Saatde 30 kilometre sabit hızla yürüyen bir garaja arabanızı park etdiniz mi hiç?
İki geminin denizde varagele yapması da işde böyle birşey…
Hızlı gitsen garaja çarparsın, halatı kopartırsın.
Yavaş gitsen arabayı garaja sokamazsın. Halat gene kopar…
Böylece alış-veriş başlar.
Bu gemi, ötekine bir şey gönderir.
Öteki gemi, berikine başka bir şey…
Herkes, kendi yediğinden misâli!..
Denizde ikmâl yapabilen deniz kuvvetlerine sahip ülke sayısı bugün bile iki elin parmaklarından çok değildir.
Bizim deniz kuvvetlerimiz, denizde ikmâl yapabilen beş on deniz kuvvetinden birisidir.
Devâm eden harekât için sâniyeler bile çok önemlidir.
Mazot, cebehâne, ekmek, su bitdiyse deponu doldurmak için dünyanın öbür ucundan buraya gelemezsin.
Bu neviden ihtiyacını, harekât icrâ etdiğin mevkiide ikmâl etmelisin.
Üsdelik,
İhtiyâcı neyse geminin istediğini sâdece beş on dakikada alıp-verip yoluna devam etmesi beklenir.
Dolmuş değil ki hemen kenara çekip işini göresin.
Kocaman gemi…
Dur desen, durması iki saat alır.
Varagele, tehlikeli ve zor bir işdir. Hiç ummadık kazâlar meydana gelebilir.
Gergin bir halat koparsa
Tırpanın ekini biçdiği gibi yakınındaki insanları ikiye bölebilir.
Oldu, gördüm!..
Halatın kopması, taşınan malzemenin denize düşmesi, indirirken kırılıp dökülmesi,
Hele bir de patlaması var ki,
Ne siz sual eyleyin ne de ben diyeyim.
Mecbûrî durumlarda başka çâre yokdur.
Yapmak zorundasın.
Azgın fırtına,
Dağ gibi dalgalar var.
Koca gemiyi defter yaprağı gibi kaldırıp kaldırıp anamın keçeye vurduğu tokaç gibi suya vuran kudurmuş rüzgârlar,
İnsanın kemiklerine kadar işleyen buzdan da soğuk havalar var…
Her zamân sütliman değildir!
Ne zamân ne yapacağını kesdiremezsin.
Deniz, kadına benzer,
Atamazsın, satamazsın
Başetmeyi bilmek gerek.
Dalgalı bir havada denizde hareketsiz kalan geminin Allah yardımcısı olsun!
Ceviz kabuğundan beter sallanır.
Serseri mayın gibi kontrolden çıkar.
İkisi de tehlikelidir.
En iyisi, her iki gemi, aynı istikâmette ve aynı sürâtle hareket ederken varagele etmekdir.
Sağ tarafınızda temâşa etdiğiniz resimdeki sepetin içinde sulh zamânında takas edilenler;
Fındık fısdık, gazete, lasdik…
Harp zamânında ise
Havilsiz olmak gerek!
Denizin hiç merhameti yokdur.
Zayıfları hemen yutar.
Kendine ait olmayanı da
Eninde sonunda kusar.
Daima en iyiye,
En güçlüye teslim olur.
Dedik ya, kadın gibidir!..
Deniz görevlerimizin temcid pilâvıydı varagele tâlimi…
Bahriyeli yârim var,
Gemilerde tâlim var,
Değil mi?..
Personel varagele mevkilerine diye başlayan ve yaz-kış, gece-gündüz, deniz-domuz demeden saatler süren varagele tâlimleri…
Her seyir esnâsında mutlaka bir kaç kere tâlim ederdik.
İşin içinde insan canı var,
Geminin selâmeti var.
Tatbik edesin ki gerçek ihtiyâc durumunda layıkıyla yapabilesin.
Hem, harb şaka kaldırmaz!
Mağlubiyetin bedeli ağırdır,
Eskeriyetle telâfisi de yokdur çünkü.
Bilmem ne denizinin bilmem ne bölgesinde olduğunuzu tahayyül edin.
Altınızda sâdece su var; sonsuz bir tuzlu su çölü çepe çevre kuşatmış sizi.
Üsdünüzde ise hava…
Deniz, yasdık,
Hava, yorgan niyetine…
Sol, sağ,
Ön, arka…
İskele, sancak,
Pruva, pupa…
Altınızdaki ve üstünüzdekinin aynısı…
Kuş uçmaz, kervân uğramaz diyârlar bile oralardan daha ehven.
Kaderimle başbaşa kalmışım.
Ne yol var ne de iz…
Kuş olup uçmaya tevessül etsem insan yaşayan en yakın kara parçasına vasıl olmaya mecâlim yetmez…
İmdat! Can kurtaran yok mu? desem kelime-i şahâdet getirip ruhumu teslim eylerim de kimseler duymaz…
Gemide çalışdığım yerin sol tarafı, cephane dolu. Değil bir gemi, koca bir şehri berhevâ etmeye yetecek kadar barut var.
Yatdığım yatağın hemen bir güverte altında geminin makineleri var. Her biri bina kadar büyük.
Sağ tarafımda, onlarca tanker dolduracak kadar büyük akaryakıt depoları… Orada geminin bir senelik nevâlesi yatıyor.
Her tarafımda içinden on binlerce volt geçen kablolar, buhar geçen, mazot geçen borular,
Harıl harıl işleyen cihazlar,
Homurdayan divâsa makineler…
Bu kadar yanıcı, yakıcı ve patlayıcı maddeyi dünyanın hiçbir yerinde bir arada göremezsin.
Yokdur çünkü!
