1975 Ağustos ayının son günlerinde G. Saray’da takımı yeni sezona hazırlayan ekibin başında Fethi Demircan vardır. Ahmet Karlıklı ve Yılmaz Gökdel ile birlikte, Sarıyer sahasında ve Ali Sami Yen’de tempolu antrenmanlar başlamıştır. Gelin görün ki yönetimin İngiliz Hoca arayışı henüz son bulmamıştır.
Aceleye getirilmiş bir şekilde Don Howe ismi kabul görmektedir. En sonunda Don Howe ile çok ilginç bir anlaşma yapılır ve hoca biraz da zoraki olarak takımın başına getirilir. Yapılan anlaşmaya göre Don Howe, bir aylığına Türkiye’de kalacak ve takımı çalıştıracaktır. Her şeyi yerli yerinde görecek ve seçimini buna göre yapacaktır.
Eylül’ün yedisinde, takım, sezonun ilk maçına çıkar. Kulübede Turgan Ece ve Fethi Demircan vardır. Sezona kendi evinde Trabzonspor’a 2–1 yenilerek başlamıştır G. Saray. Don Howe, bu maçı tribünden izlerken bir taraftan da medyaya konuşmaktadır. Ülkede bir ay kalacaktır. İngiltere Milli Takımı’nı çalıştırmayı ummaktadır ve eğer bu gerçekleşirse ülkesine geri dönecektir. Yok, işler istediği gibi gitmez ise G. Saray’ın başında kalmaya devam edecektir.
Bu arada G. Saray’ın rakibi Rapid’in hocası da değişmiştir ve o takımı da yeniden izlemek şart olmuştur. Turgan Ece ve Fethi Hoca Eylül ayı başında Viyana’ya gitmiş ve Rapid’i yeni hocası Pinderin’in yönetiminde izlemiştir.
Don Howe göreve başladığında kamuoyuna danışma hoca olarak takdim edilmiştir. Fethi Demircan, yardımcı hocadır, futbol meneceri ise Turgan Ece’dir. Teknik kadronun diğer elemanları ise Yılmaz Gökdel ve Ahmet Karlıklı isimlerinden oluşmaktadır.
Don Howe da Rapid’i izlemek ister ve o da bir Viyana yolculuğu yapar. Bu esnada medyaya hep misafir olduğundan söz eder. Misafirlik durumuna çok özel bir vurgu yapar. Dönüşte bile kalıcı olacağı hakkında bir ipucu yoktur. Eğer kalırsam yardımcım Fethi Demircan olacaktır açıklamasıyla her an gidebileceğinin akılda tutulmasını ister.
Bu arada ligde oynanan Ankaragücü maçında da kulübenin lideri Turgan Ece’dir.
Don Howe’un ilk maçı Rapid maçıdır. Artık takımın başındadır. Bu maçta deplasmanda oynayan G. Saray, (17.9.1975 tarihinde) rakibine 1–0 yenilir ama bu yenilgi tur umutlarıyla dolu bir yenilgidir. Rapid Wien’i İstanbul’da eleyecekleri kesin gibidir. Bu maç sonrasında Turgan Ece, Don Howe’ın Londra’ya gittiğini ve ailesini İstanbul’a getireceğini, sezon sonuna kadar da takımın başında kalacağını basına açıklar.
Ligde oynanan Orduspor maçında kulübede ilk kez Fethi Demircan Hoca tek yetkilidir. Bu zorlu deplasmandan bir puanla dönülmüştür. Bir sonraki haftanın maçında rakip Altay’dır, Don Howe takımın başındadır, maç İnönü’dedir ama sonuç yine beraberliktir.
1 Ekim 1975 tarihinde oynanan Rapid maçını G. Saray, Don Howe’ın liderliğinde, 3-1’lik skorla kazanır ve Avrupa’da ikinci tura yükselen tek Türk takımı olur. Fenerbahçe, Benfica’dan toplam 8 gol yemiş, Beşiktaş, Fiorentina’dan toplam 6 gol yemiş, G. Saray haricinde bir tek Eskişehirspor, rakip filelere şeref sayısını atmayı başarabilmiştir. Levski takımına 3–0 ve 4-1’lik skorla boyun eğmiştir. G. Saray, ilk kez katıldığı UEFA Kupasında ülkesinin gururu olmuş, ikinci tura çıkmıştır. İkinci turdaki rakibi hayli zorludur. Napoli’yi 4–1 ve 1–1 gibi net sonuçlarla geçen Torpedo Moskova’dır kurada çıkan.
