Subaylarımız; Karârnâme’den Tasdiknâme’ye…
Bir Var İmiş, Bir Yok İmiş!
Doğru demişsin, be ERENİYE!..
Hakikâten de öyle oldu!
Şâir dediğin O’dur ki dünden bugünü, feleğin çemberinden görebile! Görmüşsün be ERENİYE!..
Tam 85 sene sonra tahakkuk etse de
Güneş doğmuş da batmış gibi
Bir var idi, bir yok oldu!..
1929 senesinden beri zâbitân heyetimiz
Cumhurbaşkanından aldıkları karârnâme” ile “berâtlı” ve “muvazzaf” olarak göreve başlıyorlar idi…
Fakat bu kadim ve mutlak imtiyâzlarını 2014 senesinde kaybetdiler.
Artık subaylarımız da tıpkı biz asubaylar gibi “tasdiknâmeli”…
* * * * *
Karârnâme Ne?, Tasdiknâme Ne?
Evvelâ bu iki kavramın ne olduğunu bir tahattur edelim şöyle…
Tasdiknâme, bakanın harcı… Bakan kim?
Cumhurbaşkanı
Ve Başbakan’dan sonra gelen partici… Yürütme sacayağının üçüncüsü. Yasama ve Yargıdan sonra üçüncü erk olan Yürütmenin çömezi. Ankara’nın sokaklarındaki ağaçdan daha fazla Bakan var meclisde.
Lâkin karârnâme öyle mi ya!..
Karârnâme dediğin o kağıt parçasının altına, devletin başı ve başkomutan olan cumhurbaşkanı imzâ atıyor. Cumhurbaşkanı kim dersen! Cumhuriyetimiz 94 yaşında. Cumhurbaşkanlığı makâmına bugüne kadar sâdece 12 vatandaş oturmuş. İşde, karârnâme dediğin şeyi, meclisdeki bütün bakanlar imzâlasa, başbakan da imzâlasa, mektub kağıdından öte kıymeti yok.
Fakat o aynı kağıdın altına Cumhurbaşkanı denen şahıs bir imzâ çakdı mı, oluyor sana kapı gibi kânûn.
* * * * *
İşde, size aşağıda; Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkan imzâlı 3’lü bir karârnâme…
Bir vatandaş;
Cumhurbaşkanının bugün imzâladığı bir karârnâmeyi
Ömrü vefâ eder ise
Hele bir de o karârnâmenin tasnif işlemi tamamlanıp da erişime açıldı ise şâyet
Ancak 30 sene sonra görebiliyor bu memleketde.
Birinci Cumhurbaşkanımızın 1930’lu senelerde imzâladığı karârnâmelerden
Bugün dahi, hâlâ tasnif edilmemiş ve erişime açılmamış karârnâmeler olduğunu duyarsanız, şaşırmayın!
Devletimizin arşiv yönergesi böyle diyor çünkü…
Bu sebepden dolayı, kaçıncı Cumhurbaşkanı olduğunu bilmediğim Zottirik Kenan’ın imzâladığı aşağıda gördüğünüz şu karârnâmeyi görme bahtiyarlığına erişmenizin dört sebebi var;
* * * * *
Karârnâme’den Tasdiknâme’ye Subaylarımız…
Harb okullarından mezûn edilen talebelerimiz için 2014 senesinden itibâren artık “karârnâme” yok!
Harb okullarından mezûn edilen efendiler için, Yukarıda bahsetdiğimiz subaylığa nasıp karârnâmesinin;
|
Ordumuzun iki aslî(!) unsurundan birisi olan “ortada sandık” asubaylarını suâl eyler iseniz şâyet
1951 senesinde kurnaz kurmay subaylarımızın icâd etdiği asubay sınıfı zâten hep “tasdiknâmeli” idi.
Fakat yukarıda özünü anlatdığımız olay neticesinde
Tıpkı biz asubayların olduğu gibi subaylarımız da artık “tasdiknâmeli” oldu.
