Trabzonspor’un başarılarının Türk futbolunun ufkunu açtığını daha önce söylemiştik. Hiçbir zaman şampiyonluk düşü kuramayan ve İstanbul Beylerine teslim olan Anadolu takımları, Trabzonspor’un başarısıyla birlikte hedef büyütmüşler, Trabzonspor başarıyorsa, biz neden yapamayalım ki aşamasına geçmişlerdir. İşte bu takımlardan birisi de Boluspor’dur. Boluspor, gözünü zirveye dikmiş ve bu yönde adımlar atmaya başlamıştır.
Boluspor, Fethi Demircan ismiyle çok ilgilenmiştir. Galatasaray’a ne zaman bir yabancı çalıştırıcı gelse, hemen Fethi Hoca’ya teklif götürmüştür. Fakat her seferinde, bu teklif nazikçe geri çevrilmiştir. Nihayetinde Coşkun Özarı’nın gelişiyle, Fethi Hoca’nın G. Saray’dan gidişine izin verilmiş ve Fethi Hoca, hiç duraksamaksızın tercihini Boluspor’dan yana kullanmıştır. Kocaelispor Teknik Direktörü Çetin Güler, G. Saray teknik kadrosuna (Coşkun Özarı’ya yardımcı hoca olarak) dâhil edilmiş, hocasız kalan Kocaelispor ise Demircan Hoca’ya teklifte bulunmuştur. Fakat Boluspor’a sempati duyan Fethi Hoca ile Kocaelispor’un yolları o sezon kesişememiştir.
Boluspor ile anlaşmaya varan ve o dönem İngiltere’de bir kursa davet edilen Fethi Hoca, sezon başında açılan bu kurs için kulübünden izin almıştır. Tarabya’da icra edilen “İkinci Uluslararası Futbol Antrenörleri Seminerine” katıldıktan sonra 21 Temmuz -5 Ağustos tarihleri arasında Londra’da bulunacak ve İngiliz Futbol Federasyonu’nun düzenlemiş olduğu Full Lience kursuna iştirak edecektir. Böylece modern futboldaki gelişmeleri gözlemleyecek ve şansı elverdiğince Türkiye’de uygulamaya sokacaktır.
1978–79 futbol sezonu bir takım yeni kuralların uygulamaya konulduğu sezon olarak dikkat çeker. Bunlardan ilki, takımlara yerli hoca zorunluluğu getirilmesidir, yani yabancı hoca yasağı vardır. İkinci olarak ise ligden düşecek takım sayısının üçe çıkarılmasıdır. On altı takımlı Türkiye Birinci Ligi’nin son üç takımı sezon sonunda bir alt lige düşecektir. Bu ilginç uygulamanın ilk kurbanı da ne yazık ki sezonu büyük umutlarla açan Boluspor olacaktır.
Bu sezon ne Boluspor’un ne de Fethi Hoca’nın hayalleri gerçekleşme şansı bulamamıştır. Büyük takımlara karşı nispeten daha başarılı olan Boluspor, bu sezon Fenerbahçe’yi ağır bir yenilgiye (3–1) uğratmış, diğer güçlü rakiplerine ise direnmeyi bilmiş ve beraberlikler kotarmıştır. En ağır yenilgisini Beşiktaş’a karşı 4-1’lik skorla almıştır. Fakat düşme sebebi, büyük takımlarla ilgili değildir. Kendisine rakip olan pek çok Anadolu takımına diş geçiremeyişi, ayağına kadar gelen fırsatları lehine çeviremeyişi bu hazin sonu getirmiştir. Neredeyse sezonun tamamında ligin on ikinci ve on üçüncü sırasına demir atan Boluspor, o sezon G. Saray’dan K. Mehmet’i kiralamış ve bu durgun gidişe çözüm bulmaya çalışmıştır. K. Mehmet, takıma çok faydalı olmuş, hatta G. Saray ile yapılan maçta beraberlik golünü atıp eski takımının galibiyetini önleyen adam olmuştu. G. Saray seyircisi eski hocaları olan Fethi Demircan’ı ve futbolcuları K. Mehmet’i alkışlarla kucaklamıştı.