Ekim ayında G. Saray, Don Howe ile birlikte beraberlik serisini sürdürür. Deplasmanda Zonguldak’tan alınan bir puan iyidir ama kendi evinde Boluspor’a kaptırılan bir puan kötüdür. Bütün bunların üstüne bir de Torpedo Moskova’dan alınan 4-2’lik yenilgi tam bir moral bozukluğu yaratır. Torpedo güçlüdür ama böyle farklı bir yenilgi de beklenmemektedir. Yani bu sonuçla Moskova’ya gidiş tam bir turistik seyahat haline dönüşmüştür.
30 Ekim 1975 tarihinde bomba patlar. Don Howe, G. Saray kulübüne herhangi bir bilgi vermeksizin basına konuşur ve takımdan ayrıldığını, İngiltere’ye döndüğünü, bir İngiliz takımını çalıştıracağını açıklar. Nezaketten yoksun bir ayrılıştır söz konusu olan. Fakat G. Saray kulübü olgun davranır, sözleşmede böyle bir durumun zaten olduğunu belirtir. Turgan Ece; “Don Howe gitti diye antrenörsüz kalmış değiliz. Elimizde iyi bir antrenörler kadrosu var” diyerek, Fethi Demircan ve ekibine olan güvenini vurgular.
Kasım ayının başında, Don Howe’ın Leeds United takımının hocası olarak görev aldığı açıklanır. Hoca, G. Saray’ı yüz üstü bırakmış, çekip gitmiştir. Üstelik çok yakında Torpedo maçının rövanşı vardır, bunu bile umursamamıştır. O dönemde gazetelere yaptığı açıklamalar ise Türk futbolunun o dönemki gerçeğini haykırmaktadır. Don Howe’un sözleri adeta futbolumuzun suratında patlayan bir tokat gibidir:
Türkiye ve G. Saray benim futbol dünyam değil ki, ne yapabilirim. Oysa şimdi Leeds United’in antrenörü oldum. İngiltere’nin en büyük takımlarından birisi… Hem Leeds United ismi hem de Don Howe ismi dünya futbol piyasasının gözü önünde olacaktır.
G. Saray’da kaldığım sürece hiçbir zaman takım tertibini ve takım taktiğini, saha içi uygulamasını ben yapmadım. Üçlü bir komitemiz vardı. Bu komitenin başkanı Turgan Ece idi. Saha içi çalışmalarda bana asistanlık yapan Fethi Demircan, Turgan Ece ile birlikte G. Saray’ın teknik planını hazırlayan kişi idiler. Ben de onları ikaz ediyor, tavsiye ve uyarılarda bulunuyordum. Karar onlarındı. Torpedo maçında hep beraber hataya düştük. Adamlar öncekinden bile daha iyi oynadılar, bizi şaşırttılar.
Böylece Eylül ayının dokuzunda başlayan Don Howe Show, Ekim ayı sonunda noktalanıyordu. Galatasaray tam da söylediğimiz gibi İngiliz sicimiyle asılmıştı. Terkedilmişti.
Takımın yeni teknik patronu Fethi Demircan olacaktı. Turgan Ece ve Fethi Demircan ikilisi sezonun sonuna kadar kader birliği yapacaklardı. Çok ama çok ilginç bir sezon yaşayacaklardı.
Fethi Hoca’nın farkı, en önce antrenmanlarda hissedilir. Futbolcuların kondisyonuna özel bir önem vermektedir. Gazeteciler dahi onun yaptırdığı çalışmaları ilginç bulup izlemektedir. Yıllar sonra kendisine antrenmanlarla ilgili olarak sorulan bir soruya şu şekilde cevap verir:
Ben ilk gittiğimde Galatasaray’ın mevcut durumu çok iyi değildi. Sıkı çalışmaya başladık. Değişik idman şekilleri uyguluyordum. Gazeteci çocuklar merak edip çekiyorlardı bizi. Normalde Fenerbahçe’yi tek sezonda yenmeyi başaramayan Galatasaray, o sene hem Fenerbahçe’yi hem Beşiktaş’ı iki maçta da yendi.
