Ya nasip deyip akabinde
Ucu yemsiz oltamızı sarkıtdığımız 5802 sayılı Astsubay Kânun’unun ışıltılı sularında
Gezinmeye sabır ile devâm edeceğiz.
Fakat
Devriyemize kısa bir ihtiyaç molası verip
Bir sitemimi yolluyorum siz kıymetli müdâvimlere…
Yine geldi çatdı bilmem kaçıncı Dünya Ayaktopu Müsâbakası…
İşi gücü bırakdık
Gözümüzü Brezilya’ya çevirdik!
Oynayanı da
Ömründe ayağına hiç top değmeyeni de
Bir ay boyunca
Herkes top konuşacak
Her yer top kokacak.
Herkes top satacak
Herkes top alacak…
Memleketimin güzel insanları
Saatini maça göre ayarladı.
Yemek saati, topa göre
Uyuma saati, topa göre
Uyanma saati, topa göre
İftar saati olmasa da
Sahur saati, topa göre…
İş
Aş
Borç harç
Alış veriş
Fiş piriz…
Gezmeler tozmalar gene topa göre ayarlandı.
Kimisi
İşini gücünü başka günlere tehir etdi.
Harç bitmedi, yapı paydos da edilmedi
Fakat
Kimisi de
Maçlar bitesiye kadar çalışmamaya karar verdi.
Yurdumda
Nefesler tutuldu
12 Haziran-13 Temmuz 2014 tarihleri arasında
Herkes saatini topa göre ayarladı…
Meselenin tuhaf
Ve bir o kadar da acıklı tarafı ise
Bu kadar gürültüsü kopartılan bu ayaktopu yarışında
Memleketimiz Türkiye yok!..
Portekiz Coimbra Üniversitesi’nde iktisât profesörüyken 1928’de Mâliye Bakanlığına atandı. Bir fırsatını bulup 1933 senesinde iktidarı ele geçirdi. 1974 senesine kadar ülkesini zorbalıkla idâre etdi.
İktidarda kaldığı 40 sene boyunca Portekiz vatandaşlarını 3F kuralı ile yönetdiğini itiraf etdi; Fiesta, Fado, Futbol…
O’nun adı Antonio SALAZAR idi.
Fiesta; çok uluslu şirketlerin insanlara dayatdığı bitip tükenmek bilmeyen aşırı harcamalar ve eğlence düşkünlüğü demek idi. Bir başka ifadeyle isder kazan isder kazanma. Fakat mutlaka harca!..
Fado; hiçbir sanat değeri ve anlamı olmayan müziği anlatıyordu. Bizdeki arabesk müziğin diğer adı.
Futbolu ise anlatmaya değmez!
Komşusu Portekiz’deki 3F mikrobu İspanya’ya da bulaşdı. Futbolun insanları yönlendirmede çok etkili bir araç olduğunu farkeden sâdece SALAZAR değildi.
İspanyol diktatör Franco da futbolun kitleleri yönlendirmede üstün gücüne inanan bir devlet adamıydı.
1939′da Demokratik Cumhuriyetin yıkılmasıyla sonuçlanan ve üç yıl süren İspanya İç Savaşı‘nda milliyetci güçlere önderlik etdi. Kazandığı iç savaşın ardından tam 36 yıl boyunca, hastalanıp 1975 yılında ölünceye kadar ülkesini zorbalıkla yönetdi.
Komşusu SALAZAR’dan daha büyük düşündü. O’na göre bütün stadyumlar birer “uyku tulumuydu” ve bu “uyku tulumları” ne kadar büyük olursa, içine o kadar çok insan atmak mümkün olabilecekdi. Bu sebepden dolayı hemen büyük stadlar yapılmasını emretti. 27 Ekim 1944′te, Banco Mercantil e Industrial’e talimat vererek, 80 bin kişilik Santiago Bernabeu inşaatını başlattı. 75.145 kişilik yapılan bu stad tam üç senede tamamlandı.
Fakat bu kadar büyük bir stad dahi O’na yetmedi. Daha büyük stad, daha büyük “uyku tulumu”, daha büyük “uyku tulumu” da “uyuyan daha çok insan” demekdi. 1954 yılında bu stad büyütdü ve tam 125.000 kişiyi uyutmaya başladı.
O’nun adı darbeci subay Francisco Franco idi.
Futbol ile oyalanan vatandaşlar böylece siyâsetden uzak tutuldu. Ve siyâsetciler ülkeyi kendi keyiflerine göre hovardaca idâre etmenin keyfini çıkardılar.
İnsanları futbol ile uyutup yöneten zihniyetler için stadlar birer “uyku tulumu” olarak kırklı ellili senelerde uzun süre hizmet etdi. Ve sancılı da olsa Avrupa, bu hastalıkdan yakın zamânda kurtuldu.
Fakat aynı dümen ve aynı tezgah benim memleketimde
İçinde yaşadığımız şu 2014 senesinde hâlâ hükmünü sürdürüyor.
