21’inci Yüzyıl Sürat çağı…
Hızlı tren, hızlı uçak, hızlı araba, hızlı internet, hızlı yaşam!
Yaşamın her alanında bir hız tutkusu…Daha hızlı, hep daha hızlı…
Ve kaçınılmaz olarak hızlı yaşamın getirdiği HIZLI TÜKETİM…
Hızlı tüketimin en canavarlaştığı alan ise SOSYAL MEDYA!
Uzak, yakın, çok yakın, çok uzak, herkesten anında haberdar oluyorsunuz, bu gün öğle yemeğinde kim ne yemiş, hangi yoldan nereye gidiyormuş, kiminle kahve içiyormuş, kim üzgün, kim mutlu hissediyor, kimin oğlu üniversite kazanmış, kimin kızı iş bulmuş!
Şöyle kağıt-mürekkep kokan gazeteleri, “bir ekmek bir gazete” isteyerek koltuğumuzun altına sıkıştırıp, eve gelince elimize alıp evire çevire okumayı neredeyse unuttuk!
Gazeteyi alsak bile manşetler, flaş haberler biz büfeden eve gelene kadar değişmiş oluyor… Gir internete, yandaş, candaş gazetelerin manşetleri siz haberin sonuna gelene kadar değişiyor.
Henüz TWITER’lı olamadım ama, facebook’un book’unu çıkardık. Bir resim koyuyorsun facebook’a bir dakika sonra sayfalarca altta kalıyor, yenileri geliyor…
Bir de “beğen – paylaş” cenderesi var… Çok hayati, ulusal ya da uluslar arası bir konuda bir resim – bir yorum yazıyor vatandaş ve ekliyor “insansan, türksen, müslümansan “beğen” dahası “paylaş”. Beğenip paylaşmazsan ya intihar edecek, ya da içip içip gecenin üçünde kapına dayanacak!
Aslında kendince sosyal sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünüyor, ya da bir konuda kendini sorumlu hissediyorsa, yazdığı üç cümle beğenip paylaşılınca kendince sorumluluğunu yerine getirmiş olacak.
Suriye’deki kafa avcılarına ilişkin bir ileti, ya da açlıktan susuzluktan ölen Türkmen çocukları ile ilgili bir ileti bin kere paylaşılıp, beş bin beğeni alınca sorunun çözüleceğini düşünüyor olmalı iletiyi koyan. Öyle bir şey yok! Suriye’deki kafa avcıları göreve, Türkmen çocukları ölmeye devam ediyor.
İletiyi gönderen arkadaş, iletinin bin kere paylaşılıp, beş bin kere beğenilmesinden memnun, başını yastığa koyar koymaz derin ve huzurlu bir uykuya dalıyor.
Aslında gece mi uyuyoruz, yoksa sanal alemde “beğen” & “Paylaş” oynayarak mı uyutuluyoruz, düşünmek gerek.
Müzminleşmiş, Kıbrıs ve Filistin sorunları ile yaşıt, şerefli ama bir o kadar da sorunlu mesleğimizin, her şeye karşı sabırlı ama kendi meslektaşına karşı her nedense tahammülsüz meslektaşlarımızın sorunlarına keşke “beğen” & “paylaş” beğenip paylaşmazsan ölümü gör diyerek çözüm bulabilsek.
Oysa çözümü, bir avuç meslektaşımızın desteği ile “tek başına” mütevazı emekli maaşından mahkeme masrafları ödeyerek, yüzlerce kilometre kat edip mahkemelere gelerek, sadece meslektaşlarımızın değil, aynı zamanda yıpranma alan gazetecisinden itfaiyecisine, polisinden postacısına birçok meslek mensubuna çığır açan İsmail Abimiz gösterdi.
İsmail Abinin yaptıklarını facebook’ta değil, aklımızda, vicdanımızda, sorumluluk duygularımızda paylaşırsak en azından çözüm için doğru yolu bulmuş oluruz.