Asubay Tefrikası 6-1
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
15 Temmuz Vak’asının ikinci sene-i devriyyesinin üçüncü ayını teneffüs etdiğimiz şu günlerde 08 Mart 2017 Çarşamba günü bismillah vira kalem! deyip yazmaya başladığımız Asubay Tefrikasında Kağıt-kalem meyânında rakamları birer ikişer öğütdük! 1, 2, 3, 4, 5 derken, Şimdi sıra geldi 6’ya… Haydi hayırlısı! Allah, devâmını getirmeyi nasip etsin, inşallah…
İlk 5 tefrikaya isim bulmakda epeyi zorlanmış idim! Fakat altıncı makâlenin ismi, daha yazmaya başlamadan evvel dilimin ucunda bekliyor idi…
Asubay okuluna girdiğimiz ilk günden, Emekli olmak için son mesâimizi yapdığımzı güne kadar Ve dahi Emekli olduğumuz ilk günden Emekliliğimizin şu son gününe kadar en çok tekrâr etdiğimiz o kelime, Beş altı kısımı dolduracak Asubay Tefrikası-6’nın başlığı olmak için Senelerden beri yalvarıyor idi bana…
Ya da
Bu konu ile bağdaşdırmak için örnek bir şahsiyet ararken de Türk sinemasının bahtsız ve ucuz emekcisi Adnan AYBERK geldi aklıma… Adnan AYBERK ile asubaylar arasındaki benzerliği de Makâlemizi okuyanlar anlayacak, inşallah.
* * * * *
Bugünün askerî, idârî ve cezâî kânunlarımıza göre “Astsubay” dediğimiz biz asker kişilere;
Asubay Tefrikası -6-‘nın müteakip kısımlarında fâş eyleyeceğiz, evvel Allah…
* * * * *
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar -1- ismini verdiğimiz bu tefrikamızın Biricik hedefi şudur Asubay denilen biz askerlerin Ve dahi Asubaylık sınıfının özlük hakları konusunda;
Ve dahi
Bu taleplerin tahakkuk ettirilmesi konusunda İlgili tarafların bugüne kadar neler yapdığı da kendiliğinden ortaya çıkacak…
* * * * *
Mahlası, Yâdigâr idi!.. Doğurduğu gün anası O’nu, yâdigâr olsun diye babasına, Babası da yâdigâr olsun diye devletine, milletine emânet etdi… Vücud olarak, beden olarak eşi benzeri görülmemiş bu Sivas’lı, İri kıyım ve yiğit bir çocuk idi! Büyüyünce, karnını doyurmak için Gurbetci babası ile birlikde Alamanya’ya gitdi. Tersanede çalışdı, çok iyi para kazandı.
Fakat, memleket hasreti ağır basınca, bir de gönlünde yatan aslan kükremeye başlayınca Babasının yanından firâr etdi ve İstanbul’a geldi. Sivas’da, çocuk iken çekirdek satdığı sinemalarda filimlerin sihirine kapılmış idi bir kere… Bu sebepden dolayı ya nasib deyip, 16 yaşında Yeşilçam Sokağın yolunu tutdu. Sinemacıların deyimi ile söyler isek; star, jön; figüran… Yadiğar, bunlardan üçüncüsü idi… Seyircinin gözünde kahramanların böyük görünmesi için dayak yemesi isdenen adam idi! Türk sinemasının ikinci, üçüncü sınıf yüzlerce sanatcı ve ucuz emekcisinden birisi oldu… Baş oyuncu denen cüce adamlar, filimlerde bu dev adamı hep madara etdiler! Oynadığı filimlerin çoğunda, aslında gerçekden dayak yedi; ağzı, burnu kırıldı… Sinemada onu seyredenler güler iken, O aslında hep ağlayan adam oldu! Rint bir şahıs idi! Çevresindekilerin adam alıp adam satdığı para denen şeye hiç önem vermedi… Çok mihnet çekdi! Fakat kimseye de minnet etmedi. O’nun için varsa yoksa sinema ve seyircileri idi. Etme, Hayyâm! Gel, dinle Eski Tüfek‘i!
|
* * * * *
Bâzen Gaffur oldu, bâzen Mazlum!