Birbiriyle işbirliği içinde çalışan yüzlerce silah, makine, cihaz, âlet, edâvat…
Sâdece kendi çalışdığım telsiz kamarasındaki cihazları şöyle bir düşünüyorum da…
Bir gürültü vardır ki orada. Makine dairesinde çalışan arkadaşlarıma gıpta etdiğim zamanlar olmuşdur hani.
Hele bir de yazdığım ve okuduğum mesajlar…
Minder yapsam
Her T.C. vatandaşına bir adet bilâ bedel hediye etmeye kâfi gelir.
Ya da cilt yapdırsam,
Millî Kütüphânedeki kadar bir külliyât zuhur eder.
Görüneni görünmeyeni ile bunların içinde işleyen onbinlerce makine parçası, dişli, piston ve saire…
Tersanede inşâ aşamasında TCG ORUÇREİS harp gemisinde çalışdım.
Meşhur Beypazarı kurusu kalınlığında tam kırkbin kilometre bakır kablo döşedik…
İnsan vücudunda ne kadar damar, kılcal damar var ise bunun beş misli kablo bizim gemide vardı.
Buna ilâve olarak bir de bu geminin içinde can var, can!..
Onlarca, bazılarında yüzlerce…
Devletin onca paraya can verdiği gemi ve
Vatan görevini yapmak için canlarını dişlerine takmış vatan sevdâlısı denizci askerler…
Astsubay, subay…
Ve başımızın tacı, gözümüzün bebeği, anaların bize emânet etdiği,
Kınalı kuzular…
Hepimizin hayâtı incecik bir tele, aha şuncacık bir cıvataya, mercimek kadar bir pula; toplu iğne ucu kadar bir parçaya bağlı.
Olacak ise oluyor.
Mukadderât!
Herşey yolunda giderken
Birden bire makinelerden birisi bozuluyor.
İçinden tazyikli su, buhar, yağ, akaryakıt geçen bir boru patlıyor.
Bir kablo yanıyor…
Gemi, şamandıra gibi kalıyor tuzlu deniz çölünde…
Allah esirgesin!
Oldu,
Küçük bir kıvılcım,
Kocaman bir patlama demekdir.
Şuncacık bir cıvata,
Küçücük bir pul,
Saç kılı kadar ince bir kablo…
Neticesini kimse tahmin edemez!
Dünya’nın nısfını gezdim, gördüm. Kendi paramla gezgin olarak değil, ha! Nerede bu fukarada o para?.. Devlet görevi icâbı hani!..
Yabancı harp gemilerinde, kara birliklerinde yatdık, yedik, içdik. Çeşitli devletlere mensup her rütbeden askerle berâber çalışıp denizde kader ortaklığı yapdık.
Onlardan da dürüst, namuslu, temiz ve çalışkan o kadar subay, astsubay, er gördüm ki…
Her türden sayısız yerde; yabancı gemide ve askerî birlikde arızalar, kazâlar gördüm, yaşadım.
Fakat meydana gelen arızayı gidermek için hiçbir yerde, hiç kimsenin benim gemimdeki kadar gayretkeş davrandığına şâhit olmadım.
Bu farkı gözümle görmenin ve tecrübe etmenin bana verdiği hazzı burada tarif etmemin imkânı yok!..
Ne mutlu Türk Deniz Kuvvetlerine ki böyle eli öpülesi gerçek kahraman astsubayı, subayı, kınalı kuzuları var…
Hele bir de ansızın bir fırtına çıkıverir ki
Yer gök, birbirine karışır!
Dizginden boşanmış yılkı aygırı gibi
Söz geçirmenin imkânı yok!
Dinsizim diyeni otuzbeş saniyede kâbe görmüş hacıya çevirir!..
Gemide can var dedik ya!.. İnsanoğlu bu… Nerede ne olacağını kim bilebilir? Hastalanıyor!
Veya bir kazâya uğruyor. Yardım lâzım.
Gemiyi tâmir etmek lâzım! Vazife beklemez.
İnsanı tâmir etmek lâzım! Hastaneye yetiştirmek lâzım. Allah kuludur, eşi benzeri de yokdur.
Basdırıp parayı yerine yenisini satın alamazsın.
İşde, en sıkışdığın anda en yakınındaki bir gemiden yardım istersin.
Ya sen, onun olduğu yere gidersin,
Ya da o senin olduğun mevkiye gelir.
Bazen her iki gemi aynı mevkiide buluşmak üzere yol alırlar.
Yanyana gelince de hemen varagele donanımı kurulur ve alış-veriş başlar.
Biri, diğerine bir şey gönderir.
Diğeri, berikine başka bir şey…
Herkes, kendi istediğinden misâli!..
Bahsetmeye çalışdığım bu iki hususda yaşadıklarımı kâğıdın sırtına yüklemeye bir başlasam!..
Kağıt, rahmetli Sülük dedemin elma sirkesi küpü gibi çatlar,
Âhir ömrüm de kâfi gelmez!
Denizde harekât icrâ eden iki gemi arasında malzeme veya insan takası için varagele yaparsın.
Peki, senin kurumuna ait olan bir mahkeme ile senin aranda bir şeylerin takas edilmesi için sen ne yaparsın?..
Senin elinde suâl vardır,
Cevâbını bilmek istersin.
Onun elinde de senin istediğin cevâp…
Sen, ona dilekce gönderirsin.
O da sana cevâp…
Olması beklenen bu.
Peki hakikâtde olan nedir?..
Çok yazdık, çok söyledik.
Artık sebebini fâş eyleyin dedik.
Kellim, kellim lâ yenfâ!
Bakdık, netice alamıyoruz.
