5802 sayılı ve
1951 tarihli Astsubay Kânun’unun ışıltılı sularında
Sazan balığı arayan Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar ismiyle mâruf
5 tefrikalık makâlemizin hitâmına nihâyet vâsıl olduk!
Son ve beşincisi olan bu bölümümüze mürekkep üflemeden önce
Şâyet iltifat buyurursanız
İlk dört bölümde hangi konuları fâş eyledik, bir görelim can dostlarım!
Birinci bölümde;
İkinci bölümde;
Üçüncü bölümde;
Dördüncü bölümde;
Bu Kânun’u sabır ile un eyleyip kalburda eledik, eledik, eledik…
Ve
Turpun en irisini heybeye değil
Fakat
Şu anda kıraat etdiğiniz işbu bölüme sakladık!
Makâle külliyâtımızın sonuncusu ve beşincisi olan bu bölümde ise evvel Allah;
Bugün Astsubay unvanıyla bilinen asker kişilere yapılan haksızlıkları keşfetmekle bitiremedim. Bulduklarım elimde… Henüz bulamadılarım kim bilir nerede?..
Ben yazmaya çalışıyorum. Sizler de hayretle okuyup şaşırıyorsunuz.
Fakat Astsubaylara yapılan haksızlıklar silsilesinin
Bugüne kadar bulduklarımdan daha fazla olduğundan hiç şüphe etmiyorum.
Beşincisini okuduğunuz Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar tamgalı işbu tefrikamızda
Şu satırlara kadar okuduğunuz bilgileri sâdece bir bölümlük bir makâlede anlatırım sizlere diyerek başladım çalışmaya…
Okudukca çoğaldı,
Buldukca üredi,
Yazdıkca uzadı…
Beş, on, yirmi, otuz, kırk…
Bu bölümü bu kadar uzatmak istemezdim.
Lâkin bulduklarımı yazmazsam mesleğime haksızlık, meslekdaşlarıma da saygısızlık etmiş olurdum.
Meseleye bu saik ile temâs eden Eski Tüfek
Hasretle ol şeb gâh uyuyup gâhi uyanırken
Mebzul miktarda kuyruk yağı bulmuş gedâ kasab misâli
Mürekkebi üflemekde pek cömert davrandı sizin anlayacağınız…
Bu bölümü emekliassubaylar.org konağında
Sayın Semih KOÇ
Bakalım kaç sayfada iskân edecek.
Övüneceğimiz, sevineceğimiz bir şeyler bulmak umudum hâb-ı hayâl oldu. Neşve aradıkca nâmertlik çıkdı karşıma.
Hâl böyle olunca da
Derdi dağları aşan Şâir Âli Efendi’nin o bildik beyiti zihnimde cezbeye tutulup
Vecd ile raksetmeye başladı göynümüm köşe bucaklarında;
Neşve tahsil etdiğin o sâgâr da senden gamlıdır,
Bir dokun, bin âh işit kâse-i fağfurdan…
Şâir, dokunur dokunmaz sâgâr inlemiş ya!
Astsubayların meselesi de işde aynı minval üzere…
Hattâ bizim dertlerimiz,
Daha dokunmadan dertli dertli inileyiveriyor!…
Allah sıhhatli ve uzun ömürler versin kendisine…
Mevlâna Hazretleri diyârından muhterem büyüğümüz
Hava Emekli Astsubayı Sayın Tayyar YILDIRIM ile bugüne kadar 4 kere buluşmak imkânım oldu Seymenler şehrinde.
Bu sene üçüncüsünü kutladığımız 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü faaliyetleri kapsamında
Başkanımız Sayın Ahmet KESER’in yerlisinden yabancısından yaklaşık 750 misafirin şerefine verdiği kabulde bir araya geldik Tayyar Bey ile…
Kısa bir hasbıhâlden sonra evvelki buluşmalarımızda mûtad olduğu üzere gene şöyle sitem eyledi kendisi bana;
“İyi güzel de Şükrü kardeşim! Yazıların çok uzun!.. Biraz daha gayret etsen hani! Makâleyi yazdığın kağıdın bir ucu tâ Konya’ya erişecek! Kısa tut da şunları Allah aşkına, herkes okusun!”
TEMAD Konya İl Başkanımız Sayın YILDIRIM’ın bu tavsiyesinin başımızın üstünde yeri var elbetde. Kendisinin yazdıklarını okudum tek tek. Hakikâten Tayyar Bey kısa, kolay okunan ve çok lezzetli yazılar yazabilmiş! Bunu yapabildiği için de huzurlarınızda kendisine hayranlığımı ifade edeyim müsaadenizle…
Eski Tüfek,
Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar hüviyetli muhammes işbu makâlemizde
186 seneden beri öksüz kalmış bir mevzuya el atdı kendileyin.
Biricik kellesini koltuğuna alıp vatan hizmetine koşan iki sınıf askerden birisi olan Subaylarımız
186 seneden beri tam maaş ile emekli olmayı kendine hak bellemişken
Biricik kellesini koltuğuna alıp
Aynı vatanın hizmetine koşan öteki(!) sınıf asker olan biz Astsubyaların tam maaş ile emeklilik hakkını
Birileri tam 64 sene evvel gasbetmiş!
Bu haksızlığa, bu vefâsızlığa, bu kadirbilmezliğe, şu şerefsizliğe sebep olan ve imzâ atanlar hakkında yazılacak bir makâleye
Söyler misiniz Sayın YILDIRIM,
Vicdâni ahlâk,
Silâh arkadaşlığı,
Allah korkusu şöyle dursun
Kâğıt mı yeter,
Mürekkep mi?..
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısı 1951 senesinde komisyonda müzâkere edilirken yapılan konuşmalarda bir emâre göremedim. Fakat söze konu Kânun’un kabul edildiği yıllarda Türkiye’nin NATO’ya girmesi için çoğu siyasetci ve Subay yaltakcıların şahsî menfaatleri için gizli kapaklı tezgâhlar çevirdiğini söylemeye hâcet yok!
Hâl böyle olunca da gıçına bile Amerikan donu giymeye müptelâ Conisever Subaylarımız
Ordumuzun teşkilât yapısında köklü bir değişiklik yapdılar.
Buradan varmak istediğim netice şudur. Türkiye’nin NATO’ya üye olmasıyla birlikte ordu teşkilâtımızın da Coni’nin rahatlıkla nüfuz edebileceği ve kullanabileceği şekilde tanzim edilmesi gündeme geldi.
