte bu maç sonrası spor yazarı Coşkun Özarı, Galatasaray’ın o sezonki durumunu şu ibretlik sözlerle anlatır: “Koca G. Saray; ne kupada, ne ligde ne de futbolda var.”
Olaylı Samsunspor maçından sonra Pakistan’ın kurucusu Cinnah adına düzenlenen turnuvadan da eli boş dönen G. Saray, (finalde Altay’a penaltılarla elendi) sezonun bitiminde ancak beşinci olabilmiş ve bu sezonu hayal kırıklığıyla tamamlamıştır. Bay Allison, sezon sonu içinde bulunduğu durumu şöyle özetlemiştir: “G. Saray’da elverişli çalışma şartlarım olsaydı, Avrupa ölçülerinde bir futbol takımı yaratırdım. Berbat sahalarda oynanan futbolunuz karşısında bir gün taraftar isyan edecek.”
Hüsranla biten sezona rağmen G. Saray yönetimi Malcolm Allison ile çalışmaya devam kararı almıştır. İngiliz hocanın yenisini aramaktansa eldekini tutmak daha cazip görünmektedir. Öyle ya geçen sezon ilk deneyimini yaşamış ve Türkiye Ligi’ni tanımıştır. Bu kez başarılı olması ihtimali çok daha yüksektir. Allison ise bu devam kararının baskı ve tedirginliğini içten içe yaşamaya başlamıştır; daha hırslı ve daha asabidir.
Haziran ayı içinde G. Saray’ın iki hocası da (M. Allison ve Fethi Demircan) Londra’da bir kursa katılır. Lilleshalle Spor Merkezi’nde icra edilen 15 gün süreli Futbol Antrenör Geliştirme Kursu’na İngiltere’den başka ünlü teknik direktörler de katılmaktadır.
Bu kurs sürecinde, Londra’dayken, Türk futbolu hakkında bir değerlendirme semineri (açık oturum) de yapılır. Konu başlığı, “Futbolda Gelişmeler ve Türk Futbolu“ olur. Bu seminere Fethi Hoca başkanlık eder. Dave Saxton, Terry Venables, Alan Wade, Arthur Cox, Malcolm Allison ve Don Howe gibi değerli isimler katılımcı olarak iştirak ederler. Hocalar fikir ve görüşlerini sunarlar. Varılan noktada Türkiye’de ana sorunun altyapı ve tesis noksanlığı olduğu görüşü savunulur.
Türkiye’ye dönüşte Boluspor Fethi Demircan Hoca’ya teknik direktörlük teklifi sunar. Fethi Hoca, menecer Doğan Koloğlu ile görüşüp yeni sezon için durum değerlendirmesi yapmayı müteakip bu teklife cevap vereceğini belirtir. Eğer yeni sezonda G. Saray, Fethi Hoca ile çalışmak istemez ise Boluspor’un teklifine sıcak bakacaktır. G. Saray ona gönül kapılarını açmıştır ve bu yüzden G. Saray istemedikçe, bir başka kulübe gitmesi söz konusu değildir. Bu durumu şu sözcüklerle dile getirir: “Bana git demedikleri müddetçe sarı-kırmızı renklerin hizmetindeyim.”
Temmuz ayı kamp ayıdır ve bu kez takımın kamp yeri Uludağ’dır. Uludağ kampının en ilginç olayı ise bir tepeye tırmanış konusunda girilen iddia oldu. Aynı dönemde Trabzonspor da Uludağ’da kamp yapmaktaydı ve iki kulüp arasında samimi bir ortam oluşmuştu. Fethi Demircan Hoca’nın antrenörlük öncesindeki mesleğinin assubaylık olduğunu ve orduda komando olarak görev yaptığını bilmeyen Allison ile Trabzonspor’un Hocası A. Suat Özyazıcı, müthiş bir şekilde faka basarlar. Uludağ’ın zirvesindeki bir sarp tepeye çıkma konusunda Fethi Hoca’ya karşı iddiaya girerler. Bu iddiaya Galatasaraylı ve Trabzonsporlu futbolculardan da katılım olur. Kimse Fethi Hoca’nın zirveye ilk tırmanan kişi olacağına şans vermez. Öyle ya gencecik futbolcuların yanında yaşlı başlı bir adam nasıl birinci gelecektir? Oysa Fethi Hoca, zirveye tam 32 dakika 14 saniyede çıkarak kendisiyle bahse girenleri kelimenin tam anlamıyla tuş eder. M. Allison’dan 1000, Özyazıcı’dan 500 lira kazanırken, futbolculardan kendisine gelen hediyeler, çamaşır makinesi ve saat olur. Bu iddia olayı, Uludağ kampında yaşanmış tatlı bir hatıra olarak akıllarda kalır.