Bu satırın müellifi olarak biz de başladık varageleye…
Hem de Ankara Çölünün göbeğinde
Hem de kendi mahkememiz ile
Hem de bilmem kaçıncı defa
Hem de en işgillisinden…
Bilginiz üzerine, devletden bilgi istemenin usûl ve esaslarını düzenleyen bir Kanun var. 09 Ekim 2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu. Bu Kanun’a istinâden her vatandaş, kendisini ilgilendiren konuda dilekce yazıp devletin ilgili kurumundan bilgi isteyebilir.(Bkz.↓)
Söze konu Kanun, devlet kurumlarına bir görev veriyor. Diyor ki, sana sorulan suallere cevâp vereceksin.(Bkz.↓)
Şu hususu da fâş eyleyelim. Suâle cevâp vermek istemeyen kurumlar, Kanun’un 25 inci maddesini bahâne ediyorlar. Fakat bu maddeyi iyi okumak lâzım. Hak sahibi olan bir kimsenin suâlinden kaçmaları mümkün değil. (Bkz.↓)
Yeri gelmişken peşinen diyelim. Dostlarımız, meslek usdalarımız bizi bilirler. 30 senelik muvazzaf astsubaylığımda tevbih cezâsı dahi almadım. 3 savunma verdiler. Yapdığım savunmayı okuyanlar; bana söylediklerini yutmak, verdiği savunmayı da yırtmak mecburiyetinde kaldılar.
Muvazzaf iken AYİM’e 7 davâ açdım. Birisini, haklı olduğum hâlde kaybetdim. Bu ifâde, bana değil fakat hâkim subay olan arkadaşıma aitdir.
Açdığım 6 davâyı da AYİM görüşmeyi reddetdi. Bunların hiçbirisi şahsımla ilgili değil. Kanunlarda gördüğüm yanlış, eksik, haksızlıkları konu eden davâlardır.
İmdi, gönderdiğim dilekcelerin ve dilekcelerime verilen cevâpların varagele edildiği takas tiyatrosunu buyurun, berâber temâşa eyleyelim.
Çaylarınızı tazelemeyi unutmayın…
Bilginiz üzerine, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin biz astsubaylar hakkında buyurduğu bir kararı var.
Astsubayları devlet memur sınıfına sokan meşhur kararı.
Böyle bir karar verdiğinden kuşkumuz yok.
Biliyoruz…
Çünkü zamânın Başbakanı, Bahriyeden emekli subay Sn. Bülent ULUSU, Meclise verdiği Kanun tasarısında AYİM’in bu kararından bahsetmiş.
12 Eylül subay darbesi günlerinde, muhtemelen 1980-1981 tarihlerinde verdiği bu kararla AYİM, kendi parasıyla ve kendi namına yüksek tahsil yapan biz astsubayların maaş derece/kademe intibâkının 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tarif edilen Genel İdare Hizmetleri Sınıfına dâhil olan devlet memurlarıya aynı seviyeden yapılmasına hükmetdi.
Akabinde, Sn. Bülent ULUSU hükûmeti, AYİM’in bu kararını gerekce gösterip 926 sayılı TSK Personel Kanun’unun 137’inci maddesini hemen değiştirdi.
Bu çifte tezgâh ile önce;
Ve o günden beridir kendi parasıyla yüksek tahsil yapan astsubaya, devlet memuruna verilen maaş intibâk hakkından bir derece eksik intibâk veriliyor.
Devletin her memuruna verilen bu hakkı bugün hâlâ eksik olarak alan bir tek meslek var; biz astsubaylar.
AYİM’in tutduğu ve emekli subay Sn. Bülent ULUSU’nun vurduğu Kanun’un mağdurlarından birisi de şu lâkırdısını okuduğunuz bendenizdir. Binlerce meslekdaşım gibi ben de emekli bir astsubay olarak şu gün bile devletden hâlâ bir derece alacaklıyım muhterem yiğitler.
Babamın babası rahmetli Hacı Sülük dedem, “Oğul; lafı az, elini uz tut. Peşrevi güreşden uzun olmasın!” derdi. Dedemin bu nasihatı kulağıma küpe olduğundan bu husuları burada çift dikiş yapmayalım.
İşde bu sebepden dolayı, okuduğunuz şu satırları yazan bendeniz de, beni mağdur eden bu kararın peşine düşdüm. Devletin ilgili kurumlarına bugüne kadar tam altı dâne pulsuz dilekce gönderdim.
İlk beş dilekceme verdikleri cevâplar aşağıda.
Altıncı ve sonuncu dilekcemi de gene bu makâlemde fâş edeceğim. Bu dilekceme ne cevâp vereceklerini ömrümüz vefâ ederse göreceğiz inşallah.
Denizde iki gemi arasında kurulan varagele donanımını
Biz, makâlemizin konusu icâbı
Ankara’nın iki semti arasında kurduk.
Bir ucunda Çankaya/ Merâsim Sokak,
Öbür ucunda Keçiören/Etlik…
Haydi hayırlısı…
Şimdi, yüksek müsaadenizle varagele sepetine bir göz atalım.
Bakalım Şükrü IRBIK ile Millî Savunma Bakanlığı ve AYİM arasında kurulan varagelede neler gitmiş, neler gelmiş.
Aşağıda gördüğünüz ilk dilekcemi, 22 Mayıs 2013 tarihinde BİMER’e gönderdim;
a. 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tarif edilen Genel İdare Hizmetleri sınıfına dahil olduklarına dair Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin tesis etdiği bir karar var mıdır?
b. Karar var ise tarihi ve sayısı nedir?”