Silâhından, kıyâfetinden donuna, çorabına, şapkasına kadar; hattâ uygun adım yürüyüşüne kadar Coni’ye öykünen subaylarımız askerî mevzuâtımızı da Coni’ye uydurmaya yeltendi. Astsubay Kânun’u konusunda da bu hâkikatler ayniyle vâkidir. Şöyle ki 1951 senesinde çıkartılan Astsubay Kânun’unun esâsını ve ruhunu Coni’nin askerî mevzuâtından aldığı ayan beyan ortadadır.
Eşit fırsat, şeffaf rekâbet, sürekli ve dikey terfi temeline oturtulan Amerikan askerî teşklilâtının 5802 sayılı Astsubay Kânun’una kısmen yansıdığını komisyondaki konuşmalardan anlıyoruz.
Şöyle ki; Millî Savunma Komisyonunun hazırladığı Kânun Tasarısında o zamanlarda “Gedikli Erbaş” dedikleri asker kişilere yeni bir unvan olarak “Gedikli Küçük Zabit” ismi verildi. Astsubay sınıfının olmadığı Amerikan ordusunda bu tâbir, Warrant Officer ibâresinin kaba bir tercümesinden başka bir şey değildir. Warrant Officer’lik unvanı, bilindiği üzere bizdeki astsubayların üstünde, subayların altında bir konumdadır. Dikey terfi silsilesi içinde Gedikli Erbaş Coni’lerin terfi edebileceği bir unvandır.
Düşünebiliyor musunuz, 1951 senesinde ordumuzda astsubayların subay olması öngörülüyor. Ve 5802 sayılı Astsubay Kânun’u için işde Genelkurmay Başkanımız bu maksatla T.B.M.M.’deki vekillerden rey istiyor.
Astsubay Kânun’u Meclis’de müzâkere edilirken vicdân, akıl ve şeref sahibi hamiyyetperver vekiller de yok değildi elbetde. Kendisi emekli bir subay olan Elazığ mebusu Sayın M. Şevki YAZMAN, kânun müzâkere edilirken Meclis’de şu önemli açıklamayı tarihe şerh düşdü;
Emekli subay Sayın YAZMAN, o vakitlerde “Gedikli Erbaş” denilen ve “Astsubay” unvanı verilen asker kişilerin
Terfi ederek mutlaka “Subaylık” mertebesine yükseltilmesi şartını Meclis’de mertce ve açıkca söyledi.
Bugün itibariyle hâlâ T.B.M.M. milletvekili sıfatını taşıyan;
Ordumuz
Bugün hâlâ ayakda durabiliyorsa
İşde bu
Sayın Şevki YAZMAN gibi mert, dürüst, şerefli, yiğit, vefâlı, nâmuslu, sözüne sâdık, vatansever subaylarımız sâyesindedir. Bu nitelikleri haiz subaylarımızın ordumuzdaki sayısı herkesin bildiğinden bile çok fazla, biliyoruz!
Hepsine selâm olsun!..
Gönlümüz, ruhumuz ve yüreğimiz onlarla…
Meclis’de müzâkere edilen kânun tasarısında Astsubay unvanı verilen askerlerin
Belli bir süre görev yapdıkdan sonra muhakkak “Subaylığa” yükseltilmesi gerektiği konusunda
Zamânın Başbakanı rahmetli Adnan MENDERES de kendi şerhini açıkca ortaya koydu.
Bu maksatla Meclis Başkanlığına takdim etdiği Kânun Tasarısında bu konuda bakınız Sayın MENDERES neler dedi;
Gördünüz, okudunuz ve anladınız, değil mi?..
Zamânın Başbakanı Sayın MENDERES
Astsubay Kânun’unu yukarıdaki tasarıda okuduğunuz bu şart ile imzâladı.
Ne diyor Sayın MENDERES? “Astsubayların subaylığa yükseltilmeleri esas olarak alındığından …”
Fakat Kânun’un bu hükmünü Genelkurmay Başkanlarıı hiçbir zamân işletmedi.
Astsubayların belli bir süre görev yapdıkdan sonra subaylığa terfi etmesine imkân verecek iç düzenlemeleri
Zamânın Genelkurmay Başkanı Org. Mehmet Nuri YAMUT yapmadı.
Kendisinden sonra görev alan halefleri de bu Kânun kabul edildikten sonra kasden yapmadı.
Ve Kânun’u bu yönüyle kelimenin tam anlamıyla iğdiş etdiler.
Astsubaylık tarihinde Astsubaylara şu tarihe kadar en büyük kötülüğü yapan kişi,
Sağ tarafınızda tavsırını gördüğünüz işde şu subaydır.
Zottirik Kenan bile ikinci sırada gelir!..
Kendisine birinci sırada yer tutan bu subay;
Ordu içine çöreklenmiş korkak, haysiyetsiz, yüreksiz ve maslahatcı üç beş subay
Kendilerini astsubaylar ile çetin bir rekâbetden korumak için bu Kânun’u delinmez bir zırh olarak kullandı.
Subay ismini verdikleri sahte cennete kendilerini kapatıp kapısını da sıkıca kapatdı. Arkasından kilitledikleri bu sahte cennetin kapısını bugüne kadar kimseye açmadılar.
Bu sahte cenneti, silâh arkadaşları olan astsubaylar ile paylaşmayı hazmedemeyen bâzı subaylar
Daha güçlü, sürekli, dikey ve şeffaf rekâbet imkânı veren, birlik ruhu daha kuvvetli, çalışma şevki ve harp etme azmi yüksek bir ordu teşkil edilmesine bugüne kadar bilerek ve isteyerek engel oldular.
Ordumuzun bugün itibariyle içine yuvarlandığı fesat uçurumuna bakıldığında bu subayların başarılı oldukları gün gibi ortada duruyor.
Mahkemedeki ifâdesinde inkâr etse de Başbakan Sayın Adnan MENDERES’e atfedilen bir söz vardır. “Ben orduyu, Astsubaylar ile de idâre ederim!” dediği söylenir. Astsubay Kânun’una karşı gösterdiği müspet ve şefkât dolu bu tavrına bakılırsa rahmetli MENDERES’in böyle bir söz irâd etmiş olması da gâyet muhtemel görünüyor.
Kimbilir!..
Rahmetli MENDERES belki de kimi subayların kendisine karşı beslediği hasmâne tutumu hissetmiş ve böyle bir Kânun hazırlamışdır.