Böylece
Ordumuzun iki aslî unsuru olan subay ve asubaylar;
Göreve başlaması için aldığı “yetki derecesinde” eşitlendiler.
Hulâsa;
Hem subaylarımız hem de asubaylarımız bundan kelli ordumuzda “tasdiknâme” ile işe başlayacaklar.
Asubaylar ezelden beri “tasdiknâmeli” idi de…
Asubayları karârnâmeye bindirmeye râzı olmayan subaylarımızın kendileri de “tasdiknâmeye” indiler.
Subaylarımızın “karârnâme”den inip “tasdiknâme”ye binişinin acıklı hikâyesini
Zamân, mekân ve olay teslisi içinde Kayıtcı Eski Tüfek anlatsın sizlere…
* * * * *
Peki, bu karârnâme ne işe yarar?
Nasıl ki cumhurbaşkanı imzâlamayınca bir kağıt parçası kânûn olamıyorsa.
Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı da karârnâmesini imzâlamayınca,
Mezûn olduğu gün o harbiyeli talebe de subay olamıyor…
İşde sırf bu sebepden dolayı Harbiye tahsilini muvaffakiyetle ikmâl eden efendilerin zâbit olabilmesi için;
|
Bugünkü devlet erkânının “üçlü karârnâme” dediği şey, işde, tam da bu oluyor.
“Üçlü karârnâme” ile terfi almak da her memurun harcı değil hani…
Bu “üçlü” imzâ faslından sonra;
Harbiye tahsilini muvaffakiyetle ikmal eden efendiler, resmen zâbit olurlar
Ve dahi
Devletin başı ve ordunun Başkomutanı olan Reisicumhur’un imzâladığı karârnâme ile;
Hem T.C. devletini temsil etmek hakkını ihrâz eder
Hem de emrindeki askerlere emir ve komuta etme “berâtını” alır idi…
İşde, harbiyeden çıkan 317 efendinin terfisi için;
Millî Müdafaa Vekili Mustafa Abdülhalik RENDA
Başvekil ismet İNÖNÜ
Ve dahi
Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi M. Kemal’in 1929 senesinde imzâladığı türkce ilk terfi karârnâmesi…
İşde sırf bu sebepden dolayı Başkomutan olan Cumhurbaşkanları, iki elleri kanda bile olsa
Nasıp karârnâmesini imzâladığı harb okulları talebesinin diploma törenini teşrif ediyor
Ve dahi
Cumhuriyet târihimizde ilk defâ olmak üzere Birinci Cumhurbaşkanımızın verdiği bu “berât” ile
Zâbitânımız “muvazzaf/commissioned” olarak ordumuza hizmet ediyorlar idi…
Genelkurmay Başkanlığımızın neşretdiği aşağıdaki şu sözlüğün sayfasında gördüğünüz üzere
Zâbitân heyetimize biz de haklı olarak;
İngilizcesi ile “commissioned officer” demek olan “Cumhurbaşkanından berâtlı zâbit” diyor idik!
Lâkin bugün artık böyle değil! Tekrâr söylüyorum; bugün artık böyle değil!
Subaylarımızın “berâtı”nı ellerinden aldılar… Hem de 15 Temmuz’dan bir hayli zamân evvel…
Daha basit kelâm ile yazalım;
Zâbitân heyetimiz;
İngilizcesi “commissioned” olan ve cumhurbaşkanından aldıkları “muvvazzaflık berâtını” AKP’ye kapdırdı.
Ve bundan kelli subaylarımızın hepsi artık ingilizcesi “officer” demek olan sâde “zâbit.”
Nasıl mı?
Gözlerimizin önünde cereyân eden ve fakat sâdece bakdığımız bu canlı folimi
Şâyet iltifât buyurursanız, şöyle resmedelim sizler için…
* * * * *
Yönetmelik ile eğitilip teğmenliğe nasbedilen subaylarımız,
Kendileri gibi “muhdes ve mutlak harbiyeli” olan Başkomutan ve Cumhurbaşkanlarının elinden
3’lü karârnâme ile subaylık “berâtını” (commission) alır iken
Kânûna göre eğitilip asubay çavuşluğa nasbedilen asubaylarımız,
Bakanlarının elinden 1’li “tasdiknâme” (non-commission) alıyor idi.