Fethi Demircan ile Boluspor’un yolları 24 Nisan 1979 günü ayrıldı. Bu ayrılışın öyküsünde elbette beklenen sıçrayışın bir türlü gerçekleşmemesi ana temaydı ama yönetimin futbolculara vermekte olduğu maç biletlerinde sorun çıkarması; kulübün havasını bozmuş, moral ve motivasyonu olumsuz yönde etkilemişti. Fethi Hoca’nın futbolculardan yana tavır koyması ve hatta istifasını sunması, yönetimle arasına kara kedilerin girmesine sebebiyet vermişti.
Bu istifa tavrının ardından takım Zonguldakspor deplasmanına Mehmet Başaygün Hoca ile çıkar ve farklı yenilir. İstifası geri çevrilen Fethi Hoca, tekrar takımın başında, Orduspor mücadelesine çıkar. Orduspor’a karşı alınan yenilgi yol ayrımına gelinmesini sağlar. Hakem Orhan Cebe’nin yönettiği o maçta K. Mehmet, oyundan atılmış ve Orduspor’un galibiyet golü ofsayt itirazlarına rağmen verilmiştir. Sonrasında işler iyice karışmış, hakem aleyhine yapılan gösteriler ve tezahüratların ardından, seyirci sahaya girmiş ve hatta toplum polisi ile çatışmalar yaşanmıştır. Fethi Demircan’ın son maçı olan Orduspor yenilgisinde dahi Boluspor’un puan sıralamasındaki yeri on üçüncülüktü, yani henüz ligde tutunabilmek için fikstür şansı ve umut vardı.
Bundan sonraki süreçte yönetim kan değişikliğine ihtiyaç duydu ve Mehmet Başaygün ile yoluna devam etti. Fakat düşmekten kurtulamadı. Oysa son maça kadar umudunu taşımayı başarmıştı. Özellikle düşme hattında yer alan Bursaspor’u kendi evinde (Bolu’da) yenemeyişi, büyük felaketin habercisi olmuştu. Son haftaya on ikinci sırada girmişti ama ligin kaderini Adana takımları belirleyecekti. Düşme hattı takımlarından birisi olan Bursaspor, Adanademirspor ile oynarken, düşme tehlikesi taşıyan Boluspor ile Adanaspor, Adana’da karşı karşıya gelecekti. Düşme tehlikesi olmayan Adanademirspor, Bursaspor’a yenilince; düşecek son takımı Adanaspor-Boluspor maçının sonucu belirleyecekti. Yani Boluspor, tabir yerindeyse, kendi göbeğini kendisi kesecekti. İşin son maça kalması, son maçın rakip sahada olması ve o rakibin de düşmemek için mücadele eden rakiplerinden birisi olması, Boluspor’un işini zorlaştırdı. Yenilmekten kurtulamadı ve İkinci Lige düştü. Yıllardır Birinci Futbol Ligi’nin istikrarlı ve dirençli takımı Boluspor, yeni uygulamanın kurbanı olmuş, deplasman müsabakalarından doğru dürüst puan çıkaramamasının bedelini ağır ödemişti.
Türkiye Kupası müsabakalarında da Bandırmaspor gibi bir alt lig takımına yenilmesi büyük bir sürpriz olarak hafızalarda yer almıştı.
Fethi Demircan için Boluspor macerası büyük dersler çıkartılacak acı bir hatıra olarak tarihe not düşüldü. Gördü ki Anadolu takımlarındaki oyuncular, büyük takımlara karşı daha iyi hazırlanıyorlardı ama kendi ayarındaki diğer Anadolu takımlarına karşı tam anlamıyla motive olamıyorlardı. Ayrıca, Anadolu takımlarının deplasman maceraları, büyük takımlar kadar başarı dolu değildi. Unutulmayacak değerde bilgiler edinmişti ama Boluspor’u kurtaramamıştı.
Futbolseverlerin hep aklına takılmıştır, koskoca Galatasaray’ı çalıştıran bir teknik direktör neden seçimini Boluspor’dan yana yapmıştır, niye bir başka büyük takıma gitmeyi denememiştir diye… Gerçekten de eğer Fethi Demircan, kendisini biraz cilalasaydı, allayıp pullasaydı bunu yapabilirdi. Nitekim kariyeri boyunca kimi zaman adı hem Fenerbahçe ile hem de Beşiktaş ile anıldı. Fakat o seçimini hep Anadolu takımlarından yana yaptı. Hatta kimi zaman amatör takım hocalığına bile soyundu.
