Fethi Demircan, daha sezonun başında G. Saray camiasına faydalı olmak adına üçüncü adamlığa bile razı olmuştu. Sonradan gelişen olaylar neticesinde ikinci adamlığa yükseldi. Daha bir sezon önce takımın tek yetkili hocası olmasına rağmen arka planda kalmaktan hiç gocunmadı. Bir ekip işçiliğiyle, bir takım ruhuyla hareket etti. Kuyu kazanlardan olmadı. Bay Allison’a güç zamanlarında sahip çıktı, destek oldu. Bu öyle bir duruştu ki Bay Allison bile ülkeden ayrılırken Türkiye’deki en iyi dostlarının Başkan Beyazıt ve Fethi Hoca olduğunu özellikle vurgulamak gereğini hissetmişti. İşte öylesine onurlu bir duruştu onunki…
Galatasaray yönetimi, Allison’un ayrılışı sonrasında Genel Sekreter Jerfi Fıratlı’nın açıklamalarıyla taraftara seslenir:
Allison’un ayrılması G. Saray’ın antrenörsüz kalması anlamına gelmez. Elimizde Fethi Demircan ve Naci Özkaya gibi iki kıymet var. Onlar G. Sarayı şampiyonluğa götürebilecek yeteneğe sahipler. Bize güvenin…
Doğan Koloğlu da yeni ekibi açıklar. Sezon sonuna kadar takımı Fethi Demircan Hoca çalıştıracaktır. Naci Özkaya ve bizzat kendisi de (Doğan Koloğlu) teknik ekibe destek verecektir. Takımın şampiyon olabilmesi için bu üçlü el birliğiyle çalışacaktır. Naci Özkaya, eski milli futbolculardandır ve antrenör olarak takımda görev yapmaktadır. Unutmadan söylemek gerekir ki ne zaman G. Saray’da hoca boşluğu olsa bir eski dost hemen selam göndermektedir, o eski dost elbette ki Brian Birch’tür. “Karşıma iyi şartlar çıkarsa Türkiye’ye gelirim” demektedir.
Ekim ortalarına doğru takımın puan sıralamasındaki yeri üçüncülüğe değin yükselmiştir. Bu arada takım, İran’ın daveti üzerine, 18 Ekim’de Tahran’a gider ve orada İran Milli Takımı ile bir dostluk maçı yapar. İran, Dünya Kupası Eleme Grubu müsabakalarına hazırlanmaktadır. G. Saray’ın 3–1 yenildiği bu maçı, veliaht Rıza Pehlevi de seyreder.
Bir ara B. Mehmet ile sorun yaşanır, yönetim onun faydalı olamadığını düşünmekte ve jübilesini yapmak istemektedir fakat B. Mehmet, yaşının henüz 28 olduğunu söyleyip karşı çıkmaktadır.
Takım istikrarsız sonuçlar almaktadır, hani yine zirve yarışında vardır ama üçüncülükten daha yukarılara bir türlü tırmanamamaktadır. Bu durumdan rahatsız olan bazı yöneticiler Kasım ayı ortalarında Coşkun Özarı ismini ortaya atarlar. Yönetim Kurulu konuyu gündeme getirdiğinde, Coşkun Özarı ismi tartışmalara sebep olur. Yönetim ikiye bölünür. Yöneticilerin bir kısmı onun G. Saray’da görev almasına karşı çıkar. Bir türlü ittifak sağlanamayınca, Özarı ile görüşmekten ve ona teklif götürmekten vaz geçilir. Sezon sonuna kadar yeni bir teknik direktör getirilmeyeceğine karar verilir.
Bu sezon G. Saray için gerçekten şanssız ve bahtsız bir sezondur aslında. Hoca değişimi ile başlayan süreç çok yakında kulübün üzerinde kara bulutların dolaştığını apaçık gösterecektir. 20 Kasım 1977 tarihinde, Samsunspor deplasmanında oynanan müsabaka golsüz beraberlikle sonuçlanmıştır ama takımı yenilgiden kurtaran, harikulade kurtarışlar yapan bir isim vardır, kaleci Kajganiç. Bu o kadar açıktır ki spor sayfalarının manşeti durumu aynıyla yansıtır:
Kajganiç, Samsunspor ile berabere kaldı. Maç golsüz tamamlandı.
