Vakdi geldi,
Kararımı verdim!
Geri dönmek yok!..
Astsubaylara bu haksızlığı yapanlar,
Zorbalığa soyunup
Bolu beyi olmayı seçdi…
Benim nasibime de
O zorbalara çotuk sökdüren
Köroğlu olmak düşdü…
Tüfeng icâd olunup
Mertlik bozulsa da
Ahd etdim!..
O Kânun tanımazların
Çakar almaz delikli demirlerinin
Deliklerinin içine çöğdürmek bize farz oldu gayrı…
Üsdelik
Yülgümüzü kılağıladık!
Sinek kaydıran cinsinden tıraş vakdi geldi.
Savulun bre çala galemli gara câhil kâtipler!..
Ya bu insanlar
Onu doğru yazmasını öğrenecek.
Ya da
Gıçlarını goydukları goltuklardan
O ahmakları alapaça edeceğim.
Halep oradaysa
Arşın elimizdedir!..
Kendi meslekdaşlarımdan dahi bâzılarının yoluma çıkıp “bırak bu ufak işleri!” diyeceklerini biliyorum. Muvazzaf günlerinde dediler çünkü. Küçükler saygılarından ses edemediler. Fakat benden büyük olanların yaşına başına bakmadan sokuşdurdum lâfımı.
Buram buram sitem kokacak ve yeri geldiğinde hak edenlere çuvaldız batıracak bu makâlemizin konusu;
* * * * *
Hiçbirisi doğru değil!
Çünkü hiçbir askerî mevzuatda böyle bir astsubay rütbe ismi yok!..
Üsdelik astsubay rütbe isimlerinin yazılması konusunda yapılan yanlışların hepsi bu kadar da değil.
Kânun kitabının kapağını açıp da bu rütbeleri doğru yazacak bir Allah kulu yok mu oralarda?..
Çok doluyum yiğit meslekdaşlarım.
Astsubay rütbe ve kıdemlerini
1967 senesinden beri Kânunsuz olarak eksik-gedik, yalan-yanlış, kaba-zortlama yazıyorlar.
Her kim ki böyle yapıyorsa bugün bu satırlardan kendi sehmine düşeni alacak.
Mürekkep yaladığını bildiğim kendi sınıf arkadaşlarımın bile gözünün yaşına bakmayacağım.
Bunca zamândan beri astsubay rütbe ve kıdemlerine bu haksızlığı yapan aymaz ayılmaz yayık ayranı beyinlilerin kulaklarını hem buracağız hem de sık sık çınlatacağız.
Ben istediğim için değil fakat onlar fazlasıyla hak etdikleri için yapacağım bunları…
Cebinde Astsubay kimliği taşıyıp da bu konuya bigâne kalan dostlarımız ile yolumuz burada ayrılıyor.
Üzgünüm!
Ray değiştirmek vakdi!
Onlara uğurlar ola diyorum.
* * * * *
Yemlenen Balık
Allı pullu, rengârenk
Süs balığı isen şâyet
Cam fânusun içindeki bir avuç suda yaşarsın.
Senin dünyan o kadarcıkdır.
Gönüllü kölesi ve
Malı olduğun sahibin,
Üç-beş günde hep o aynı yemden bir iki parça atar fânusuna.
Yemlenirsin!…
Abâd oldum zannedersin.
Karnın doydu diye şetâretden kulaklarını aşan ağzının iki ucu, ensende öpüşür.
Zannedersin ki
Seni besleyen el;
Dünya’daki
En mükemmel,
Yegâne el…
Yediğin yem,
Dünya’daki
Yegâne yem…
İçinde yaşadığın su,
Dünya’daki yegâne su.
Fânus da
Biricik fânus…
Bilmezsin ki
Sahibinin sana verdiği yemden başka
Daha ne türlü yemler, lezzetler var.
İçinde yaşadığın fânusu da çevreleyen
Daha nice dünyalar var…
Hiç düşünmezsin ki senin dünyandan farklı ve senin yaşayabileceğin, nazlı nazlı, özgürce yüzebileceğin; tatlısından tuzlusundan nice denizler, göller, ırmaklar var.
Kimisi çağıldaya çağıldaya kimisi coşkun coşkun, kimisi gürül gürül
Fakat hepsi hür akan nehirler var…
Farkında değilsin
Ya da
Fark etmek istemezsin…
Rahmetli Bıdıgızı Ebemin reçel kavanozu kadar bir fânusda
Ve bir çay demliğini dolduracak kadar suyun içinde yaşarsın…
Bir avuç yem karşılığında âzadsız köle olmuşsun!