Daha sonra Ankara’da bir kamp yapılır ve Kırıkkalespor, Şekerspor gibi bölge takımları ile hazırlık maçları oynanır. Ardından İstanbul’da Trabzonspor ile ciddi bir hazırlık maçı yapılır, sonuç ümit vericidir, maç 1–0 kazanılmıştır. O dönemler sezon açılışında geleneksel olarak düzenlenen TSYD Kupası’nı da kazanan Galatasaray olmuştur ki bu kupanın kazanılması da hayli ilginçtir. G. Saray ilk maçta Beşiktaş’ı 4–0 gibi net bir skorla yenmiş, Fenerbahçe ise ikinci maçta Beşiktaş’a mağlup olmuştur. Fenerbahçe ile G. Saray arasında oynanan son maçta G. Saray 2–1 mağlup olmasına rağmen, Beşiktaş’ı farklı yendiği için averajla kupanın sahibi olmuştur. Yani o günlerde spor sayfalarının manşetinde yazıldığı gibidir durum: “Galibiyet Fenerbahçe’nin, Kupa Galatasaray’ın!”
Hazırlık maçları serisi devam etmektedir ve bu kez yer İzmir’dir. Ne yazık ki İzmir’de oynanan Altay maçı sezon içinde yaşanacak olayların ilk işaretini vermiştir. Bay Allison geçen seneden farklıdır, hırslı ve hırçındır. Talimatlar gereğince eşofmanlı olarak sahada bulunması gereken Allison, bu kuralı bilmediğinden ya da önemsemediğinden farklı bir kıyafetle maça gelir. Saha komiseri durumu fark edince, Bay Allison’u sahaya sokmak istemez ve kızılca kıyamet kopar. Bay Allison, çok aşırı tepki gösterir. İtiraz eder ama nafiledir. Maçı tribünden izlemek zorunda kalır. “Üç gün içinde ülkenizi terk edeceğim” diye veryansın eder, “Konuk takım olduğumuz için misafirperver olunmalıydı” der fakat talimatnameyi bilmediğini ve kendisine yapılan davranış karşısında oldukça sinirlendiğini de itiraf eder. Bu gergin ortamda oynanan müsabakadan 1–0 mağlup ayrılan G. Saray, bunun acısını Göztepe’den çıkarır, Göztepe’yi 4–1 mağlup eder.
28 Ağustos 1977 tarihinde sezonun ilk maçı Zonguldakspor ile yapılır. Maç, İstanbul’dadır ve bu müsabakayı G. Saray, Gökmen’in golüyle 1–0 kazanır. Ne yazık ki bu maç olaylı bir maç olmuştur. Müsabakanın 75.nci dakikasında G. Saraylı Fatih ile Zonguldaksporlu Sinan arasında bir tekmeleşme sahnesi yaşanır. Bu sezon kaybetmeye müsamahası olmayan Bay Allison, bir anda sahaya doğru fırlar. Rakip oyuncu olan Sinan’ın üzerine yürür. Fethi Hoca ve Gökmen, zor bela Allison’u engellemeyi başarırlar. Sanki Brian Birch’ün olaylı gidişi yeniden yaşanır gibidir.
Hakem Ertuğrul Aybay ve saha müşahidi, Allison’un izinsiz olarak sahaya girişini raporlarında belirtirler. Ayrıca Zonguldaksporlu yöneticiler de Federasyona şikâyette bulunurlar. Eylül ayı başlarında Federasyondan beklenen ihtar gelir. Federasyon Başkanı İbrahim İskeçe imzalı yazı ile Bay Allison uyarılır. Bundan sonra benzer davranışlar yaparsa ortaya tehlikeli sonuçlar çıkabileceğine vurgu yapılır ve daha dikkatli davranması istenir. Bay Allison, Türkiye’de ikinci ihtarını almıştır.
Ortalık artık ısınmıştır, ikinci Brian Birch vakası yaşanmıştır ve artık geri dönüş pek mümkün değildir. Bir sonraki maçta Allison, kulübede yer almaz. Londra’dadır. Eskişehir’deki deplasman müsabakasında kulübede Fethi Hoca vardır ve sonuç (2–2) beraberliktir. Bir sonraki maçta Allison görevinin başındadır.
G.Saray’ın bu sezon Avrupa maçı yoktur fakat Fenerbahçe Avrupa arenasındadır. Rakibi Aston Villa takımıdır. Eylül ayının ikinci yarısında oynanan müsabakalarda; Aston Villa, Fenerbahçe’yi ilk maçta 4–0, ikinci maçta ise 2–0 yenerek tur atlar. İlk maç sonrası, Aston Villa’nın teknik direktörü Ron Saunders, bir açıklama yapar ve Fenerbahçe hakkında verdikleri bilgiler için iki İngiliz hocaya teşekkür eder. Bu iki isimden birisi daha önce G. Saray’ı kısa bir süre çalıştırmış olan Don Howe, diğeri ise halen çalıştırmakta olan Malcolm Allison’dur.