Hem de Avrupa’dakinden çok daha şiddetli bir şekilde…
75.000 kişilik TT Arenayı yapdık, bitirdik çok şükür!
Bakalım bu stadı ne zaman 125.000’e çıkartacağız!..
Fasişt diktatör SALAZAR Portekiz’i,
Darbeci subay FRANCO ise İspanya’yı 3F ile uyutdu, avutdu ve yönetdi; Futbol, Fiesta ve Fado…
Benim memleketim Türkiye’yi ise 3T ile uyutuyorlar; Top, Tütün ve Televizyon.
Dördüncü T olan Turgut da cabası…
Topcu denen 22 dâne adam
Uzatmaları hâriç
Tam bir buçuk saat boyunca meşin bir yuvarlağın peşinden koşacak.
Bıyıklısından, bıyıksızından milyonlarca adam da
Kimisi evinde
Kimisi de köy meydanında, kahvehânede, çay bahçesinde, avluda, çardakda oturup
Bu topculara bakacak…
Âzad edilmek vaadiyle kölelerin
Arena denen meydanlarda
Birbirleriyle
Veya
Aslan ile ölümüne dövüşdürülmesi gibi vahşi bir oyun…
Baban bir yana
Git!
Dedene sor!
Ayaktopu nedir, bilmeden bu dünyadan geldi geçdi. Hiçbir şey de kaybetmedi.
Kölelerin arenada aslan ile dövüşdürülmesi biteli 500 sene oldu
Peki
Meşin yuvarlak uğruna bugün senin bu kadar kudurman niye?..
Nöbetden, teftişden, geçici görevden, tatbikatdan, fazla mesaiden, uçuşdan, dalışdan, seyirden fırsat bulup
Atmışsın kendini akşam eve yorgun argın
Hapur hupur şapur şupur kısa bir akşam yemeği faslından sonra
Etrâfındaki insanların daha gözlerinin içine bile bakmadan
Miskinler tekkesinin münzevi dervişi gibi
Soyutlayıp kendini
Soğuk, hissis, tatsız, kokusuz, cansız
İki buutlu camdan mamûl dünyaya hapsedip
Aptal kutusunun karşısındaki koltuğun üsdüne atıp kendini löngedenek
Patates gibi köskelmişsin.
Bardak bardak çay, ucuzundan hapaz hapaz çekirdek…
Tuzu kuru olanlar da çeşit çeşit kuruyemiş, tabak tabak meyveyi
Ölügötüne pambık deper gibi yolluyorsun peşpeşe mideye…
Gevurun sabun köpüğü dediği cinsden
Ucuz, ruhsuz, âdisinden, edepsizinden bitmez tükenmez televizyon dizileri, folimlerinin
Daha birisi bitmeden ötekini oynatıyorlar
Ya da
Dünyayı morfinleyen dana derisinden meşin bir yuvarlak…
Ve bunun etrafında
Eyyâmın bâhurunda
Gıçını büvelek böcüğü sokmuş deli danalardan da beter
Hasan Sabbah’ın afyonlanmış fedâileri gibi
Amaçsız bir şekilde oraya buraya koşuşduran topcular…
Televizyoncusu
Çenesi düşük, arsız, pişkin yorumcusu
Reklâmcısı
Şapkacısı
Çorapcısı
Atletcisi
Sucusu
Şemsiyecisi
Çekirdekcisi
Kurabiyecisi
Kokoreccisi
Köftecisi
Kesdânecisi
Kaşkolcusu…
Hepsi el birliği etmişler
Malı götürüyorlar.
İştahla söğüşlüyorlar seni be kardeşim!..
Hele bir de avuç dolusu para verip seyretmeye gitmişsen
Yandı gitdi gülüm keten halva!
Yiyorsun, yemek için para veriyorsun
İçiyorsun, içmek için para veriyorsun
İşiyorsun, işemek için gene para veriyorsun
Donuna kaçıra kaçıra helâ kuyruğunda beklemesi de cabadan.
Bacasız, dumansız sanayii buna derim ben!
Amigo, şetâretden lasdik top gibi zıp zıp zıplıyor. Bahşişler cebinden dışarı taşmış.
Menecerler mutlu, paraları avuç dolusuyla alıyorlar.
Her ne demekse teknik direktörler mes’ut! Niye olmasın ki? Torba torba kazanıyorlar.
Topcu dersen ağzı sevinçden ıhlara vadisi gibi olmuş! Alt dodağı yerde, öteki gökde. Çuval çuval götürüyor paraları…
İçmek için su,
Yemek için zeytin, pendir alıyorsun yüzde 8 KDV ödüyorsun
Çocuğuna süt alıyorsun yüzde 8 KDV ödüyorsun.
Temizlenmek için sabun alıyorsun yüzde 18 KDV ödüyorsun,
Fakat
Milyon dolarlar verip yerlisinden ecnebisinden topcu alıp-satıyorsun KDV yüzde sıfır!