Evet, gerçekten de G. Saray; o sezon hem Beşiktaş’ı hem Fenerbahçe’yi yenmeyi başardı. Fakat Trabzonspor’a şansı tutmadı. Belki de bir Anadolu takımının yukarılara tırmanıp hep zirvelerde kalacağına hatta şampiyon olacağına, herkes gibi, o da olasılık vermedi. O yüzden de ciddi bir rakip olarak görmedi. Bunun bedeli, hem Fenerbahçe için hem G. Saray için ağır oldu. Trabzonspor şampiyon oldu, Fenerbahçe’ye ikincilik, G. Saray’a ise üçüncülük düştü.
1975–76 sezonunda Türkiye Liglerinde çok önemli iki olay yaşandı ki birisi Trabzonspor’un ilk şampiyonluğudur. İlk kez İstanbul takımları dışında, bir Anadolu takımı, şampiyonluk ipini göğüslemiştir. Diğeri ise daha sonra anlatacağımız Metin Kurt Olayıdır. Bizzat Galatasaray Kulübünde cereyan eden bu olay, bazı yönleriyle dikkat çekicidir ve tarihe mutlak anlamda not düşülmesi gereken bir hadisedir.
Don Howe sonrasında, Fethi Demircan yönetiminde, oynanan ilk maç Adanaspor müsabakasıydı ve deplasmandaydı. Bu maç, golsüz sonuçlanıyor ve o sezon bolca yaşanan beraberlik hanesine bir çarpı daha atılıyordu. Adanaspor zaten zorlu bir rakipti ve o sezon ligi dördüncü tamamlayacak, G. Saray’la aynı puanı (37) paylaşacaktı.
Fethi Hoca’nın ikinci müsabakası Torpedo Moskova ile oynanacak rövanş maçıydı ve tur atlama şansı zaten yoktu. Moskova’da alınan 3-0’lık mağlubiyet çok önceden kabullenilmiş gibiydi.
Sezonun geneline bakacak olursak, G. Saray açısından söylenmesi gereken ilk söz, bu sezonun bir berabere biten maçlar sezonu olduğudur. Ligde oynanan 30 müsabakanın tam on üçü beraberlikle neticelenmiştir ki, ligi o sezon on birinci sırada tamamlayan Beşiktaş’tan sonra (Beşiktaş’ın beraberlik sayısı on yedi) en çok beraberlik alan takım (Orduspor ile aynı) Galatasaray’dı.
Daha önceki yıllarda özellikle Fenerbahçe karşısında hüsrana uğrayan ve bu nedenle de pek çok huzursuzluk yaşayan G. Saray; bu sezon tam anlamıyla bir derbi canavarı olmuştur. İlk maçta Fenerbahçe’yi 3–1 mağlup etmiş, keza ikinci maçtan da 1–0 galibiyetle ayrılmıştı. Bu duruma alışkın olmayan Fenerbahçe taraftarları takımlarını protesto etmişlerdi. İlk galibiyet sonrasında Milli Takımın hocası Coşkun Özarı, durumu şu şekilde özetliyordu: “G. Saray, kararsızlıktan kurtulduğu için Feneri yendi.” Gerçekten de hoca arayışında çıkmaz sokaklardan kurtulamayan kulüp yöneticileri, bu arayıştan vaz geçip teknik kadroya güven telkin ettikleri anda, böylesi görkemli bir galibiyete ulaşmışlardı. Kasım ayı başlarında bir ara yine bir yabancı hoca, İngiliz Steve Burtenshaw, görücüye gelmiş ama işin sonunda bir ses seda çıkmamıştı.
G. Saray’ın Fenerbahçe ile oynadığı ikinci maç da oldukça önemliydi. Eğer Fenerbahçe kazanırsa şampiyonluk şansını sürdürecekti. Yok, eğer G. Saray kazanırsa, Trabzonspor’a şampiyonluğunu ilan etmek kalacaktı. Yani G. Saray, Fenerbahçe’yi bu maçta 1-0’lık skorla geçtiğinde, Fenerbahçe, şampiyonluk yolunda çok büyük bir çelme yemiş oluyordu. Kupada da eli boş kalınca, sezon tastamam hüsranla bitiyordu. Nihayetinde ilk kez bir Anadolu takımının şampiyon olmasının yolunu Fethi Demircan’lı G. Saray açıyor ve bu yüzden de sırası geldiğinde, Trabzon seyircisi, Turgan Ece başta olmak üzere G. Saray’ın teknik ekip ve futbolcularını dakikalarca alkış yağmuruna tutuyordu.