Dokuzyüz küsûr filimde oynadı. Fakat oynadığı filimlerin afişlerine çoğu kez O’nun adını bile yazmadılar.
Sinemayı hiç kimse O’nun kadar sevmedi. Ömrünü sanata adadı, sahnede yaşadı.
Fakat belediyeye ait bir bankın üzerinde soğukdan donarak öldü!
Soğuk bir kış gecesi İstanbul; şarap, çalgı, çengi, kumar ve cimâ yorgunluğunun derin uykusunda iken
Taksim Meydânındaki belediyeye ait bankın üzerinde koca bir adam,
Daha 40 yaşında iken Mart ayının dördünde son uykusuna yatdı!
Ücretini ödeyemediği için otelden atıldığı o gecenin ayaz soğuğunda,
Sabaha kadar sokaklarda âvâre dolaşdı.
Canlı iken O’nu oralarda, o sokaklarda kimseler tanımadı!
O son gün;
Bir akşam kahvehânesine girip bir bardak çay içecek bir lirası bile yok idi cebinde!..
Lâkin,
Sabah erkenden Gezi parkını temizlemeye gelen belediye çöpcüleri, O’nun ölüsünü orada hemen tanıdı!
Soğukdan kaskatı, mosmor kesilmiş o koca adam,
Bizleri gâh güldüren, gâh ağlatan
Fakat her dâim düşündüren filimlerin vazgeçilmez figüranı,
Yeşilçam’daki isimi ile Yâdigâr EJDER idi…
Altın kâlpli dev adamın ölümünü o günkü boyalı matbuât, şu kara ve koca harfler ile duyurdu;
“Ünlü oyuncunun yürek burkan ölümü!“
Asıl ismi Adnan AYBERK olan
Ve
Filimlerinde Gaffur ya da Mazlum lakabı ile evimize misâfir etdiğimiz Yâdigâr EJDER,
Ehl-i dil, ehl-i edep, ehl-i nâmus, mütevazı ve rint bir sinema emekcisi idi…
Hiç evlenmedi!
Parayı pulu gözü görmedi hiç. Şan, şöhret peşinde de koşmadı… Bir lokma, bir hırka dedi hep!..
Tek derdi; bir tas sıcak bir çorba, sıcak bir oda, sıcak bir yatak idi…
Bunları da bu millet ve bu devlet çok gördü O’na…
Sinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.
Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.
Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından geçinip servet kazandılar.
Fakat
O, kimsenin sırtından geçinmedi, kimsenin hakkını yemedi!
Kimseyi de kandırmadı, aldatmadı…
Birkaç aylık otel borcu,
Belki de mahalle esnafına bir yüz lira veresiye bırakdı arkasında, hepsi o kadar!
Kaç filimde oynadığı,
Nerede, ne zamân ve nasıl öldüğünü dahi bilen olmadı…
Öldüğü gün cebinde beş kuruş parası bile olmayan altın kâlpli bu dev adama
Allah’dan bugün bir kere daha rahmet ve merhâmet dileyelim.
Mekânın cennet olsun inşallah, Mazlum!
* * * * *
Eyvâh, Kandırıldık!
Yenilen pehlivân, güreşe doymazmış deriz! Güreş de pehlivân da bize has ıstılâh olduğuna göre hiç şüphe yok ki bu atalar sözünü, biz Türkler türetmiş olmalıyız.
Fakat bu atasözüne son zamânlarda çetin bir rakip çıkageldi; “Aldatılan, aldatılmaya doymazmış!”
