Etmeleri şart değil hani!…
Yeter ki etmelerine karâr verilsin…
Etmelerine karâr verilmişse şâyet;
İpdil
Gecici bir madde eklenir
Akabinde
Etmiş sayılırlar,
Etdir Gitsin!..
Hespi bu kadar!
Etdirmek istemiyorsan şâyet
Onun da bin türlü yolu var elbet!
Guvvet gomutanlığı goltuğuna gıçını goyan bir hokkabaz çıkar ortaya
Ve dahi şöyle emir buyurur; “etdirmeyin!”
Peki,
Etdiren kim?
Etdirilen kim?
Kim, kimi ne etmiş?
Kim, ne etdirilmiş?
Kıymetli meslekdaşım Sayın Mete YANIKCI, emekliassubaylar.org’daki köşesine bir haber misâfir etdi bir kaç gün evvel. Asubayların gönül dosdu Sayın Umur TALU’nun Habertürk gazetesindeki köşesinde
11 Mart 2015 târihinde neşretdiği makâlesinden bir bölüm idi bu haber.
Ve dahi
İntihâr eden Asubay haberleri artık vak’ayi âdiyeden addediliyor idi.
Fakat bu kez bir Asubay meslekdaşımız,
Daha evvel hiç duymadığımız bir sebepden dolayı intihâr etdi.
Sayın TALU’nun yazdığına göre,
İntihâr eden Asubay meslekdaşımızın mesai arkadaşı olan bir Asubay,
Umur beye bir mektup göndermiş.
Mektubdaki habere göre,
Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Aga, Asubayların AÜKH eğitimi aldığı okulu teftiş etmiş.
Sivil gibi düşünüp de
Asker gibi hareket etmesiyle namlı Hulusi Aga,
Şöyle bir soru sormuş teftiş esnâsında; “kursu şimdiye kadar başaramayan (Asubay) olmadı mı?”
Bu soruya; “Hayır komutanım, olmadı! Öyle bir eğitim veriyoruz ki, okulumuzda başarı oranı yüzde yüzdür” diyecek kadar yürekli ve şerefli bir gomutan çıkmamış. Kursa devâm eden Asubaylardan birisini hemen başarısız yapmışlar. Kendine yapılan bu haksızlığı hazmedemeyen meslekdaşımız, eğitimin son haftasında intihâr etmiş…
Okulun komutanları
Bir Asubayın intihâr etmesi bahasına kendi gıçlarını kurtarmışlar. Kınayı yaksınlar, bu korkaklar sürüsü…
Aptal ve g.tlek subayların aldığı bu ahlâksız karârın ceremesini de
Tabii her zamân olduğu gibi gene Asubay çekmiş!..
Kendisine Allah’dan rahmet diliyorum.
Hulusi Aga geçen sene Balıkesir’e gitdi,
Oralara pisledi…
Bu sene Ankara’da gitdiği okulu da
Kana buladı…
Yukarıda bahsetdiğime benzer bir durumu da 1978 senesinde bizzat ben yaşadım. Beylerbeyi Deniz Asubay Hazırlama Okulu birinci sınıfdayım. Atölye ismi verilen bir dersimiz var. Bu dersde; soğuk kaynak, sıcak kaynak, demir döküm, torna tesviye ve ağaç işleme eğitimi alıyoruz. Öğretmenlerimizin hepsi, tabiidir ki Asubay… Sâdece ağaç işleme dersini veren öğretmenimiz sivil… Adı da, Allah selâmet versin, Ȃkif Hoca. Biz, ortaokuldan sonra başladığımız hazırlık okulundayız. Fakat sanki sınıf okulundaymışız gibi eğitim alıyoruz. Öğretmenlerimizin hepsi hârika. Ve Birisi hâriç, hepsini de çok seviyoruz. Şimşir desem, herkes bilir. Çünkü şu fakir de birden fazla dayağını yemişdir… Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulundan mezun olup da O’nun dayağını yemeyen kimse yokdur.