Olamaz mı?
1951 senesinde meriyyete giren 5802 sayılı Astsubay Kânun’u madde 20’de bakınız neler yazıyor.
Makâlemizin önceki bölümlerinde defalarca ifâde etdik. Astsubay Kânun’unun temelinde, astsubayların belli bir süre görev yapdıkdan sonra subaylığa terfi ettirilmesi şartı vardır. Astsubay Kânun’unun yukarıda gördüğünüz maddesinde 1951 senesinde bu hak teslim edidi ve kararlı bir şekilde kânun’a işlendi.
Yukarıdaki sayfalarda şu dakikaya kadar görüp okuduğunuz üzere
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısındaki Gerekce ve Kânun metninde
Astsubayların belli bir süre görev yapdıkdan sonra subaylığa yükselmeleri esâs alınmış idi.
Fakat bu kânun meriyyete girdikten sonra 27 Mayıs 1960 subay darbesi vurdu Astsubayları bu kez.
Darbeci subaylar aşağıda gördüğünüz 926 sayılı TSK Personel Kânun’u ile 1967’de önce Astsubay Kânun’unu ilgâ etdiler.
Zamânın darbeci Genelkurmay Başkanı Org. Ahmet Cemal TURAL bu kânun’a “ince bir balans ayarı” yapdı. (3) Bu ayar ile Astsubayların Subaylığa yükselmesini sözde yeni esâslara bağladı. Bir başka ifâdeyle astsubayların Subaylığa yükselmelerinin önüne aşılmaz bir duvar ördü.
Bütün bunların üsdüne bir de tüy diken Aristo’cu subaylar
1935 senesindeki 2 sınıflı teşkilâtdan
Sanki marifetmiş gibi
1961 senesinde 3 sınıflı ordu teşkilâtına yöneldiler…
Kendi sınırları içine hapsedilen ve dikey terfi imkânı bulamadığından cinnet geçiren Astsubay zümresinin yanına
Mağdur edilmiş ikinci bir sınıf olarak bu kez de Erbaş’ları dahil etdiler.
Yakın zamanlarda teşkil etdikleri Sözleşmeli Subay/Astsubay/Er sınıfları ile de ordumuzdaki bölünmeye zirve yapdırdılar.
Muvazzaf asker sınıfının sayısı böylece 2’den 6’ya yükseltildi. Fakat subaylar hariç diğer sınıfların hepsi gene kendi rütbe ve sınıflarının içine hapsedildi. Kendi dertleriyle başbaşa bırakıldı.
Mesleğe Astsubay başla, Astsubay bitir.
Erbaş olarak asker ol, Erbaş olarak emekli ol…
Hindistan’da bile artık çökmeye yüz tutan kast düzeninden ne farkı var bunun?
Daha çok sınıf, daha çok ayrışma, daha çok dert…
Bundan daha güzel “Divide E Impera” olabilir mi?
Aristo bile bu kadarını hayâl edemezdi.
Ve “bir hak ver fakat karşılığında en az ve mutlaka bir hak geri al!” ilkesi gene tekerrür etdi.
Yukarıdaki kânun sayfalarında gördüğünüz üzere
Erbaş’lıkdan Astsubaylığa terfi(!) ettirilen asker kişilerin elinden bu kez de Subaylığa yükselme hakkı geri alındı.
Böylece;
Aşağıda gördüğünüz 1967 tarihli kânun mucibince
Subay olmak isteyen Astsubayın önüne 4 şart konuldu…
TEMAD’a verdiği 04 Mayıs 2012 tarihli e-muhtırasında Necdet Bey,
“Subaylığa geçiş miktarının” “%15’den %25’e” çıkartıldığını” yumurtalamışdı.
Beyim, muhtırada bahsetdiğin
%15 rakamı ne idi ki?
%25 dediğin rakam ne oldu?
Söyle de bilelim!..
Bermutâd,
Necdet Bey söylemedi!
Fakat ben sual yolladım kendisine…
Ucu gırmızı mumlu bir istidâ gönderip
Dedim ki;
Tam 21 gece ve 22 gündüz düşündükden sonra
Hemen aşağıdaki çerçevenin içinde siyah beyaz vesikalık tavsırını gördüğünüz Necdet Bey
Şöyle bir cevâb yolladı bana.
Subay olarak sen tâ 1826 senesinden beri “tam maaş” ile emekli oluyorsan
63 seneden beridir neredeyse “çeyrek maaş” ile emekli etdiğin Astsubayların
Hâlinden memnun olmasını bekleyemezsin!
Hayat denen mefhum
Hakikâtler üzerinde devinir.
Leylek lakırdısı
İnsan eylemez!
Tekeden teleme çıkartmaz,
Geniş garınlı
Goca mideli
Geri kafalı siyâsetci ağzıyla sıkılmış palavradan öte bir mânâ ifâde etmez.
Nefes soluduğumuz şu 2014 senesi itibariyle ordumuzda
Astsubayların subaylığa yükselmeleri için
Değil bu engelleri aşmaları
Ağızlarıyla angıt guşu tutmaları bile yeterli olmayacak bundan kelli.
Astsubayların Subaylığa yükselmesini Genelkurmay Başkanları o kadar zorlaşdırdı ki.
“Subay olmak için Astsubaylardan istenen şartlar” listesine
Bu kez de “subay olmaya engel hâller” listesini eklediler.
Harb okuluna girişde aradıkları koşullardan bile daha fazlasını
Subay olmak isteyen Astsubayların önüne koyuyorlar.
Astsubaylıkdan subaylığa terfi şartlarını düzenleyen 926 sayılı TSK Personel Kânun’unun 109’uncu maddesinde;
Astsubayı asla Subay yapmam demenin başka yolu olabilir mi?
21 Mayıs 1952 tarihli Astsubay Yönetmeliğine göre
O vakit ordumuzda görevli bir Astsubaya dikey terfi fırsatı veren üç tercih hakkı var idi;
Bugün meriyyetde olan 926 sayılı TSK Personel Kânun’unda bile Astsubayların bu kadar tercih hakkı yok!
Her türlü sınavı kazanarak Astsubaylıkdan Subaylığa terfi eden Teğmenleri kıdem sırasında bakınız tâ nereye yazdılar;
Bu sıralamayı yapan Aristo’cu akl-ı evvel subaylar
Biraz daha cebretseler
Teğmen olan Astsubayları
Yedek subay dedikleri Asteğmenin altına yazacaklar!.