Bu dilekcemi Millî Savunma Bakanlığı, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ne tavassut etdi. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi de aşağıda gördüğünüz cevâbı gönderdi.
Birinci suâlime AYİM kasden cevâp vermedi. Hâl böyle olunca aynı soruyu hâvi ikinci dilekcemi 06 Haziran 2013 tarihinde gönderdim.
Millî Savunma Bakanlığı dilekcemi gene AYİM’e gönderdi.
AYİM 14 Haziran 2013 tarihinde şu cevâbı verdi.
Bir mahkeme tasavvur ediniz. Kendi kurumunda görevli bir vatandaş hakkında karar vermiş. Hakkında karar verdiği vatandaşın istediği karar metni, Bilgi Edinme Kanun’u kapsamına girmesin.
Bu mahkeme nerede mi?
Ne yazık ki benim memleketimde.
Üstelik, benim teşkilâtımın mahkemesi…
Gönderdiğim birinci ve ikinci dilekceyi lutfen bir kez daha okuyunuz.
Ben, AYİM’e açdığım davâlara ait kararları istemiş miyim, varın siz kendiniz görünüz.
Üçüncü dilekcemi 24 Haziran 2013 tarihinde gönderdim.
Bu kez devreye AYİM’in amiri olan Millî Savunma Bakanlığı girdi. Sağolsun, bize esenlikler dileyen bir albayımız dilekcemize şu cevâbı verdi.
Bu cevâbı alınca sevindim. Umudum yeşerdi. Dedim ki nihâyet helâl süt emmiş bir subay çıkdı karşıma.
Fakat içimdeki şüpheyi de bir kenara koydum.
Eşe dosda, çoluğa çocuğa, toruna, torbaya, örütbağı bilen herkese haber uçurdum.
Hemen bakın dedim. Kendim de armut toplamadım bu arada.
Samanlıkda iğne aramakdan farklı değildi yapacağım iş.
Gece-gündüz,
Sabah-akşam…
Saatler, günler, haftalar…
Bulamadım.
Ulaşamadım…
Çünkü, Millî Savunma Bakanlığındaki görevli subayın bana verdiği cevâbın ne aslı vardı ne de asdarı…
Üçüncü dilekcemden de netice alamadım. Dördüncü dilekcemi 20 Ağustos 2013 tarihinde gönderdim.
Cevâp, gene Millî Savunma Bakanlığından geldi.
Bu kez Millî Savunma Bakanlığı, dilekcemi tekrar AYİM’e varagele etdi.
Millî Savunma Bakanlığı, bana gönderdiği birinci cevâbında verdiği sözü, susuz yutdu. Tükürdüğünü yaladı. Samimî olmadığı ortaya çıkdı. Pek tabidir ki biz burada, Millî Savunma Bakanlığının tüzel kişiliğine laf etmiyoruz. Ettirmeyiz de.
Lâkin, Millî Savunma Bakanlığını temsil eden subaylar devletin en itibarlı kurumlarını işde böyle kötü duruma düşürdüler.
Bezmedim, usanmadım. Mert insanların en az nâmert insanlar kadar cesur ve azimli olması gerektiğini biliyorum.
Dördüncü dilekcem de dağ oldu, fare doğurdu. Sıra geldi beşinci varegeleye. Beşincisini de 4 Aralık 2013 tarihinde gönderdim.
Beşinci dilekcemde bu kez şöyle dedim;
1.Emekli bir astsubay olarak İlgi (a) Kanun ve ilgi (b) Yönetmelikden neşet eden hakkıma istinaden,
926 sayılı TSK Personel Kanun’una tabi olan astsubayların;
a. 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tarif edilen Genel İdare Hizmetleri sınıfına dahil olduklarına dair Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin tesis etdiği bir karar var mıdır?
b. Karar var ise tarihi ve sayısı nedir?
şeklinde sualimi havi;
2.Zamânın Başbakanı Sayın Bülent ULUSU’nun imzalayıp Kanunlaşdırılması için Millî Güvenlik Konseyi Başkanlığına gönderdiği ilgi (ı) yazıda şöyle denilmektedir;
657 sayılı Devlet Memurları Personel Kanununun mali hükümlerine yapılan değişikliğe parelel olarak 926 sayılı T.S.K. leri Personel Kanununun ilgili maddesi ve bu maddeye bağlı gösterge tabloları değiştirilmekte fakülte ve yüksekokul mezunu astsubayların intibâkları ile ilgili olarak Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin verdiği karar doğrultusunda aynı maddeye açıklık getirilmekte ve Kanuna gösterge değişikliklerinden meydana gelecek farkın, ilk ay Emekli Sandığına kesilmeyeceğine dair bir ek geçici madde getirilmektedir.
3. Madde 2’de mezkur ifâdeden anlaşıldığı üzere Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin; “Fakülte ve yüksekokul mezunu astsubayların maaş/derece intibâklarının, 657 Sayılı Devlet Personel Kanunu madde 36’da tanımlanan Genel İdare Hizmetleri Sınıfına göre yapılır.” şeklinde karar verdiği aşikardır. Bu karar yüzünden kendi param ile tamamladığım yüksek öğretim neticesi yapılan maaş derece/kademe intibâkımda bir kademe kayba uğratıldım. T.C. vatandaşı olan her memura verilen intibâk hakkı, astsubay olarak bana bir kademe eksik tahakkuk ettirildi. Bu mağduriyetimin sebebi de zamânın Başbakanı Sayın Bülent ULUSU’nun ilgi (ı) yazısında ifâde etdiği üzere Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin “Astsubaylar, devlet memurudur” şeklinde verdiği mevzu bahis karardır.