Atalarımızın güreşde sırtı yere gelen pehlivânlar için söylediği bu söz, kendi dönemini aşdı ve
Şu günlerde milletimizin çok geniş bir kısmının hâl-i pür melâline tercümânlık eyler oldu…
En mühimi de
“Vallahi kandırıldım!”, “Billahi aldatıldım!” oldu… Devletin kasasınden bol sıfırlı haram lokmaları midene indirirken, Askeriyenin kesesinden çok yıldızlı haksız terfileri omuzuna bindirir iken, Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, senin yanında yok idim! Lâkin; Berâber yürüdünüz sizler o yollarda hep, Berâber ıslandınız sizler, yağan o yağmurda be!..
Yaprağını yerken; kıtır, kıtır! Sapına gelince, meee! Öyle mi?..
|
Özellikle yirmibirinci asırın ilk senelerinden itibâren memleketimizde
Nezle mikrobu gibi sürat ile yayılmaya başlayan “aldatma/kandırma” hastalığı,
Yukarıdan aşağıya doğru herkesi sarmaya başladı…
İmam, bilerek ve isdeyerek osdurunca,
Cemaat de hem sıçdı, hem de sıvadı…
Memleketimiz, aldatılanlar kumpanyasının açık sahnesi olmaya başladı.
Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan olduğu dönemde defalârca söyledi; “Ben dahi aldatıldım!”
Cumhurbaşkanı oldukdan sonra da şöyle dedi; “Şahsım başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı!”
Belediye başkanlarını, devlet bakanlarını, polisleri, her rütbeden subayları, asubayları, sanatcıları cemaatler aldatdı.
Cüppeli hocayı da Lüpcü Fadıl aldatdı!
Şahsınız başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı da! Cebinizden delikli bir guruş paranızı mı kapdırdınız?
Her zamân olduğu gibi yenilen yutulan, har vurulup harman savrulan vatandaşın parası oluyor hep…
Gözümüzün görmediği,
Ve hattâ
Gönlümüzün de katlanmadığı hâlde “aldatan-aldatılanlar folimi“, tam gaz devâm ediyor memleketimizde;
Kandırıyor, aldatıyor… |
15 Temmuz gecesi maskeler de düşdü, takkeler de!..
Bunları 15 Temmuz 2016 Cuma gününden sonra gördük, duyduk, öğrendik!
Bu konuda bakalım daha neler duyup göreceğiz.
Siyâsetciler de seçmenlerini 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçeden beri kandırıyor.
Farz edelim ki suç, aldatanlarda…
Peki, aldatıldığını söyleyenlerin hiç suçu yok mu? Küllükde dolaşmayanın ayağına bok bulaşır mı?
Aldatılanlar kumpanyası oyuncularının hâl-i pür melâli bu minvâl üzere de…
Taa bin dört yüz sene evvelinden bize nasihât edip “Mü’min, aynı delikten iki defa ısırılmaz!” diyen kim?
Biz, kimin ümmetiyiz, Allah aşkına?
Siyâsetcisinden, subayından bu devlet adamları aldatıldığını söylüyor da
Aslında aldatılanlar, neticede hep biz vatandaşlar değil miyiz?
Aldatıldığını söyleyen ve fakat aslında vatandaşı aldatan bu devlet adamları ölüp gidince arkasından biz vatandaşlar “Allah rahmet eylesin!” demeye isdekli miyiz?
Ya da
Merhûm Yâdigâr EJDER için gönlümüzde hissetdiğimiz rahmet ve merhâmet duygusunu
Aldatıldım diye yalanlar üfüren bu insanlar için de acap hissedebilecek miyiz?
Yâdigâr EJDER, ömrünü hasretdiği sinema sanatından, karnını bile doyuramadı.
Öldüğü gün cebinden kefen parası dahi çıkmadı!..
Kimsenin sırtından geçinmedi, kul hakkı yemedi, kimseyi de aldatmadı…
Ölüm haberini “Yâdigâr EJDER’in yürek burkan ölümü” diye duyuran gazeteler utansın!
Yürek burksa da ölümü, Allah’ın huzuruna mâsûm bir insan olarak çıkdı, bu dev adam.
Mekânı cennet olsun!
* * * * *
Ey şarapperest Çadırcı! Neredesin sen, şimdi?