Daha gazete haberinin mürekkebi kurumadan, hemen bir gün sonrasında kaleci Kajganiç, yine manşetlerdedir. Fakat bu kez yanlış sayfadadır, spor bölümünde değil ana manşet bölümünde… Türkiye acı bir haberle çalkalanmaktadır; Kajganiç, trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. O enfes kurtarışlarından birini daha yapamamış ve Azrail’e teslim olmuştur.
Bayram tatili nedeniyle lige ara verilmesinden yararlanan Kajganiç, Samsunspor maçı sonrasında Yugoslavya’ya gitmek üzere yola çıkmıştır. Silivri yakınlarında bir otobüsü sollamıştır ama karşıdan gelmekte olan bir diğer otobüsten kurtulamamıştır. Çarpışma sonucu, kullandığı araç hurdaya dönmüştür. Yanındakiler sağ kurtulmuştur ama maalesef Kajganiç, olay yerinde vefat etmiştir. Türk spor camiası hem üzgün hem şaşkındır, daha bir gün önce dev kurtarışlarla ölümsüz bir kahraman izlenimini veren adam nasıl olup da bu kadar trajik bir kazanın kurbanı olmuştur? Nasıl olup da bu kadar kolay yenilmiştir ölüme? Fenerlisi, Beşiktaşlısı, G. Saraylısı velhasıl tüm Türkiye hem şoktadır hem de derin bir yasta…
G. Saray futbol takımı bu acı kaybı uzun bir süre unutamaz. Bu travmayı kolayca atlatamaz.
Öte yandan şimdi takımda bir de kaleci gediği açılmıştır. Öyle ya kalanlar için şampiyonluk yarışı sürmektedir ve iyi bir kaleci neredeyse bir takımın yarısı etmektedir.
Bu trajik kazadan bir hafta sonra yönetimin acı feryadı duyulmaya başlar. Takımın üzerinde kara bulutlar dolaştığı gazete sayfalarına da yansır. Yöneticiler, son olaylardan dolayı şaşkınlık içindedir. Allison’un gidişi, Kajganiç’in elim kaybı ve sonra… Takımı rahatsız eden pek çok olay; Tacettin askeri hapishanede, B. Mehmet ile Fatih kadro dışı. K. Mehmet, askerlik vazifesinde. Ali’nin sakatlığı devam ediyor. Bir türlü temel kadrosunu bir araya getiremeyen Fethi Demircan Hoca çok zor durumdadır.
G. Saray üst üste gelen sorunlarla boğuşmaktan yorgun argın düşmüş durumdayken İzmir’de Altay’a 2–1 yenilmekten kurtulamaz.
Türkiye Kupası 3.tur ilk kademe maçında İzmirspor ile oynayan G. Saray’da kalede Nihat yer alır. Aslında kaleciliği bırakmayı düşünen Nihat, sevgili takım arkadaşı Kajganiç için son bir jest yapmak istemiştir. Maçta kalede yer almaktadır ama formasında kendi adı değil Kajganiç’in adı yazmaktadır. Bu güzel jest, seyirci tarafından da alkışlarla karşılanır. Sanki sahada Kajganiç için bir veda, bir jübile yapılmış gibidir.
Öte yandan şanssızlıklar hâlâ sürmektedir. Birkaç hafta içinde alınan başarılı sonuçlar sonrasında yine bir kötü durum yaşanır. Adanaspor’u ve Beşiktaş’ı farklı yenen G. Saray, Kupa’da İzmirspor’u da kolayca geçmiştir fakat Beşiktaş maçında, uzatmalı kaleci Nihat da sakatlanmıştır. Sağ kolu alçıya alınan Nihat’a iki ay futbol yasaktır. Birinci kalecisini kazada kaybeden, ikinci kalecisi ise sakatlanan G. Saray, artık üçüncü kalecisi ile sahalarda mücadele edecektir.
Fethi Demircan ve ekibi yine de bu zorlu süreçten yüzünün akıyla çıkmıştır. İlk yarı bittiğinde sıralamadaki yer, ısrarla, üçüncülüktür. Üzerinde dolaşan kara bulutlara karşın, G. Saray futbol takımı, inançlı ve ümit dolu bir direniş göstermektedir. Lider Fenerbahçe ile arasında beş, ikinci Trabzonspor ile üç puan fark vardır, 18 puan ile onların peşinden umutla gitmektedir.