Dedikleri her şeyi yapdı. Subay nasbedildi. Fakat aldığı sicil numarasında bile Asubay olduğunu yüzüne vurdular. Hatırladığım kadarıyla Asubaydan Subaylığa terfi edenlerin sicilleri Asubay anlamına gelen ‘A-’ ile başlıyor. Deniz kuvvetlerinde ise sâdece Asubaylıkdan Subaylığa terfi edenlerin sicilleri Güverte anlamına gelen ‘G-’ ile başlıyor.
Kara Kuvvetlerinden bir arkadaşım sınavları kazandı ve Teğmenliğe terfi etdi. Subay olmasına rağmen sicil numarası “A” harfi ile başlıyordu. Sebebini sordum. “Subay oldum. Fakat bana hâlâ Astsubay muamelesi yapıyorlar!” dedi…
Subaylığa terfi edebilmek için
Subayların iki dodağının arasından çıkan her şeyi ferman belleyip hepsini başarıyla yapdı.
İbrişimden ince iplik olup iğne deliğinden geçdi
Deve olup hendek atladı
Cin olup şişeden çıkdı
Zağanos olup ağzıyla anka guşu yakaladı
Fakat
Sicil numarası almaya gelince
Subay olamadı…
1935 senesinde ATATÜRK’ün kendi eliyle ‘Asubay’ şeklinde türetdiği kelimeye
Astsubay dedikleri askerler için çıkartdıkları kânun ile
1951 senesinde yapılan al takke ver külâh faslında
5802 sayılı Astsubay Kânun’una aşağıdaki hükümler dâhil edildi:
Yukarıda gördüğünüz kânun ile
Ve dahi şunlar yapıldı;
Aslında 5802 sayılı Astsubay Kânun’u ile bir değil fakat iki asker sınıfı teşkil edildi. İkinci asker sınıfının adı da Subaylık.
Burada tuhaf olan durum ise şudur. 5802 sayılı Kânun, Astsubay Kânun’udur. Fakat yeni bir sınıf olan Subay sınıfının, Astsubay Kânun’u ile teşkil edilmesi hayli dikkat çeken bir hususdur.
Sen ‘Astsubaylar’ için bir kânun kabul ediyorsun. Bu kânun’un içine de yeni teşkil etdiğin ‘Subay’ sınıfını sokuşduruyorsun. Kendi kânunları dururken Subayların, Astsubay Kânun’una saklanmaları hayra alâmet değil! Bu ürkekliği ifâde edecek kelime bulamıyorum. Zamânın Genelkurmay Başkanı Orgeneral M. Nuri YAMUT’un böyle hülleli bir yol tutması tuhaf görünüyor.
Biz Genelkurmay Başkanlarımızı goltuklarında oturur zannederdik. Meğer yeni sınıf asker peydahlamak için gurka yatarlar imiş. Gurkdan kalkdıklarında, hemen oracıkda yeni sınıf askerleri çıkartdılar.
Tarih, bu sene 2014. Bu tarih itibariyle ordumuzda birbirinden tamemen farklı tam 7 (yedi) sınıf asker görev yapıyor. Bunların hepsi de muvazzaf. Bu sayıya sözleşmeli subay ve astsubayı da dahil edersek rakkam 9 oluyor. Her biri kendi içine kapanmış, birbirinden tamamen kopartılmış, birbirini umursamayan ve hattâ görmezden gelen tam 9 sınıf asker.
Şunca ömrün sahibiyim.
Girş çıkış tam 34 sene hizmet etdim ordumuza. General/Amiral unvanı ile bilinen muvazzaf bir asker sınıfına hiç rastlamadım bugüne kadar.
Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey’e sordum. Böyle bir asker sınıfı hangi mevzuatda yazıyor diye.
Biliniz bakalım ne yapdı Necdet Bey?..
1951 senesinde
T.C. Ordumuzun tarihinde ilk defa “Astsubaylık” unvanı verilen yeni bir asker sınıfı teşkil edildi. Yapılan bu rütbe/sınıf tanzimiyle ordumuzdaki yekpâre teşkilât yapısı paramparça edildi.
Osmanlı Devletinden miras aldığımız “Er’likden Generalliğe” terfi imkânı veren teşkilât yapısı terkedildi. Astsubay ve Subay sınıfı arasına kalın ve aşılmaz duvarlar inşâ edildi. Her biri kendi içine hapsedilmiş iki ayrı sınıf türetildi. Subay sınıfı devletin her türlü imkânı ile beslenip büyütüldü. Astsubaylar ise Subayların bu saltanatını, karın tokluğuna muhafıza eden askerleri oldu.
Bugün dahi sıkıntısını yaşadığımız ayrışma-bölünme-ötekileşdirme
Ve bunun neticesi olarak da 2002 senesinden itibaren ordumuzun itildidiği parçalanma-dağılma sürecine giden yollar açıldı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin
ATATÜRK’ün oturtduğu mahrekden uzaklaşdırılması ve
Sömürgen devletlerin çekim alanına girmesini araştırmak isteyecek hamiyyetperver bilim adamları
Ordumuzdaki bu ağulu ve kumpasvârî yapılanmada ihânetinin derin ve silinmez ayak izlerini bulabilirler.
Kasapdaki ete
Bir kelle acı soğan dahi doğramayan Köstebek Hilmi
Türk’ün tarihinde
Türk Askerinin başına ilk defa çuval geçirtdi.
Üsdelik müttefik belleyip goynuna tünediği Coni’ye yapdırdı bunu.
Sonra
Türk Milleti,
Coni’den özür dilemesini beklerken
Hâfıza dumuruna uğrayan bu köstebek
Üç bin senelik şanlı bir tarihin sancağını dalgalandıran Türk Ordusunun komutanı olduğunu unutup
Yüzü hiç kızarmadan çıkıp meydâne
Soyu sopu iki yüz senelik bir devlet’e “büyük devlet” diyecek kadar alçaldı ve
“Coni, büyük devletdir. Özür dilemeler büyük olaylarda olur!” diye yumurtalayıverdi ağzından. (4)
Sokak arkadaşlarının Köstebek dediği Hilmi’ye
Bu sebepden dolayı “başına çuval giyen Paşa” lakâbını lâyık gördü Türk Milleti…
Üç beş vakit önce ahiret dolmuşunun en ön koltuğunda
Azrail (as)’ın kendisine sessizce sâdece gidiş bileti kesdiği paşamız
Goltuğunda bir sene daha oturmak bahasına
Çifte vatandaş çilli Başbakan Tansu’yu kasdederek;
“Tansu Hanım takk diye emrediyor,
Ben de şakk diye yapıyorum!” diyen Genelkurmay Başkanı Doğan GÜREŞ’in gıçına
Etekli bir vekilimiz İmran AYKUT, etek giydirdi…
Ve Türk Milleti bu paşamıza “Gıçına etek giyen Paşa” unvanını lâyık gördü. (5)
Memur, kalemini,
Asker; silâhını konuşdurur!..