Bu memlekete bu kadar kötülük yeter de artar bile…
Asgarî ücretin yarısını vergi olarak geri alan Çankaya’nın şişmanı Conisever Turgut ÖZAL
Milleti afyonlayıp mışıl mışıl uyutmalarının ödülü olarak
Topcuların aldıkları çuval dolusu paralardan bir tek kuruş vergi kesmedi.
Büyük Turgut’dan sonra o koltuğa oturan Başbakanların hepsi
Vatandaşları uyuşdurup oyalasınlar diye
Bu topculardan hâlâ tek guruş vergi almıyor, biliyor musun?
İyi kötü, az çok, Allah ne verdiyse doldurdukdan sonra mideni
Daha şükür Ya Rab! demeden
Kasılıp aptal kutusunun karşısına
Nefes nefes çekiyorsun ağulu boz dumanı içine…
Körpe çocuğunun tâze ciğerine duman doldurduğuna kör bakıp
Yarısını yukarıdan üfürüyorsun; ağızdan, burundan…
Diğer yarısını da
Aşağıdan dehliyorsun dışarı; dübürden!
Kokusu taaaa buralara kadar geldi
Cayır cayır
Yelleniyorsun mütemâdiyen be kardeşim…
Kendi ülkesinde yiyecek ekmek bulamayan insan bozması yamyamlar
Senin ülkende top koşdurmak bahânesiyle
Malı götürüp
Senin memleketinin her türlü nimetinden doya doya nasiplenirken
Sen
Siftini siftini
Yutkunuyorsun sâdece…
Sen
Guruldayan midenin sesine sağır olurken
Ve
Okaaça Okaaça! diyerek onun kapısının önünde nefes tüketip
Dilenci edâsıyla bağırırken
Ya da
Pascal, Pascal bizi diskoya götür! diye ucuz yalvarışlar haykırıp
Küçülüyorsun!
Saf olma!
Pascal seni diskoya niye götürsün?
O
Kimleri götüreceğini senden iyi biliyor…
Senin ülkendeki elin cibilliyetsiz gevuruna
Sen, makbul insan muamelesi yaparken
Sen kendini
Kendi ülkende köle yerine koyduğunun farkında bile değilsin.
Yazık!..
Kendi yurdumuzda bile
Çoğu Türk dahi olmayan
Soysuz, sopsuz, sünnetsiz, meşrepsiz
Zencisinden, sarısından yamyamına kadar ne idiğü belli olmayan topcular
Dar alanda top yuvarlayıp
Senin sırtından servet kazanıyor.
Ayağına belki de bir kere dahi bile olsun top değmeyen
Sen
Ne yapıyorsun be yiğidim?
Gasıla gasıla gömülüp oturduğun gadife goltukda
Osdura osdura
“Gooooooooooooooooooooooooooool!” diye bağırıp
Dübürünün damarı çatlayıncaya gadar gıçını yırtıyorsun!
Ya da
Pişmiş kelle gibi
Bu da mı gol değil, bu da mı gol değil diyerek
Dudulaşıyorsun!
Ayıp be garındaşım!
Yakışmıyor sana vallahi!
Aptal kutusuna bakmakla adam olunsaydı
Dünyadaki yekûn mahlûkâtın hepsi iki ayak üstünde yürür idi.
Top yuvarlayan hokkabazları seyretmekle gönenseydi Âdemoğlu
Dünyadaki bu rezilliği, şu sefâleti görmezdi gözlerimiz…
Senin ağzını açarak, gıçını yırtarak bakdığın o Brezilya’da
Açlıkdan ölmemek için
Fırından bir dilim guru ekmek çalan beşinde, onundaki tâze çocukları
O memleketin kahraman(!) polisleri sokak ortasında köpek gibi öldürüp
O körpe cesetleri leş sürükler gibi yerde sürükleyip
Sonra da götürüp
Çöp niyetine çöp varillerine atıyor.
Gel!
Vazgeç gönüllü olarak morfinlenmekden!
Dur!
Ve düşün bir hele!
Ne yapdığını idrâk et artık!
Ayık be garındaşım!
Git!
Ufkunu nar kabuğu gibi patlatacak bir şey yap be yiğidim!..
Al!
Meselâ
Mutlaka bulursun
Ara!
Seni heyecanlandıracak, hislerini coşduracak bir kitap oku
Ruhunu besleyecek bir türkü, şarkı dinle
O kadar medenî cesâretin
Ve hele de mârifetin var ise
Bir müzik âleti çal veya türkü söyle!
Böyle yaparsan beni de çağır yanına
Meşk eyleyelim seninle!
Ya da
Her Astsubay sanatkârdır. Kendi mesleğinin ustasıdır.
Yalan mı?
Ne bileyim, sanatını konuşdur. Sana zevk verecek birşeyler yap. Mesleğinle ilgili bir şeyler icâd et. Edersin sen!..