4.Madde 2’deki ifâdeden anlaşılacağı üzere Meclis, astsubaylar hakkında çıkartacağı Kanun’a dayanak olarak Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin verdiği bu kararı esas almış.
5.Ben, 30 sene muvazzaflık hizmetimi müteakip 2011 senesinde Sahil Güvenlik Komutanlığından emekli olan bir astsubayım.
6.4982 sayılı Bilgi Edinme Kanun’u kapsamında yukarıda sorduğum soruya hemen her seferinde birbirinden farklı ve tutarsız cevaplar verildi. İnternet sitesinde var olduğu söylendi, fakat doğru olmadığı anlaşıldı. Ya da kanunsuz, gerekcesiz, maddesiz olarak talebim peşinen reddedildi. Bana bugüne kadar verilen cevapların hiçbir hukûkî değeri ve mesnedi yokdur. Benim talebimi ilgili mâkamlar, bugüne kadar alenen savsaklanmışdır.
7.Bir astsubay olarak benim hakkımda verilen ve beni derinden mağdur eden bir kararın, AYİM’in ifâdesiyle “Bilgi Edinme Kanun’u kapsamına girmediğini” söylemek hiçbir hukuk kavramı ile izah edilemez. Böylesi bir cevap vermek, devleti temsil eden kurumların ciddiyetiyle bağdaşmaz. Benim hakkımda verilmiş bir kararı ben bilmeyeceğim de kim bilecek? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gizli celse tutanakları bile internet sitesinde bugün dünyanın istifâdesine sunulmuşken benim hakkımda verdiği kararı benden gizlemeye çalışan AYİM, bu durumu kime, nasıl izah edebilir?
8.Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin 1980-1981 tarihleri arasında tesis etdiği anlaşılan bu doğrudan hükmün mağduru olan emekli bir astsubayım. Ve ömrümün son dönemini yaşadığım emekliliğimde dahi bu mağduriyetin sıkıntısını hâlâ yaşıyorum. Bu kararın doğrudan mağduru olarak da karar metninin muhtevasını bilmek en tabii hakkımdır. Ben, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin benim hakkımda verdiği ve 33 seneden beri beni derinden mağdur eden bu karar metnini ölmeden görmek istiyorum.
9.Bu cümleden olmak üzere;
Saygılarımla
Söylemezsem eksik kalır. Aşağıda gördüğünüz evrağı almak için Eskişehir’e gitmek zorunda kaldım. Cevâbı Ankara’daki adresime göndermelerini dilekceme yazdığım halde sağolsun AYİM, Eskişehir’deki adresimize göndermiş. Her zamanki posdacı gelir zarfı kayınanama bırakır giderdi. Bu kez acemi bir posdacı gelmiş. Şükrü IRBIK olmazsa vermem diye tutdurmuş. Ankara’dan Eskişehir Posdahânesine gidip zarfı kendim teslim aldım.
Git-gel Ankara-Eskişehir;
Tam 8 saat…
Olsun!
Hiç mesele değil!..
Yeşilleri, para sayma makinasında saymak zorunda kalan boynu eğri Gazcı Muammer’in oğlu Barış’da para, bizde vakit hudutsuz nasılsa…
İşin zırt dediği yer, mangır ile alâkalı…
Çam sakızı, çoban armağanı,
Töredendir, eli boş gidilmez ya!..
Gönlümüzden değil fakat cebimizden geçdiği kadarıyla ucuzundan hediye bir şekerleme.
Gidiş-dönüş tiren bileti,
Evden şipâriş verilen 3 porsiyon köfte,
2 EGO bileti,
1 simit…
Tabanvayla tepdiğim onca yol da bizden size helâl olsun gayrı…
Yukarıdaki evrağın şu tekâüt astsubaya yekûn mâliyeti TL cinsinden tam seksen dört lira elli guruş.
Sizin anlayacağınız aşağıdaki cevâbı aparmak bize tam 2 pazar parasına mâl oldu…
Bu Alicengiz oyununu bana oynayan AYİM’in saray soytarısı kılıklı hâkim subayları gıçlarına gınayı yaksınlar!..
Merâsim Sokakda çağıldayarak nazlı nazlı akan sular, astsubaylar mevzu bahis olunca hemen palta kesmez buz oluveriyor.
Fakat şunu asla unutmasınlar!
Rahmetli babamın anası, Küntüş lakâbıyla maruf merhum Emsâl ebem şöyle dediydi; “Oğul; palta değmedik ağaç olmaz!”
Bugün bizden esirgedikleri adâlet bir gün gelecek hâkim kılıklı o subaylara da lâzım olacak inşallah…
Bugün ellerinde biz astsubaylara salladıkları o palta bir vakit gelecek kendi bedenlerini de biçecek!..
Beşinci dilekcemde bu kez AYİM aldı sazı eline.
Bu cevâbı okuyanlardan bir ricam var; lutfen birinci madde ve üçüncü maddede söylenen ifadelere dikkatli bakınız.
Çünkü küpün çatladığı yer işde tam da bu maddelerde düğümlenmiş.
Kıymetli vakdinden bir kısmını ayırıp bu evrağın altına imza atmak zahmetine katlanan er kişi, hâkim kılıklı bir albay.
Üsdelik AYİM’in genel sekreteri.
Yukarıda gördüğünüz cevâbı tefsir etmeden önce Hocamıza kulak verelim hele bir!
Cingöz komşusu, telâş içinde koşdurup Hoca Nasreddin’in kapısını çalmış ve demiş ki;
Delikli meteliğe telli kurşun atan Hoca’dan cevâp tez gelmiş;
Valla muhterem okuyanlar, şu satırları dökdüren emekli astsubayın durumu da Hoca Nasreddin’in vaziyetinden ehven değil hani!