Lige verilen devre arasından faydalanan Fethi Demircan, Boluspor’un hocası Mehmet Başaygün ile birlikte Londra’da bir futbol seminerine katılırken, menecer Doğan Koloğlu, takımın şampiyonluk iddiasının hâlâ sürdüğünü şu sözcüklerle dile getirmektedir:
İlk yarı sonunda G. Saray’ın aldığı sonuç normaldir. Sezon başından beri antrenör değişiminden ölüm ve iç çekişmelere kadar geçirdiğimiz sarsıcı olaylar yaşanırken, yenilerin takıma uymaları G. Saray’ın başarısında önemli rol oynamıştır. G. Saray’ın şampiyonluk iddiası vardır ve mücadelemiz ikinci yarıdaki ilk beş maçın sonucuna göre şekillenecektir.
Ligin ikinci yarısı başladığında takımın aldığı istikrarsız sonuçlar devam etmektedir. Ne zaman hangi sonucun alınacağı tamamen şans işi olmuştur. Mart (1978) başında Boluspor karşısında alınan 3-0’lık yenilgi sonrası tekrar Coşkun Özarı ismi gündeme getirilmiş ve hoca ile bir görüşme yapılacağı gazete sütunlarına yansımıştır. Hemen bu müsabakanın arkasından gelen Trabzonspor galibiyeti ise ortalığın bir süreliğine durulmasına neden olmuştur. Gökmen’in iki güzel golüyle Trabzon gibi güçlü bir ekibi yenmek (2–1) bu karışık dönem için gerçekten büyük bir başarıdır. Fakat bu galibiyetin ardından kupada çeyrek finalin ilk ayağında Kayserispor’a karşı alınan 1-0’lık mağlubiyet tam bir istikrarsız, dengesiz sonuçtur. Yani takımda bu sezon yaşanan olayların verdiği tuhaf ve karışık bir duygu kargaşası vardır. Bir türlü dengeli gidiş yakalanamamakta, bir türlü şampiyonlukta iddialı konuma gelinememektedir. Mart ayı sonuna gelindiğinde futbolsuz bir maç diye tabir edilen ve 2-2’lik skorla berabere biten ezeli rakip Fenerbahçe maçı, takımın dirençli duruşunu gösterse de sıralamadaki yer yine değiştirilememiştir, üçüncülükte çakılıp kalmıştır G. Saray.
Mart ayının son günlerinde kupanın rövanşında çok kötü bir futbolla Kayseri’ye teslim olan G. Saray, golsüz beraberlikle kupanın dışında bulmuştur kendisini. İşin garibi, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi ezeli rakipler de kupada saf dışı kalmış ve Trabzonspor’un yolu açılmıştır. Spor medyası, İstanbul’un üç büyükleri olmaksızın kupanın tatsız tuzsuz olacağını yazmaktadır.
Kupada havlu atan G. Saray, yaşadığı moral bozukluğu sonrasında ligde de ummadığı bir yenilgi alır. Ankara’da Ankaragücü’ne 3-1’lik bir skorla boyun eğer. Ardından, yağmur nedeniyle bir gün sonraya ertelenen maçta Orduspor’u Ordu’da 1–0 yenerek, yine o mukaddes üçüncülüğe tutunmayı başarır. Menecer Doğan Koloğlu, bu sezon yaşanan sorunlara rağmen takımın üçüncülüğe tutunmasının gerçek bir başarı olduğunu şu sözlerle ifade eder:
Bugünkü üçüncülüğümüz küçümsenemez. Fakat yerimizden memnun değiliz. Antrenör değişikliği elbette bazı problemler doğurdu. Ligin hemen başında kaleci problemi yaşadık. Hiç hesapta yoktu. Kajganiç’i ebediyete uğurladık. Nihat sakatlandı ve genç Bahattin’e kaldık. Genç ve tecrübesiz Bahattin’le tam 16 maç oynadık. Ligde üçüncü kalecisi ile oynayıp üçüncülüğe yükselecek bir takım düşünemiyorum. Ayrıca milli olmuş Ali’nin sakatlığı da sonuçları etkiledi.