Bilmez misin ki;
Niceleri geldi, neler isdediler; Sonunda, dünyâyı bırakıp gitdiler; Sen hiç ölmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler!
|
* * * * *
Peki,
Aldatıldıklarını söyleyen
Ve fakat aslında biz vatandaşları aldatan devlet zevâtının ölümü nasıl olacak acap?
Gazeteler, bu zevâtın ölüm haberlerini nasıl duyuracak?
Bu insanlar, yapdıkları haksızlıkların hesâbını Hakk’ın huzûrunda nasıl verecekler?
Ve
Biz vatandaşlar, bizleri idâre etdiğini zanneden bu “kandırılmış” zevâtın ardından
Bir Elhâm okumaya isdekli miyiz?
* * * * *
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askerleri; Asubaylar!
Boğa, boynuzundan; yiğit, sözünden tutulur ya!
Konu aldatılmak ise şâyet, verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusudur.
Verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusu ise şâyet
O zamân orada verilmiş söz ya da talep var demekdir.
Peki,
Asubaylığa taraf olanların gündemindeki talepleri nedir?
Şimdi bu talepleri, yorumsuz olarak akdaralım sizlere.
Asubaylar hakkındaki talepler lisdesini derlemeye TEMAD ile başladım.
TEMAD’ın Basın-Yayın ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımıcısı Sayın Adnan AYVACI’ya bir e-mektup gönderdim.
Dedim ki Başkanım; TEMAD’ın gündemindeki asubay talepleri nelerdir?
Sağolsunlar, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Adnan AYVACI hemen cevâp gönderdi…
TEMAD’ın gündeminde ki Asubay talepleri şunlar imiş;
TEMAD’ın Gündemindeki Asubay Talepleri
|
TEMAD’ın gündemi hakkında
AA Adnan AYVACI <adnanayvaci@yahoo.com Reply| 21 Şubat 2017, Salı 1:54 PM To: Şükrü IRBIK (sukru_irbik@hotmail.com Merhaba Sayın Şükrü IRBIK, TEMAD’ın kısa, orta ve uzun vâdede tahakkuk ettirmek üzere gündeminde olan taleplerini size bildiriyorum Astsubay Sorunları Ana Başlıkları; Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan ve halen görev yapan Astsubaylarımızın sorunlarına ve beklentilerimize ilişkin taleplerimiz aşağıda sunulmuştur.
1-Görev ve Makam Tazminatları 2-Göreve başlangıç derecesinin 9/1i yerine diğer memurlarda olduğu gibi 9/2 den başlatılması 3-Emekli maaş bağlama yüzdelerinin artışının düzenlenmesi 4-Personel kadro düzenlenmesinin yapılması 5-Disiplin kanununun İnsan hakları ve Anayasaya göre yeniden düzenlenmesi 6-Astsubay yetiştirme okul seviyesinin ön lisans (2 yıllık meslek yüksek okulları) düzeyinden lisans (4 yıllık yüksek okul) düzeyine yükseltilmesi. 7-Tüzüğümüzde de belirtildiği üzere, üyelerimizin ihtiyacı olan huzur evi, yurt v.s gibi hizmetleri yapabilmek amacıyla gerekli olan mali imkanlara kavuşabilmek için, kooperatiflere iştirak etmek/kurmak, şirketler kurmak/işletmek ve vakıflaşmak arzumuzla ( üye aidatları ve düzensiz bağışlar ile bu hizmetleri yapabilmenin zorluğu ortada olduğundan dolayı) çalışmalarımızı sürdürmek.
Selam ve sevgilerimizle Adnan AYVACI TEMAD Gen.Bşk.Yrd.(Bas:Yay veTantm.sorumlu) |
Yukarıda gördüğünüz üzere, “temsil makâmı” olan TEMAD’ın gündeminde 7 maddelik bir talep listesi var.
* * * * *
Asubay meselesinin önemli taraflarından birisi de emekli asubaylar.
