Yukarıdaki resimde
Konuşma baloncuğunun içinde gördüğünüz o selâmlaşma sözü, gerçek değil!
Şimdilik sâdece bir şakadan ibâret!
Sizler kolayca okuyasınız diye
Şu anda açdığınız bu sayfaları makyajlayan
Sitemizin İdârecisi Semih KOÇ
Lâtife etmek gâyesiyle eklemiş oraya!..
Fakat
Önümüzdeki dönemlerde
Resimin size göre sol tarafındaki er kişinin
Teftiş etdiği askerleri “Merhabâ, Memur!” diye selâmladığını duyarsanız
Sakın şaşırmayın!
Niçin şaşırmayalım diyorsanız şâyet
Eski Tüfek bu sualinizden kendisine vazife çıkartır
Ve sebebini
Telgrafın tellerine havâle edip
Küçüklerine bol bol sevgi
Ve dahi
Öğür ve büyüklerine de hörmetlerini ilâve etdikden sonra
Size göndermeyi kendisine görev bilir.
Ordumuzun tepesine tünemiş iki Orgeneral karnından fısladı; üfürdü, geçdi.
Boyalı basın; yazdı, çizdi, çığırdı, geçdi.
Emekli askerlerimiz umursamadı; göz süzdü, burun kıvırdı, dudak bükdü geçdi.
TEMAD, TAS-SEN ve TESUD sâdece bakdı; anlamadı, susdu, geçdi…
Muvazzaf cenâh derseniz; tayin, terfi, telâş, teftiş, takdim, tâlim, tatbikât, tâciz, tekme, tokat… Olmuş ekserisi dilsiz uşak!..
Fakat
Eski Tüfek
Terbiyeli üç maymunu âzad etdi; gözündeki perdeyi kaldırdı, ağzındaki bağı çözdü, kulağındaki tıpayı çıkartdı…
Kalem, kağıt, mürekkep, mum, vakit
Ve dahi uykuya hasret gözlerine
Ucu gırmızı mumla mühürlü bir seferberlik fermânı yollayıp
Hepsini görev başına celp eyledi…
Kimi gomutanlarımızı
Merhabâ, Asker! nidâsından
Merhabâ, Memur! seslenişine götüren yılankavi kıvırmaların
Esbâb-ı mucibesine muttali olmak isteyen can dostlarımıza
Anlatalım!
Buyurun…
T.B.M.M.’nin kabul etdiği bir kânun var.
Biraz mürekkep yalamış herkes bilir.
Devlet memurlarının hizmet şartları, nitelikleri, özlük işleri ve saire hukûkî esaslarını tanzim eden
657 sayılı Devlet Memurları Kânun’u.
Aşağıda gördüğünüz işbu kânunun birinci maddesi
Tâ 1965 senesinden beri şöyle avâz ediyor;
“Subay ve Astsubaylar, memur değildir!”…
Siyâsi cenâhın askere bakış açısı yukarıda gördüğünüz minvâl üzere. Bunu böyle bilelim.
Peki
Asker cenâhında vaziyet nedir?
Bugün itibârıyla
Türk Ordusunda görev yapan takribî 650.000 asker hangi kânunlara tâbi?
Görevlerini hangi kânunlara göre ifâ ediyor dersiniz?
Buyurun, birlikde sayalım;
Asker dediğimiz şahısların tâbi oldukları kânunlar yukarıda gördükleriniz ile mahdûd değil elbetde. Daha onlarcası var.
Biz, konumuz ile alâkalı olan sâdece temel kânunları yazdık buraya.
* * *
Yarım asır önce meriyyete konulan
Ve bugün dahi hâlâ meriyyetde olan işbu kânunlardan gözlerimizi
Bugünlere çevirelim.
Taraf gazetesindeki “derin düşünce” isimli köşesinde
2008 senesinin
Ortagüz ayının dokuzuncu gününde neşretdiği makâlesinde
Rasim Ozan isimli tufeylî
Kendince bir takım cılk bahâneler yumurtaladıkdan sonra
“… Askere gitmeyeceğim! Bu devlete itaat etmeyeceğim!” dedi. (¹)
Tarih, 2010 senesinin dördüncü ayı.
Adı mühim değil,
Günlerden, herhangi bir gün.