Meselâ
Al eline kalemi
Birisine,
Söz temsil şu kelâmı dökdüren fakire
İki cümle karala…
En iyisi
Al gözünün bebeği eşini, çocuğunu karşına
Tut ellerini sımsıkıca…
Doya doya bak gözlerinin içine
Çocuk ol!
Onlarla birlikde, çocukluğunu yaşa.
Hanım ol!
Yemek pişir, ev süpür, çamaşır yıka eşin ile birlikde.
Hem de hergün yap bunları.
Top denen o mel’un meşin yuvarlağa aval aval bakmakdan daha eftâldir!
Bu gerçeği anla artık lutfen…
Çünkü
Onların elini tutabileceğin
Gözlerinin içine doya doya bakabileceğin günlerin sayılı be gardeşim!
Biz Türkler,
Dünyanın en çok televizyon seyreden ikinci milleti olduk.
Gözümüz aydın!..
Peki,
Düşündün mü hiç?
Niye böyle oldu?
Sen
En kıymetli sermâyen olan ömrünü, emeğini ve aklını
Aptal kutusu karşısında bedavadan öğütürken
Dünyada en fazla televizyon seyreden ülkenin insanları ne yapdı?
Ay’a ayak basdı…
Dünyayı istilâ etdi,
Gözüne kesdirdiği devletlerin iliğini kemiğini kanırta kanırta sömürüyor.
Bir okka mazota sen beş lira veriyorsun
Coni kendi eyâletinde
Sâdece 1 lira veriyor be can dostum.
Nüfusu, dünya nüfusunun sâdece yüzde beşi
Fakat
Dünyada üretilen mazotun tam dörtde birini onlar içiyor.
Bu da ediyor
Nüfusunun tam beş katı…
İşde sırf bundan dolayı
Sen kendi ülkende
Mazotu benzini damla damla kokluyorsun
Coni ise
Dört buçuk okka demek olan galon galon içiyor…
Dünyanın en çok televizyon seyreden o insanları
Şimdi de uzayı zapdetmeye çalışıyor!
Sen de
O’nun imâl etdiği televizyona bakıyorsun aval aval!
Elindeki telefon
Dizindeki bilgisayar
Kolundaki saat
Gözündeki gözlük
Cebindeki cıgara
Ayağındaki ayakkabı
Gıçındaki pontul…
Hepsini
Televizyona en çok bakan o insanlar yapdı?
Ve sana satdı…
Peki
Sen
Ne yapıyorsun?
Sen
Neredesin be garındaşım?
Oturduğun yer ahır sekisi,
Çığırdığın Istanbul türküsü…
Daha şunun şurasında 30 sene evvel Türkiye
Dünyanın en iyi tütününü üretiyordu.
Türk tütünü içmek Avrupalılar için bir övünç ve itibar meselesi idi.
Bir gün
Turgut ÖZAL denen bir adam geldi bu topraklara
Gerdanı boyundan uzun bu götlü göbekli adam
Türk çiftcisine tütün ekmeyi yasakladı.
Toprak bizim, tohum bizim, güneş bizim, su bizim, çiftci bizim.
Elin gıçı boklu gevurunun emrine boyun eğen Turgut denen insan ucubesi adam
Tütün ekmeyi yasakladı kendi memleketimizde.
Dünyanın en iyi tütününü üreten insanımız
Artık dünyanın öbür ucundan,
Dünyanın en kötü, en zehirli, en çok kanser yapan tütününü Coni’den satın alıyor!
Üsdelik çil çil yeşilleri tomar tomar vererek…
Gıçınıza gınayı yakın gaaari!..
Önce
Seni kanser yapacak cıgarayı satıyor sana
Sonra da
Kanser ilacını…
Coni’nin yapıp satdığı cıgaraya para veriyorsun
Tam 20 milyar lira…
İçiyorsun, kanser oluyorsun.
Tedâvi olmak için ilaç satın alıp gene para veriyorsun
Tam 12 milyar lira.
Cem’an yekûnu eder 32 milyar lira…
Senin kendi askerine bir senede verdiğin paradan
Çok daha fazlasını
Sen
Önce cıgara içip kanser olmak için
Sonra da ilaç almak için
Coni’nin avucuna döküyorsun.
Askerine 20 milyar lira veriyorsun
Fakat
Cıgara ve ilaç için
Coni’ye her sene 32 milyar lira veriyorsun.
Adam cıgarayı kendi icâd etdi.
Fakat artık kendisi içmiyor.
Dünyanın en çok televizyon seyreden insanları
Aynı zamânda dünyanın en zengin memleketi oldu.
Biliyor musun be garındaşım?
Ya sen?
Sen ne yapıyorsun?
Ne ile meşgulsun?
Ey Türk Milleti?..
Cebinde Asubay kimliği taşıyan yiğit meslekdaşlarıma sesleniyorum!