Öte yandan bu müsabaka sonrası, Fener ile G. Saray puan olarak başa baş kalıyor ve bundan sonrası ikincilik yarışı olarak sürüyordu. Ligin sonunda hiç umulmadık Göztepe yenilgisi ile G. Saray, üçüncülüğe razı oluyor, ikinciliği Fenerbahçe’ye bırakıyordu.
Beşiktaş ile hem ligde hem de kupada karşılaşan G. Saray; ligde 1–0 ve 1-1’lik neticelerle yüz güldürmüş, kupada ise rakibini 3-1’lik skorla hezimete uğratmıştı. O dönem aynı şehrin takımları kupada tek müsabaka üzerinden oynuyorlardı ve bu sonuçla, Beşiktaş, kupaya da havlu atmış oluyordu. Berabere biten lig maçı ise olaylı geçmiş, hakem Doğan Babacan, sahaya inen bir taraftarın saldırısına uğramış, yumruk yemişti. Spor yorumcuları, Beşiktaş’ın galip gelemeyeceğini anlayınca, beraberliğe yattığını dillendirdikleri bu maç, şampiyonluk şansını da zora sokan maçlardan birisiydi. Hemen ardından Eskişehirspor (1–1) ve Adana Demirspor engeline de (0–0) takılan G. Saray, zirveyi takiple yetinmeye başlamıştı.
Zaten Turgan Ece, 28 Nisan 1976 tarihinde, bu durumu açıkça söylüyordu: “Ligde yapılacak işimiz kalmadı. Kupaya asılacağız. Bütün gücümüzle kupayı almaya çalışacağız.”
O sezon için futbol yazarlarının söylediği en önemli şey, G. Saray’ın ligin ikinci yarısında daha cesur ve tutarlı oynadığı, daha başarılı olduğuydu. İlk devre kafaları karıştıran yabancı hoca sorunu belki de olası bir şampiyonluğun önünü kesmişti.
O sezonun en ilginç müsabakası, kupada Eskişehir Demirspor ile oynanmıştı. Türkiye Kupası üçüncü kademe müsabakasıydı. İlk maç Eskişehir’de oynanmış ve gençlerden kurulu Eskişehir Demirspor, G. Saray’ı 2–1 yenmişti. Ne var ki Eskişehir Demirspor, rövanşta bu denli şanslı değildi, müsabakada 7–0 gibi bir gol sağanağına yakalanmış, G. Saray’ı yendiğine yeneceğine pişman olmuştu.
Kupa Canavarı olarak bilinen G. Saray, daha sonraki rakibi Adanaspor’u da elemeyi başardı. İlk maçı Adana’da 1–0 kazandı fakat ikinci maç biraz tuhaflıklarla doluydu. 25 Şubat 1976 tarihinde İstanbul’da oynanan müsabaka şiddetli tipi ve kar nedeniyle ertelenmişti. Kar ve tipi, sonuca etki edecek derecede yoğundu, öyle ki G. Saraylı Fatih, zeminin kayganlığının kurbanı olmuş, ayağı kayınca topa müdahale edememiş ve top filelere süzülerek gitmişti. Adanaspor, sürpriz sayılacak bir şekilde öne geçmişti. Tabi ki maç ertelenince bu gol de heba oldu. Ertesi gün oynanan müsabakayı G. Saray, 2–0 aldı ve çeyrek finale çıktı.