Öncelikle şöyle bir tespit yapmamız lazım. Büyük kulüplerin genelde belli bir marka değeri taşıyan yerli hoca adayları vardır. Taraftarı tatmin edecek, ismiyle başarıya olan inancı pekiştirecek ünlü simalardır bunlar. Ayrıca, o kulüple olan ilgi ve aidiyet bağına da özen gösterilir. Yabancı hoca yasağı gelince, nasıl ki G. Saray, Coşkun Özarı seçimini yaptıysa, Fenerbahçe (Necdet Niş) ve Beşiktaş da (Doğan Andaç) benzer seçimlerde bulunmuşlardır.
İkincil sebep olarak onun asker kişiliğinden kaynaklı bir sebep göstermemiz mümkün. O, “Türk bayrağının dalgalandığı her yerde görev yaparım” gibi bir temel felsefe benimsemiş ve hiçbir zaman küçük takım, büyük takım ayrımı yapmamıştır. Adeta Türk futboluna hizmet etmeyi yeni bir mecburi hizmet yükümlülüğü gibi görmüştür. Kategori farkı, küme farkı ve hatta para kazancı farkı gözetmemiş, şöhreti daima ikinci plana itmiştir. Verdiği sözlere sadık kalmıştır.
Üçüncü olarak söyleyebileceğimiz sebep ise kendi mütevazı kişiliğiyle ilgilidir. Mesleği boyunca istikrarlı olmaya, özü sözü doğru olmaya ve o camiadaki her insanla kalıcı dostluklar kurmaya özen göstermiştir. Acımasız futbol piyasasında onun hakkında ileri geri konuşan, dedikodular üreten kimseyi bulamıyorsanız, şimdi bile onun hakkında saygı dolu ifadeler kullanılıyor ise işte bu, onun harikulade kişiliğinin bir eseridir.
Fethi Demircan’ın kişiliğini ve felsefesini anlayabilmek için onun Boluspor’dan ayrıldıktan sonra yapmış olduğu Kocaelispor seçimini de görmeniz, değerlendirmeniz gerekir. Hiç duraksamaksızın bu seçimi yapabiliyor. O dönem, Kocaelispor taptaze bir kulüp. Birinci Lig’e hiç yükselememiş. Sıradan bir İkinci Küme takımı… Fakat başarıyı arzuluyor, gençlerine güveniyor, üst lige çıkmayı hedef olarak ortaya koyabiliyor.
Kocaelispor ile söz kestiğinde Altay kulübünden de bir teklif alıyor. Altay, Birinci Futbol Ligi’nin en güzide ekiplerinden birisi ve o dönem oldukça başarılı. Adından sıkça söz ettiriyor. Yani parlak bir kariyer isteyen hocalar için kaçırılmayacak bir fırsat. Bakın Fethi Hoca onların teklifine nasıl bir yanıt veriyor, bu konuda 15 Haziran 1979 tarihli Milliyet Gazetesi ‘ne göz atıyoruz: “Altay Kulübü, Boluspor Teknik Direktörlüğünden ayrılan Fethi Hocaya antrenörlük teklif etti. Kocaelispor ile ön anlaşması olduğunu, bu anlaşma gereğince bazı şartların yerine getirilmesini beklediğini, Kocaelispor bunları yerine getirirse küme farkı gözetmeden bu kulüpte çalışacağını bildirmiştir. Bu yüzden Altaylılara kesin bir cevap veremeyeceğini söylemiştir.”
Kocaelispor, şimdiki adıyla Süper lig, o zamanki adıyla Birinci Lig’i hedef olarak gözüne kestirmiş ve hazırlıklarını buna göre yapmış bir takımdı. Genç ve dinamik bir kadroya sahipti. Dirayetli bir yönetim iş başındaydı. Bütün bunlara bir de Fethi Demircan gibi modern futbolu benimsemiş ve Türkiye Liglerinde yeterli deneyimi kazanmış bir hoca eklenince, sezon boyunca belirlenen hedefe adım adım yürümek kaçınılmaz olmuştu.