Görevbaşı yapma hususunda asubaylar için kelimenin anlamı ile “üçün biri” söz konusu idi…
* * * * *
Harbiye’den mezûn olup da
Kendisi gibi “harbiyeli” cumhurbaşkanlarının elinden diplomasını aldığı gün
Her subayımız,
Elinden diploma aldığı cumhurbaşkanı gibi, kendisini “müstâkbel cumhurbaşkanı” telâkki eder idi… Hakikâten de biricik istisnâsı olsa da 1989 senesine kadar bu saltanât böyle deverân eyledi.
Harbiyeli cumhurbaşkanlarının son temsilcisi, 12 Eylül’cü darbecibaşı Zottirik Kenan oldu…
Lavantalar süründükden sonra Küçüksu’da küçük turgut’u(!) pazar gezmesine götüren büyük Turgut,
Bu fasit dâireye, 9 Kasım 1989 Perşembe günü bir fiske vurdu ve yer ile yeksân etdi.
Bu filfilli fiskesi ile de Büyük Turgut,
“Harbiyeli” cumhurbaşkanı Zottirik Kenan’ın koltuğuna köskelmiş
Ve dahi
“Harbiyesiz” cumhurbaşkanlarının birincisi olma unvânını çokdan hak etmiş idi…
* * * * *
Gördünüz! Karârnâme sûretini yukarıdaki sayfalardan birisinde verdik.
1929 senesinde Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi M. Kemal’in başlatdığı devlet geleneği ile
Harbiyeden çıkan efendilere,
Cumhurbaşkanı, kendi imzâladığı karârnâme ile orduda görev veriyor idi.
Çünkü Devletin başı olan cumhurbaşkanları aynı zamânda ordunun başkomutanı idi…
Kâzım SEVÜKTEKİN isimli şerefsiz bir mirlivâ’nın yapdığı sahtekârlık neticesinde
Gedikli zâbitlikden gedikli erbaşlığa tenzil edilen askerler de tıpkı zâbitân heyetimiz gibi
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde karârnâme ile terfi ettiriliyorlar idi.
İşde, 1944 senesinde Gedikli Erbaşların terfisine dâir Cumhurbaşkanlığı karârnâmesi…
* * * * *
1951 senesi,
Türkiye’nin NATO’ya üye olması için gizli tezgâhların tertiplendiği ve çalışmaların başladığı senedir.
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY ile başlayan Coni’nin kucağına oturma sevdâsı,
Bir sene sonra Başbakan olan Adnan MENDERES ile geri dönülmez bir yola girdi…
NATO maskesi ile Bâb-ı Ȃli’nin kapısına dayanan Coni,
Türkiye’yi Küçük Amerika yapmak isdeyen zübük siyâsileri devletin başına,
Coniperest subayları da ordumuzun başına oturtdu.
Coni’nin ilk yapması gereken iş de
Mustafa Kemal’in askerlerini evvelâ gemlemek, akabinde de kafeslemek idi.
Çünkü, Mustafa Kemal’in çarıklı askerleri,
Dedelerimizin Harb-i Umûmi-î dediği savaşlarda garbın tek dişi kalmış tekmil canavarlarının
O biricik dişini de kerpeten ile kanırta kanırta sökmüş idi.
İşde, sırf bu sebepden dolayı bu canavarlar,
Türk askerinin savaşkan rûhunu törpülemek için yanıp tutuşuyorlar idi. Bunun için de subaylarımıza süslü püslü elbiseler giydirip kadınlar gibi süslemek
Ve daha da önemlisi,
O vakde kadar subay ve er olmak üzere iki sınıflı olan Türk askerini çeşitli sınıflara bölmek isdediler.