Bilmem kaçıncısı oynanan Dünya Top Yarışmasında
O meşin topun peşinde koşduran milyar liralık ecnebî topcuları seyretmek için ayırdığınız zamânın
Sâdece yarısını
Bu makâleyi okumak için ayırmaya mecbursunuz.
Şu mübârek Ramazân-ı Şerifde
Göz nuru döküp
Eyyâmın bâhurunda kurdeşen olmak bahasına
Asubay haklarını gasp etmek için çevirilen orostopollukları ortaya çıkartan er kişi olarak
Sizden bunu istemeye hakkım var.
Sizi, bu hususda
Önce
Yüce Rabbime
Sonra da
Kendi temiz, sağlam vicdânınıza havâle ediyorum!..
Siz can dostlarımıza şunu imdiden hatırlatalım
Bilesiniz ki
Turpun en irisi
Makâlemizin beşinci ve son bölümünde!..
Sitem dolu işbu girizgâhdan sonra
İmdi girelim mevzumuza…
Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar levhası altında ictimâ eylediğimiz 5 bölümlük işbu makâlemizin
Birinci bölümünde;
İkinci bölümünde;
Üçüncü bölümünde;
Şu anda okuduğunuz dördüncü bölümünde ise;
Genelkurmay Başkanımız Orgeneral M. Nuri YAMUT
1950 senesinde ‘Gedikli Zâbitliği’ elinden aldığı askerlere
Kuvvetli bir dirsek atıp
İki sınıf birden aşağıya itekledi ve ‘Gedikli Erbaş’ yapdı.
Daha bir sene bile dolmamışdı ki yapdığı kânun tam anlamıyla dibe vurdu. Ordunun asıl yükünü çeken orta sınıf askerliğe hiç rağbet eden olmadı. Gedikli Erbaş yapacak genç bulamadı. Kendilerini akıllı, Türk gençlerini ahmak zanneden goca gıçlı gomutanlarımız rezil rüsvâ oldu. Ordumuzu değil fakat önce zevâhiri, sonra da kendi koltuklarını kurtarmak için alelâcele bir kânun hazırladılar.
Bir günde iki sınıf aşağı itekleyip Gedikli Erbaşlığa tenzil etdikleri askerleri
Bu kez de ikrâh ederek bir sınıf yukarı çekdiler.
Gedikli Erbaşlara 1951 senesinde bu kez de “Astsubay” unvanı verdiler.
İki geri, bir ileri…
Bu değişim-dönüşüm-başkalaşım sürecini evvelki bölümlerde açıkladık.
Coni’nın aklıyla hareket eden omuzu püsküllü NATO’cu gomutanlarımız
Bakdılar ki bu yapdıklarıyla aslında sıçıp sıvamışlar! Daha bir sene bile geçmeden orduyu bitirdiler. Gedikli Erbaş yapacak genç bulamadılar. Sokaklarda bir tellâl çağırtmadıkları kaldı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral M. Nuri YAMUT’un başını çekdiği bu sünepe subaylar güruhu zevâhiri kurtarmak için bu kez başka bir tezgah çevirdiler. Gedikli Erbaş Kânun’unu yalayıp boyayıp parlatdılar. Astsubay Kânun’u adı altında cilâlı bir ambalaj ile tekrar piyasaya sürdüler.
Yapdığı bu doldur-boşalt; yap-boz; indir-bindir tezgahıyla Orgeneral M. Nuri YAMUT, bugün Astsubay denen asker kişilere Cumhuriyet tarihinin en büyük kötülüğünü yapdı. Tarih bu hakikâtı bugün farketdi ve böylece kayıt etdi.
‘Gedikli Erbaşlar’ 1951 senesinde ‘Astsubaylığa’ terfi(!) etdirildi.
Ve
Bu kânun ile aynı zamânda Astsubay denilen asker kişilere 2 sene eğitim verilmesi de hüküm altına alındı.
Bizim bu bölümde asıl mürekkep damlatmak istediğimiz mesele işde budur can dostlarım. Bu cümleden olmak üzere, Astsubay Kânun’u ile Astsubaylara verilecek iki senelik eğitim aşağıdaki madde ile hüküm altına alındı.
Bu hüküm ile T.C. devleti, Astsubay unvanı verdiği askerlere iki sene eğitim vereceğini taahhüt ve beyân etdi.
1956 neşetli Jandarma Astsubay Sayın Mehmet KAYALI
Kânun’un bu hükmü mubicince
1953 senesinde intisâb etdiği Jandarma Astsubay Sınıf Okulunda
1 senesi ihtisâs eğitimi olmak üzere
Toplam olarak 3 sene tahsil aldıkdan sonra
1956 senesinde Jandarma Astsubay Onbaşı rütbesiyle mezun olan ilk Astsubaylarımızdandır.
Devlet idâresinin üzerine çöreklenen NATO’cu mamacı subay güruhunun adâleti bakınız o tarihlerde nasıl tecelli etdi;
Gel de
Hayıra yor bu rüyâyı!..
