Asırların nâr-ı aşkıyla yanıp tutuşan iki kara sevdâlının Doyumsuz bir arzuyla yek vücûd sarmaş dolaş olması gibi Sağ elimin orta ve başparmağı usûlce kavuşdu, vehleten… Evvelâ şehvetle ve şiddetle sâdece bir kere öpüşdükden sonra Akabinde gene aynı süratle ayrılırken birbirinden aksi yönde Çıkan sese kulak veren kalemim, işde, gene aynı yerinde…
Koca şehrin mâsûmiyet kokulu sükût şalını örtündüğü şu yorgun saatlerde İçmeye teşne olduğum çayını bir an evvel yudumlamak heyecanıyla İnce belli bardağı şefkâtle ve fakat nâzikce kavrar gibi Baş, işâret ve orta parmaklarımla kavramışım belinden… Her zamân olduğu gibi ucu, gene sivri!.. Dert ortağım, kadim dosdum, sırdaşım âşık kalem gelir de yanıbaşıma, O’nun biricik mâşûku kâğıt, firâka râzı olur mu Allah aşkına? İşde, kâğıt; işde, kalem! Vuslâta erdiler gözümün önünde hemencecik! İşi, gücü bırakdı! İdârecimiz Sayın Ersen GÜRPINAR’da sizlere fâş eylemek için alesta bekliyor nasıl olsa!
Mâdem öyle, haydi yiğitler! Teveccüh buyurup okuması sizden… Bu hoş vuslâtın şerefine, Kelâm da bizden olsun gayrı!..
* * * * *
Ezber bozmak zor işdir! Duy beni, ey Ȃdemoğlu! Rüzgâra karşı yürüyen adam’ın dediği gibi Bir ağaç kadar tek, hür ve cesûr Ve fakat Bir orman kadar kavi olduğunu idrâk edip de Hakikâtin gözlerimizi kamaşdıran o eşsiz nûruna bürünerek Şerefli bir insan sıfatıyla yücelmek varken şu dünyâda Son 80 seneden beridir belletilmiş çâresizlik nennisiyle uyutulmaya teşne olup da Akıl yürütmek yerine Himmete, minnete, zillete gönüllü teslim olmuşsa insanlar!.. İşde o vakit, işimiz orada bir kat daha zor demekdir… Olsun! Zor, oyunu bozar! Yiğide yaraşan da zora tâlip olmakdır, değil mi?.. Acı olsa da kimi sözlerimiz, Batsa da kimilerinin orasına burasına…. Susmak, bize göre değil! İşde, imdi gene yazmak vakdidir Eski Tüfek için… Ölmek yerine düşünmeyi tercih eden ekseriyetin gül hatırına Şâyet iltifât buyurursanız Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli Asubay Ve dahi Eksi Tüfek mahlaslı ben Şükrü IRBIK Bir ezberi daha bugün, burada bozmaya tâlibim, evvel Allah!
* * * * *
Makâlemizin başlığına bakıp da nereden çıkdı bu isim diyenlere şimdiden söyleyelim! Aslında, hiçbir yerden çıkmadı… Çünkü hep orada idi… Üsdelik aklımız da yerinde, çok şükür! Çünkü Çok zamânlar bizden sakladılar köşe bucak! Baksa da gözlerimiz Çok zamânlar bizler de görmek isdemedik inadına! Tam da unutdurduklarını zannetdikleri bir anda İşde, bugün imdi gene çıkıp geldi karşımıza…
* * * * *
1283 Mustafa Kemâl, Talebe Mustafa Kemâl, Efendi Mustafa Kemâl, Harbiyeli Mustafa Kemâl, Kolağası Mustafa Kemâl, Kaymakâm Mustafa Kemâl, Ferik Mustafa Kemâl, Mareşâl Mustafa Kemâl… Atatürk’ün bildiğimiz unvân ve rütbeleri… Peki, Bunların hepsini işitdik, muttaliyiz de!.. Harbiye’deyken talebe Mustafa Kemâl’in rütbesi ne idi acap? Duydunuz mu hiç? T.C. Devletinin ilk Cumhurbaşkanı sıfatıyla Tâ 1926 senesinde “Ben, ordu ile küçük rütbelerden beri içten temâsı olan bir askerim!” derken Atatürk bu sözüyle aslında ne demek isdiyordu bizlere?
|
* * * * *
Manastır Askerî İdâdisini başarı ile bitiren Mustafa Kemâl, 13 Mart 1899 Pazartesi günü İstanbul Pangaltı’da, Mekteb-i Harbiye-i Şahâne‘ye kayıt oldu.