Ardından Beşiktaş ve Ankaragücü engeli geçildi ve finale yükseldi. Finalde rakip Trabzonspor’du. O dönemin efsanevi Karadeniz Fırtınası her takımın korkulu rüyasıydı. Finalin ilk ayağı Trabzon’da oynandı ve G. Saray, Trabzonspor’a 1–0 yenildi. Bu skor avantajlı bir skordu. İstanbul’a şanslı dönülüyordu. Finalin ikinci ayağında oynanan müsabaka Türkiye’nin en uzun süren final mücadelesi olarak hafızalarda yer alacaktı. Çünkü hem maçın uzatmaya gitmesi hem de bazı teknik sorunlar nedeniyle mücadele tam 3 saat 15 dakika sürmüştü. Maçın normal süresi, G. Saray’ın 1–0 üstünlüğüyle bitince uzatmalar, uzatmalarda da sonuç değişmeyince penaltılar şampiyon takımı belirledi. G. Saray, bütün atışları gole çevirirken; Trabzonsporlu Hüseyin, bir atışı dışarı gönderince kupanın kralı Galatasaray oldu. Maç oynanırken, yan hakeme konserve kutusu atıldı ve tedavisi için maç 12 dk. durdu. Uzatmaların bitmesine 3 dk. varken bu kez elektrikler kesildi ve müsabakaya 18 dakika ara verildi.
Böylece Fethi Demircan, Türkiye’deki ilk yılında kupa ile tanışmış oldu. Fethi Hoca, işin penaltılara kalabileceğini hissettiğini ve bu yüzden yedi penaltıcıya tam 210 penaltı atışı yaptırdığını açıklıyordu basına. “İşte diyordu Türkiye Kupası şampiyonluğunun sırrı bu!”
Bu kupa şampiyonluğu sonrasında kulüp yönetimi yeni sezonda da takımı Turgan Ece ve Fethi Demircan ikilisinin çalıştıracağını söylüyordu ama daha çok sular akacaktı o dereden…
Galatasaray ve Trabzonspor bir kez de Cumhurbaşkanlığı Kupasında karşı karşıya gelir. Buradan galip çıkan (2–1) Trabzonspor olur ve o sezonun süper takımı olarak nitelendirilir.
Taraflı tarafsız herkes az çok Metin Kurt ismini bilir. Haksızlıklara karşı direnen ve politik duruşuyla tam bir sosyalist futbolcu karakteri çizen isimdir. İşte bu futbol sezonunda, takım tam da şampiyonluk şansını sürdürürken, G. Saray’da, başını Metin Kurt’un çektiği bir prim isyanı yaşanmıştır.
Turgan Ece, 1976 yılının Mart ayı ortalarında hem ligde hem kupada iddialıyız açıklamalarını yaparken, takımın içinde prim huzursuzluğu yavaşça alevleniyordu. Nihayetinde Nisan ayı sonlarında ve Mayıs ayı başlarında, Türkiye Futbol tarihinde mutlak anlamda dikkat çekecek bir tuhaf isyan başlıyordu. Üstelik çok yakında şampiyonluk için önemli olan bir müsabaka vardı. Hatta şampiyonluğu geçin, ezeli bir rakiple, Fenerbahçe ile oynanacaktı. Bu durumda çıkan isyana yöneticiler müsamaha mı gösterecekti yoksa acımasız mı davranacaktı, merak konusuydu.
Kupadaki başarılar nedeniyle takımda yüklü bir prim beklentisi vardı. Fakat yönetimden hiç ses seda çıkmıyordu. Bu beklenti zamanla dedikodulara ve oradan da isyana dönüştü. Futbolcular hak ettikleri primleri alamadıkları için antrenmana bir saat geç çıkıyorlar ve haksızlığı protesto ediyorlardı. Bu, şimdiye kadar sahalarda görülmemiş, sıra dışı bir olaydı. Elbette işin içinde Metin Kurt vardı. Pek çok futbolcuyu etkilemiş, birlik ve beraberlik içinde hareket ettikleri takdirde futbol dukalarını (yöneticileri) yenebileceklerini herkesin ruhuna üfleyerek bir direnişçi ruh yaratmıştı.