Kendisi fülûs ü ahmere muhtac;
Cep delik, cepken yırtık!
Ayakkabılarım üçüncü yarım pençeyle altıncı sonbaharını yaşıyor.
Çifte nalça da cabasından. Arnavut kaldırımı yollarda yürürken civar ahâlisi mahalleye beygir geldi zannedip bana doğru keskin bakışlar fırlatıyor.
Lâkin zamanın hesâbını soran yok bize şu günlerde.
Durmak yok! Ayakkabı kutularında yürütmeye!.. Affedersiniz, çifte nalçalı ayakkabılarla yürümeye devam dedik elbet.
Bu nâmertleri sıçdıkları yere gadar govalamazsam onlardan beter olayım!
Öyle de yapdım!
Dayadım altıncı dilekceyi burunlarına!
İLGİ:
1.Emekli bir astsubay olarak İlgi (a) Kanun ve ilgi (b) Yönetmelikden neşet eden hakkıma istinaden,
“926 sayılı TSK Personel Kanun’una tabi olan astsubayların;
e.657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tarif edilen Genel İdare Hizmetleri sınıfına dahil olduklarına dair Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin tesis etdiği bir karar var mıdır?
f.Karar var ise tarihi ve sayısı nedir?”
şeklinde sualimi havi;
A. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Tarif Edilen Genel İdare Hizmetleri Sınıfına Dahil Olduklarına Dair Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin Tesis Ettiği Bir Karar Var Mıdır?
B. Karar Var İse Tarihi ve Sayısı Nedir?” şeklindeki “bilgileri istendiği anlaşılmaktadır.”
2.Zamanın Başbakanı Sayın Bülent ULUSU’nun imzalayıp Kanunlaşdırılması için Millî Güvenlik Konseyi Başkanlığına gönderdiği ilgi (j) yazıda şöyle denilmektedir;
“657 sayılı Devlet Memurları Personel Kanununun mali hükümlerine yapılan değişikliğe parelel olarak 926 sayılı T.S.K. leri Personel Kanununun ilgili maddesi ve bu maddeye bağlı gösterge tabloları değiştirilmekte fakülte ve yüksekokul mezunu astsubayların intibakları ile ilgili olarak Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin (AYİM)’in verdiği karar doğrultusunda aynı maddeye açıklık getirilmekte ve Kanuna gösterge değişikliklerinden meydana gelecek farkın, ilk ay Emekli Sandığına kesilmeyeceğine dair bir ek geçici madde getirilmektedir.”
3.Madde 2’de mezkur ifadeden anlaşıldığı üzere Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin; “Fakülte ve yüksekokul mezunu astsubayların maaş/derece intibaklarının, 657 Sayılı Devlet Personel Kanunu madde 36’da tanımlanan Genel İdare Hizmetleri Sınıfına göre yapılır.” şeklinde karar verdiği aşikardır. Bu karar yüzünden kendi param ile tamamladığım yüksek öğretim neticesi yapılan maaş derece/kademe intibakımda bir kademe kayba uğratıldım.
4.T.C. vatandaşı olan her memura verilen intibak hakkı, astsubay olarak bana bir kademe eksik tahakkuk ettirildi. Bu mağduriyetimin sebebi de zamanın Başbakanı Sayın Bülent ULUSU’nun ilgi (j) yazısında ifade etdiği üzere Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)’nin “Astsubaylar, devlet memurudur” şeklinde verdiği mevzu bahis karardır.
5.Madde 2’deki ifadeden anlaşılacağı üzere Meclis, astsubaylar hakkında çıkartacağı Kanun’a dayanak olarak Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)’nin verdiği işbu kararı esas almış.
6.Ben, 30 sene muvazzaflık hizmetimi müteakip 2011 senesinde Sahil Güvenlik Komutanlığından emekli olan bir astsubayım. Sicil numaram 1982-2085’dir.
7.4982 sayılı Bilgi Edinme Kanun’u kapsamında yukarıda sorduğum soruya hemen her seferinde hem Millî Savunma Bakanlığı hem de Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) birbirinden farklı ve tutarsız cevaplar verdi. Yukarıdaki satırlarda bilgisini verdiğim üzere İnternet sitesinde var olduğu söylendi, fakat doğru olmadığı anlaşıldı. Ya da kanunsuz, gerekcesiz, maddesiz olarak talebim peşinen reddedildi. Bana bugüne kadar verilen cevapların hiçbir hukûkî değeri ve mesnedi yokdur. Benim talebimi hem MSB hem de AYİM bugüne kadar alenen savsakladı.
8.AYİM’in ilgi (i) cevabının birinci maddesindeki ifadeyle üçüncü maddesinde mezkur ifade okunursa şâyet bu savsaklama rahatlıkla görülebilir.
9.İlgi (ı) ile yapdığım “beşinci” müracatıma AYİM’in ilgi (i) ile verdiği cevabının birinci maddesinde dilekcemin konusu hakkında “anlaşılmıştır” şeklinde doğru ve yerinde bir sonuca ulaşan hukukcunun, aynı yazının üçüncü maddesinde ilk kararının tam aksi yönde bir “izlenime” ulaşmasını hukuk kavramlarıyla izah etmenin imkânı yokdur. Anlamak fiilin temelinde akıl, vicdan vardır. İzlenim eyleminin temelinde ise kuşku! İnsan, kuşku ile yaşayamaz! Aklının vicdanın kontrolünden çıkıp kuşkunun girdabında savrulmaya başlayan hukukcunun işi kolay değildir.