Tüm bu istikrarsızlığa rağmen ortada bir Fethi Demircan klasiği vardır. Ezeli rakiplere karşı başa baş ve dişe diş bir mücadele… İkinci yarıda Fenerbahçe ve Beşiktaş ile berabere kalmış, Trabzon’u ise Gökmen’in golleri ile yenmeyi başarmıştır. Bay Allison’un 2-0’lık Fenerbahçe yenilgisi sonrasında G. Saray, derbi maçlarda yenilgi yüzü görmemiştir. Aldığı yenilgiler Anadolu takımlarına karşı alınan umulmadık yenilgiler olmuştur. Oysa şampiyonluğa göz diken bir takımın Anadolu takımlarını bir bir geçmesi gerekmektedir.
Sezon sonuna kadar takımın istikrarsız duruşunda bir değişiklik olmaz. Bir ara Real Madrid takımının eski hocası Yugoslav Miljan Miljaniç ile prensip anlaşmasına varıldığı ve G. Saray’da futbol işlerinin başına onun geçeceği yazılıp çizilir ama bir netice çıkmaz. Bu arada Nisan ayı sonlarında K. Mehmet ile hoca Fethi Demircan arasında bir tartışma yaşanır, K. Mehmet; kadro dışı kalacağını görünce, saygıda kusur etmez, hocasından özür diler ve işler tatlıya bağlanır.
Galatasaray bu sezon kazalar, uğursuzluklar, şanssızlıklar ve daha pek çok sorun yaşamıştır ama hep zirveye tutunmuş ve liderin ensesinde soluğunu hissettirmiştir. Bu, daha önce İngiliz hocaların bir türlü başaramadığı bir şeydir. Tabi ki Brian Birch hariç. O, takımı yönettiği son sezon hüsrana uğramıştır. 1977–78 sezonunda şampiyon olan Fenerbahçe, şampiyonluğunu ancak bitime bir hafta kala ilan edebilmiştir. Hatta son hafta Trabzonspor’a 1–0 mağlup olmuş ve aradaki farkı bir puana düşürmüştür. Yani şampiyonluk yarışı üç takım arasında kopmadan sürmüştür. Eğer G. Saray, istikrarsızlığını birkaç haftalığına aşabilmiş olsa, şampiyonluk kolayca mümkündü. Yine de en kötü ve en şanssız sezonu yaşarken umutla ve dirençle üçüncülüğe tutunması, son haftalara kadar yarıştakilere kâbuslar gördürmesi ve iddiasını sonuna kadar sürdürmesi gerçek anlamda çok büyük başarıdır. Şampiyon olan Fenerbahçe’nin puanı 42 iken, ikinci Trabzonspor 41 puanda ve üçüncü G. Saray 38 puanda bulunmaktadır. Yine bir Fethi Demircan klasiği olarak belirtmemiz gereken durum bu sezonda da mevcuttur, beraberlik sayısı 12’dir. Mağlubiyet sayısında şampiyonla aynı durumda olan G. Saray, galibiyet sayısında Fenerbahçe’yi yakalayamamıştır. Öte yandan galibiyet sayısında şampiyon takımı geçen Trabzonspor, fazladan aldığı iki mağlubiyet nedeniyle ipi göğüsleyememiştir. Trabzonspor, o sezon yine kupasız kalmamış, Türkiye Kupası’nın sahibi olmuştur. Fenerbahçe, bu sezon kazandığı şampiyonlukla Karadeniz’den esen Trabzon Fırtınasına bir sezonluk da olsa dur demeyi başarabilmiştir.