Coniden beslemeli ve feslemeli garb perestiş subaylarımız,
“Astsubay” dedikleri “ortada sandık” cinsinden yeni ve köle bir asker sınıfını 1951 senesinde peydahladılar.
“Subay yardımcısı” dedikleri Astsubayların yetiştirme usûlleri
Bakanlıkların peydahlayacağı “Yönetmelik” ile tesbit edilecek,
Yükselmeleri de Bakanlık onayı ile yapılacak idi…
Bakanlık onayı, “tasdiknâme” demek. Bir başka ifâde ile “çalışma izni” demek.
İlgili Bakanlarımız diyor ki;
“Ey, çavuş! Ben sana, orduda sâdece “çalışma” izini veriyorum. Emir verme yetkin yok, komutan olmazsın!.
* * * * *
27 Mayıs subay darbesi ile kudret zehirlenmesine uğrayan sömürgen subaylarımız;
Yeni bir kânûn daha peydahladılar! İsmine de TSK Personel Kânûnu dediler. Ve birbirine hiç benzemeyen subay ve asubayları aynı torbanın içine tıkışdırdılar.
Bu kânûn ile subaylarımız, 1951 senesinde tertipledikleri 5802 sayılı Astsubay Kânûnunu “ilgâ” etdiler.
Fakat bu kânûnun sâdece bir maddesine dokunamadılar; birinci maddesini “ipkâ “etdiler.
Çünkü
Sırtını dayayacakları, kendi işlerini sırtına yıkacakları,
Maçaları sıkışdığında da kendi suçlarını üzerine atacakları bu “ortada sandık” askerden vazgeçemediler.
1951 senesinde peydahladıkları ve “subay yardımcısı” dedikleri astsubayları
Personel Kânûnunun aşağıdaki şu parantezin içine “korka korka ve küçük harfler ile” sakladılar.
|
Bu subaylarımızın sırtını kim yere getirebilir idi şu dünyâda?
Fakat!
Öyle değil midir?
Her saadetin sonu felâket değil midir?
* * * * *
27 Mayıs’ın darbeci subaylarının tertiplediği TSK Personel Kânûnu,
Tamâmen subayların saadetini tahakkuk etdirmek üzerine tezgâhlandı.
“Subay yardımcısı” dedikleri astsubayı da kerem eyleyip
“Bölük anası” ya da “tampon” olarak kullanmak maksadı ile bu kânûna sokuşdurdular.
926 sayılı işbu TSK Personel Kânûnuna göre subaylarımızın yetiştirilmesi,
Özel Kânûnuna göre yürütülecek idi.
Yukarıdaki maddeye bakmayın siz. Bu kânûn, 1967 senesinde kabul edildi. Fakat bu târihde harp okullarının kânûnu hâlâ yok idi. 926 sayılı TSK Personel Kânûnu meriyyete konuldukdan sonra 4 sene boyunca daha harp okulları, “Yönetmelik” ile idâre edildi. Çünkü işlerine öyle gelmiş idi. Asubaylar için 1951 senesinde kânûn tertipleyen Genelkurmay Başkanlığımız için bir kânûn da subaylar için tertip etmek zor değil ki…
* * * * *
Gene aşağıda gördüğünüz Kânûna göre
Taa 1929 senesinden beri mûtâd olduğu üzere
Zâbitân heyetimiz, gene Cumhurbaşkanı karârnâmesi ile subay nasbedilecek idi.
Subaylarımızı özel kânûnlarına göre yetiştirip
Cumhurbaşkanı karârnâmesi ile işbaşı yapdıran 926 TSK Personel Kânûnu
Asubay dedikleri askerlere gelince suyu yokuşa akıtdı.
Subay yardımcısı olan asubaylar;
Bakanlarımızın çala kalem tertip etdiği “Yönetmelik” ile yetişdirilecek idi…
Subay yardımcısı olan asubaylar;
Bakanlarımızın ayak üsdü imzâ etdiği “tasdiknâme” ile ordumuzda görevbaşı yapacaklar idi.