Futbolcular kendi aralarında beş futbolcuyu (Metin Kurt, B. Mehmet, Yasin, Ekrem ve Enver) temsilci seçerler ve Turgan Ece ile görüşürler. “Ankaragücü’nü kupadan eledik, 10 bin lira prim bekliyorduk. Oysa siz ligdeki Adana Demirspor beraberliği ile birlikte bize 5 bin lira prim takdir ettiniz. Bunu haksız ve yetersiz buluyoruz” derler. Turgan Ece; “Primi sizin takdir etmeye hakkınız yok. İsteyen antrenmana çıkar, isteyen çıkmaz” şeklinde sert bir karşılık verir. Hemen ardından içlerinde Metin Kurt’un da olduğu bu beş futbolcu kadro dışı bırakılır. Soyunma odasında “Türk futboluna anarşiyi soktunuz, elebaşı da sensin” diyerek Metin Kurt’u işaret eden Turgan Ece, onun ipini çekmeye kararlıdır.
Kadro dışı bırakılan futbolcular, 5 Mayıs tarihinde, bir basın açıklaması yaparlar ve özellikle Turgan Ece’yi tavrından dolayı eleştirirler. Ayrıca bir de bildiri yayınlarlar. Kulüp yönetimi Metin Kurt’a bir mektup gönderir ve sezon sonuna kadar kadro dışı olduğunu ve antrenmanlara da alınmayacağını bildirir. İlginç olan şey, böyle bir mektubun sadece Metin Kurt’a gönderilmesidir. Kadro dışı bırakılan diğer dört futbolcuya kapılar aralık bırakılmıştır. Elebaşı görünen Metin Kurt’un işi tamamıyla bitirilmiştir. Bunun üzerine Metin Kurt, geri çekilmek yerine yine bir basın toplantısı yapınca ipler tastamam kopar. G. Saray, Metin Kurt’u yaptıklarından dolayı Federasyona şikâyet eder.
Zaman içinde geri kalan dört futbolcu özür dileme şartıyla affedilir. 30 Mayıs 1976 tarihinde Yasin ve B. Mehmet, bu şartı yerine getirir ve bir bildiri yayınlarlar. Bildirinin özü şöyledir: “Hatamızı anladık. Tüm Galatasaraylılardan özür diliyoruz.”
Metin Kurt ise özrü bir geri adım olarak gördüğünden dolayı tavrından ödün vermez. Fakat artık futbol camiasında mimlenmiştir. Hiçbir takım, yönetimlere kafa tutacak ve futbolcuları örgütleyecek böylesine potansiyel bir tehlikeye kapı aralamaz. Metin Kurt’un futbol hayatı bitmek üzeredir ki İkinci Ligde oynayan Kayserispor onu her şeyiyle kabul edeceğini açıklar ve o da futbol yaşamını orada sürdürür, noktalar. Daha sonraları sendika girişimleri de olur. Metin Kurt, Türk futbolunun efsanelerinden birisiydi ve ne yazık ki 2012 yılında aramızdan ayrıldı.
Fethi Hoca ister istemez bu olaylar süresince tarafsızlığını korumak durumunda kalmıştır. Basına olumlu ya da olumsuz bir açıklamada bulunmaz. Sessiz kalır. Tek amacı futbolcularını tekrar kazanmaktır. En sonunda içindeki yangına dur diyemez ve şöyle bir demeç verir: “Evlatlarını kaybeden bir baba gibiyim. Beş futbolcumuzu kazanmaktan başka düşüncem yok.”
Metin Kurt’un başı çektiği prim isyanında onca sözün arasında dikkati çeken bir önemli cümle daha vardır aslında. Metin Kurt, yönetimi eleştirirken “Siz Anadolu’dan bir takımın şampiyon olmasını istemiyorsunuz” der. Eğer bu sözün içeriğini doldurmaya çabalarsak, Galatasaray yönetiminde bir kararsızlığın söz konusu olduğunu düşünebiliriz. Yani Fenerbahçe’yi yenseler, Trabzonspor’u şampiyon yapacaklar ve İstanbullu saltanatı sona erecek. Üstüne üstlük, diğer Anadolu takımları da Trabzon başardıysa biz niye yapamayalım diyerek, daha arzulu ve istekli olacaklar. Şampiyonluğun bir ütopya olmadığını hissedecekler. Fenerbahçe’ye yenilseler, şampiyonluk ve hâkimiyet İstanbul’da kalacak, sınıfsal farklılık korunacak ama bu arada ezeli rakibe şampiyonluk tacı altın tepside sunulmuş olacak.