Başı gıçı ne tarafa oynadığı belli olmayan Rasim Ozan sıfatlı
Ve
Gazeteci kisveli bu mamacı
İktidar fırkasının çanağından yağlı bir kemik daha aparmak umuduyla
Yal yediği gazeteye çıkıp
Hasbiden ürdü.
Gıçından salyalar saçarak konuşan asker kaçağı bu mamacı gazeteci
Genelkurmay Başkanımız Orgeneral İlker BAŞBUĞ’a
“Sen, devlet memurusun!” dedi. (²)
Fakat
Bu tuzak iftiranın tehlikesini hemen fark eden Orgeneral BAŞBUĞ
Memur sıfatını şiddetle reddetdi…
Sebebini açıkladık!
Asker, niye memur olamaz?
Ya da
Daha doğru bir ifâde ile
Memur, niçin asker olamaz diye!..
Devlet memurluğunu hakir gördüğümüz zehâbına kapılan muhteremler varsa şâyet
Önce
Hemen şu iki satır yukarıdaki cümlemize ilişdirdiğimiz makâlemizi okusunlar
Sonra
Fikirlerini serdetsinler…
Makâlemizin ilk sayfalarında gördüğünüz 657 sayılı Devlet Memurları Kânun’unun
Birinci maddesini delil gösteren Sayın BAŞBUĞ
“Ben, memur değilim! Ben, Türk Milletinin emrinde bir askerim!” dedi.
Sonra da
Memur sıfatını kendisi için “tahkir ve tezyif” telâkki edip
Bu çanak yalayıcı mahlûk hakkında peş peşe tam on dört dava birden açdı.
Diplomat nâmıyla maruf Genelkurmay Başkanımız Orgeneral BAŞBUĞ’un bu şerefli duruşu
Ve dahi
Askerce davranışı ortada dururken
Sınıf arkadaşı
Ve
Silah arkadaşlarını haksız yere hapse atan vatan haini siyâsetci güruhuna tavır koymak için
Makâm ve ikbâl uğruna “memur” olmayı şiddetle reddedip
Genelkurmay Başkanlığı makâmından feragât eden
Orgeneral Erdal CEYLANOĞLU’nun vücudunun üsdüne basarak
Zilli zembille gökden yere indirilen
Ve dahi
Aynı goltuğa gıçını goyan Sucukcu Necdet Bey
Görevinde daha iki seneyi bile ikmâl etmeden
Zihniyet dumuruna düçâr olup
Sayın BAŞBUĞ’un tükürdüğünü yaladı…
Harbiyeye girdiği günden beri
Tam 49 senedir zihin tahtasında yazılı duran “asker” sıfatını
İki elinin on parmağıyla birden siliveren Necdet Bey
“Hayır! Ben, asker değilim!
Ben, devlet memuruyum!” diye fâş eyleyiverdi…
Zihin tahtası orası
Yaz, boz, sil!..
Sil, boz, gene yaz…
Keçe silgi, ak tebeşir, kara tahta yokdur orada nasılsa…
Öyle mi?..
* * *
Deli olduğuna inandırmak için
Sıradan bir adama dahi en az kırk kere deli demek icap eder.
Fakat
Belden kırma fırıldak Rasim’in sâdece bir kerecik “Devlet memurusunuz!” demesiyle
Kendinden pilli Başkanımız Necdet Bey
Şûh bir rakkâse gibi kıvırdı
Ve kendisinin “Devlet memuru” olduğuna inanıverdi…
Peki
Senin emrindeki bir asker,
Senin bu sözünü ciddiye alsa
Ve
Silâhını elinden,
Palaskasını, kütüklüğünü belinden,
Nöbetci kolluğunu kolundan çıkartıp sana verse
Ve dahi
“Mâdem ki sen memursun! Öyleyse ben de memurum! Mesaim bitdi, al şunları, ben eve gidiyorum!” dese?..
Der mi?
Der!..
Verecek cevâbınız var mı muhteremler?
İmam osdurursa
Cemaat …
* * *
Başkomutan ATATÜRK,
Harb meydanlarında sırtını yasladığı silah arkadaşlarını yanına alıp
Göğsünü gere gere askerlerini selâmlarken
O yeşil gözleri
İftihar, kıvanç ve şefkâtle çakmak çakmak parıldar
Ve
Gözümüzün bebeği Mehmetciklerimize
“Merhabâ, Asker!” der idi.