Memurun mahâreti kaleminin ucunda,
Askerin celâdeti silâhının ucundadır…
Memur, kendisi için yaşar ya da yaşatır
Fakat
Asker;
Vatanı için ölür,
Vatanı için öldürür.
Askerin sanatı, savaş; vazifesi, ölmek ve öldürmekdir…
Bu hususiyetlerinden dolayı
Askerlik mesleğini dünyadaki hiçbir meslek ile kıyaslamanın imkânı yokdur!
Çünkü askerin vazifesi, düşman denen insanları öldürmekdir.
Görevi insan öldürmek olan başka bir meslek var mı şu dâr-ı dünyada?
Hele bir Türk subayının kamuoyu önüne çıkıp da kendi askerleri için
“Bizler memuruz!” dediği görülmüş, duyulmuş değildir.
Fakat, O yapdı!…
Şu lafa bakar mısınız?..
Aşağıdaki konuşmasında, “Asker, memurdur!” diyor.
Hulusi Agamız, devletin kendisini
Vatan uğruna ölmek ve
Düşmanları öldürmek için beslediğinin hâlâ farkında değil demek ki…
Yiğitlik, vurmayınan,
Agalık da vermeyinen…
Şimdi imtihan sırası sende Hulusi Aga!..
Bakalım bu millet sana hangi lakâbı münasip görecek!…
Şu anda 2014 senesini idrâk ediyoruz.
Aradan 63 sene geçmesine rağmen astsubayların subaylığa terfi etmeleri
Subaylar için hâlâ tam anlamıyla bir kâbus değil mi?
Rekâbetsiz bir ortamda masada kalem oynatarak ya da elleri gıçında dolaşarak terfi etmekden hangi subay vazgeçer?
Generallik/amirallik makâmlarını astsubaylar ile paylaşmayı
Hele hele
O yumuşak goltuklarını
Astsubaylara kapdırmaya hangi subay tahammül edebilir?
Eh, peki yiğidim!
Mâdem ki vaziyet bu kadar berbad öyleyse olmayacak duaya niçin âmin diyorsun, diyenleri duyar gibiyim.
Olmayacak duaya âmin demek bizim işimiz değil!
Demeye niyetimiz de yok!
Biz,
Olanlardan bahsediyor ve
Ordumuzda olacakları muştuluyoruz.
Leyleğin ömrü lakırtı ile geçer.
Genelkurmay Başkan’ının bir fincan acı gayfesini içip irşâd olduğunu zanneden bizim boyalı cilâlı gazetecilerimiz de
Biz astsubayları Genelkurmay Başkanlarının yalan-dolan pamuk helvâ dadında kof lakırtılarıyla avutadursun.
Bakınız Con’in ordusunda neler oluyor!
Zamânında uygun fırsat bulamayan
Ya da
Mesleğe iyi başlangıç yapamayan Erat’ın
Yeni bir fırsatı hak etdiğine inanmak gibi son derece insanî bir gerekceyle hareket eden Coni’nin Genelkurmay Başkanları
Kendi Er’lerine Orgeneral/Oramiralliğe kadar terfi etmek fırsatı verebiliyor.
Er olarak askerliğe başlayan askerler;
Subay,
Kuvvet Komutanı,
Hattâ
Genelkurmay Başkanı dahi olabiliyor.
Bu kural bizim subayların yapdığı gibi labada-hindiba-ebegümeci salatası değil!
Lafda kalmıyor.
İşde örneği;
J. Mike BOORDA, lise eğitimini yarıda bırakıp 1956 senesinde Coni’lerin Deniz Kuvvetlerine Er olarak girdi. Özgürlükler ve sonsuz fırsatlar ülkesinde Kânun’larının kendisine tanıdığı eşit, sürekli ve şeffaf terfi hakkını kullandı. Önce Astsubay oldu. Sonra da subay. Ve Oramiralliğe kadar terfi etdi. Harp okulu mezunu denizci subaylardan daha zeki ve kabiliyetliydi.
Oramiral BOORDA, 1994 senesinde Coni’lerin Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu.
BOORDA, öğrencilik döneminde kifâyetli eğitim imkânı bulamayan askerleri kendilerini gelişdirmesi yönünde sürekli olarak teşvik etdi. Mesleğinde yükselecek yeteneği haiz Erlerin ve Astsubayların ordudaki en yüksek rütbelere ve makâmlara kadar yükselmesini samimî olarak destekledi. Deniz Erlerine bu eğitim fırsatını vermek üzere kendisinin STA-21 adını verdiği eğitim müfredatını tatbik etmeye başladı. Çünkü sürekli, şeffaf ve eşit fırsatlar verilen rekâbet ortamında yerine göre Er’lerin ya da Astsubayların dahi kahraman olabileceğini kendisi harp meydanlarında bizzat yaşadı ve gördü.
Yurtdışı görevindeyken Napoli’de bu subay ile defalarca biraraya geldik. Törenlerde, toplantılarda sohbet etdik. Tavsırında görüldüğü gibi kendisi temiz yüzlü, son derece kibar, mütevazı, neş’eli ve insan canlısı bir subay idi. O zaman Oramiral idi. Sohbetlerinde Er’likden Astsubaylığa ve sonra da Oramiralliğe kadar nasıl terfi etdiğini iftiharla anlatırdı.
Tek örnek bu değil elbet!
Larry D. Welch, 1951 senesinde Hava Kuvvetlerine Er rütbesiyle girdi. 1960 senesinde başlatılan “Er’likden Orgeneralliğe Terfi” düzenlemesi kapsamında Orgeneralliğe kadar terfi etdi. Harp okulu mezunu binlerce havacı subayın arasından sıyrılıp 1986 senesinde Coni’nin Hava Kuvvetlerine Komutan oldu.