3 senelik başarılı bir Harbiye tâlim-taâllümünden sonra 10 Şubat 1902 Pazartesi günü Bu mektebden Teğmen (Mülâzim) rütbesi ile mezun oldu..
Daha bugün bakdım. Yukarıda gördüğünüz örün sayfasında neşretdiği Atatürk’ün Öğrenim Hayatı başlıklı yazıda Kara Harp Okulu, böyle demiş. Atatürk’ün hayâtını anlatmak için kurdukları cümlelerin hiçbirinde bir tek dahi olsa “Çavuş” kelimesi yok! Peki, “Çavuş” kelimesi ile Atatürk’ün bir alâkası var mı sizce? Öğrenim hayâtını anlatdığı özgeçmişinde, Kara Harp Okulu Komutanlığı Atatürk’ün Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’den teğmen rütbesiyle mezun olduğunu söylemiş!.. Üsdelik Eğitim dönemi açılış töreninde yapılan yoklamada “1283 Mustafa Kemâl” deyince Kara Harp Okulu talebeleri her sene ayağa kalkıp Hep bir ağızdan “İçimizde” diyorlar da!.. 1283 Mustafa Kemal’in Talebe olarak harb sanatını tahsil etdiği 3 sene boyunca Harbiye’deki rütbesi ne idi acap?
* * * * *
Kara Harp Okulu öğretim görevlilerininden Öğ. Bnb. Hayrullah GÖK, Hacettepe Üniversitesinde 2005 senesinde bir doktara tezi hazırladı. Bu tezinde Dr. Hayrettin hoca, bugün Kara Harp Okulu ismi ile bildiğimiz okulun 1834-1883 senelerini kapsayan dönemini tetkik etdi. Kara Harp Okulu hakkında hazırlanmış belki de ilk ve tek olan bu doktora tezi, başka hiçbir yerde bulamadığım ilginç bilgilerle dolu. Dr. Hayrettin hocamızın müsaadesi olur ise şâyet, Aşağıda ön sayfalarını gördüğünüz bu çalışmadan, konumuz ile alâkalı kısa bilgiler akdaracağım şimdi sizlere…
1837 senesinde kabul edilen Kânunnâmeye göre; Kara Ordumuza zâbit yetiştiren okulun ismi Mekteb-i Harbiye, Tahsil süresi de 3 sene idi. Okula kayıt edilen öğrenciler; Birinci sınıfın sonunda Onbaşı rütbesine terfi ediyor, İkinci sınıfın sonunda Çavuş rütbesine terfi ediyor, Üçüncü sınıfın sonunda Başçavuş, Teğmen ve Sancaktar rütbesi ile okuldan mezûn ediliyor idi.
Aynı senelerde, Talebenin meç kılıçları, subay kılıçlarına dönüşdürüldü. Yağlı boya tavsırında görüldüğü üzere Mustafa Kemâl de Harbiye talebesi iken subay kılıcı taşıyor idi. Nahv (cümle bilgisi) dersinden aliyülâlâ not alan talebeler; Başçavuş nasbedilmeye Ve dahi Kendilerine Padişah “nişanı” verilmeye başlandı. 1839 senesinde Padişah huzurunda yapılan imtihan ile üst sınıfa geçen ve “nişan” alacak talebeler tesbit edildi. Bu imtihan neticesinde Padişah II. Abdülmecid; 80 talebeye Onbaşı, 60 talebeye Çavuş, 12 talebeye de Başçavuş nişanı verdi. Bu nişanların örneği aşağıdaki resimlerdedir.
Yukarıdaki sayfada gördüğünüz üzere; O vakit ismi Mekteb-i Harbiye olan Kara Harp Okulundan 1839 senesinde Başçavuş rütbesiyle mezûn edilen öğrencilerden bâzıları, Kara Ordumuzda en yüksek mertebe olan Müşir (Mareşal/Paşa) rütbesine kadar terfi etdiler.