Çok değil, şunun şurasında,
Başkomutan’ın bu sözleri tarihe yazmasının üzerinden bir asır geçdi, geçmedi…
Askerin
Devlet memuru olmadığı en az yedibin seneden beridir pişmiş çebiş kellesi gibi orta yerde sırıtıp dururken
T.C. Ordusunun tepesinde oturan bu eyyâmcı Bey, Efendi ve Aga tayfası
Yirmibirinci asırın ikinci on senesinde hemencecik irşâd oldular
Ve
Aynı makâmdan şakıyan besleme bağ bülbülleri misâli
“Bizler; asker değiliz, memuruz!” dediler.
Ağızlarından yumurtaladıkları bu cılk kelâm ile
Yedi bin senelik asker,
Yumurtadan cücük çıkartır gibi
Bir günde
Oluverdi Devlet memuru…
Omuzunda dört yıldızlı apolet ile ortalıkda dolaşan bu Bey, Efendi, Aga takımı
En az üç bin senelik şanlı bir tarihin sancağını dalgalandıran Türk Ordusunun komutanı olduklarını unutup
Son birkaç seneden beridir dünya kamuyou önünde
“Ekmek, musaf çarpsın ki bizler asker değiliz, memuruz!” diye gıçlarını yırtıyorlar…
Pekiyi
ATATÜRK,
Tâ 1926 senesinde
T.C. Devletinin Cumhurbaşkanı sıfatıyla
Kendini memur zanneden siz Orgenerallere
Şöyle emretdi;
“Ben, ordu ile küçük rütbelerden beri içten temâsı olan bir askerim!”
ATATÜRK’ün bu emrinden
Haberiniz var mı sayın Beyler, Efendiler, Agalar?..
Şanlı Türk Ordusu’nun tepesini işğal eden siz Orgenerallerin bugün yapdığı bu kıvırganlığı görse idi şâyet
Başkomutan ATATÜRK
Hepinizin yüzüne tükürmez miydi?
* * *
Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan ve Kuvvet Komutanı ağız birliği ederek diyorlar ki “Bizler, Devlet memuruyuz!”.
Peki
Mevzuatımız ne diyor devlet memurları hakkında?
İşde Kânun;
Asker kıyâfeti giyerek “Devlet memuruyum!” diye basının karşısına çıkan siz eyyâm agaları
Yellenerek abdest bozar gibi suskunluğunuzu bozuyorsunuz
Ve dahi
Çok konuşulacak açıklamalar yapıyorsunuz da…
Söyleyin bakalım;
Mâdem ki devlet memurusunuz, konuşmak için Millî Savunma Bakanı’ndan izin aldınız mı?
İsmet Bey’den izin almadıysanız şâyet
Siz devlet memurları
Yukarıdaki Kânun maddesini ihlâl etdiniz… Suç işlediniz!
Devlet memuru olduğunu söyleyen Necdet Bey, Yaşar Efendi, ve dahi Hulusi Aga
Devlet Memurları Kânun’u madde 15 hilâfına davrandılar.
Vicdanlı bir Cumhuriyet Savcısı varsa bu memleketde şâyet
Buradan suç ihbâr ediyorum. Hemen idârî soruşdurma başlatsınlar.
Gelelim meselenin ikinci vechesine
Herhâlde biliyorsunuzdur
Genelkurmay Başkanı, hiçbir Bakana bağlı değil. Doğrudan Başbakana bağlı.
İşde Kânun. Hem de Kânunların Ana’sı.
Şimdi de Anayasa’ya sırtınızı dayayıp
“Genelkurmay Başkanı, Başbakana bağlıdır. Bak, işde Anakânun!
Basına demeç vermek için Bakan’dan izin almak zorunda değildir” diyorsanız şâyet
Hangi sebeple “Bizler, asker değiliz: Hepimiz devlet memuruyuz!” diye yırtınıyorsunuz agalar?..
* * *
Daha ötesi yok!
Mareşâl olacak çapda değil üçü de…
Bir subay için
Orgenerallik en yüksek rütbe,
Kuvvet Komutanlığı, İkinci Başkanlık, Genelkurmay Başkanlığı en yüksek makâm…
Kurt, kocayınca köpeğin maskarası olur! der ebemdedem.