* * * * *
Harbiyeli Efendilere Kelime Ayârı!
2013 senesi dâhil olmak üzere harbiyeli subaylarımızın teğmenliğe nasıpları,
Cumhurbaşkanının imzâladığı karârname ile yapılır idi.
11 Şubat 2014 târihinde bir kânûn ile bu “karârnâme” kelimesine bir ayâr verdiler ve “onay” yapdılar.
Subaylarımızın 1929 senesinde başlayan “Cumhurbaşkanlığından berâtlı muvazzaflık” saltanâtı
Tam 85 sene sonra mutlak zevâl buldu!..
Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi M. Kemal’in 1929 senesinde başlatdığı bir devlet geleneğini;
|
İşde, o kânûn tasarısını imzâlayan vekiller.
6519 sayılı kânûn ile 11 Şubat 2014 târihinde
926 sayılı TSK Personel Kânûnunun 34’üncü maddesinde birkaç “kelime ayarı” yapdılar ve
Subaylarımızın teğmenliğe nasıpları için şart olan cumhurbaşkanı karârnâmesini “iptâl” etdiler.
Yerine de Bakanların “onayı” şartını ikâme etdiler.
Komisyon Raporunun madde gerekcesinde şöyle yazdılar;
Subaylığa nasıp işlemlerinde “karârnâme” esâsının kaldırılması ve yerine “onay” sisteminin getirilmesi…
* * * * *
2014 senesinde 6519 sayılı kânûn ile yapılan “kelime ayârını” yeterli bulmayan AKP hükûmeti,
15 Temmuz’culara abdestsiz yakalanınca korkudan epeyi ecel terleri dökmüş olmalı ki
2017 senesinde tertiplediği 681 sayılı KHK ile “çift dikiş” yapdı…
İşde, 681 sayılı KHK’yi imzâlayan siyâsiler…
* * * * *
Karârnâmesi yok! Fakat Cumhurbaşkanı var!
R. Tayyip ERDOĞAN,
Harp okulu öğrencilerinin subaylığa nasıp karârnâmesini imzâlama geleneğine Başbakan sıfatı ile 11 Şubat 2014 târihinde son verdi.
Fakat karârnâme vermediği teğmenlere, bu kez Cumhurbaşkanı sıfatı ile diploma vermeye gitdi…
Birisi dese ki; Cumhurbaşkanım; sen, o teğmenlere hangi hakla diploma veriyorsun? Diyelim ki protokol denen şeyde bir yanlışlık oldu… Fakat bu işi yapanlar iyi bilir; protokolde yüzde 99 başarı bile başarı sayılmaz. Olacak iş değil fakat ben şaşırmıyorum! Çünkü R. Tayyip ERDOĞAN’ın tarzı bu. Anayasaya Mahkemesinin aldığı karârı bile tanımayan O değil miydi? Kural, kânûn, karârnâme kendi işine nasıl gelirse öyle tatbik ediyor.
Subaylığa nasıp için karârnâme imzâlamaya 2014 senesinde son verildi. Haydi, bir alışkanlıkdır, belki de bir yanlışlık olmuşdur diyelim 2014 senesinde…
Fakat Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN, 2015 senesinde de aynı şeyi yapdı. Harp okullarına gitdi ve mezûn edilen teğmenlere diplomasını verdi… Peki, verdiğin o diplomaların karârnâmesini imzâladın mı, Cumhurbaşkanım?
Cumhurbaşkanı olarak sen, hem karârnâme imzâlamaya son ver.
Hem de karârnâmesini imzâlamadığın teğmenlere diploma ver!..
Türk tipi Anayasa,
Türk tipi başbakan
Türk tipi başkanlıkdan sonra
Bu da herhâlde Türk tipi diploma vermek oluyor!..
* * * * *
Komutanlık Vasfının Dayanılmaz Ayrıcalığı!..
Burada şu tesbiti yapmalıyız!
Mevcudu ne olursa olsun! Bir askerî birliğe “komuta etmek“; askerlik sanatının bir askere tahmil etdiği en yüce yetki ve en büyük ayrıcalıkdır.