O sezon İkinci Lig, B Grubu’nda boyundan büyük işlere imza atan ve adeta destanlaşan bir Kocaelispor vardı sporseverlerin karşısında. Hele bir Güvenç Kurtar vardı ki, sormayın. Belki de futbol hayatının en güzel, en görkemli sezonunu yaşadı. Takımın attığı 53 golün büyük çoğunluğuna (17 gol) imza koydu ve sezonun gol kralı oldu. O sezon İkinci Lig gruplarında, Kocaelispor’a en yakın gol sayısına ulaşan takım, A Grubunda mücadele eden MKE Kırıkkalespor’du ve 39 gole ulaşmıştı. Yani Kocaelispor ile aralarında tam 14 gol fark vardı. Fethi Demircan Hoca, o sezon Türkiye Liglerinin en golcü ekibini yaratmıştı. Bu durum puan cetveline de yansımış, en yakın rakibine (Düzcespor’a) tam 9 puan fark atmıştı. Oynanan 30 maçın yirmisinde perdeyi galibiyetle kapatmış, beş beraberlik ve beş yenilgiyle zafer tacını giyip şampiyonluk ipini göğüslemişti. Kocaelispor ekibi; o sezon, B Grubunda, en çok galibiyet alan ve en az gol yiyen ekip unvanını da kazanmıştı. Bu başarılı sezon Fethi Hoca’nın bile başını döndürmüş, kutlamaların yapıldığı bir gece, İstanbul’da hayatının ilk içkisini ağzına koymuş ve mecazi anlamın ötesinde, gerçek manada, zafer sarhoşluğunu bizzat yaşamıştı.
İkinci Lig, o sezon iki grup üzerinden oynandı. A Grubunun lideri Mersin İdmanyurdu, B Grubunun lideri ise Kocaelispor oldu. Her iki takım da doğrudan bir üst lige, yani Birinci Lige yükseldi. İki lider takım arasında şampiyonu belirlemek için yapılan mücadeleyi ise penaltı atışlarıyla, Kocaelispor kazandı. Yani gerçek anlamda İkinci Türkiye Ligi’nin şampiyonu oldu. İkinci Lig şampiyonu olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı Kupa müsabakasını oynamaya hak kazandı. Türkiye Amatör Futbol Şampiyonu Ankara DSİ Spor ile oynadığı maçı 1–0 kazanarak, bu kupayı müzesine götürme başarısını gösterdi.
Bu sezonun en ilginç tesadüflerinden birisi ise Birinci Ligden henüz düşmüş olan ve daha önce Fethi Demircan’ın çalıştırdığı Boluspor’un A Grubunda yer alması ve ligi bu grupta ikinci sırada bitirmesiydi. Bu başarısıyla Boluspor, diğer grubun ikincisi Düzcespor ile yükselme maçı oynamaya hak kazandı, yükselme maçında Düzcespor’u 3-0’lık skorla geçti ve yeniden ait olduğu lige, Birinci Türkiye Ligi’ne yükseldi. Bu başarı elbette ki Fethi Demircan’ı teselli eden, övgüye değer bir başarıydı.
Kocaelispor’un ve Fethi Hoca’nın bu başarısı Türkiye spor kamuoyunda da ses getirdi. Milliyet Gazetesi’nin yaptığı İkinci Lig değerlendirmesinde Yılın Teknik Direktörü seçildi. Kocaelispor da yılın takımı oldu. Bu başarılı sezon sonrasında adı birdenbire Fenerbahçe ile anılmaya başlandı. Gazetelere yansıyan haberlere göre, Fenerbahçe Kulübü; yeni sezonda, futbol takımını çalıştırmak üzere, İngiltere Milli Takımı’nın hocası Don Revie’yi getirmeyi planlamaktaydı. Don Revie’nin Türkiye’ye gelmesi kesinleşirse, yardımcısı olarak düşünülen isim Kocaelispor’un başarılı çalıştırıcısı Fethi Demircan’dı.
Yeni sezonda Fenerbahçe ile ilgili söylentiler gerçekleşmedi. Kocaelispor Başkanı Hüseyin Kolaylı’nın ısrarlarına rağmen, Fethi Hoca; Kocaelispor’da da kalmadı. Kendisine yeni bir kulüp ve yeni bir hedef belirlemişti. Birinci Lig’de daha iddialı olacağını düşündüğü bir kulübün teklifini değerlendirdi. Yeni takımı Bursaspor’du ve hedef büyütmüştü. Bursaspor, geçen sezonu üçüncülükle kapatmış, bir Anadolu takımının yükselebileceği en tepe noktaya ulaşmıştı. Bundan sonraki amaç, oralarda tutunmak ve elden geliyorsa daha iyisini başarmaktı.