Bu konuda ortaya dökülen beyânlara bakdığımızda
Emekli asubaylarımızın 3 maddelik kısacık bir talep listesi olduğunu görüyoruz.
Emekli Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri
|
1. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2) 2. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50) 3. Tazminât.(7 çeşit tazminât)
|
Talep listesindeki maddeler itibârı ile asubaylıkdan beklentisi en az olanlar taraf, emekli asubaylar.
Sâdece 3 maddelik bu talebleri yerine getirmek ile İcrâ mâkamı olan Genelkurmay Başkanlığı ve MSB, Yüzbin emekli asubayı, sokaklardan evlerine gönderebilir.
Fakat bunu yapmıyorlar ise şâyet o vakit biz de şu suâli sormalıyız;
Eşi, çocuğu, gelini, torunu ve akrabası ile sayısı bir milyon civârında olan emekli asubayların sokaklarda dolaşıp;
|
* * * * *
Asubayların talepleri söz konu edilince her niye ise Genelkurmay Başkanlığımız;
Yapacaklarından daha ziyâde yapdıklarını piyasaya sürmeyi tercih ediyor.
Bu basit “beyin yıkama” yöntemi ile;
Bu basit alicengiz oyunları bir yana;
İçinde yaşadığımız 2017 senesinde,
Asubaylara dâir olmak üzere “icrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığımızın gündeminde
Sâdece 3 maddelik bir ”sistemli” çalışma(!) lisdesi olduğunu görüyoruz.
Genelkurmay Başkanlığının Gündemindeki Asubay Talepleri |
Görev Tazminâtı; Sâdece subaylarımıza vermek üzere 1989 senesinde icâd etdiler. (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)
Silâhlı Kuvvetler Hizmet Tazminâtı; Genelkurmay Başkanlığımız 2011 senesinde icâd etdi. (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)
Görev başlangıc derece/kademesi; 9/1 yerine 9/2 olması. Asubayların eğitim süresini 2002 senesinde bir seneden iki seneye yükselttiler. Verilen bu bir senelik hak; muâdili devlet memurlarına kıyâsen asubaylara, 1 senelik hak kaybı olarak aynı sene geri döndü! |
Genelkurmay Başkanlığının bugün hâlâ “çözmeye(!)” çalışdığı yukarıda gördüğünüz 3 meselenin üçünün de
Gene zamân içinde çıkartdığı kânunlar ile Genelkurmay Başkanlığının doğurduğu meseleler olduğunu görüyoruz.
Yukarıda gördüğünüz 3 madde, bugün Genelkurmay Başkanlığının gündeminde olan konular.
Genelkurmay Başkanlığının bir de görmediği(!) maddeler var ki bunları da gene kendileri doğurdular;
Şimdi, ehl-i akıl bir insan olarak ben Şükrü IRBIK,
Aklımın emrine râm olup burada şöyle düşünmeye mecburum;
Asubaylara “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı”, Genelkurmay Başkanlığının gündeminde bile yok!
Demek ki Türk Ordusunda makâm, temsil ve kadro hakkı sâdece subaylarımıza özgü.
Peki, öyle olsun!
O zamân da şu suâlin cevâbını versinler;
Subaylarımız, kânun peydahlıyor ve diyorlar ki asubay denilen asker kişiler, “subay yardımcısıdır”. Şu anki mevzuâta göre sâdece subaylarımıza özgü olan “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı” almayan asubaylar, nasıl oluyor da “subayların yardımcısı” olabiliyorlar?
* * * * *
Asubayların talepler lisdesini konuşmaya devâm edelim…
Asubay meselesi konusunda en dertli zümrenin, muvazzaf asubaylar olduğu görülüyor.
Çünkü en yüklü talep listesi, muvazzafların elinde. 24 maddelik bu liste, asubayların taleplerinin tamâmını kapsamıyor elbetde. Bu lisdeye yeni talepler ilâve edilebilir…
Bugün itibârı ile tahakkuk etdirilen haklarımızı lisdeye dâhil etmediğimizi söylemeye hâcet olmasa gerekdir.