Komuta etmek demek; tıpkı Atatürk’ün yapdığı gibi, emrindeki askerlere “ölmeyi ve öldürmeyi” emretmek hak ve yetkisine sahip olmak demekdir.
Gemi Komutanından, Karakol Komutanına kadar,
Bizim ordumuzda da “komutanlık yapan” çok sayıda Asubayımız var.
Fakat
Ve dahi
Bizim Asubaylarımız, bizim ordumuzda “subay” sınıfına dâhil edilmezler. |
Şu koca dünyâda sâdece T.C. Ordusuna has olan;
Şu koca dünyâda “insanım” diyen hiç kimse izâh edemez!
* * * * *
Gitdi Karârnâme, Geldi Tasdiknâme…
Cumhurbaşkanına özgü bir imtiyâz olan subay nasıp onay yetkisi,
Hem 2014 senesinde hem de 2017 senesinde kabul edilen her iki mevzuât ile Millî Savunma Bakanına verildi.
Harb okulu mezûnu subaylar, ingilizcesi “commission” olan türkcesi “berât” demek olan “imtiyaz” hakkını, işde, böyle kaybetdiler. Bu değişiklik yapılasıya kadar Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden ve başkomutan olan cumhurbaşkanın imzâladığı karârnâme ile Türkiye Cumhuriyetini temsil etmek üzere “berat” verilen subaylarımız, böylece Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil etme hak ve imtiyâzını kaybetdiler. Bugün artık harb okulundan neşet eden subayların nasıplarını Millî Savunma Bakanı “tasdik” ediyor.
Subaylarımız bir şey daha kaybetdiler;
Başkomutan sıfatı ile cumhurbaşkanının verdiği “emir verme ve komuta etme yetkisini”
Meriyyete konulan bu yeni uygulama ile;
Yetki ve imtiyâz bakımından subaylar, yüksek bir irtifâ kaybetdiler ve asubaylar ile eşit düzeye indiler.
Bir başka ifâde ile üst’lerde uçan subaylarımız, kendilerini bir anda ast’ların yanında buluverdiler.
1929-2014= Tam 85 sene ediyor.
Birinci Cumhurbaşkanımız Gâzi M. Kemal’in,
1929 senesinde meslekdaşı subaylara, başkomutan sıfatı ile armağan etdiği karârnâmeli “berât”ı
Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2014 senesinde
Sonuncu Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN da 2017 senesinde subaylarımızın elinden geri aldı.
2014 senesinden itibâren subaylarımızın artık;
|
Merhabâ Memur isimli makâlemizde 15 Kasım 2014 Cumartesi günü söylemiş idik!
Sucukcu Necdet’in başlatdığı irtifâ kayıbını, Seri Paşa Hulusi, sıfır noktasına getirdi.
211 ve 926 sayılı kânûnlara tâbi olsalar da
1967 senesinden beri asubayların olduğu gibi
2014 senesinden buyana subaylarımız da
Millî Savunma Bakanından “tasdiknâmeli” devlet memurudur artık!
Çünkü, Anayasamıza göre sâdece Cumhurbaşkanı karârnâme imzâlayabilir.
İngilizcesi “commissioned” olan (cumhurbaşkanından berâtlı) sıfatı, bu târihden sonra mutlak zâil oldu.
Subaylarımızın diploma tevdi törenlerine Cumhurbaşkanının gitmesi için artık hiçbir sebep kalmadı.
Bu da şu demek oluyor ki;
Şu târihden sonra yapılacak subay ve asubay diploma törenlerinde artık sâdece ilgili Bakanları göreceğiz.
Subaylarımız, Cumhurbaşkanın elinden diploma ve karârnâme berâtı alma imtiyâzını da kaybetdiler.
Diploma töreni konusunda da subaylarımız,
Şöyle bir “tebdil-i vâsıta” eylediler ve
Küheylân atdan inip, karakaçan eşşeğe bindiler…
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.