Bizim memur kılıklı Orgenerallerimiz Necdet Bey, Yaşar Efendi ve dahi Hulusi Aga,
Ağızlarından yumurtaladıkları densiz, seviyesiz, ucuz ve hoyrat sözleriyle
Mesleklerinin şâhikasında milletin maskarası oldular!..
Asubay hak arama mücâdelesine tâze bir nefes vermek üzere
Çıkdığımız dönülmez yolculukda
Yazdığımız ilk makâlemizin ismi “Adam Arıyorum, Adam!” idi.
emekliassubaylar.org mecrâsında 10 Temmuz 2012 senesinde neşretmişiz.
Ve dahi
Şu nidâ ile son noktayı koymuşuz makâlemize; “Elimde kandil, gözümde umut; gün ışığında adam arıyorum, adam!”
Yukarıdaki sözünde Emekli Korgeneral Engin ALAN da bizim dediğimizi haykırıyor. Adam mısınız? diye soruyor!
Demek ki o makâmlarda henüz adam yok!
Yazık!..
Şanlı Türk Ordusu adına hicâb edilecek, hakikâten çok elem verici bir vaziyet…
Subay yetişdirmek için seçdiğimiz çocuklarımızın sâdece akıllı olması yeterli değil demek ki!..
Aynı zamanda
Haysiyetli, izzet-i nefsi yüksek, faziletli, vefâ duygusu gelişmiş, mâneviyyâtı sağlam olması gerekiyormuş meğerse…
Askerlik tarihimizin hiçbir döneminde Genelkurmay Başkanı
Kendi sınıf arkadaşları, subayları, asubayları, komutanları tarafından bu kadar tenkit edilmedi…
Sözünün Er’i olması beklenen Orgeneral Necdet ÖZEL’i
Tarih,
Kendi sözünün maskarası olan
Ve dahi
Devlet memuru Necdet Bey olarak tahattur edecek ebediyyen…
* * *
Genelkurmay Başkanlığı makâmındaki minderi kendinden yaylı goltuğunda oturan Necdet Bey
T.B.M.M.’nin emrine karşı geliyor
Ve dahi diyor ki
“Ben; asker değilim, devlet memuruyum!”
Devletin kânunları
“Askerler, özel kânunları hükümlerine tabidir” deyip dururken
Bu Bey, Efendi ve Aga takımının
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kânunlarına ayak direyip
“Hayır! Biz; asker değiliz, devlet memuruyuz! (²)” demekde ısrar etmesini askerlik, haysiyet, gomutanlık, akıl
Ve dahi
Devlet adamlığı ile izah etmenin imkânı yok.
Ömrü boyunca silah arkadaşım dediği askerlere
Kafasına çölmekden saksı düşmüş adam gibi
Durduk yerde memur demek sağlıklı bir ruh hâline işâret etmiyor.
Yalan, dolan, hile, hurda. Farketmez!
İçtimaiyyât kâidesidir.
İnsanlar, ilk duyduğuna inanır. İnandığından da vazgeçirmek kolay değildir.
En az yedi bin seneden beri yüzlerce devlet teşekkül edip askerlik tarihine altın mühürünü vuran
Ve dahi
Dünyanın en büyük, en kuvvetli, en tertipli ve en muzaffer ordularını bağrında büyüten Yüce Türk Milleti
Askerin, Devlet memuru olduğunu da ilk defâ Necdet Bey – Hulusi Aga tayfasından işitdi 2013 senesinde…
Orgeneral rütbesinde iki densizin ağzından dökülen “Asker; Devlet memurudur!” zırvasını
Bakalım akıllı kaç Orgeneral dimağlardan silebilecek.
* * *
Şimdi,
Askerin, asker olduğunu
Devletin bunca kânunu bas bas bağırırken
Nasıl oluyor da Bey, Efendi, Aga taifesi çıkıp ortaya
“Valla billa biz hepimiz Devlet memuruyuz!” diye cıvık cıvık üfürüyorlar?
Bilmemeleri kâbil değil. Öyleyse dertleri nedir Orgeneral rütbesindeki bu subayların?
Acaba bunlardan bâzıları “çiğ yediler” de karnı mı ağrıyor?
Ateş olmayan yerde duman tütmez!
Bakınız, Nisan 2014 tarihinde zamânın Başbakanı R. Tayyip ERDOĞAN ne dedi?
“Genelkurmay Başkanı’nın kaseti var!”