Fethi Demircan’lı Bursaspor, lige çok hızlı başladı. İlk hafta Trabzonspor karşısında alınan beraberlik, ardından peş peşe gelen galibiyet serisi ve de özellikle Beşiktaş’ı Bursa’da 5-0’lık sonuçla perişan halde İstanbul’a yollaması, spor sayfalarının manşetlerini süsledi. Bursaspor; altı hafta içinde iki kez haftanın takımı seçilmişti. Sedat III’ün yıldızı muhteşem parlıyordu.
Yeni bir büyük takım mı doğuyordu, Bursaspor; bu başarı grafiğini sorunsuz sürdürebilecek miydi, şampiyon olabilir miydi, herkes bunları soruyor, cevaplar arıyordu. Ligin altıncı haftasında Bursa, puan sıralamasında zirveye oturmuştu. Gelgelelim şampiyonluğa aday bir Anadolu takımına öyle kolayca yol açılmıyordu.
Kulüp içinde Nezihi sorunu yaşanırken, Galatasaray’ın da eski oyuncusu K. Mehmet’e göz koyması ve hatta Nezihi’yi de istiyor olması ortalığı bir anda karıştırıyordu. Nezihi, disiplinsiz tavırları ile takımı kötü etkiliyordu ama bir yandan G. Saray, öte yandan F. Bahçe; onu ısrarla istiyordu. Ekim ayı içinde Fenerbahçe ile söz kesiliyor, bir anlaşmaya varılıyordu ama Nezihi; vaziyeti beğenmeyip yine problem çıkartıyor ve Bursa’ya geri dönüyordu. En sonunda Sakaryaspor’a gönderildi. Her nasılsa uzun yıllar orada kaldı.
K. Mehmet ile Fethi Hoca’nın yolları Bursa’da da kesişmişti. Galatasaray’da bir idman çalışmasında Fethi Hoca ile küçük bir sorun yaşamıştı aslında. Çalışma esnasında vuku bulan bir pozisyon için Fethi Hoca, K. Mehmet’e “bu pozisyonu gol yapsana” diye serzenişte bulunmuş, hocasına karşılık veren K. Mehmet, bunun bedelini ağır ödemişti. Fethi Hoca, onu kadrodan çıkarmıştı. Fakat kısa sürede K. Mehmet, hocasının gönlünü almış ve yeniden kadroya dâhil olmuştu. Bu ikili, Boluspor’da bir kez daha hoca ve talebe olarak bir araya gelmişti. Şimdi ise Bursa’da, Bursaspor’un başarısı için ter akıtıyorlardı. G. Saray, yeniden K. Mehmet’i kadrosuna katmak istiyor ve listelerindeki 4–5 futbolcunun alınmaması halinde küme dahi düşebileceklerini yönetimde dile getiriyorlardı. Nihayetinde, Aralık ayı sonlarında, G. Saray; muradına eriyor, K. Mehmet’i kiralık olarak renklerine bağlıyordu. Bundan sonraki süreçte K. Mehmet’in yokluğu da Bursaspor’un başarısını olumsuz etkileyecekti.
1 Kasım 1980 tarihinde Fethi Demircan, Özkan Sümer ile birlikte ve eş yetkili olarak A Milli Futbol takımında görevlendirilir. Bu durum, ilk başta takımı olumlu yönde etkiler, bir özgüven patlaması yaşanır. Fakat daha sonra, olumsuz etkiler baş gösterir. Bursaspor, dokuzuncu hafta itibarıyla ligde 12 puanla dördüncü sırada yer almaktadır. Spor yazarları, Bursaspor’u hâlâ başarılı bulmakta ve gole doymayan bir takım olarak değerlendirmektedir. Fethi Hoca, Fenerbahçe müsabakası öncesinde “iyi bir kadroya sahip olduklarını ve kimseden çekinmediklerini” açık ve net olarak kamuoyuna bildirirken, bunun ağır bir bedeli olacağını hiç düşünmemişti. Fenerbahçe karşısında alınan 3-0’lık mağlubiyet sonrasında, gazete manşetleri (23.11.1980) şöyle haykırıyordu:
Gerçekçi F. Bahçe, hayalci Bursaspor. Nasıl olsa puan alırım dediler, alamadan döndüler.