Metin Kurt’un bu söyleminden anlıyoruz ki G. Saray yönetimi Fenerbahçe’nin şampiyonluğuna razı, fakat futbolcular böyle bir iltimasa karşı. Hak edenin şampiyonluğundan yanalar ve bu yüzden bir Anadolu Devrimine (Metin Kurt önderliğinde) selam çakıyorlar. İşte bu ilginç olayın böyle de bir özelliği var.
(Devam Edecek)
Aydın Kulak
(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/kullanılmasında bir sakınca yoktur.)
NOT–2: Bu yazı, internet üzerindeki çeşitli basın-medya sitelerindeki ve özellikle Milliyet Gazete Arşivi’ndeki haber, yazı, bilgi ve yorumlardan derlenerek hazırlanmış ve yazar tarafından yorum ve değerlendirme yapılmıştır. Aynı zamanda Sevgili Fethi Demircan Hocamızın anı, bilgi ve değerlendirmeleri de dikkate alınmıştır. Yani bu yazı bir tür derleme, inceleme, değerlendirme ve yorumlama çalışmasıdır.
NOT–3: Yazı dizisinde yer alan resimler, haber amaçlı olarak, çeşitli internet sitelerinden temin edilmiştir.
TEMAD BİZİM YASAL TEMSİLCİMİZDİR bu konuda hiçbir assubayın şüphesi yoktur. Bu temsiliyet tüzükteki görevler ve temsil için aday olanların vaatlerinde belirtilmiştir.
Bu site kurulduğu günden beri misyonu,ilkeleri ve tarafsızlığından taviz vermemiş TEMAD ve mücadeleye maddi ve manevi desteğini sunmuştur. Bu desteğin ifası sırasında “Başarıyı alkışlamak kadar yanlışı eleştirmenin fazilet olduğu” prensibi daima hatırlanmıştır. Eleştirilere tahammülsüzlerin bu siteyi MUHALİF SİTE ilan etmelerinden de gocunmuyoruz; çünkü MUHALEFET olmadan iktidar olmaz, muhalefet denetleyici ve yol göstericidir. Aşağıdaki sorularımızı Sn.Keser yine yanıtlamayacağına göre biat kültürü ile hareket edenler vicdanlarında yanıtlasınlar.
[b]1.Sn.Keser Başbakan ve Genelkurmay başkanı açıklamalarına kadar hiçbir girişiminizi izlemedik sessizliğinizi korurken birden vaatler üzerine BUNU BİZ BAŞARDIK imajı yaratarak şubeleri geziyorsunuz. Başbakanla randevu taleplerinizin kabul edilmedi genelkurmay ile zaten ilişkileriniz askıya alınmış durumda,seçimler öncesi Sn.Yüksel Binici’nin girişimleri ile tüm askeri dernekleri gezen ve TEMAD’ı ziyaret eden bir milletvekili ile mi yılların sorununu çözdünüz?
2.Diyalog olmaz ise temsiliyet olmaz; siz, başbakan ve genelkurmay başkanı ile görüşme imkanınız olmadığına göre bu paketin içi nasıl doldurulacaktır Örneğin yıllardır uygulanan adaletsiz 9/1 devam edecek midir? Bunun devam etmesi halinde binlerce assubayın 1’inci dereceye yükselme imkanının olmayacağını, görev koşulları ve sorumlulukları assubaylarla kıyaslanamayacak birçok memurdan daha alt kademeden göreve başlatılmanın psikolojik ezikliğini nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz?
3.Hizmet tazminatının sadece 1’inci derece 3600 göstergedeki assubaylara uygulanmasının yaratacağı mahzurları biliyor musunuz? İntibak sonucu 3’üncü dereceden emekliler,resen emekliler, sağlık nedeniyle zorunlu emekli edilenler vb. meslektaşlarımız 1’inci dereceye yükselemezler ise aradaki maaş uçurumu daha da artacağı için bu kişilerin mağduriyeti hizmet tazminatı ile mi, Em.San.Md.70’teki oranlardaki adaletsizlik giderilerek mi önlenecektir? [/b]
Şubeleri ziyaretinizdeki açıklamalarınızı zaten basından öğrendik birçok konuyu biz biliyoruz da müjdeyi siz verdiğiniz için sizden bu konuda açıklama bekliyoruz. SİTE YÖNETİMİ