Kajganiç anısına Kızılyıldız takımı ile oynanan müsabakanın ardından gazete sayfalarında Coşkun Özarı ile G. Saray başkanının anlaştığı yazılıdır. Takımın yeni patronu Coşkun Özarı olacaktır. Bir sonraki sezon, Türkiye’de yabancı hoca yasağı yürürlüğe gireceğinden dolayı kulüp yönetimi böyle bir seçim yapmıştır. Fethi Hoca’nın durumu ise daha sonra belli olacaktır. Coşkun Özarı, takım ile ilgili değerlendirmelere çoktan başlamıştır bile:
Kilit adamlar var. Üzerine oyun kurulabilecek. Gerisi gençlerden oluşuyor. Bazı yerler dolmalı. Nihat futbolu bırakıyor. Kaleye adam lazım! Orta sahada organizatör yok. Gol sadece Gökmenden bekleniyor. Bu sezon, takımda genç ve tecrübesiz oyuncu fazla…
İşte Coşkun Özarı’nın bizzat ağzından duyduğunuz bu sözlerle değerlendirilen bir takım, tüm olumsuzluklara ve sorunlara rağmen şampiyonluk için varını yoğunu ortaya koymuş, sonuna kadar mücadelesini sürdürmüş ama üçüncülükle yetinmek durumunda kalmıştır. Fethi Demircan, olumsuzluklardan yılmadan, sakin ve serinkanlı duruşuyla, karabulutların sardığı bir gökyüzü altında büyük bir başarı destanı yazmıştır. Asker disiplini ile sporun centilmenlik ruhunu kendi karakterinde birleştiren Fethi Hoca, şanssızlıklar sonucu şampiyonluk tacını elinden kaçırmış ama umutlu bir direnişin, hayata tutunmanın, son ana kadar direnmenin gerçek bir sembolü olmayı başarmıştır.
Temmuz ayı ortalarında yine bir seminer için Londra’ya gidecek olan Fethi Hoca, son olarak Kalamış’ta verilen ve kulübün sezon kapanış yemeği olarak nitelediği yemekte bulunur. Bu yemek aynı zamanda Coşkun Özarı için “Hoş Geldin Partisi” niteliğindedir.
Coşkun Özarı da bir sonraki sezon takımı şampiyon yapmak için var gücüyle çalışacaktır, son haftaya kadar mücadeleyi sürdürecektir ama ikincilikle yetinmek durumunda kalacaktır. G. Saray’ın şampiyonluk özlemi daha uzun bir süre bu şekilde devam edecektir.
G. saray kulüp yönetimi henüz isimsiz olarak nitelendirilen Fethi Demircan Hoca yerine, Türkiye’de kariyer yapmış ve ismi spor camiası tarafından kabul görmüş Coşkun Özarı adını yeğlemiştir. Coşkun Özarı, göreve gelişiyle birlikte kendi kadrosunu, kendi düzen ve yapılanmasını kuracaktır. Bu yapılanmada, G. Saray’ın hocasız kaldığı dönemlerde özverili bir şekilde takımın başında bulunan mütevazı hoca Fethi Demircan ismi, elbette ki yer almayacaktır. Bizzat sorumluluk alarak, bizzat liderlik yaparak takımı yöneten, yönlendiren ve çeşitli başarılara imza atan Fethi Hoca için artık ikinci adam olarak kulübede bulunmak çok zordur. Üstelik böyle bir durumun takımda ikilik çıkarma tehlikesi de mevcuttur. İsmi cismi duyulmadığı halde, kendisine samimiyetle kucak açan G. Saray için ne uygunsa, ne doğruysa, Fethi Hoca buna gönülden razı olacaktır. Bu yüzden kendisine gelen teklifleri değerlendirmeye alacak ve yeni bir yol haritası çizecek, yeni bir rota belirleyecektir.
Geçmiş zaman olur da Fethi Demircan’ın Galatasaray hikâyesi sorgu sual edilir ise buna verilmiş en güzel cevap, Turgan Ece’nin 17 Aralık 1979 tarihinde söylemiş olduğu o nadide güzellikteki sözleri olacaktır:
İngiltere’nin en büyük antrenörleri gelmiş hiçbir başarı elde edemeden ayrılıp gitmişlerdir. Oysa isimsiz bir Fethi Demircan ile Galatasaray, Türkiye Şampiyonu olmuştur.
İşte kısa ve öz bir anlatımla Fethi Demircan’ın Galatasaray serüveni budur!