Muvazzaf Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri |
1. Birinci derecenin dördüncü kademesine yükselme sorunu. (2012/ öldüre öldüre bitirdiler. Onun da içi boş) 2. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2). 3. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50). 4. Tazminât haklarımız. (7 çeşit tazminât). 5. Asubay sınıf okulu mezûnlarının intibâk sorunu (2016/öldüre öldüre bitirdiler) 6. Askerî hastanelerde utanç verici sınıf ayrımı (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî hastaneleri Genelkurmay Başkanlığının elinden aldı.) 7. Askerî mahkemelerde görülen dâvalarda asubay kıyımı. (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî mahkemelerin kapısına kilit vurdu.) 8. Lojman tahsisinde orantısız tahsis. 9. İçhizmet Kânunu ve Askerî Cezâ Kânununda asubay aleyhine işletilen hükümler. 10. Günlük yaşantıya müdâhale eden emir komuta zenciri ve görev anlayışı. 11. OYAK. (Aidât öderken var, yönetimde yok sayılan sınıf asubaylar) 12. Orduevi, sosyal tesis ve askerî kamplarda adâletsiz tahsisler ve uygulamalar. 13. Kalkınmada öncelikli bölgelerde çalışan asubaylara kademe verilmesi. 14. Asubay Meslek Yüksek Okullarının lisans seviyesine yükseltilmesi. 15. TSK’da görev yaparken hasta olarak sağlığını kaybedenlerin mağdur edilmesi. 16. Çağdışı orduları andıran şekilci uygulamalar. (Tam kanat – kırık kanat kepâzeliği, kılıçlı – tüfekli bölücüğü) 17. İki dudak arası mesâi kavramı değiştirilmeli, âmirin başına buyrukluğuna son verilmelidir. 18. 1 sene okuyana da 8 sene okuyana da aynı hizmet süresi. Mecburî hizmet, tahsil süresi ile orantılı olmalıdır. 19. TSK’dan ayrılışlar kolaylaştırılmalıdır. 20. Asubayların meslekî memnuniyeti için çalışma şartları iyileşdirilmeli, erken emeklilik önlenmelidir. 21. Asubaylıkdan subaylığa terfi kuralları şeffâflaştırılmalı, idârenin sınırsız takdir hakkı kısıtlanmalıdır. 22. İlk rütbemiz olan “Astsubay Çavuş” ibâresinden “Astsubay” kelimesinin iptâl edilmesi. 23. Meslek unvânımız “Astsubay” kelimesinin, ATATÜRK’ün türetdiği şekili olan “Asubay” yapılması. 24. Kışlada, cephede kahraman; esir kampında hizmet eri muâmelesi. (Bu maddeyi Çavuş Mustafa Kemâl isimli makâlesi ile 09 Mart 2017 târihinde asubayların gündemine ilk dâhil eden kişi, Şükrü IRBIK’dır.) |
* * * * *
Bugün Astsubay olarak bildiğimiz meslek sınıfı, 1951 senesinde teşkil edildi.
Asubaylara yeni haklar veriyoruz diye subaylarımızın piyasaya sürdüğü her yeni kânun aslında,
Asubayların aleyhine yeni ve daha büyük haksızlıklar doğurdu!
Peki,
Asubayların talepleri konusunda tarafların bu kadar farklı gündeme sahip olmasının sebebi nedir sizce?
Dokuz sınıf askeri olan bir orduda; alın terinin karşılığını âdil bir şekilde dağıtmak mümkün olabilir mi?
Kendilerinden başka diğer sınıflardaki askerlerin rütbesini dahi bilmeyen subaylarımız;
Bu askerlerin dertlerinin ne olduğunu nasıl bilsinler ki?
“Sistem bütünlüğü içinde çalışıyoruz!” diyen subaylarımız doğru söylüyor!
Çünkü;
“Sistem bütünlüğü içinde çalışarak(!)” ordumuzu gene
“Sistem bütünlüğü içinde!” parçalayıp kıymık kıymık “kastlara” böldüler.