Bedenen esirsin,
Anladık da
Fikren tutsak olmaya niye bu kadar teşnesin balık gardeş?..
Bilmemek, haydi neyse!
Fakat
Düşünmemek var ya!
İşde, bunu yapmayanları tarih asla affetmeyecek…
* * * * *
Tarih ve Şuur
Şeyhim Edebalı, damadı Osman Bey’e ne dedi?
“Doğru bildiğin yoldan dönme! Lâkin; atın iyisine, doru; adamın iyisine, deli derler!”
Bu özlü söz bugün hükmünü hâlâ sürdürüyor. Sen doğruyu yapıyorsun. Fakat yanlışa inanmış insanlar kendi düşdükleri zavallı duruma aldırmıyorlar. İrkilip ayılsınlar diye tokatlıyorsun. Fakat kendi acınası hâllerini umursamayıp doğruyu savunan insanlara utanmadan deli diyorlar. Varsın desinler. Allah, doğrunun yâr ve yardımcısıdır.
Hırsızlar mahallesinde
Hırsız olmayanın işi zor vesselâm!..
Ebemdedem der ki; “Oğul, gocayı vezir eden de rezil eden de garısıdır!” Herkes kendinden pay biçsin de öyle desin sözünü. Göbeğimizi kesen o mübârek insanlar dediyse vardır elbet bir hikmeti.
Bu vecizden yola devâm edersek, deyiniz bakalım dostlarım; devleti rezil eden de kimlerdir?..
Hem devletden aldığı maaşla kursağını doldursun. Hem de devletin irâd eylediği Kânun’a ihânet etsin.
Olacak iş değil.
Fakat bu makâlemizde olmaz denilen aptallığın, gafilliğin, kalleşliğin ya da hıyarlığın nasıl da çatır çatır yapıldığına şahit olacaksınız.
Kimse kusura bakmasın! Herkes benim değil fakat kendi kusuruna baksın. Şeriatın kesdiği parmak acımaz. Rehberimiz Kânun ise şâyet bizi götürdüğü yer, yağlı urgan asılı dar acağı bile olsa boynumuz kıldan ince olmak zorunda.
Kânun öyle diyorsa işde boynum!
Ayağımın altındaki sandalyeye
Tekmeyi kendim vururum!
* * * * *
Basın-yayındaki havâdisleri şöyle bir tarassut ediniz. Astsubayların daha çok şehit haberleriyle gündeme geldiğini görürsünüz.
Şehit astsubay haberlerinin hemen hepsinde rütbe isimlerini eksik-güdük yazarlar. İtibarları kaldı mı bilmiyorum. Fakat Türkiye’de sanat icrâ eyleyen bütün basın-yayın-televizyon çalışanları bu hatâyı yapıyorlar. Bir Allah kulu çıkıp da şu astsubay rütbe isimleri ne imiş Kanun’a bir bakayım da ne ise onu yazayım demiyor.
İşin doğrusunu TEMAD da bilmiyor ya da yapmıyor. İkisini de mazur görmek kâbil değil.
Biz astsubaylardan da itiraz eden olmayınca yapılan bu yanlışlar bir zaman sonra doğrunun yerini alıyor.
18 Mart Şehitler Günü münâsebetiyle Genelkurmay Başkanlığının fâş eylediği aşağıda gördüğünüz ilânda şehit bir astsubay çocuğumuzun tabutu konu edilmiş. Sebebini günün revaç deyimi ile “mânidar” bulduk, haberleri olsun.
Astsubay meslekdaşlarımızın şahâdet haberlerinde bile gazetecisiyle askeriyle herkes o şehitlerin rütbelerini eksik-güdük yazmayı da alışkanlık hâline getirmişler.
Ey, Millî Savunma Bakanı!
Ey, İçişleri Bakanı!
Ey, Genelkurmay Başkanı!
Astsubaylar yaşarken rütbesini hep eksik-güdük yazdın!
Hiç olmazsa
O şehidin rütbesini;
Bu kadar aymazlık, bu kadar ahmaklık, bu kadar et kafalılık, bu kadar alçaklık yeter artık!..
Basına verdikleri şehit haberlerinde astsubay rütbelerini eksik-güdük yazmakla; Astsubay denen asker kişiye “Çavuş” ya da “Astsubay Çevuş” demekle hem Millî Savunma Bakanı hem İçişleri Bakanı hem de Necdet Bey;
Şu rezilliğe bakar mısınız?
Devletin aptal, gâfil ve câhil memurlarının gadrine uğradıkdan sonra bir de kendi meslekdaşlarım aynı haltı ediyor ya!
İşde bunu yapanları affetmiyorum.