John SHALİKASHVİLİ, 1958 senesinde Kara Kuvvetlerine Er olarak girdi. Orgeneralliğe kadar terfi etdi. Harp okulu mezunu binlerce subaya nal toplatan Gürcü John, 1993 senesinde Coni’lere Genelkurmay Başkanı oldu. (bkz.)
Yukarıda anlattıklarımız çok uzaklarda zuhur etmiyor! Atlantik deryâsının hemen öteki yamacında… Karargâhda kendi yıldızlarını parlatmakla meşgul olan Conisever subaylarımızın bu olup bitenlerden haberi var mı? Var elbet!..
Peki bu konu hakkında ortaya dökecek bir tek fikirleri var mı acap? Mamayı sâdece kendi midelerine akıtan subaylarımız bu çeşmenin suyunun bir 60 sene daha böyle çağıldaya çağıldaya haksızlığa akacağına gerçekden inanıyorlar mı?
Ağzının sularını akıtarak peşinden koşduğun adamlar kendi erlerine “orgeneralliğe” kadar terfi imkânı veriyor. Peki sen ne yapıyorsun? Kendine ezel-ebed “baş” lığı hak ve layık gördün. Ayaklar, baş olamaz dedin utanmadan. Harbiye’de, birinci sınıf iaşeler ile büyütüldün. Cumhurbaşkanı olacaksın ninnileriyle uyutuldun.
Peki,
Orası tâ Atlantik ötesi…
Sen buralardan haber ver!
Şimdi,
2014 senesinin şu günlerinde yaşayan Astsubayların vaziyeti
1908 senesinde ordumuzda görev yapan Erlerden bile daha da kötüdür desem?
İtimat buyurur musunuz?..
Önümüzü görebilmek için arkamıza doğru bakmamızın şart olduğunu makâlemizin birinci bölümünde söyledik.
İtimat buyurmayan sınasın!
Tuhaf da olsa gerçek vaziyet bu! Böyle yapıyoruz hepimiz.
Önemine binaen başka bir örnekle konumuzu berkitelim ve
Evvel’in ağulu sularında başlayan hak arama yolculuğumuza
Âhir’e doğru devâm edelim.
Arabanızın sürücü koltuğuna oturduğunuzda, bakınız!
Karşınızda kaç ayna var?
Dikkat etdiniz mi?
Bu aynalar hangi istikâmeti gösteriyor?
Tekrar sayalım;
Etdi tam 3 ayna.
Hepsi de sürdüğümüz aracın
Önünü değil fakat arka tarafını kolaçan etmek için.
Yanlış mı?
İşde meydan! Haydi bakalım. Sökün dikiz aynalarının hepsini ve çıkın yola!..
Gevur bu! Elzem olmasa imâl etdiği arabalara fazladan bir tek vida takmaz.
Akış sırası itibâriyle aslında olup bitmesine rağmen geçmişde kaldığını zannetdiğimiz zamân ve olaylar silsilesi, biz farkına varamasak bile önümüzdeki zamân ve olaylar dizisini şekillendirir.
İşde sırf bu yüzdendir ki aracımızı kullanırken bir kez önümüze, ileriye doğru bakarız.
Fakat geriye doğru ise üç kere bakarız.
Üç ayrı dikiz aynası ile arkamızdaki olayları takip etmek istediğimize göre
Geçmişde kalan durumların
Geleceğimizi biçimlendirmede aslında önümüzdeki vaziyetden daha önemli olduğunu sessizce itiraf ederiz.
Şimdi, bu sessiz itirafımızı ete kemiğe büründürelim.
Her üç dikiz aynasına bakalım…
Ve
Bugün önümüzde duran hakikatler kadar önemli bir hakikati
Geçmişden alıp gözümüzün ve aklımızın önüne koyalım hep beraber.
1826 senesinden 1908 senesine kadar ordumuzda tatbik edilen
Âsakir-i Mansure-i Muhammediye isimli Kânûn’a bir dikiz atalım şöyle.
Bugün Coni’nin ordusunda mevcut olan terfi silsilesinin neredeyse aynısı.
Kendi ordularında bugün geçerli olan terfi esaslarını Coni’ler kimbilir belki de biz Türklerden aşırdı?..
Ya da
Velev desek ki
Osmanlı Ordusunda Küçük Zâbit Mekteplerinden 1910’lu senelerde mezun edilen
Küçük Zâbit ya da bugünün tabiriyle Astsubayların
General rütbesine kadar yükseldiğini fâş eylesek?!!
İkinci Meşrutiyet’in ilânından hemen sonra
Büyük Osmanlı Devletimizin açdığı Küçük Zabit (Astsubay) Okullarından Onbaşı ve Çavuş rütbesiyle mezun oldular.
Tek dişi kalmış garbî canavarların
Memleketimizi paylaşmak için peydahladıkları Birinci Cihân ve Balkan Hârblerinde
Yurdumuzu müdafaa etmek için ATATÜRK ile beraber her cephelere koşdular.
Bu Küçük Zâbitlerin
Çoğu, geri gelmedi…
Mukaddes bildikleri vatanlarını uğruna gözlerini kırpmadan şahâdet şerbetini içdiler…
Bugün kimilerinin burun kıvırdığı ve inkâr etmeye yeltendiği Osmanlı Devletinin yetişdirdiği Küçük Zâbitlerin
Memleket müdafaasında ordumuzun vurucu gücünü teşkli etdiğini ATATÜRK bizzat gördü.
Onbaşı ve Çavuş rütbesiyle cephelere koşup
Yedi düvel ile cenk eden Küçük Zâbitlerden
Gâzi olanların hemen hepsi Zâbitliğe terfi etdi. Ve üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı olarak geri geldiler.
Çok başarılı Küçük Zâbitleri bizzat tespit eden ATATÜRK,
Onları önce zâbitliğe terfi ettirdi
Sonra da
Erkan-ı Hârbiye’de kurmaylık eğitimine gönderdi.
Ve bu Küçük Zâbitler
Kurmay Subay oldular…
ATATÜRK,
Küçük Zâbitleri
Zâbitlerden hiçbir zaman ayrı tutmadı.
ATATÜRK,
Küçük Zâbitleri, ordunun müstakbel Zâbitleri olarak gördü hep.
ATATÜRK,
Küçük Zâbitlere sürekli ve dikey terfi imkânları verdi. Onları Zâbitliğe yükselmeleri için eğitdi, ödüllendirdi, teşvik etdi.