Don Howe için sorun yoktu çünkü ülkesindeydi fakat Bay Allison ajanlıkla suçlanmış ve bir anda çok güç durumda kalmıştı. İki ihtar ve bir eşofman olayından sonra şimdi de ajanlık olayı patlak vermişti. Allison, bu suçlama karşısında kendini tutamayıp şöyle bir serzenişte bulunmuştu: “Zaten iki ülke futbolu arasında dünyalar kadar fark var. Mucize her zaman olmaz. Ayrıca casusu değilim. Ekmek yediğim takımın ülkesine nankörlük etmem.”
Yine de bu olay bir şekilde sabıka dosyasına işlenmişti. Kaçınılmaz sona doğru koca bir adım daha atılmıştı.
Eylül ayı sonunda deplasmanda Trabzonspor ile oynanan müsabaka golsüz berabere bitmiş ve bir puan kazanılmıştır ama bu bir puanın kahramanı yeni transfer edilen Yugoslav kaleci Kajganiç olmuştur. Yani G. Saray, Trabzon’da ecel terleri dökmüştür. Sıralamadaki yer altıncılıktır.
Daha önce G. Saray’ı çalıştıran hocalardan bilmekteyiz ki sabıka dosyası kabaran bir hocanın ipi çekilecekse bu genelde bir Fenerbahçe yenilgisi sonrasında gerçekleşir. İşte Bay Allison için de o final sahnesi gelmiştir. 2 Ekim 1977 tarihinde iki ezeli rakip arasında oynanan derbi maçı Fenerbahçe 2–0 kazandığında, ilk serzeniş Doğan Koloğlu tarafından yapılır. Futbolcuların dikkati çekilir, Galatasaray’ın sıradan bir takım olmadığı hususuna vurgu yapılır. Sonra Bay Allison ile ilgili eleştiriler birden artmaya başlar. Sık sık Londra’ya gidip gelmeler ve keyfi davranışları sıkça gündeme getirilir. Fakat Bay Allison oldukça hazırcevaptır: “Kontratımda, G. Saray, her maçı kazanacak diye bir madde yok” sözleriyle eleştirilere karşılık verir. G. Saray ile F. Bahçe arasındaki çok özel rekabeti anlamazlıktan gelir. Sıradan bir maçmış gibi bahseder. Artık kıyamet saatleri çok yakındır.
9 Ekim 1977 tarihinde Mersin deplasmanında oynanan müsabakada kulübenin lideri Fethi Demircan’dır. Bay Allison ortalıkta yoktur. Maç 1–1 berabere bitmiş, puanlar paylaşılmıştır. Olayın aslı birkaç gün sonra ortaya çıkar. Yönetim Bay Allison’a takımdan el çektirmiştir. Mersin’de otel odasında misafir olarak kalmış, kadroyu menecer Doğan Koloğlu ile Fethi Demircan hazırlamıştır. Hikâyenin sonunda Malcolm Allison’un payına düşen, Adana Havaalanı’nda gözyaşları eşliğinde istifasını açıklamak olmuştur. Takım kafilesinin geri dönüşü esnasında yaşanan bu olayı, spor medyası “Allison maç sonrası Adana Havaalanında istifasını açıkladı, hüngür hüngür ağladı” şeklinde duyurur ülkeye. Bir gün sonra Bay Allison için veda yemeği tertiplenir ve ayrılış gerçekleşir. Malcolm Allison, önce Londra’ya gidecektir sonra da bir başka takımı çalıştırmak üzere A. B. D.’ye… Başkan Beyazıt, Bay Allison ile bağlarını koparmadıklarını ve onu teknik konularda müşavir/danışman hoca olarak gördüklerini, gerektiği zaman bilgi ve deneyimine başvuracaklarını açıklayarak, nazikâne bir jest yapar.
Bay Allison, birkaç gün sonra İngiltere’den açıklamalarda bulunur: “Patron olarak geldim. Haysiyetli ve şerefli bir patron olarak gidiyorum. En son olarak Mersin’de işime karışmak istediler. Eğer onlara boyun eğseydim şimdi yine takımın başındaydım. Bunu yapmadım.”
Ayrıca yaptığı açıklamalarda Fethi Demircan için güvenoyu verir. Onun Türkiye’deki en iyi dostlarından birisi olduğunu söyler, ona çok şey öğrettiğini, onun deneyimli olduğunu ve başarısına inandığını belirtir. Galatasaray’ın şanlı tarihinde bir İngiliz hocanın daha sayfası hüzünle kapanmıştır.
Artık ikinci Fethi Demircan dönemi başlamak üzeredir. (Devam Edecek)
Aydın Kulak
(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)
NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.
NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.
NOT–4: 19 Kasım 2013 tarihinde, İstanbul’da, 29 Mayıs Hastanesi’nde kalp ameliyatı geçiren sevgili Fethi Demircan Hocamıza acil şifalar diliyorum.