Vaziyet böyle olunca bize de alıp kalemi elimize çifte su verilmiş yatağan niyetine sağa sola sallamak düşdü.
Bu garâbetin canavarlaşmasında payı olan her devlet memuru, her gazeteci, her astsubay, her subay bu hicivden hissesine düşeni alacak. Kaçarı, göçeri yok! Kimse gıvırmaya tevessül etmesin. Yapdıysan bir halt elbet çekeceksin ceremesini.
Değirmenci kör Ali’nin beygirini dibek etrâfında dolaşdırdığı gibi lâfı dolaşdırma da bu yana teveccüh eyle diyenlere selâm olsun bizden…
Geliyoruz!..
Haydi, durmayın öyle!
Kendinize bir iyilik yapın.
Mesâneyi boşaltın önce!
Sonra,
Çaylarınızı şimdi tazeleyin de sohbetimiz bölünmesin!
Lâkin makâlemiz epeyi uzunca.
Son günlerde peşpeşe neşretdiği makâleler ile
emekliassubaylar.org’un önünde
Harp otağını kuran
Sayın Mehmet KAYALI “gene uzun olmuş!” dese de
Sayın Semih KOÇ ve Sayın Ersen GÜRPINAR da
İltifat buyururlarsa şâyet
Astsubay rütbe ve kıdem isimlerinin aksine
“kesip biçmeden”, “kırpıp çöpe atmadan” bir nefesde sizlere ikrâm edeceğiz inşallah.
* * * * *
Devletin maaşlı memurları devleti rezil ediyorlar dedik yukarıdaki sözümüzde!
Peki, bu parelel yapı…
Afedersiniz
Bu rezil memurlar kimdir?
Yüce devletin hangi teşkilâtında yuvalandı mı diyorsunuz?
İşde size cevâbı;
Yeter mi?..
Daha sayayım mı?..
Devleti temsil eden silâhlı silâhsız bütün teşkilâtı elele vermiş astsubay rütbe isimlerini hacamat etmeye soyunmuş!
İmâm durmadan osduruyorsa
Cemaat sıçmış,
Çok mu?..
Bunların hepsini anlıyorum.
Lâkin orada kimisi geri zekâlı, kimisi tembel, kimisi vurdumduymaz, kimisi umursamaz kimisi de arsız devlet memurları var.
Bu memurlara yapışdırdığım hakâretâmiz sıfatlara bakarsanız yapdıklarını onlara çok görmeyebilirsiniz.
Pekiyi, ey astsubay meslekdaşım!
Sen!..
Sen niye Kânun’u iğdiş ediyorsun da kendi rütbeni Kânunsuz bir şekilde eksik-güdük yazıyorsun?..
Aklını başına topla, elini vicdâna koy ve cevâbını söyle bütün âleme…
Aklından zorun mu var?
Vicdânın mı karardı?
Kendine kasdın mı var?
Benim elimde Kânun var. Rütbemi, Kânun emrine göre yazıyorum.
Ya sen?..
Senin elinde ne var?
Kimin bülbülüsün?
Hangi Kânun’a göre böyle eskik-güdük şakıyorsun?..
Nedir senin derdin de Kânun’un emri orta yerde apaş apaş sana bakarken
Sen kendi rütbeni eğip büküyorsun?..
Mahallede senin adın ne kadar kıymetli ve önemli ise
Kışla’da da rütben ve kıdemin o kadar kıymetli ve önemli.
Her ikisi de seni tarif eden, sana has alâmetifârikaların.
Her ikisini de gözünden bile sakınacaksın
Her ikisine de hörmet edeceksin.
Bir ilmek sökülürse bir yama düşer.
Bir mıh, bir nal düşürür…
Rütbenin bir harfini düşürürsen
Hepsini kaybetmeye hazır ol!..
Etrafda seni horlayan, öteleyen, inkâr eden bu kadar arsız-nursuz haysiyet fukarası devlet memuru, subay, aptal-câhil gazeteci dururken sen kendi rütbeni niye gırpıp gırpıp da becet guşuna çeviriyorsun ey, astsubay gardeşim?
Astsubay rütbe isimleri;
Ey astsubay rütbe isimlerini yalan-yanlış, eksik-gedik, yarım-yamalak, kaba-zortlama yazan Âdemoğulları!..
Astsubayın rütbesini niye noksan yazarsın?
Söyleyin bana!
Astsubay rütbe isimleriyle nedir sizlerin alıp veremediğiniz?..
Kânun’a muhalefet suçdur!..
Elin gâvuru kediye kedi diyorsa
Hem meslekden hem de Kânun tanımaz bu edepsiz devlet memurlarına biz ne diyelim dostlar?