Başkomutan’ın dikey terfi imkânı verdiği Küçük Zâbitlerin (Astsubayların) çoğu
Cumhuriyet Ordusunda Albay rütbesine kadar yükseldi.
Ve hattâ
General rütbesine kadar terfi etdiler…
Şimdiki Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey’in boynunda
7 yabancı memleketden aldığı tam 7 dâne çil çil madalya var.
Liyâkat madalyalarını boynuna takması için Genelkurmay Başkanlarımız
Yabancı devlet adamlarının huzurunda başlarını öne eğmekde tereddüt etmiyor.
O ülkelerin ordularında neler oluyor?
Astsubayların hak ve hukuku nicedir?
Ve dahi
Senin ataların neler yapmışlar?
Madalyayı boynunuza takdırırken öne eğdiğiniz başınızı şöyle bir kaldırıp da
O ülkenin astsubaylarının durumuna
Ya da
Atalarınızın 100 sene evvel yapdıklarına niye bakmazsınız?
Atatürk size, akıl ve bilimi mirâs bırakdı.
Fakat sizlerden kimileri
Devletin mamalarının mirâs bırakıldığını farz ve kabul etdiniz.
5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısı, her astsubayın bir zaman sonra subay olmasını şart koşdu. Fakat Genelkurmay Başkanlarımız, astsubayların subaylığa geçişini kasıtlı olarak zorlaşdırdı. Hattâ zımnen engelledi. Kânun’un yürürlükden kaldırıldığı 1967 senesine kadar subaylığa terfi ettirlen astsubay sayısı iki elin parmaklarından fazla değildir. Belli sınıflardan her sene üç-beş astsubayı göstermelik olarak subaylığa terfi ettiren Genelkurmay Başkanlarımız
Subay sınıfını tam anlamıyla ipekden bir koza içinde korumaya aldı.
Her türlü rekâbete kapalı olan mevcut terfi esasına göre teğmen olarak göreve başlayan subaylar
Otursalar bile albay rütbesine kadar yükselmeyi daha mezun olduğu gün cebine indiriyor.
Astsubay rütbesindeki askerleri 5802 sayılı Kânun’un içine hapseden Genelkurmay Başkanları rekâbete kapalı bir ortamda dikensiz gül bahçesinde askerlik yapmanın tadını çıkartıyor. İtiyad hâline getirdikleri subay darbeleriyle devlet erkini eline geçiren arsız ve darbeci subaylar devletin her türlü imkânını kendi midesine akıtarak da imtiyazlı bir duruma geldiler.
Genelkurmay Başkanlarımız,
Subaylar lehine tam bir imtiyazlılar ordusu peydahlıyorlar…
Hani ordumuz, milletimizin bağrından çıkıp gelmişdi sayın başkanlarım?
Kimi Subaylarımız hep;
Askerin üstünde üst asker,
Memurun üstünde üst memur,
Siyâsetin üsdünde üst siyâsetci,
Devletin üstünde devlet oldular.
Sömürgen batı medeniyetinin icâdı olan “Divide Et Impera” yönteminin başka bir çeşidini Hulusi Agam tatbik ediyor bugünlerde…
“Sizden daha kötü durumda olan vatandaşlara bakın ve hâlinize şükredin!” demiş agamız. Bu yöntemin adı da herhâlde “sınıf kılıfıyla sömürü!” olsa gerekdir. (bkz.)
Gerek biz Astsubaylara çaycı diyen İkinci Başkan Yaşar Efendinin
Gerekse Hulusi Aga’nın bugünlerde tatbik etdiği sınıf sömürüsünü geçmiş tarihlerde de başka subaylar fakat gene aynı yöntemlerle tatbik etdiler.
Ve ordumuzun bir tarafını çeşitli isimlerle hep baskı altında tutdular.
Bu maddî ve mânevi dayatmaların adı;
Bugünün Genelkurmay Başkanı Necdet Bey ve şürekâsı;
İçinde yaşadığımız şu 2014 senesinde dahi astsubayların tepesinde hoyratca sallandırıyor.
Cesur, temkinli, sabırlı ve azimli bir kişiliğe sahip idi. 28 Temmuz 1808 tarihinde padişahlık tahtına oturduğunda 23 yaşındaydı. Zeki ve bilgili bir insan olan 30 uncu padişahımız Sultan İkinci Mahmud, Avrupa’daki çağdaşlaşma faaliyetlerini yakından takip etdi. Adâlet işlerine büyük ehemmiyet Verdi. Yeni kânun ve tüzükler hazırlatdı. Bu sebepden dolayı millet kendisine “Adlî” unvanını verdi.
Sultan İkinci Mahmud; Osmanlı Ordusunun terfi, tayin ve özlük haklarını tanzim eden bir kânûn irat etdi. Bugün bizim bildiğimiz İç Hizmet ve Personel Kânûn’unun birleşimi olan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Kânûnnâmesi isimli kânun ile aynı zamanda emeklilik maaşları askerî mevzuatıma ilk defa duhûl eyledi.
7 Temmuz 1826 tarihli söze konu işbu Kânûnnâme ile
Büyük Osmanlı Devlet Ordusunda askerlerimiz
İhtiyarlayıncaya kadar vazife yapdıkdan sonra
Rütbesine bakılmaksızın hepsi “tam maaş” ile emekli ediliyor idi.
Bu bilgiyi aşağıda gördüğünüz kânûn hükmünden öğreniyoruz.
Büyük Osmanlı Devleti ömrünü tamamlayıp da
Tarihdeki yerini Türkiye Cumhriyeti’ne emânet etdikden sonra
Başda ATATÜRK olmak üzere Cumhuriyeti’n kurucu irâdesi bile
O tarihde Küçük Zâbit unvanı verilen Astsubayların
Tam maaş ile emeklilik hakkına dokunmadı.
Astsubayların bu mukaddes hakkına saygı gösteren Cumhuriyet’in mümtaz devlet adamlarından
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK,
Başbakan İsmet İNÖNÜ
Ve
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi ÇAKMAK
1929 senesinde kabul etdikleri yeni kânun ile
Padişahımız Sultan İkinci Mahmud’un fermânına saygı gösterdi.
Tam 11 sene sonra
O vakitlerde Gedikli Erbaş dedikleri Astsubayların emeklilik maaşı tekrar Meclis gündemine geldi.
Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ
Başbakan Refik SAYDAM
Ve
Efsanevî asker
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi ÇAKMAK
Hem Padişahımız Sultan İkinci Mahmud’un
Hem de Başkomutan ATATÜRK’ün vasiyetine dokunmadı.
Astsubayları “tam maaş” ile emekli etmeye devâm etdiler.
Cumhuriyet sonrasında yaşadığımız açlı, yokluk ve kıtlık dönemlerinde bile devletimiz
Emekli etdiği Gedikli Küçük Zâbit,
Gedikli Erbaş
Ya da bugünkü unvanıyla
Astsubay dediğimiz askerlerine “tam maaş” bağladı.
Fakat
1950 senesine geldiğimizde
Ordumuzu idâre eden NATO’cu ve Aristo’cu Subaylarımız
Hem Padişahımız Sultan İkinci Mahmud’un
Hem Cumhurbaşkanı ATATÜRK’ün
Ve dahi Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ’nün bu emânetine hıyânet etdiler…
Önce
Gedikli Küçük Zâbitleri, Gedikli Erbaş yapdılar 1950 senesinde
Sonra
Gedikli Erbaşları bu kez de Astsubay yapdılar 1951’de.
Ve
Astsubay unvanını verdikleri askerlerin emekli maaşlarının “yarısını” gasp etdiler.
1967 senesinde gasp edilen subaylığa terfi hakkımızı da elimizden aldılar.
Bugün Astsubay unvanı taşıyan asker kişiler
23 Mart 1950 tarihini asla unutmasınlar.
Astsubaylık şuurunu yüreğinde ve Astsubaylık mühürünü alnında şerefle taşıyan her meslekdaşımız şunu çok iyi bilsin!
Türkiye Cumhuriyeti ordusunda Astsubay haklarının gasp edilmesinin başlangıç tarihi 23 Mart 1950’dir.
Hâfıza-i beşer, nisyân ile mâlûl ise şâyet
5619 sayılı Kânun ile bu tarihde neler olduğunu muhakkak tekrar etmemiz gerekir.
1. “Tam maaş” ile emekli hakkımızı şöyle gasp etdiler;
İşde burada gördüğünüz işlem,
Astsubaylara 64 seneden beri yapılmış en büyük haksızlık ve ihânetdir.
Bunu yapan asker ise yukarıda sağ tarafda tavsırını gördüğünüz
Zamânın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet Nuri YAMUT’dur.
2. Sınıfımızı Gedikli Subaylıkdan Gedikli Erbaş’lığa tenzil etdiler.
Özellikle 1950 senesinden buyana Astsubay haklarındaki değişmelere bakıldığında
Verilen bir hak karşılığında başka bir hakkın mutlak suretde geri alındığını görüyoruz.
Meclis, bir kânun kabul etmiş. Bu kânun ile Astsubay denen asker kişilere yeni bir hak verilmiş.
Fakat o tarihe kadar mevcut olan başka bir hak, aynı kânun ile geri alınmış.
Bir başka ifâdeyle bir hak vermiş ve bunun karşılığında elimizden başka bir hakkı geri alınmış.
Son 60 seneden beridir Astsubay haklarındaki savrulmalara bakdığımızda
Kenya Cumhuriyetinin kurucusu ve
ilk Cumhurbaşkanı olan Jomo KENYATTA’nın anlatdığı ibretlik bir kıssa aklıma geldi.
Teveccüh buyurursanız şâyet hatırlatalım.
Bakınız, Sayın KENYATTA ne dedi bu hususda;
“Papaz cübbesi giymiş Avrupa’lı hıristiyan sömürgeciler memleketimize geldiklerinde
Onların avucunda İncil vardı,
Bizim avucumuzda ise topraklarımız…
Bize, “gözlerinizi kapatın ve dua edin!” dediler.
O papazlara inandık, ve dediklerini yapdık!..
Bir vakit sonra gözlerimizi açtığımızda bir de gördük ki
Onların İncil’i bizim avucumuzda idi.
Bizim topraklarımız da Avrupalı sömürgeci papazların avucunda… (6)
T.C. Ordusunda biz astsubayların vaziyeti
Tam da zenci Jomo’nun ifâde etdiği minval üzeredir.
Genelkurmay Başkanlarımız biz Astsubaylara bir hak verdiklerinde
Gördük ki karşılığında mutlaka başka bir hakkı geri aldılar.
Dün; Küçük Zâbit,
Gedikli Küçük Zâbit,
1950 senesinde Gedikli Erbaş unvanı verillen
1951 senesinden beri de bugün hâlâ Astsubay denilen asker kişilerin;
Peki,
Bütün haksızlıklardan bir çırpıda kurtulmanın yolu var mı?
Evet!..
Bilmediğimiz, anlamadığımız şeyleri benimsemeyiz ve korkarız onlardan.
Gördüğümüzü anlarsak şâyet sahipleniriz.
El, kantar; göz, terâzi dedik ve
Tarihin tozlu, rutubetli dehlizinde
Unutulmaya yüz tutmuş 1951 tarihli ve 5802 Astsubay Kânun’unu
2014 senesi itibariyle
Vicdânımız ve aklımızın emrine râm olup
Sabır ve sebât ile sonuçlandırdığımız bu tetkik neticesinde
El yordamıyla ölçdük
Parmak hesâbı ile saydık!..
Kayıtcının görevi
Bakıp, görüp, bulup, anlayıp, kayıt etmekdir.
Eski Tüfek, vazifesini yapdı!..
5802 sayılı Astsubay Kânun’u ile 1951 senesinde Gedikli Erbaşlara verilen Subay olma hakkını aradı, buldu, anladı…
Aradığımızı biliyor idik,
Ve nihâyet
Bulduğumuzu anladık!..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet Nuri YAMUT
Millî Savunma Bakanı Ahmet Hulusi KÖYMEN
Ve dahi
Başbakanı Adnan MENDERES’in
Biz Astsubaylara söz verdiği
Subay olmak hakkı
Tam 63 sene sonra
Bugün tekrar bizim oldu!..
Bunca zamândan beridir T.C. Ordusunun Astsubaylarına revâ görülen;
63 sene Evvel’de bizden gasp edilen bu hakkımızı
Âhir’e bırakmıyor
Ve
Biz Astsubaylar
Subay olmak hakkımızı
Bugün hemen geri istiyoruz!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Okumak için resimleri tıklayınız!
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -1-
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -2-
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -3-