Artık işler tersine gitmeye başlamıştı. Puan cetvelindeki yer, her hafta biraz daha aşağılara inmekteydi. Yine de uzunca bir süre dördüncülükle, altıncılık arasında tutunabildi Bursaspor takımı.
Antep’te oynanan Gaziantepspor maçında, Fethi Hoca ile hakem Cumhur Demir arasında yaşanan küfür olayı, hocanın 3 ay ceza almasına sebep olmuştu. Bu ceza, hocanın milli takımdaki durumuna da yansımış, Aralık ayı sonuna kadar milli takımdaki görevinden de uzaklaştırılmıştı.
İkinci yarının ilk haftasında Trabzonspor’un cezası nedeniyle Ankara’da oynanan maçta, bir hakem hatası sonucu puan kaybedilmesi moralleri iyice bozmuştu. Sahalarda ender görülecek bir durum söz konusuydu. Trabzonspor, 2–1 galip durumdaydı ve maçın son dakikaları oynanmaktaydı. Bursaspor, can havliyle son anlarda bir gol atmış ve sevincini yaşamaya başlamıştı ki hakem aniden golü iptal ediverdi. Pozisyon gelişmeden önce, orta yuvarlak (santra) çevresinde Bursaspor lehine faul çaldığını ve bu yüzden faul atışı yapılması gerektiğini söyleyen hakem, Bursaspor’un beraberlik golünü iç etmişti. Bu olay, o haftanın en çok konuşulan olayı oldu. Fethi Demircan, yapılan haksızlığa inanamıyordu : “Hakem golümüzü yedi, emeklerimizi boşa çıkardı. Kim kaybolan puanımızı telafi edecek?” diyor ve adeta isyan ediyordu.
Bursaspor, Türkiye Kupası’nda da adından söz ettiriyordu. Diyarbakırspor’u çeyrek finalde eleyerek, yarı finale yükselmişti. Fakat yarı finalde Boluspor’a teslim oldu. O yıl, Boluspor, hiç gol yemeden finale kadar gelme başarısını göstermişti ki buna G. Saray ile oynadığı maçlar da dâhildi. Sekiz maç boyunca, kalesinde hiç gol görmemişti.
Bursaspor; Şubat ayında Beşiktaş deplasmanından (0–0) puanla dönerken, Mart ayında G. Saray’ı Bursa’dan puansız (Bursa:2-G.S. :1) evine yolluyordu.
Mart 1981 sonlarında, Özkan Sümer Hoca, milli takımdan ayrılınca, sezon sonuna kadar sorumluluk Fethi Demircan hocaya teslim ediliyordu ve Çekoslavakya ile oynanacak bir müsabaka vardı. Bu tarihten itibaren, düşme korkusu bulunmayan Bursaspor’un iyice gevşediği ve iddialı olmaktan uzaklaştığı görülür. Öyle ki Mart ayı sonlarında 25 puana sahipken, Mayıs ayı başlarında puanı 27’dir. Nisan ayında oynanan 4 müsabakadan ancak 2 puan çıkarabilmiştir. Kaldı ki bu puanın birisi de 4 Mayıs tarihinde oynanan F. Bahçe maçından (0–0) çıkarılmıştır. Yani Nisan ayında kazanılan asıl puan sadece bir puandır. Sezonun son haftalarında yaşadığı bu durgunluk sebebiyle bir ara on ikinciliğe kadar düşse de, sezonun son maçında küme düşmesi kesinleşen Mersin İdman Yurdu’nu yenerek, kazandığı puanlarla dokuzunculuğu koparabildi. Yani sezonu 30 puanla, dokuzuncu sırada tamamladı.
Bursaspor döneminde kızı Didem’in hastaneye kaldırılması haberini alarak sahaya çıktığı bir müsabaka da söz konusudur. Nisan 1981 ayı başlarında, takımının Diyarbakırspor ile yaptığı maçta, hayatının en üzüntülü dakikalarını yaşadı. Maç yeni başlamıştı ki yöneticilerden biri ürkek adımlarla yanına geldi ve çocuğunun menenjit teşhisiyle hastaneye kaldırıldığını söyledi. Artık maçtan kopmuştu, gözyaşlarıyla izliyordu sahayı. Bitiş düdüğü ile birlikte hastaneye koştu, küçük kızı Didem’in başucundaydı. Aradan yıllar geçse de o gün yaşadığı hüzünlü anları hiç unutamadı.