Haklısın!..
Hepsi doğru ve yerinde tesbitler.
Al benden de o kadar…
Astsubay rütbe isimleri;
Fakat bu kusurlar, sana o rütbeleri eksik yazmak hakkı vermez!..
Bütün bu hakikâtlere rağmen Kânun öyle yazmışsa o Kânun’un ırzına geçmek senin haddine değildir.
Sen kim oluyorsun da Kânun’a alenen muhalefet ediyorsun?
Doğrusunu yazmak varken eksik yazarak suç işlediğini biliyor musun?
Üstelik bu inadın sana ne kazandırıyor?
Ne kaybetdirdiğinin farkında mısın?..
Kehellik
Ya da
Aptallık edip üç beş harf eksik yazıyorsun öyle mi?
Rütbenin önüne Astsubay kelimesini yazmazsan bak ne oluyor;
Pekiyi, al kağıdı kalemi eline!
Geçen sene mezun olmuş bir astsubayın rütbesini yaz bakayım aha şuraya!..
… Çavuş!…
Öyle mi?..
Diyecek başka söz bulamıyorum.
Eğer böyle yazıyorsan
Yazıklar olsun sana…
Ordubozanlık değil maksadım!
Müzevirlik derseniz aklımdan geçmez!
Bunları yapan kâfi miktarda nev zuhur insan var zâten.
Kânun maddesini iğdiş ederek kendi kendine Kânunsuz olarak “Çavuş” diyen bir astsubaya ne demeli sizce?..
Çavuş kelimesini tahkir etdiğimiz sanılmasın. Çavuş rütbesi de bizimdir. Taşımakla da şeref duyarız.
Fakat konumuz bu değil.
Alma başka,
Armut başka mevyedir.
Bizim derdimiz,
Kânun maddesini bile bile veya bilmeye bilmeye tâciz eden ahmaklar, aptallardır.
Al, sana 926 sayılı TSK Personel Kânun’unun meşhur EK-VIII sayılı Cetveli.
Söze konu bu cetvelde;
Cinâyet çıkar, cinâyet!..
Kânun’un 77nci maddesine rağmen astsubay rütbe isimlerinin başında “Astsubay” kelimesi niye yok diyorsanız söyleyelim. Bunun sebebi, bu cetveli hazırlayan insanların alçak ve şerefsiz olmalarındandır. Başka hiçbir sebebi yok.
Astsubay rütbelerini bu şekilde Kânunsuz yazanlar alçaklık ve şerefsizlik yapmakda mahsur görmemişler. Biz onların alçak ve şerefsiz olduklarını yazmakda niye mahsur görelim?
* * * * *
926 Sayılı TSK Personel Kânun’undaki meşhur Ek Cetvel’de yapılan değişiklikde astsubay rütbe isimleri 1975 senesinde bakınız nasıl yazılmış.
Var mı itirâz?
Yok!
Hokka gibi… Hepsi yerli yerinde.
Yukarıda gördüğünüz cetveli hazırlayan subaylar ve devlet memurları, astsubay rütbe isimlerini Kânun’un emretdiği şekilde nizâmî yazmışlar. Görevlerini doğru yapmışlar. Doğru söze ne demeli?..
Kıymetli meslekdaşımız Sayın Aydın KULAK diyor ya; “Subay darbeleri, astsubayları iki kere vurmuşdur!”
Astsubaylar gibi astsubay rütbelerinin şekil-biçimi ve isimleri de subay darbelerinden nasibini aldı.
Hem de defâlarca!..
Yukarıda gördüğünüz tablonun yazılmasından buyana sâdece 6 sene geçdi. Bir de Kız Kenan Lakaplı Zottirik bir subayın yapdığı 12 Eylül subay darbesi…
Bakınız ne olmuş astsubay rütbelerine. Hem yukarıdaki hem de aşağıdaki cetvelin en alt satırında durup da gözlerinizin içine bakan astsubay rütbelerinin nasıl yazıldığına bahusus dikkat buyurunuz.
926 Sayılı TSK Personel Kânun’unda yazılan subay rütbelerinin tamamını tek tek inceledim.
Astsubay rütbe isimlerini tam 156 kere eksik-güdük yalan-yanlış, kaba-zortlama yazan kırılasıca eller, subay rütbe isimlerinde sâdece iki kere sürçmüş. Onların da ne olduğunu yukarıdaki şu tabloda görüyorsunuz.
* * * * *
Yeri gelmişken iki hususa temas etmem gerekiyor.