Bildiğim kadarıyla Necdet Bey bu haberi tekzip etmedi. Ya da ben işitmedim.
Tekzip etdiyse şâyet göndersin bize. Sayın Ersen GÜRPINAR hayır demez herhâlde! Bu sayfaya ekleyelim.
Sayın ERDOĞAN’ın bu iddiasının doğru olup olmadığını en iyi Necdet Bey bilir.
Fakat bu iddia hakkında dâva açmadığına göre
Ya da
Hiç olmazsa en azından tekzip etmediğine göre
Acaba Necdet Bey zamânın bir yerlerinde “çiğ” mi yedi?
Necdet Beyin kaseti gerçekden var mı?
Bu kasetle yapılan şantajın neticesi olarak mı “Ben, memurum!” diye avâz avâz bağırıyor?
Yoksa
Birileri kasedi ortaya sürmek tehdidi karşısında Necdet Bey ile asker-memur takası mı etdi?
Kendine özgü;
Nasıl olur da
Garga guşunun bokunu bellediği gibi hep bir ağızdan “Bizler asker değil, memuruz!” diyebilir Allah’ım?
Her geminin sığınacak bir limanı,
Her guşun tüneyecek bir yuvası,
Ve dahi
Her memurun emir alacağı bir âmiri olsa gerekdir.
Orgeneral rütbeli siz askerler mâdem memursunuz da?
Size emir veren âmiriniz kim?..
Bu hakikâti bilenler bugün demeye cesâret edemese de
Tarih bunu bize bir gün elbetde söyleyecek.
* * *
Kaşarlanmış dört yıldızlı Generallerin bu rakkâse kıvırganlığını
İşin sahibi ruhiyatcılara bıralım tetkik, tahlil ve teşhis etsinler…
Biz gelelim kendi konumuza…
Tavırlı, tutarlı, haysiyetli ve kararlı olmak iyidir.
Üsdelik bu hasletlerin hepsi en çok da askerimize yakışır.
Bir fikir serdediyorsa adam şâyet
Diline dolayıp cümle âleme fâş eylediği bu fikrinin
Sefâsını sürer
Ya da
Ceremesini çeker.
Mâdem ki asker kisvesinin içinde ve Orgeneral rütbesindeyken devlet memurluğuna teşne oldular
Öyleyse bundan böyle memur gibi davranırlar herhâlde…
Teftiş etdikleri merâsim kıt’asını selâmlar iken komutanlarımız
Bugüne kadar “Merhabâ, Asker!” diyorlar idi.
Askerin memur olduğunu bu komutanlarımız kendi ağızlarından yumurtaladıklarına göre
Merâsim kıt’asını selâmlar iken
Bugünden kelli
Komutanlarımız askerlerine “Merhabâ, memur!” diyecekler.
* * *
Yumurta…. Afedersiniz,
Söz
Ağzından çıkar mı?
Çıkar!
Ve
Söz,
Adamı gölge gibi takip eder mi?
Sen
Karargahda, kışlada, arâzide, hudut boylarında, uçağın içinde, tankın üstünde, geminin güvertesinde
Askerin karşısına geçerek
Başını bu tarafa çevirip “Asker! Kendini rapor et!” diyorsan
“Burası ana kucağı değil, asker ocağıdır!” diyorsan
Sonra
Harâmî siyâsetci güruhuna şirin görünmek için
Bu kez de gıçını o tarafa gıvırıp
“Ben, devlet memuruyum!”
“Biz, askerler hep beraber devlet memuruyuz!” diyorsan
Senin aklından şüphe etmek hakkım vardır benim…
Sen
Kendinin Devlet memuru olduğuna inanıyorsan bu karar sâdece seni alâkadâr eder.
Huzurunda ağdalı bir temannâ çekip
Yerdeki halıyı öpecek raddeye kadar
Önünde başınızı aşağılara eğdiğiniz siyâsetci güruhunun
Kapıkulu memuru bile olabilirsiniz…
Fakat
Türk Devletinin size emânet etdiği vatan evlâdı askerler
Sizin gibi düşünmüyor!
O askerler,
Orgeneral İlker BAŞBUĞ’un dediği gibi
Türk Milletine hizmet eden Türk askerleridir.
O askerler
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün askerleridir.