O tarihe kadar 1 sene olan eski unvanıyla Gedikli Erbaş, yeni unvanıyla Astsubay olan askerlerin eğitim süresi 2 seneye çıkartıldı çıkartılmasına da…
Bu kez de başka bir yasak duvarı örüldü Astsubayların burnunun dibine.
Astsubay Kânun’unun 23 üncü maddesine sıkışdırılan tek cümlelik bir hüküm ile
Astsubayların yüksek tahsil görmesi yasaklandı.
Nasıl?
Bir şey veriyorsan
Karşılığında muhakkak bir şey almalısın!
Tam bir beyaz adam-kızılderili pazarlığı değil mi?
Peki
Nedir beyaz adam-kızılderili pazarlığı?
Duydunuz mu?
Bugün değil Nii York,
Coni’nin memleketinin en değerli bölgesi olan Manhattan adasını
Amerika kıtasını istilâ eden Avrupalı beyaz adam
O vakitlerde o adanın sahibi olan Lenape kızılderili reisinden
Kaç paraya satın aldı biliyor musunuz?
Sâdece 60 Gulden’e…
60 Gulden’in bugünkü karşılığı ise
Sâdece 24 Coni Doları…
Üsdelik Beyaz adam
Ucunu gösderdiği Gulden’leri kızılderiliye vermedi.
Para yerine incik-cincik-boncuk ve dahi
Bir kaç şişe de ateş suyu verdi. Hepsi o kadar.
Karşılığında ise
Binlerce seneden beridir kızılderili atalarının yaşadığı bu adayı kızılderili reisinin elinden aldı.
Biliyor musunuz?
Bugün bu adada yaşayan insanların sâdece yüzde yarımı kızılderili…
Öldürmek için masraf edip bomba atmaya ne hâcet var!
Utanması olmayanlar için
Şeref, namus ve haysiyet fukarası olanlar için
İnsanları kandırmanın bedeli sıfır lira nasıl olsa…
Peki
Bu kıssanın konumuz ile bağlantısı nedir?
Gedikli Erbaşlıkdan Astsubaylığa terfi(!) ettirilen asker kişilere
Orgeneral M. Nuri YAMUT’un yapdığı da
İşde tam burada olduğu gibi ahlâksız bir pazarlıkdan ibâret.
İşde, Astsubaylara kendi parasıyla bile olsa yüksek tahsili yasaklayan kânun maddesi.
Astsubay Kânun’u madde 23 ile yukarıda mezkur “Astsubaylar hakkında uygulanacak” hüküm,
Aşağıda gördüğünüz “yüksek tahsil” yasağı idi.
Genelkurmay Başkanımız
Subaylara serbest
Fakat
Astsubaylara yassak etdiği yüksek tahsil meselesinin bir yerlerden patlak vereceğini sezmişdi.
Hiçbir Kânun’unun Anayasa’nın üzerinde olamayacağını bilen
Ve yüksek tahsil yapmanın faziletine inanıp yola çıkan Astsubaylar olacakdı elbet.
Tıpkı Subayların yapdığı gibi
Tıbbıyeden doktor
Fakülteden mühendis
Ya da
Subayların mezun olduğu mülkiyeden hukuk diplomasını alıp gelen Astsubayların
Genelkurmayın kapısına dayanacağını biliyordu.
İşde bu neticeyi bekleyen subaylarımız tedbiri taa başından aldılar.
Tıpkı düşman mevzilerinin önüne hendek kazıp mayın döşeyip
Bir de dikenli tel çeker gibi
Yüksek tahsil yapan Astsubayların önüne de hemen bir mânia koydular.
Üsdelik 1951’de 2 seneye yükseltilen Astsubayların tahsil süresini
27 Mayıs’ın darbeci subayları 1964 senesinde tekrar 1 seneye düşürdü.
Ben de 1 senelik eğitim veren Deniz Astsubay Sınıf Okulundan mezun olan bir Astsubayım.
Kıymetli meslekdaşım Sayın Aydın KULAK,
Subay darbeleri Astsubayları iki kere vurmuşdur diyorsa
İşde bunun en güzel örneklerinden birisi de
Eğitim konusunda Astsubaylara vurulan darbelerdir.
Genelkurmay Başkanımız
Kendi parası ile yüksek tahsil yapmayı 1951 senesinde yasaklar iken
Bu arada subaylarımız ne yapıyordu?
Elleri şeker, dilleri lokum mu eziyordu?
Sağ tarafınızda temâşa etdiğiniz sararıp solmuş siyah beyaz resim çerçevesine sıkışıp kalmış
Genelkurmay Başkanımız
Orgeneral M. Kâzım ORBAY’ın 1945 senesinde kabul etdirdiği aşağıda gördüğünüz Kânun ile
Subaylarımız;
Harp okulu mezunu olan hâkim kisveli Abdullah Bey,
İşde bu kânun’un bir mahsulü olarak
Bugün Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlığı koltuğunda sanatını icrâ eyliyor. (bknz.)