Okulda okuyan öğrencilerin hepsi, fakir, fukara Anadolu çocukları. Öğretmenlerimizin verdiği işleri öyle bir güzel yapıyoruz ki! Onlar, öğretmenin hazzını yaşıyor ve bizimle gurur duyuyorlar. Bizler de yüksek not almanın sevincini yaşıyoruz. Akif Hocam bir gün dersde şunları anlatdı bize… Dönem notları belli olunca, öğretmenler kurulu toplanıp birinci dönemi değerlendirmiş. Okulda yüzde yüz başarılı olan dersler, okul komutanının dikkatini çekmiş. Ve sebebini sormuş. Kendisi son derece arkadaş canlısı ve yürekli bir insan olan Ȃkif Hoca bu soruya cevâp vermek için ayağa kalmış ve şöyle demiş; “Sayın komutanım, bu sene çok iyi bir seçme imtihânı yapmışsınız. Ve hârika çocuklar seçmişsiniz. İçlerinde bâzıları var ki daha şimdiden mühendis diploması versem eline, inanın az gelir. Böylesi mükemmel ve kâbiliyetli çocukları seçdiğiniz için sizi tebrik ederim komutanım!”
Hiç beklemediği bu çarpıcı tesbit karşısında çok sevinen okul komutanımız Güverte Albay Muzaffer ATAKLI, akabinde diğer öğretmenlere dönüp şöyle demiş; “Arkadaşlar, Ȃkif Hocayı duydunuz. Mâdemki öğrencilermiz hârika, öyleyse hepinizden yüzde yüz başarı bekliyorum!”
Sene, 1943…
İkinci Dünyâ Savaşının en şiddetli dönemleri…
Kıtaların ötesinden Avrupa’ya gelen tâze kuvvet Coni’ler, Hitler ile İtalya’da savaşıyor idi.
Daha önce hiç harp yüzü görmemiş Coni’lerde kısa zamanda savaş yorgunluğu başladı. Cephe Komutanı Korgeneral PATTON, Sicilya’da kurdukları bir sahra hastânesinde yatan yaralı askerleri ziyâret ederken orada duran iki asker dikkatini çekdi. Yarası beresi olmayan bu askerlere niye savaşmadıklarını sordu. Askerler, savaş yorgunu olduklarını ve savaşmakdan korkduklarını söylediler. Aynı çadırda eli ayağı kopmuş yaralı askerlerin inlemesinin yanında bu lafları duyan PATTON, aldığı cevap karşısında hiddetine mâni olamadı. Ve bu iki askere birer tokat aşketdi.
PATTON’un iki askeri tokatladığını duyan ordu,
Hemen durdu…
Hitler’i piyâde kovalayan Coni, düşmanı takip etmeyi
Hemen durdurdu.
Tanklar, toplar kontak kapatdı…
Hemen durdu…
PATTON’un yanındaki gazeteciler
Haberi ânında okyanus ötesine uçurdu.
Coni Genelkurmayı ve Amerikan halkı bu haber karşısında kelimenin tam anlamıyla ayağa kalkdı.
Bütün millet savaşı, savaşda ölen evlatlarını bir yana bırakdı ve tokat yiyen askerleri konuşmaya başladı.
Amerikan Genelkurmay Başkanı meşhur MARSHALL şöyle dedi;
Tokat, gurur ve asker…
Asker, bizde var,
Tokat da bizde var da…
Gurur nerede?..
Demekki askerin olduğu yerde tokat ve gurur aynı anda olamıyormuş!…
Komutanının dövdüğü iki asker,
Harbde ölen yüzbinlerce askerden daha fazla tesir bırakdı Amerikan halkının üzerinde…
Amerikalı analar şöyle dedi;
PATTON’un âmiri olan EISENHOWER, aynı gün bir telgraf çekdi.
Ve şöyle dedi; “Tokatladığın o iki askerden derhâl özür dile!”
PATTON’un önünde iki tercih var idi;
Askerlik mesleğini tutku derecesinde seven ve aslında iyi bir subay olan Korgeneral PATTON, ikincisini tercih etdi. Hitler’in uçaklarının gökden yağdırdığı bomba sağanağı altında PATTON bütün askerleri hemen orada ictimâ eyledi.
Ve binlerce askerinin huzurunda, tokatladığı o iki askerden özür diledi…
Ve dahi
Ordu tekrâr yürüdü…
Askerlerimizin başına çuval geçiren Amerika için
Mukâvemet etmesinler!