Bu bir…
İkinci hususa gelince;
Omuzunda dört yıldız taşıyan bir Orgeneral
Akşam yatağa “asker” olarak girip de
Ertesi sabah aynı yatakda “devlet memuru” olarak uyanıyor ise şâyet
Kendini memur gibi hisseden bu çift cinsiyetli asker kılıklı memurlar
Ya da
Memur kılıklı askerler
Vatanı müdafaa etmek uğruna ölmek ve öldürmek için hazır bekleyen emrindeki askerlere
“Asker, sana ölmeyi emrediyorum!” diyebilir mi?
* * *
Mermisi bitdiği için siperini terk eden askerlerin
Conkbayırında önüne geçen Yarbay Mustafa Kemâl,
Tek dişi kalmış gevurun kurşun sağanağına sırtını yiğitce siper ederek
Çanakkale Harbi’nde
25 Nisan 1915 günü
Askerlerine neyi emretmişdi?
Tahattur edelim!
Bir an dahi tereddüt etmeden Başkomutanın emrine tevekkül ve şevk ile itaat eden askerler
Hemen süngüsünü takıp kibirli İngiliz Tomi’sinin üzerine atıldı!
Mehmetciğin süngüsünün ucunda kendi askerlerinin canhırâş feryâdını ve can cekişmesini
Dürbün ile gemiden seyreden cephe komutanı İngiliz Orgeneral Hamilton’un dudaklarından
Şu veciz sözler dökülüverdi, istemeyerek;
“Gebe dağlar, Türk doğurmaya devâm ediyor!”
Başkomutanın bir emriyle
Sel olup
Yıldırım olup
Şimşek olup
Ve dahi
Ecel olup düşman gevurunun üzerine hücum eden askerlerin hepsi
Şehit olacağını biliyordu.
Ve koca bir Alay’dan sağ kalan olmadı.
Bu Mehmetcikler, 57 inci Alay’ın askerleri idi…
Her komutan, taarruzu emredebilir.
Fakat
Gebe dağların doğurduğu Türk askerine
Ölmeyi emredebilmek için
O kişinin
ATATÜRK olması gerekir!..
* * *
Kuzeyde;
Söz dinlemez bir kısrak gibi hırçın, âsi ve gemalamaz
Fakat
Kale gibi sağlam Karadeniz’e sırtımızı yaslamışız yaslamasına da
Sâir üç cihetimizdeki komşumuz olan ülkelerin hiçbirisi hakkımızda iyi emeller beslemiyor.
Doğuda 4,
Batıda 2,
Güneyde 2 olmak üzere
Tam 8 ülkeyle kara hududumuz var.
Sekiz komşusu olup da
On sekiz, yirmi, otuz, kırk …
Belki de
Elli sekiz düşmanı olan başka bir memleket yokdur şu dünyada!..
Şimdi
Ateş, burnumuzun dibinde…
Şu anda harbde değiliz fakat harbdeymişiz gibi sivilinden askerinden harp zaiyatı veriyoruz.
İnsanlarımız evinin içinde, çocuklarımız devlet okulunun bahçesinde serseri kurşunlara hedef oluyor.
ATATÜRK’ün tapulu tarlasının üsdüne kaçak olarak inşâ etdikleri
1.000 odalı kâşânelerde ikâmet eyleyip
Hükümeti idâre etdiğini zanneden siyâsetci güruhu
“Ey Esed, Ey Esed! Allah senin canını tez zamanda alsın inşallah!” ilenmeleri eşliğinde
Ucuz, ve âdi siyâsi laflar üfürürken
Ve
Şu cennet memleketimin hâl-i pür melâli bu minvâl üzereyken
Hulusi Aga diyor ki; “Her türlü harbe hazır olmalıyız!”
Peki,
Harbe hazır olalım, olmasına da
Hangi Cumhurbaşkanı ile?
Hangi Başbakan ile?
Millî Savunma Bakanını geçiniz… Hukukcuyum diyor; kitabı yok, adâleti yok! Kayıkcıyım diyor; küreği yok!..
Hangi Genelkurmay Başkanı ile ?
Ve dahi
Hudutda düşmana ilk mermiyi sıkması beklenen
Hangi Kara Kuvvetleri Komutanı ile?..
* * *
Tarih, 2014…
Askerinden siyâsetcisinden kutursuz devlet adamlarının
12 seneden beri icrâ etdikleri sığ, samimiyetsiz ve seviyesiz siyâsetin tabii neticesi olarak
Bugün artık ateş çemberinin ortasındayız!..