Genelkurmay Başkanımızın kabul etdirdiği yukarıda gördüğünüz kânun’un “Geçici maddesiyle”
Subaylara
Genelkurmay Başkanımızın verebileceği başka haklar olsa onu da verecekdi subaylarına. Fakat o kötü canından gayrı verebileceği başka bir şeyi de kalmamışdı aslında…
Fakat sıra Astsubay denen askerlere gelince
Asubayların hâriç tutulduğu 24 üncü maddenin yukarıda gördüğünüz (d) fıkrası
Hemen onun üsdündeki kânun maddesiydi.
Tefsir edelim bu ifadeyi;
Subaya serbest,
Asubaya yasak!
Bu hakkını kullanmak için pusuda bekleyen
Harbiyeli Abdullah,
Devletin parasıyla okuyup mülkiyeden mezun oldu.
MYO’lu Abdullah da okuyup aynı mülkiyeden diploma aldı.
Üsdelik kendi parasıyla okuyup mezun oldu…
Genelkurmay Başkanımız;
İnsanız ya!
Dayanılmaz bir öğrenme isteği var içimizde.
Her şeyi öğrenmek isteyenler kahrından ölmeyi göze alabilmeli.
Ben de
Ölmek yerine
Öğrenmeyi tercih etdim.
Bu saik ile
Def çalıp ayı oynatır gibi
Raksetdirdim ucu gara galemi
Ak gerdanlı kâğıdın üstünde…
Ve
Merak buyurup öğrenmek için
Bir sual yolladım Necdet beye.
Dedim ki;
4 aydan ziyâde bir süre düşündü
Ve sonra
Şöyle bir cevâp gönderdi sayın gomutanımız.
601 282 sayılı BİMER Müracaatı
gnkurper-pl-bimer@tsk.tr (gnkurper-pl-bimer@tsk.tr)
11 Kasım 2013, 9:56 AM
To: sukruirbik@hotmail.com
Başvurunuz, 4982 sayılı Bilgi edinme Hakkı Kanunu’nun “Kurum İçi Düzenlemeler” başlıklı 25’inci maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
Erinmeyip açıp bakdım
Yukarıda tarassut eylediğiniz Bilgi Edinme Kânun’u madde 25 şöyle diyor;
Geven otu geveler gibi ağzında gevelediği cevâbını özetler isek şöyle dedi bana;
“Devletin parasıyla kaç dâne subaya kaç sene yüksek tahsil hakkı vereceğimi ben bilirim.
Sen Asubaysın, böyle işlere burnunu sokma! Haydi bakayım, sen kışlada talime; Uygun adım! Marş, marş!..”
Böylesi basit ve mâsum bir suale dahi cevâp veremiyorsa
Demek ki
Subaylara devletin parası ile ikrâm edilen yüksek tahsil hakkında
Karargâhda arz-ı endâm eyleyen gomutanlarımızdan
Bâzılarının gıçı çakıldak dolu…
Şâyet
Biz, bir aile isek
Çünkü
Gomutanlarımız böyle diyorlar ise
Ve bu ailenin iki efrâdı subay ve asubaylar ise
Ve şâyet subaylar hem devletten maaş alıp hem de kendi namlarına yüksek tahsil yapıyorlar ise
Ailenin öteki ferdi olan Asubaylara kendi parasıyla yüksek tahsil yapmayı tam 50 sene boyunca niçin yasakladınız?
Bugün şâyet birileri hâlâ “biz bir aileyiz!” diyorsa
Bu Kânunlara ve yapılan bu haksızlıklara bakıp
Söylediğini bir kez daha düşünsün!..
Bu Kânunlar ilgâ edildi. Bugün artık Asubaylara yüksek tahsil yasağı yokdur diyebilirsiniz.
Bu kısmen de olsa doğru da
Ben hâlâ bana 30 sene evvel yapılan haksızlığın acısını çekiyorum. Ben hâlâ bu Kânunların mağduruyum.
Mânevî mağduriyetimi kimse ödeyemez. Onu Allah’a havâle etdim.
İntibâkların Seyir Defteri tabelalı makâlemizde teşhir etdik.
Muvazzaflar bir yana
Emekli her Asubay meslekdaşımızın ayrı, farklı ve yürek yakan mağduriyeti var.
Hangisine sorsan uğradığı başka bir haksızlıkdan bahsediyor.
Neredeyse hergün yeni bir haksızlığın örtüsünü kaldırıyoruz.
Bok çukuru gibi karışdırdıkca insanın burnunun direğini kıran yeni kokular yayılıyor ortalığa
Hepsinin uğradığı haksızlık, maruz kaldığı hukuksuzluk elvan çeşit.
Çünkü özlük hakları bakımından Asubayların bugünkü durumu yamalı bohçadan kötüdür.