10.Hukukcu, müsbet delilleri aklının ve vicdanın tahtında değerlendiren ve anlayarak karar veren kişidir. AYİM, İlgi (i) yazısının birinci maddesinde bu somut hakikate ulaşmayı başarmışdır. Ancak ne yazık ki üçüncü maddede vasıl olduğunu ifade etdiği ve benim talebimle hiç ilgisi olmayan “izlenim” denizinde boğulmuşdur. İlgi (i) yazının birinci maddesindeki kararıyla aklının ve vicdanının sesini dinleyen hukukcumuz üçüncü maddede mezkur “izlenime” vasıl olması için epeyi ter dökmüş olmalıdır.
11.İlgi (i) cevâbî yazısında mesnetsiz bir “izlenim”e saplanarak dilekcemi savsaklayan Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin ilgi (j)’de mezkur delilden tek bir kelime dahi bashetmemesi dikkat-i şâyan bir durumdur.
12.Ayrıca, bir davanın aynı kararlarını AYİM’in ilgi (i) ile üçüncü defa göndermesinin sebebini ben anlayamadım. Beşinci dilekcem olan ilgi (ı) dikkatli okunursa bu dilekcemde ve bugüne kadar verdiğim dilekcelerimin hiçbirisinde AYİM’e açdığım davalardan bahsetmedim ve bu davalara ait mahkeme kararını talep etmedim. Hiçbir zaman talep etmediğim söze konu karar metinlerini bana üçüncü kere gönderenler devletin 13 sayfa yazı kağıdını, dövizle satın alınan mürekkebini, bir adet madenî kağıt mandalını, 5 lira 50 kuruşluk posta pulunu ve bir zarfını üçüncü defa isrâf etdiler.
13.Bir astsubay olarak benim hakkımda verilen ve beni derinden mağdur eden bir kararın, AYİM’in ifadesiyle “Bilgi Edinme Kanun’u kapsamına girmediğini” söylemek hiçbir hukuk kavramı ile izah edilemez. Böylesi bir cevap vermek, devleti temsil eden kurumların ciddiyetiyle bağdaşmaz. Benim hakkımda verilmiş bir kararı ben bilmeyeceğim de kim bilecek? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gizli celse tutanakları bile internet sitesinde bugün dünyanın istifadesine sunulmuşken benim hakkımda verdiği kararı benden gizlemeye çalışan AYİM, bu durumu kime, nasıl izah edilebilir?
14.Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin 1980-1981 tarihleri arasında tesis etdiği anlaşılan bu doğrudan hükmün mağduru olan emekli bir astsubayım. Ve ömrümün son dönemini yaşadığım emekliliğimde dahi bu mağduriyetin sıkıntısını hâlâ yaşıyorum. Bu kararın doğrudan mağduru olarak da karar metninin muhtevasını bilmek en tabi hakkımdır. Ben, Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin benim hakkımda verdiği ve 33 seneden beri beni derinden mağdur eden bu karar metnini ölmeden görmek istiyorum.
15.Bugüne kadar gönderdiğim aynı konudaki 5 dilekcemdeki müracaatımı etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak konusunda iyi niyetli davranmayan AYİM, bu menfi tutumuyla İlgi (a) Kanun’un “Bilgi Verme Yükümlülüğü” alt başlıklı beşinci maddesini alenen ihlâl etmişdir.
16.Yukarıda arz etdiğim vaziyet muvacehesinde;
926 Sayılı TSK Personel Kanun’una tabi olan astsubayların;
a.657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tarif edilen Genel İdare Hizmetleri sınıfına dahil olduklarına dair Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin tesis etdiği bir karar var mıdır?
b.Şâyet AYİM’in böyle bir kararı var ise karar tarihi ve sayısı nedir?” 05.01.2014.
8 ayda,
5 varagele!
Benden AYİM’e 3 varagele…
2 varagele de Millî Savunma Bakanlığına.
Etdi 5…
Altıncı varagele, benden…
O da yolda!..
Karşılık olarak;
AYİM’den içi boş 3 varagele sepeti,
Biri yalan, ikisi de dolan olmak üzere…
2 varagele de Millî Savunma Bakanlığından bana.
Benim gönderdiğim varagelede aynı suâl var.
Bana gelen varagelede;
Hakkın yok, veremeyiz,
İnternet sitesinde var, git oraya bak!
Orada yokmuş!
Dön, kafanı AYİM’e vur.
Guzuyu, bilerek gurdun inine yolla!..
Bana gelen varagele sepetinde,
Sâdece sepet havası var.
Dam ardını dolan da gel, var!..
Ben, emekli bir astsubayım!
Aynı zamanda T.C. vatandaşı.
Üsdelik, mağdur bir vatandaş!
Kendi teşkilâtımın adamlarının(!) mağdur etdiği bir vatandaş…
Haymatlos değilim en nihâyetinde!..
Mehmetciğin
Anzak gâvuruna gösderdiği merhameti
Bizim silâh arkadaşlarımız
Bize göstermiyor.
Herkes gibi ben de birinci sınıf bir vatandaşım!
Cumhurun başkanı ve Baş vekil öyle demiyor mu?
Yerim, yurdum belli hani…
Ben, vatandaş olma şuuru ile hakkımın peşine düşdüm.
Kanun’dan neşet hakkıma istinâden dilekcemi yazdım.
Karardan doğrudan mağdur olan bir astsubay olarak AYİM’in benim hakkımda verdiği karar metnini talep ediyorum.
T.B.M.M.’nin gizli celse tutanakları, örütbağda cümle âlemin istifâdesine açıldı. Merak ediyorsan sen de bak!.
T.C. Ordusu’nun en mahrem yeri olan kozmik odasına bile girdiler. Ne var ne yok bakdılar, öğrendiler.