Birinci husus, bu Kânun’u hazırlayan hukukcuların bile bugün dahi farkına varamadığı ve aval aval bakdığı “rütbe” ve “rütbe kıdemi” ibâresi hakkında…
Yukarıdaki tabloya dikkatlice bakınız. “Rütbe” başlığının altına, hem “rütbe”yi hem de “rütbe kıdemi”ni yazdıklarını görürsünüz.
Millî Savunma Bakanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Kuvvet Komutanlıklarında görevli sivilinden subayına kadar bütün avukatları, savcıları ve hâkimleri bir araya gelmişler. Müşterek mesai yapmışlar. Fakat güdük beyinleri ancak bu kadar çalışabilmiş. “Rütbe” başlığı atıp da altına hem “rütbe”yi hem de “rütbe kıdemi”ni yazmak da ne demek oluyor? Bu ebleh hukukçular hem ne yazdıklarını bilmiyor hem de gördüklerini okumayı beceremiyorlar.
Nasıl ki “maaş derecesinin” mütemmim cüz’ü “maaş kademesidir”. Rütbenin mütemmim cüz’ü de rütbe kıdemidir. Yukarıdaki tablonun sol en üst satırında gördüğünüz başlıkdaki “Rütbe” kavramı eksikdir. Bu başlık, “Rütbe / Kıdem” olmalıdır.
İkinci husus, “Rütbe Kıdemi” ve “Rütbe Kademesi” hakkında.
Bildiğimiz üzere 926 Sayılı TSK Personel Kanun’unda mevcut hâliyle “rütbe kıdemi”, hem subay rütbelerini hem de astsubay rütbelerini nitelemek üzere ihdas edilmişdir.
Kendi Kânun’larına tâbi olan uzman erbaşlar ise rütbelerine ilâve olarak “rütbe kademesi” kavramını kullanır.
Fakat ortada dolaşan Taslak Personel Kanun’unda bu konuda da bir ayrışma olacak gibi görünüyor. Ordumuzun içine sızmış bölücü bâzı subayların bu konuda şöyle bir tezgahı var;
2010 senesindeki taslak personel Kânun’u çalışmalarında subayların tezgahladığı bu orostopolluğu fark etdim. Bu tuzağı hemen oracıkda kendi yüzlerine vurdum. Ortalarda bugünlerde dolaşan taslak çalışmalarda gene aynı tuzağı görüyorum.
Bugüne kadar sorduğum suallerime cevap vermemeyi alışkanlık hâline getiren TEMAD’a buradan hatırlatıyorum. Türklüğünden şüphe etdiğim bozuk zihniyetli subayların bu dalaveresine dikkat ediniz. Astsubayların “Rütbe kıdemi”ne sahip çıkınız!..
Sultan Mehmed’i, Fâtih unvanı ile şereflendiren şehirdeydim, 2013 senesi eyyâmı bâhurunun en cıvcıvlı günlerinde. Ortalıkda cehennem sıcakları kavak kabuğundan yapdığı düdüğünü avaz avaz ötdürüp cırcır böcekleriyle aşık atıyordu. Kızıl Erik fırtınasının hükmünü sürdüğü günlerde bile yollardan, asfaltdan ateşler fışkırıyordu âdetâ. Harâretim ifrâda kaçdı. Dolaşmaya biraz daha devâm etseydim mazallah bedenen fokurdamaya başlayacakdım.
Serin, sessiz bir yer ararken kendimi Karacaahmet mezârlığında buldum. Yalancı âlemden firâr edip hakikî âleme daldım. Oturdum, nefeslendim önce.
Motorun harâreti azalıp da yeşile yaklaşınca dolanmaya başladım. Kabir sahiplerinin mezâr kitâbelerine yazdıkları binbir türlü veciz sözler var. Yazmaya çalışsam her birinden ibretlik bir kıssa külliyâtı zuhur eder. Her biri insanı alıp bu dünyadan ahirete uçuruyor âdetâ. Yolumun üzerinde olup da gözüme ilişenlerin hepsini tek tek okudum.
Selimiye Astsubay Orduevine yakın bir mevkide gezinirken merhum bir Denizci astsubay kabri gördüm. Rütbesini tam da Kânun’da izah edildiği şekilde yazdırmış kabir kitâbesine; Dz.Eln.Astsb.Kd.Bçvş.
İçimde şahlanan minnet hissime tercümân olsun diye
Merhum meslekdaşımın kabrinin dibine diz çöküp
Hâlis niyetle ruhuna bir Fâtiha okudum…
Merâkımı mucip oldu ve İdareye uğrayıp sual eyledim. Yeni bir parsel almışlar. Mahdut mikdarda münhâl yer var imiş. İmamın kayığında gelenlere hediyesi 9 bin lira. Kendi ayağıyla gelip yerini önceden almak isteyenlerden ise tam 21 bin gayme istiyor Belediye Başkanı Sayın Kadir TOPBAŞ. Taliplerine fâş eyleyelim.