Peki bu maddî mağduriyetimizi bir nebze de olsa telâfi etmek için
Bugünkü subay gomutanlarımız ne yapıyorlar?..
Bugüne kadar bilerek ve isdereyek yapmadıkları
Bugünden sonra yapmayacaklarının habercisidir bizce…
Biz alırsak, o başka!..
Türkiye’de ilk Meslek Yüksek Okulları 1975 senesinde eğitime başladı. Bu cümleden olmak üzere Sayın Ersen GÜRPINAR, Urfa Meslek Yüksek Okulu 1979 senesi mezunlarındandır.
Lise mezunu gençlerimiz 2002 senesine kadar 1 senelik eğitim aldıktan sonra Asubay nasbediliyorlar idi.
Asubay Sınıf Okullarının ismi Nisan 2002 senesinde Astsubay Meslek Yüksek Okulu (AMYO) olarak değiştirildi ve,
Tahsil süresi de 2 seneye yükseltildi.
Ve 2 senelik eğitime ancak 2003 senesinde başlayabildiler.
Hem de YÖK’den tam 28 sene sonra.
Asubayların tahsil seviyesini 2 seneye yükseltmekle matah bir iş yapdığı zehâbına kapılan Genelkurmay Başkanımız Necdet Bey dönüp 1951 senesine bir baksa!
Ve o tarihlerde bile Asubayın eğitim süresinin 2 sene olduğunu görse kendisini nasıl hisseder?
Tam 51 sene kovaladıkdan sonra yakaladığı etli kıl yumağının
Aslında kendi kuyruğu olduğunu fark eden köpek kıssasını hatırlar mı acap?..
Konu,
O saate kadar Gedikli Erbaş denilen ve Kânun kabul edildikten sonra “Astsubay” unvanı verilen asker kişiler.
Fakat Kânun hakkındaki görüşmelere sâdece vekiller ve emekli subaylar iştirâk etdi.
Kendileri hakkında Kânun kabul edilirken Gedikli Erbaş denilen bu askerlerden bir tek kişiyi Meclise çağırmadılar. Meclisdeki bu toplantıya iştirak eden vekillerden hiçbirisi de bu askerlerin derdini, isteğini, itirazını kendi ağzından dinlemeyi akıl edemedi. Emekli bir hâkim subayın verdiği yalan bilgiye istinâden Asubay sınıfını teşkil etdiler.
Yeni teşekkül etdikleri Asubaylık sınıfının bir rütbesi için
Komisyondaki konuşması esnâsında
Deniz Kuvvetlerinden emekli subay Rifat ÖZDEŞ
Pîr olmadan aşka geldi ve
Şöyle dedi;
“(Başgedikli) unvanı yeni kanunla (kıdemli başçavuş) oluyor. Bunun mânevi zevki çok büyüktür arkadaşlar!”
Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı yeni bir Kânun yapmış. Eski Kânun’da “Başgedikli” dediğin asker kişilere yeni Kânun’da “Kıdemli başçavuş” diyeceksin!..
Ve yapdığın bu tenzil-i rütbe ile iftihar edeceksin!..
Öyle mi, emekli subay Rifat ÖZDEŞ?..
Sayın Ersen GÜRPINAR’ın deyişiyle
Kıdemli Başçavuş kadar daş düşsün senin başına inşallah!..
Dünyanın gelmiş geçmiş en aptal kadını olarak gösterilen Fransa kraliçesi Mari Antuvanet,
Yiyecek bir dilim kuru ekmeği olmadığı için sokağa dökülüp isyân eden kendi vatandaşlarına
“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” dedi.
Ve sarfetdiği bu sözüyle Mari Antuvanet
Dünyanın en aptal kraliçesi unvanını aldı.
Kendisi subay olduğu hâlde paldımı aşarak
Astsubay sınıfı hakkında sarfetdiği bu edepsiz, saygısız ve
Bu pişkin sözüyle Rifat ÖZDEŞ
Türk Ordusunun en aptal denizci subayı unvanını aldı!..
Makâlemizin şu ana kadar okuduğunuz dördüncü bölümünde
5802 sayılı ve
1951 tarihli Astsubay Kânun’u ile
Asubay unvanı verdikleri biz asker kişilere
Genelkurmay Başkanı Orgeneral M.Nuri YAMUT’un yapdığı orostopolluğu
Şöyle özetleyebiliriz.
Şimdi
Parmaklarımızla bir hesap yapsak
5802 sayılı Astsubay Kânun’u ile
Asubayların kazandıklarını ve kaybetdiklerini teker teker yazsak
Ve
Mahsuplaşsak!
Söyleyiniz bakalım yiğit yârenler!
Mütebâki nedir?
Bu kânundan kârlı çıkan kim?
Asubaylar mı?
Subaylar mı?
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
(*** Devâm edecek)
Kaynakca beşinci ve son bölümdedir.
Okumak için resimleri tıklayınız!
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -1-
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -2-
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -3-