Bursaspor teknik direktörü olduğu bu dönemde de Fethi Hoca’nın İngiliz futboluna olan merakı devam ediyordu. Öyle ki her hafta İngiltere’den altı teyp bandı getirtiyor ve İngiltere lig maçlarını spikerin sesinden dinleyerek o heyecanı doğrudan yaşamaya çalışıyordu. Bir takım notlar alıyor, hatta pozisyonlar belirliyordu. Kimi zaman spikerin anlattığı gol pozisyonlarını antrenmanlarda futbolculara tatbik ettiriyor, idmanlarda; ders niteliğinde, bunları işliyordu.
Nisan ayı ortalarında Fethi Hoca’nın ismi Beşiktaş kulübü ile anılmaya başlar. Ligdeki kötü gidişine dur demek isteyen Beşiktaş yöneticileri, basına, antrenör sorunumuz yok deseler de gizliden gizliye hoca arayışı içindedirler. Hatta ismi açıklanmayan bir yöneticinin, ‘Demircan’a önümüzdeki sezon için teklif yaptık, olumlu cevap aldık, bir aksilik olmaz ise Demircan Hoca, Beşiktaş’ın başına getirilecek’ şeklinde gazetelere açıklamalarda bulunduğu görülür. Bu konuda çeşitli dedikodular ayyuka çıkar. Beşiktaş, olumsuz gidişatı değiştirmek için birkaç hoca adayı belirlemiştir. Adaylar içinde en başta gelen isim şüphesiz Fethi Hoca’dır. Bakın yıllar sonra, Fethi Hoca, Beşiktaş yönetimi ile arasında geçen bu olayı nasıl anlatıyor:
Sami Albayrak benim adıma söz vermişti. O dönem beni Beşiktaş’tan da çağırdılar ve Bursaspor’un verdiği rakamın iki katını teklif ettiler. Kabul etmedim. Hatta Sami Abi, ‘bak sana orada daha fazla para teklif ediyorlar, kariyerin için de orası sana daha uygun olur’ dedi. ‘Ben para için her şeyi yapabilecek biri miyim?’ diye cevapladım. Beni tebrik etti, ‘hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyorum, Türkiye’de böyle hocalar da varmış demek ki’ dedi. Yıllar sonra birlikte katıldığımız bir törende bu anısını anlattı. Ben, Bursa’yı çalıştırırken Beşiktaş’a geçit vermemiştik. Onları 5–0 gibi ağır bir skorla yenmiştik.
(Devam Edecek)
Aydın Kulak
(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)
NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.
NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.
Assubaylar bu ülkeye ve orduya sadakatlerini teri,kanı ve canı ile kanıtlamışlardır; Bizler tahsilimizi müfredatımızı,statümüzü kendimiz tayin ve tespit etmiyoruz bizde görüldüğü düşünülen eksiklik komuta kademesine aittir Biz hiyerarşiye saygılıyız sadece adalet istiyoruz
Kaleminize sağlık.Yüzde yüz doğru tesbitler.Saygılarımla
Evet bütün bunlara cevap verebilecek bir sorumlu varsa cevaplarını bekliyoruz….
Sn.Çam çok güzel kaleme almışsınız bundan daha açık ifade olamaz anlayana.Teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Muvazzaf ve emekli Assubayların derece ve kademesi, bölünüp pörçelenerek vay tahsiline göre vay rütbe bekleme süresine göre ayrı ayrı dört gösterge tablosuyla belirlenmiştir. Muvazzaf ve emekli subayların derece ve kademesi ise, İlkokuldan sonra 5 yıllık Sanat Enstitüsü mezunu, Lise mezunu, iki yıllık Harpokulu mezunu olduklarına bakılmadan rütbeye göre sadece bir gösterge tablosuyla belirlenmiştir.
Rahmetli Cumhurbaşkanımız Kenan EVREN de Cumhurbaşkanlığı seçmi yapılmadan referandumla Anayasanın kabul edilmesiyle otomatikman Cumhurbaşkanı ilan edilmişti.