Kabrinde mahşer gününü bekleyen merhum bir meslekdaşımız bile rütbesini mezâr taşına nizâmî olarak yazdırmışken bugün vazife yapan muvazzafların rütbesini eksik-gedik, eğik-büğük, yalan-yanlış, kaba-zortlama yazmasını nasıl açıklayabiliriz?
* * * * *
Herkes kendini iyi bilir. Bilmek zorunda. Vücudunda meydana gelen tuhaflıkları farketmesi gerekir. Meselâ nezle, nevâzil olacağımı bir iki gün evvelinden hissederim. Hissetmekle kalmam görürüm. Sümüğüm sünüyor dediğimde etrafımdakiler bilirler ki nezle, nevâzil olmak vakdi gelmiş demekdir.
Daha bir gün bile geçmeden burnumun her iki deliğinden sular seller akmaya başlar. Ağzımın tadı bozulur, burnumdan dökülen o sıvı şey, tahta kaşıkdan sünerek akan hâlis çam balı gibi hiç kopmadan sünerek akar, akar, akar…
O kadar yeğin ki!
Oymapınar barajının gömme türbünlerini sâniyede elli kere deverân etdirmezse ne diyeyim!..
* * * * *
Astsubay Kelimesinin Tarifi ve Tarihcesi:
5802 Sayılı Astsubay Kânun’u ile Astsubay denen asker kişi, 1951 senesinde şöyle târif edildi;
5802 Sayılı Astsubay Kânun’u, 16 sene dayanabildi. 1967 senesinde ilgâ edildi.
Yerine 926 Sayılı TSK Personel Kânun’u ikâme edildi.
5802 Sayılı Kânun ilgâ edilmesine rağmen yukarıda gördüğünüz sâdece birinci maddesi muhafaza edildi. Ve Ek-madde 21 olarak 926 Sayılı Kânun’a aynen ithâl edildi.
1951 senesinde ihdâs edilen Astsubay kavramı bugün itibariyle hâlen yürürlükdedir. Fakat Ordumuzun içine yuvalanan Cumhuriyet düşmanı zevât, bu maddeyi değiştirecek. Ya da en azından “Türkiye Cumhuriyeti Ordusu” ibâresini, astsubayı tarif eden bu cümleden kesip atacak. Haberiniz olsun!..
* * * * *
Kol pazularını süslediği meslek erbâbıyla aynı kaderi paylaşdı hep.
Astsubay Çavuş nasbedildiği günden
Emekli olduğu son güne kadar…
Ya da
Şehit düşüp de
Son nefesini verdiği âna kadar onun en sâdık arkadaşı oldu.
Sahibinin itilmesinden, kakılmasından, inkâr edilmesinden, haklarının gasp edilmesinden o da kendi hissesine düşeni ziyâdesiyle aldı.
Sahibine bugüne kadar bilebildiğimiz, duyabildiğimiz ne kadar haksızlık yapıldıysa hepsinin en yakın şâhidi oldu…
Memleketin dağında, daşında, toprağında, havasında, denizinde vazife yaparken o, sahibini hiç terk etmedi. Hakkını almak için yapdığı nümâyişler esnâsında o, sabinin en yakın desdekcisiydi.
Sahibi mahkemede yargılanırken yanında o vardı…
Gâzi olduğunda,
Şehit düşdüğünde
Hep o vardı yanında.
Aslında “bir rütbe vardı, sahibinden içre” idi…
Ciğerlerine aldığını nefesden,
Gövdesine giydiği göynekden,
Boynundaki künyeden,
Eşinden, çocuğundan daha yakın oldu oldu sahibine…
Bu en yakın kader arkadaşımız;
Astsubay rütbe işâretlerinden bahsediyorum.
T.C. Ordusu’nun orta kademesinde görev alan asker kişileri tarif etmek için hem şekli-şemâli, hem imlâsı-târifi bugüne kadar çeşitli değişikliğe duçâr olan elvan çeşitli astsubay rütbe ve kıdem ismi icâd edildi.
Bugün Astsubay dediğimiz askerlere 1935 senesinde “Erbaş” dediler. 2771 sayılı Ordu Dâhilî Hizmet Kânun’u ile de aşağıda gördüğünüz rütbe isimleri verildi.
