Ayaküstü üretilen, ülke ve dünya gerçeklerinden uzak, tek kişinin hırsına, kinlerine, yaşadığı gel-gitlere dayalı iç ve dış politikaların kaçınılmaz sonucudur bu gün yaşananlar.
Ülkenin her tarafından yine polis-asker şehit haberleri geliyorsa, bilin ki bu hayalci, her şeyini kumar masasına süren müflis kumarbaz çaresizliğinin sonucudur.
Her zaman olduğu gibi ceremesini sıvasız, boyasız evlerin çocukları çeker.
Şehit haberlerini duydukça, gördükçe, okudukça yine sıvasız, kerpiç duvarlı bir eve ateş düştü diyorum.
Şehit cenaze evlerine bakın, hepsi ama hepsi istisnasız sıvasız evlerin çocuklarıdır. Anneler feryat ederken babalar tevekkül içinde “vatan sağ olsun!” der.
Sınırda, açılım adı altında şımartılmış, her türlü kalleşliği, insanlık dışı eylemi içine sindirebilen, insanlıktan nasibini almamış, besleme örgüt mensupları assubayları, ana kuzusu zorunlu askerleri, erkekçe vuruşarak da değil, kahpe pusularda şehit eder. Şehirde ise neye inandığı belli olmayan, yüzleri maskeli, elleri molotoflu taşeron örgütler polis katleder.
Mesai saati belli olmayan assubay, günde en az 12 saat eli havai fişekli, Molotoflu örgüt üyesi kovalayan polis, açlık sınırının altında maaş alır, emekli olunca hepten unutulur.
Bir lokma ekmek uğruna… Eve ekmek, çocuğa ayakkabı, sıvasız evdeki babaya üç kuruş destek için ömür harcanır, can verilir.
Diğer tarafta iki oğlunu da askerlikten kaçıran devletin tepesindekileri vardır bu ülkenin.
İki yıl milletvekilliği yapıp emekli olan ve açıkça “sırtımızı KCK’ya, PKK’ya dayıyoruz, bunu açıkça söylüyoruz” diyen, diyebilen milletvekillerine (!) maaş öder benim devletim.
Ve sıvasız evlerin çocukları, onları korur.
Yapılan politik hataların, yapılan seçim hesaplarının, şark kurnazlıklarının, dış politika cehaletinin bedelini de öder sıvasız evlerin çocukları!
Kim, ne zaman, nasıl dur diyecektir bu haksızlığa?
Bu ülke insanı yoksulluğun ve yolsuzluğun kader olmadığını ne zaman anlayacaktır?
Sahi ne zaman?