Ve dahi
“Büyük devletler özür dilemez!.”
Amerika’da;
Büyük devletin korgenerali
Büyük devletin erinden özür diledi.
Fakat büyük devletin kendisi
Bizim dörtyıldızlı büyük generallerimizden özür dilemedi…
Demek ki bizim dört yıldızlı subaylarımızın
Amerikalının nazarında
Kendi askeri kadar kıymeti yok!
Niye olsun ki?..
Amerika’da;
Tokatladığı askerlerden özür dileyen PATTON, ordudan atılmakdan kurtuldu.
Fakat iki askerine atılan iki tokadı Amerikan Genelkurmayı affetmedi…
PATTON, bir seneden fazla bir süre cephe gerisinde kızağa çekildi.
Ve Londra’daki çok bahalı bir otelde, kendi ifâdesiyle tam bir hapis hayâtı yaşadı.
Savaş devâm ederken ve sınıf arkadaşları zaferden zafere koşup kahraman olurken
PATTON, bir daha terfi yüzü göremedi…
İki askerine atdığı iki tokat,
Korgeneral PATTON’a Genelkurmay Başkanlığına mâl oldu.
Şimdi
Bu hikâyeyi niye fâş eylediğimi sormayın bana…
Orası nere?
Burası nere?
Meslekdaşımızın bu vahim ve hazin intihâr vukuatından sonra kendiliğinden istifâ edecek bir subay var mı bizde?
Ya da
Bu intihâra sebep olanları ordudan tard edecek kadar cesur ve şerefli subaylar var mı bizim ordumuzda?
Bunları cevâplamak Necdet Beye düşer değil mi?
Coni’lerin anaları asker doğuruyor da
Memed’in anaları taş mı doğuruyor?
Daha da acısı
Tokatlanan iki asker için Coni’nin anaları ayağa kalkıyor da
Memed’in anaları nerede?..
Bütün bu sorular ortalığı toza, dumana gark ederken
Neşretmeye başlayalı bugün, tam bir sene oldu…
Zihniyet Sürgünü subaylar ordumuzu boklamaya devâm ediyor!..
Bu hikâyeleri niye anlatdığımı zannederim izâh etmeme hâcet yok.
Herşey ortada…
Doğru öğretmen, doğru seçilmiş öğrencilere doğru ders verirse, başarı mutlak oluyor.
Ancak ne var ki
Sayın TALU’nun bahsetdiği intihâr vak’asındaki hakikât benim anlatdığımdan çok farklı bir manzara çıkartıyor ortaya!
Çünkü, merhum meslekdaşımız;
Bu kadar sıkı eğitimleri başarı ile tamamlayan bir Asubay, o eğitimde başarısız olamaz…
Yeter ki böyle ahlâksız, böyle nâmussuz, böylesi alçak bir müdahaleye mâruz kalmasın…
Bu anlatılanlar gerçek ise şâyet durum gerçekden vahimdir.
Bu intihâr vak’ası doğrudan doğruya Türk Ordusu’na yapılmış bir suikastdır.
Aksi vârid ise şâyet, Hulusi Aga çıkıp meydana tekzip etsin!
Tekzip etmez ise şâyet, bu haberin altında kalır kendisi…
Peki,
Vukatın nesnesi Asubay olunca hakikât bu minvâl üzere tecelli ediyor da
Subay olunca netice nereye varıyor acap?
Vukuatın nesnesi subay olunca
Başarılı olmaları şart değil hani!..
Bir darbe tezgahlanıyor,
Geçici bir madde ekleniyor,
Başarılı olmuş sayılıyor..
Nasıl mı?
İşde, ibretin belgesi;
Yukarıda gördüğünüz kânunun
Yürürlüğe girdiği târihe bakmanız yeterli…
Geçici madde eklemişler,
Kurmay eğitimine devâm eden subaylarımız
Henüz eğitimlerini tamamlamadan kurmay olmuşlar
Subay için
Evvelâ darbe tezgahla
Akabinde
Mezun etdir, gitsin!..
Asubay için
Evvelâ bir teftiş tezgahla
Akabinde
İntihâr etdir gitsin!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.