Coni’den beslenen mamacı subayların 1950 senesinde he demesiyle Amerikanya’nın dümen suyuna doğru keskin bir dümen kırdık. Türk Ordusu, en az dört bin senelik teşkilât yapısını bir kenara bırakdı. Orgeneral rütbesindeki subaylarımız bu kez de Coni’nin talimnamesindeki İngilizce rütbe isimlerini keşfetdi.
Gomutanlarımız, 1950 senesinde bokunda boncuk buldu. 5619 Sayılı GEDİKLİ ERBAŞ Kânun’unu meriyyete koyan zekâ fukarası subaylarımız bu askerlere bu kez de “Gedikli Erbaş” dedi.
İngilizce söz konusu olunca sâdece “Ay em e buuk” diyebilen bu ebleh subaylar yarım yamalak İngilizcesiyle Coni’nin rütbelerini tercüme edip aşağıdaki rütbe isimlerini yumurtaladılar.
NATO’ya girmek için Coni’ye tabasbus eden mamacı subaylarımız en sonunda yapılmaz denen şeyi de yapdı. Türkiye’yi Amerikanya’nın kuyruğuna takıp milletimizin adını bilmediği sekiz bin kilometre uzaklıkdaki Kore’de savaşa sürüklediler.
Türkiye nireeeee!..
Kore nireeeee!…
Coni’nin ayaklarının dibinde kuyruk sallayan
Gahraman(!) subaylarımız,
Günde 70 dolar verdikleri Coni’yi siperde emniyet alıp
Sâdece 23 cent harçlık verdiği Mehmedciğimizi
Coni’nin yerine ölüme sürdüler.
Bu kepâzeliklere devâm eden arsız subaylarımız Coni’nin İngilizce talimnâmesini tercüme etmeyi beceremediğini fark etmiş olsa gerek. Bir sene sonra yukarıda gördüğünüz hem bu Kânun’un ismini değişdirdiler hem de astsubay rütbe isimlerini.
2771 sayılı Ordu Dâhili Hizmet Kânun’unda 1935 senesinden beri “Asubay” olarak subayları niteleyen aşağıda gördüğünüz bu kelimeyi gomutanlarımız;
5802 Sayılı Astsubay Kânun’unun 1951 senesinde meriyyete girmesiyle bugün dahi kullandığımız astsubay kavramı askerî mevzuatımızda ilk defa zuhur eyledi…
O gün bu gündür de hükmünü sürdürmeye devâm ediyor.
Çok rağbet(!) görmüş olmalı ki 1951 senesinde icâd edilmesinden sonraki 63 seneden beridir borusunu hâlâ ötdürmeye devâm ediyor.
1961 senesi zuhur etdiğinde kabuk çatlatan astsubay rütbe isimleri, 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kânun’unda bu kez de şöyle tarif edildi;
211 Sayılı TSK İç Hizmet Kânun’un meriyyete girmesiyle birlikde Astsubay Rütbe isimleri bugünküne en yakın şeklini aldı.
Fakat yapılan bu değişiklikler kâfi gelmemiş olmalı ki astsubay rütbelerine 1967 senesinde bir neşder daha atıldı. 5802 Sayılı Astsubay Kânun’u ilgâ edildi ve yerine 926 sayılı TSK Personel Kânun’u ikâme edildi.
Eğri temel üzerine doğru binâ inşâ edilmez. Temel eğri ise bunun tabii neticesi olarak binâ da eğri olur. Ve bir gün gelir o eğri binâ yıkılır.
Subay gomutanlarımız da eğri temel üzerine doğru bina inşâ etmekde ısrar etdiler. Goca goca gomutanlarımız içtimâ eyleyip alın teri(!) dökdüler. Bizim derede tembel tembel dolanan kazlar gibi uzun uzun düşünüp istişâre eylediler. Ve en sonunda anlam ve mantık hatâları ile imlâ kusurları ile dolu olan aşağıda gördüğünüz astsubay rütbe isimlerini yumurtaladılar.
Hâlen meriyyetde olan 926 Sayılı TSK Personel Kânun’u madde 77’de astsubay rütbe isimleri şöyle yazılıyor;
Rütbenin mütemmim cüz’ü olan kıdemleri de aynı Kânun madde 140 tefrik etmiş. Kıdem denen şeyi düşünmeyi, 1323 sayılı Kânun ile ancak 1970 senesinde akıl edebildiler.
Kıdem deyip geçmeyin. Askerî Yüksek İdare Mahkemesine bu konuda elvan çeşit davâlar açılmış.