Hem de diplomat lakabıyla maruf Genelkurmay Başkanının ıslak imzalı izni ile…
Fakat astsubayları 35 senedir mağdur eden AYİM’in bu kararına biz giremedik, öğrenemedik.
Bir denizci astsubay olarak rüyâmda görsem inanmazdım.
Fakat AYİM ve Millî Savunma Bakanlığı birlik olup benim hayâlimi hakikâta çevirdi.
İki gemi arasında ve denizde yapılan varagele tâlimini
AYİM ve Millî Savunma Bakanlığı birlik olup
Emekli Astsubay Şükrü IRBIK’a
Ankara Çölünün göbeğinde yapdırdı.
Hem de işgillisinden…
Bir ucunda AYİM ve Millî Savunma Bakanlığı,
Öteki ucunda Şükrü IRBIK…
Denizci arkadaşlarıma söylemeyin.
İnanmazlar…
Size müfteri,
Bana meczup diyebilirler.
Altıncı dilekcenin neticesini almadan bu makâleyi niçin neşretdiğimi sual eyleyenler olacakdır.
Cevâbımız bir nakil kıssa olsun gene…
Hz. Ömer’in oğlu, bir gün babasının Hilâfet makâmına kadar gitdi.
Ve dedi ki;
“Babacığım! Senelerden beri giydiğim hırkam artık bana küçük geliyor. Hem o kadar partal oldu ki sokağa çıkamıyorum. Arkadaşlarımın yanına gitmeye utanıyorum. Ne olur bana yeni bir hırka al!..”
Babası, oğlunu şöyle başdan aşağı bir süzdü. O güne kadar hiç farketmediği bu hakikât karşısında yüreği ezim ezim ezildi. Elini hemen kuşağındaki kesesine atdı. Kese, bomboş… Can pâresi oğluna verecek bir dirhem parası yok!
Dinimizin ikinci Halifesi Hz. Ömer, aldı guş tüyünden galemi eline, daldırdı hokkanın içine…
Ve ceylan derisinden mamûl kağıdın üzerine şunları yazdı;
Defterdâr hazretleri! Bir sonraki maaşımdan mahsup etmek üzere bana 5 dirhem borç vermenizi ricâ ederim.
Mektubu itina ile dürdü, belini bağladı ve oğluna verdi.
Sonra dedi ki;
“Oğlum! Al bu mektubu. Götür, Defterdâr hazretlerine ver.”
Oğlu, babasının mektubunu aldı ve sevinçle Defterdârın odasına koşdu. Kapısını çalıp içeri girdi. Babasının mektubunu Defterdâra verdi.
Mektubu okuyan Defterdâr, Hz. Ömeri’n gönderdiği mektub kağıdını ters çevirip arkasına şunları yazdı;
“Ya, Hazreti Ömer! Gelecek ayın maaşını alasıya kadar yaşayacağına dair bana bir senet gönder, istediğin parayı sana hemen vereyim!…”
Tekâüt dediğin de kim ki?
Bir ayağı kıyıda,
Diğerinin basdığı yer belli bile değil!..
Azrâil Aleyhisselâmın alıcı guşlar gibi tepemde dolanıp fırsat kolladığının farkındayım…
Varagele başlayalı bugüne kadar nur topu gibi tam yedi dâne 30 gün birbirini kovalayıp deverân eyledi…
Ayandon Fırtınasıyla meşhur şu ayı da sayarsak sekizincisi hükmünü edâ ediyor.
Can dostlarım beni bağışlasınlar!
AYİM’in bana vereceği son cevâbı bekleyecek kadar ömrümün olduğuna dair senet veremem size!..
Evliya Çelebi, vakdin bir behrinde gezmiş dolaşmış Memâlik-i Şahâne-i Osmaniyye’nin bir diyârını.
Misâfir edildiği o diyârda yemiş içmiş!
Sormuş, soruşdurmuş, ölçüp tartmış ora insanlarının ayarını, kuturunu, hamurunu.
Bir gün dost meclisinde sormuşlar!
Ya, Çelebi, nasıl buldun bizim buraları diye!
Çelebi bu,
Re -Te – Ee mi?..
Doğruyu söylemesi beklenir.
Çelebi hemen yapışdırmış cevâbı;
Memleket mükemmel,
Lâkin, ahalisi puşt!..
Yiğit meslekdaşlarım;
Altıncı varagele ile gönderdiğim altıncı dilekcem şu an kucaklarında…
Bakalım bu kez ne yumurtalayacaklar?..
Gardeş, siz astsubaylardan 30 senedir sakladığımız AYİM kararı işde, şu sarı zarfda mazruf, derler mi?
Bir orostopolluk daha yapacaklarına dair pek kuvvetli bir hissiyât rask ediyor göynümün köşe bucaklarında!..
Çelebi Mehmed’in sözünü etdiği adamların bazılarının da Merâsim Sokak civârında volta atdıkları söyleniyor.
Doğru mu acap?
Lâkin puştun sayısını bilen yok oralarda!
Bir tek ehl-i şeref çıkar mı o sokakdan?
Göreceğiz!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
Subay hukuk fakültesini kazanınca 5 yıl maaşlı izin veriliyor Assubay kendi cebinden istirahatinden fedakarlık ederek hukuk fakültesi sınavı için pasaport gerektirmeyen yavru vatan denilen Türk toprağına gittiği için tutuklanıyorsa belki askeri yargıya uyuyor ama vicdanlara uymuyor üstelik teröristler hırsızlar uğursuzlar adli kontrol şartı ile bırakılırken bu kişi kaçar diye adli kontrol şartı ile serbest bırakılmıyor Dileriz Gnkur Başkanımız bu hukuksuzluğa dur der