Galatasaray’da görev yaptığı süre içinde, Fethi Demircan’ın özel yaşamında da önemli ve güzel değişiklikler olmuştur. Fethi Hoca, mutluluk paydasında birlikte soluklanacağı eşini bu dönemde seçmiş, onunla dünya evine bu dönemlerde girmiştir. Hayat arkadaşı olarak seçtiği Canan Göksu ile 28 Şubat 1976 tarihinde nişan merasimi yapmış, yüzükleri bizzat başkan Selahattin Beyazıt tarafından takılmıştır. Nikâh töreni ise 28 Ekim 1977 yılında, çoğunluğunu Galatasaraylıların oluşturduğu davetliler huzurunda yapılmış, şahidi ise yine başkan Beyazıt olmuştur. Merasimde şeref konuğu olarak, dönemin Bayındırlık Bakanı Selahattin Kılıç bulunmuştur. Bu aileye 19 Eylül 1978 tarihinde Didem Demircan adını alan, sevimli bir kız çocuğu da katılacak, mutluluklar perçinlenecektir.
Fethi Demircan Hoca’nın spor yazarlığı da bu dönemlere denk gelir. Fırsat buldukça, modern futbol üzerine bilgiler aktarır, katıldığı seminerlere ilişkin detaylı açıklamalarda bulunur, Türk Futbolu ile dünya futbolunu ve de özellikle İngiliz Futbolunu sık sık kıyaslamaya çalışırdı. 1976 yılında, G. Saray’ın İngiltere’deki hazırlık kampı sürecinde Milliyet Gazetesi’nden Namık Sevik’e göndermiş olduğu mektuplarla başlayan spor yazarlığı hikâyesi 1979 yılına değin sürmüştür. Futbolun bir spor olduğu kadar, önemli bir ticari faaliyet olduğunu da o zamanki satırlarında bulabiliriz. İngiltere’de bulunduğu bir seminere ilişkin gözlemlerini aktarırken, İngiliz Futbolunun ana unsurunu seyircilerin oluşturduğunu, İngiliz hocaların sözlerine bağlayarak belirtmiştir. İngilizler, “Biz seyirciye oynarız, onlar müşterimizdir, yoksa kasamız boş kalır” diyerek, futbolu bir sanayiye çoktan çevirmişlerdir bile…
Modern futbola gönül veren ve Avrupa’da nasıl bir futbol oynanıyorsa, aynısının Türkiye’de de oynanmasını ilke edinen Fethi Hoca’nın en önemli özelliği; İngiliz Futboluna duyduğu hayranlıktır. Buna sırf seyir açısından bakmamak gerekir, bu hayranlığın temel felsefesi özellikle altyapı, eğitim ve tesisleşmedir. Hocalığı süresince, İngiliz sistemini örnek alan Fethi Hoca, elbette ki antrenmanlara özel bir önem vermektedir. Fakat en önemli sorun da burada yaşanmaktadır çünkü bizim futbolcular da tam aksine, antrenmanları hiç sevmemektedir. Diğer bir sorun da futbol sahalarımızın pür melal halidir. Bırakın Anadolu takımlarını, İstanbul Beylerinin bile doğru dürüst futbol oynanacak şartlara haiz sahaları yoktur. Galatasaray’da Malcolm Allison, Turgan Ece ve Fethi Hoca arasında yaşanan şu diyalog, son derece çarpıcıdır:
Burada Fethi Hoca’nın içinde yaşadığı tezata bir bakın. Çocukları çamurlu sahaya alıştırmak sözünü iyice düşünün ve bunu söyleyenin ya da söylemek zorunda kalanın Demircan Hoca olduğunu unutmayın. İdealler ile gerçeklerin muhteşem bir çatışması söz konusudur burada.
Yine o dönemler beraber çalıştığı Allison’un şu sözleri de ilginç bir gerçeklik barındırmaktadır:
Galatasaray’da elverişli çalışma şartlarım olsaydı, Avrupa ölçülerinde bir futbol takımı yaratırdım.
Berbat sahalarda oynanan futbolunuz karşısında bir gün taraftar isyan edecek.
İşte o günlerden bu günlere çok zor koşullar altında ulaşmıştır Türk Futbolu. Ara nesil ya da yapıcı ve onarıcı nesil diyebileceğimiz Fethi Demircan neslinin futbol adamları, bu yüzden, futbolumuz için çok önemlidir. Emeklerine her daim saygı duyulması ve mutlak surette isimlerinin yâd edilmesi gereklidir. (Devam Edecek)
Aydın Kulak
(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)