* * * * *
Bu târihlerde; Kara ve Deniz Ordularımızda sâdece iki sınıf asker olduğunu da biz söyleyelim; Muvazzaflar ve Mükellefler. Muvazzaf askerler; Zâbitan (Subaylar) Mükellef askerler; Vatanî görevini yapan Neferât (Erat) Nasıl?.. Gördünüz, değil mi? Tıpkı, bügünkü Coni ordusunda olduğu gibi…
Asubay talebeleri değil bu çocuklar! Aşağıdaki resimde Coni Kara Harp Okulu son sınıf talebelerini mezûniyet töreninde görüyorsunuz… Kıyafetlerine bir bakın hele! Bizim Kara Harp Okulu talebelerinin kıyafetlerine benziyor mu sizce?..
Türk Ordusunu parçalayıp bölmek için tezgâhladıkları Asubay sınıfını icad eden vatan hainleri O zamânlarda çivili tabutlarında hâlâ uykuda idi… Osmanlı’nın sonsuz terfi fırsatı veren bu iki sınıflı ve sağlam ordu yapısını aynen kendisine tatbik eden Ve Kendi ordusunun sakat yapısını da bize kakışdıran Coni, 1951 senesinden beri bıyık altından bize gülüyor!.. Son 65 seneden beri ordumuzun Subay-Asubay denen askerleri arasındaki sınıf çatışmasından beslenen vampirlerin Ve dahi “Subay subaydır, astsubay astsubaydır. İkisinin de ayrı bir mesleği ve ayrı bir görevi vardır. Bunlar karıştırılmasın!” diyen târih fukarası ukelâ dümbeleklerinin kulağı çınlasın!
* * * * *
1847 senesinde meriyyete konulan aynı Kânunnâmeye göre Öğrenciler arasında ast-üst ilişkisini tesis etmek için Okulun her bir sınıfına ikişer “Sınıf başı” tâyin edildi.
* * * * *
Askerî Tekâüd ve İstifa Kânunu müzâkeresi esnâsında 1909 senesinde yapdığı konuşmada Taşlıca Mebusu Binbaşı Ali Vasfi Bey Meclisde şöyle dedi;
Yukarıdaki kânunda da gördüğünüz üzere 1909 senesinde bile
Fakat 1909 senesinden sonar yazdıkları “düzmece” Harbiye târihcelerinde Ordumuzun beyaz subayları Onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbelerini Aynı sene içinde “uydurdukları” köle asker küçük zâbitlerin pazularına yamadılar.
* * * * *
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuran ve ilk Cumhurbaşkanı seçilen Ve dahi Kendisi de Kara Harp Okulu mezûnu olduğuna göre Talebe olarak 3 sene askerlik tahsil etdiği Harbiye’de Mustafa Kemâl’in rütbesi ne idi? Atatürk’ün özgeçmişini yazan Kara Harp Okulu, Hazırladığı özgeçmişinde talebe Mustafa Kemâl’in mektebdeki rütbesinden her niyeyse hiç bahsetmemiş. Öğretmen unvânlı subayların yazdığı Atatürk’ü anlatan kitaplarda da durum gene aynı… Fakat sınıf arkadaşı Ali Fuat (CEBESOY), 1959 senesinde yazdığı hâtırâtında bu konuyu bizlere anlatmış.
Kara Harp Okulu, köşe bucak esirgediği bu bilgiyi Ali Fuat’ın kitabından kerhen de olsa akdarmış bize. Mustafa Kemâl’i anlatdığı “Sınıf Arkadaşım Atatürk” isimli hâtıratında, Ali Fuat Efendi şöyle diyor;
* * * * *
Aynı sınıfda okuyan Ali Fuat CEBESOY’un Yukarıda kapak resmini gördüğünüz şu kitabını kaynak gösderen Kara Harp Okulu, Bakınız Mustafa Kemâl’in Harbiye’deki rütbesi için ne demiş! Çavuş!..
2013 senesi İlkgüz ayının yirmiüçü Pazartesi günü neşretdiğimiz Astsubay Bizimdir! isimli makâlemizin ikinci bölümünde boşuna mı dediydik? Çavuş Mustafa Kemâl bizimdir! diye!..
2016 senesi Gücük ayında târih huzurunda tekrâr hatırlatıyoruz ki; Harbiye’li Mustafa Kemâl’in rütbesi Bugünkü Asubay rütbesinin demirbaşı ve tâcı olan Çavuş idi…
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Kapak Resmi: (E) Dz.İda.Asb.Kd.Bçvş. Mustafa AYTAR
|