Sıkıntıları çözüyoruz diyen vatan hâini subaylarımız,
Yeni sıkıntılara kapı aralayan yeni asker sınıfları doğurtdular ordumuza!
Şu gün itibârı ile ordumuzda tam sekiz çeşit akser sınıfı var!
Böyle bir manzarayı Aristo bile hayâl edemez idi!..
Ordumuzdaki “asker sınıfları” için Genelkurmay Başkanlığımızın “statü” dediğine lutfen dikkat buyurunuz.
* * * * *
1950 senesinden beri rütbe takan orgenerallerimiz, salon subaylarıdır!
Ellerine yağ-pas, enselerine güneş, postallarına çamur değmez!
Alıp tüfeği eline,
Koşup hudut boyuna,
Yatıp çamurlu sipere boylu boyuna,
Düşmâna kendisi kurşun atacak değil, herhâlde!
Eli tetikde, gözü ufukda düşmân gözleyen Mehmedciğimize
Ateş! diye emir verse, Seri paşa Hulusi;
O ateş emri, O mehmedciğe gidesiye
Ve dahi
O Mehmetcik, o tetiği çekesiye kadar
O düşmân, senin o datlı canına ot tıkar be!
* * * * *
Kör Bakan İnsanlar, Fil ve Asubaylık!
Asubaylık konusunda söz söyleme hakkı olan 4 taraf var;
1. Muvazzaf Asubaylar
2. Emekli Asubaylar
3. TEMAD (Temsil Makâmı)
4. Genelkurmay Başkanlığı/MSB (İcrâ Makâmı)
Asubayların taleplerinin ne olduğu konusunda her bir taraf, farklı bir telden kendi nağmesini çalıyor!
* * * * *
İnsan olmanın temel şartı ve en büyük fâzileti,
Hakkını arayacak kadar cesûr ve haysiyetli olabilmekdir. Hakkını almak, bu yolda mücâdele etmek de cesâretli ve haysiyetli insanların işidir!
Aç köpek, (karnını doyurmak için) fırın duvarını yıkıyor ise şâyet, Aç insan, (karnını doyurmak için) fırın duvarını niye yıkmasın?..
Açlık sınırında yaşayan asubayların, köpek kadar aklı ve haysiyeti yok mudur ki hakkını aramasın? Hakkını almak için mücâdele eden asubayları kınayanlar, önce dönüp kendilerine baksınlar;
Bu zât-ı muhteremlerin ya karınları tokdur, açlık sınırında yaşayan asubayların hâlinden anlamaz, Ya da Bu zevâtın aç köpek kadar bile aklı ve haysiyeti yokdur!
|
* * * * *
Asubaylık meselesine taraf olanların
Asubaylığı anlamak ve târif etmek konusunda içine düşdükleri
Ve dahi
Yukarıda gördüğünüz “başıbozukluğu” ve “kavram kargaşasını” anlatacak bir resim arar iken,
Aşağıda gördüğünüz şu sessiz(!) çizgi-resimi keşfetdim!
Bir de siz bakın hele!..
Asubaylar konusunda söz hakkı olan taraflardan her biri
Gündüz vakdi kör gözlüğü takıp da bakdıkları asubaylığı
Kendi görmek ve anlamak isdediği şekilde gördü, anladı ve târif etdi.
Fakat bu taraflardan hiçbirisi asubaylığın hem iç hem de dış hukûkumuza göre
Ve dahi
* * * * *
Sinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.
Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.
Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından servet kazandılar.
Ömrünü hasretdiği Yeşilçam Sokakda karnını bile doyuramayan Yadigar Ejder,
Hep “üçüncü adamı” oynadığı Türk sinemasının “ucuz emekcisi” idi!
* * * * *
Canını fedâ etdiği Türk Devletinden ve ordusundan;
Ve
Türk Ordusunun hep “ikinci sınıf” muamele gören “fakir ve ucuz emekcisi” oldu!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|