Sekiz devlet ile sınır komşusuyuz.
Fakat bugün elli sekiz ülkeyle düşman olduk.
Sıfır sorun hedefiyle yola çıkan Ahmet Davut’un Amerikan mahrecli stratejik derinlik üfürüzmaları yüzünden
Stratejik derinlikli bir kuyunun dibine düşdük!
Ve dahi
Sıfır komşuya geldik dayandık, hamd olsun!..
Şimdi
Gözler, ufukda! Hudutda düşman gözetliyor.
Mermi, namluya sürüldü! İşâret parmakları tetikde.
Asker, teyakkuzda! Emir bekliyor.
“Türk Ordusu’nun dünyanın sekizinci en büyük ordusu olduğunu kaydeden” Hulusi Agam,
Dünyanın en büyük ilk yedi ordusunun hepsinin
Memurlardan değil de
Askerlerden müteşekkil olduğunu biliyor mu acap?..
Orgeneral harbe yeşil ışık yakdı
Ve
Her türlü harbe hazır olmalıyız! diye emir buyurdu buyurmasına da
Harbe kiminle hazır olacaksın?
İkisini de misliyle vurun! diye talimat veriyorsun da
Düşmanı kim vuracak Hulusi Agam?
Sen mi vuracaksın?
Yoksa
Memur mu?
Sabah kışlaya gidiyorsun
Oradaki askerlerin karşısına çıkıp “Sizler, memursunuz!” diyorsun!
Akşam, gazetecileri çağırıyorsun ve
Sabah “memur” dediğin adamları göstererek “Askere talimat verdim!” diyorsun!
Bu hercâîliği bırak!
Asker misin?
Memur musun?
Allah aşkına söyle bana!
Sen nesin, Hulusi Agam?
* * *
Sayılı gündür, tez geçer!..
Dokuz otuz günü kaldı şunun şurasında…
Merhabâ, Memur! ismiyle münteşir işbu makâlemizin
emekliassubaylar.org mecrâsında neşredildiği Koç ayının şu son günlerinde
Ana rahmine düşen en kıvrak, en gürbüz, en kuvvetli, en akıllı ve en hızlı atmık
Âşık’ına bir an evvel kavuşmak isteği ile yanıp tutuşan Mâşuk gibi
Şevk, haz, heyacan, azim, tutku ve dayanılmaz arzuyla
Arkasına bakmadan var gücüyle daha derine doğru yüzüp
Orada kendisini bekleyen yumurtaya yapışarak yekvücud olup da
Ve dahi
O yumurta ile
Rahim ve Rahmân olan Allah’ın izniyle
Ve Allah’ın huzurunda nikâhlandıkdan sonra
Ana rahminin duvarına tutunmayı başaran döllenmiş o yumurta
Teşekkül ve tekemmül ederek
Ete kemiğe bürünüp de
Dokuz ay misâfir edildiği ana rahminden dışarı çıkarak
İlk nefeslerini almak için
Hekimin sevecen şamarını gıçına aşketdikden sonra
Dünyaya henüz gözlerini açmadan
İlk çığlıklarını atdıkları günlerde
Necdet Bey’in dört senelik saltanatı hitâm bulacak!
Ve föter şapkayı giyecek.
Başkanlık sırası sana geliyor…
Haa!..
Şimdiden hatırlatalım
Memur,
Sekiz-beş çalışır,
Fazla mesai nedir bilmez,
Akşam saat 5 oldu mu odasını terk edip evine gider.
Silah dayasan alnı çatının ortasına, durduramazsın!
Hattâ
Memur;
Ölmek nedir,
Öldürmek nedir, bilmez…
Değil senin emrinle ölmeyi, öldürmeyi
Sana selâm bile vermez!
Türk Milletinin şerefli bir askeri olan ATATÜRK
Asker gibi düşündü
Ve dahi
Asker gibi davrandı hep.
Sen,
Otel lobisindeki masanın etrafında otururken
Siviller ile birlikte işret eyleyip
Şen kahkahalar atabilirsin!(³)
Fakat
Sen,
Memur gibi düşünüp de
Eski Tüfek’in müseccel bir vecizidir;
“Aptallar, yanılarak öğrenir!”
Bu sözlerimi
Kulağına küpe et Hulusi Agam!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.