Yeri gelmişken bir hususu daha gündeme getirelim. Bugün itibariyle Ordumuzda Astsubay Üç ve Dört Kademeli Kıdemli Başçavuşlar maaş alıyor ve görev yapıyor. Fakat Astsubay kıdemlerini tefrik eden yukarıdaki madde 140, Üç ve Dört Kademeli Kıdemli Astsubay Başçavuşlardan hiç bahsetmiyor. Ben de bunlardan birisiydim.
Astsubay rütbelerinin üç ve dört kademe kıdemlerini TSK Kıyâfet Yönetmeliği gayet duru ve açık bir ifâdeyle tanımlamış, tefrik etmiş. Fakat hiçbir Kânun’da yeri yok.
Olacak iş değil!
Tam bir Aziz NESİN’lik vaziyet; Astsubay ne yaşar ne yaşamaz!..
Et kafalı subaylar ve maaş mutemetleri artık bu eksikliği görsünler. Astsubay Üç ve Dört Kademeli Kıdemli Başçavuşlar’ı 211 ve 926 sayılı Kânun’lara bir an evvel dâhil etsinler.
Makâlemizin buraya kadar bölümünde rütbe isimlerimizin bugüne kadar geçirdiğini başkalaşımın tarihine kısa bir göz gezdirdik.
Cumhuriyetimiz kadar eski bir tarihe sahip olan astsubay rütbe isimleri 926 Sayılı TSK Personel Kânun’unun 1967 tarihinde meriyyete girmesiyle hemem hemen bugün bildiğimiz biçimini aldı.
5837 Sayılı Kânun’un 22 nci maddesiyle 05 Ocak 2009 tarihinde içi boş ve anlamsız iki kıdem daha ilâve edildi.
Nefes aldığımız şu 2014 senesi itibariyle aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere Astsubayların;
Elân yürürlükde olan fakat gene değiştirileceği söylenen 926 TSK Personel Kânun’una göre;
Yukarıdaki tabloya iyi bakınız. Zirâ bu makâlemizde anlatacağımız konuları kavrayabilmek için astsubay rütbe ve kıdem isimlerini iyi bilmek gerekiyor.
Kafa yormaya gerek yok!
Çizelgenin solundaki rütbeler ve sağındaki kıdemlerin hepsinde istisnâlar hâriç, bekleme süresi 3 senedir.
Yeri gelmişken şunu da söyleyelim;
Şimdi, şu anda yürürlükde olan mevzuata göre yazılmış bir rütbeyi örnek olarak ele alalım. Siz muhterem okuyanlar şâyet müsaade buyurursa bilindik olduğu için biz kendi rütbemizi tetkik edelim.
Hemen aşağıda gördüğünüz ibare, câri mevzuata göre yazılmış nizâmî bir rütbedir. Astsubay rütbesini nizâmî olarak yazmak için bu unsurlarının tamamının bir arada olması gerekir.
İşde size nizâmî olarak yazılmış bir astsubay rütbesi. Keyfime göre yazmadım. Kanun’un emrine göre yazdım. Ne bir fazla, bir eksik.
Adam olanlar
Adam olanların rütbesini
Adam gibi yazar!
İşde
Yükseldiğim rütbelerimin
Terhis Belgesindeki imlâsı…
İşde,
Unvanımın
SGK’daki imlâsı…
Aynı rütbeyi “kısaltarak” şöyle yazmak da mümkün;
Türk Dil Kurumu’nun cârî İmlâ Klavuzunda, “Ast” kelimesinin kısaltması, “A” olarak verilmiş. Fakat Genelkurmay Başkanlığımız bu hususda kendine Türk Dil Kurumu’nun da fevkinde bir makâm vehmediyor ve bu kuralı kabul etmiyor.
Astteğmen ve Üstteğmen rütbe isimlerinin imlâsındaki garâbet bir yana,
Genelkurmay Başkanlığımız, Asteğmen rütbesindeki “Ast” kelimesini “A” şeklinde; Üsteğmen rütbesindeki ”Üst” kelimesini de “Ü” şeklinde kısaltıyor.
Fakat sıra biz Astsubaylara gelince “Ast” kelimesini kendince kısaltmıyor ve “Ast” şeklinde aynen yazıyor.
Türk Dil Kurumu, dil ve imlâ konusunda devletin yetkili teşkilidir. “Ast” sıfatını TDK’nın yapdığı gibi “A” olarak kısaltmak şüphesiz daha tutarlı, daha hukûkî ve daha meşrudur.
Bu cümleden olmak üzere “Astsubay” kelimesini “Asb.” şeklinde kısaltmak daha muteberdir, makbûldur.
Yukarıdaki rütbenin terkibini açıklamak ve anlaşılmasını temin etmek için aşağıda gördüğünüz şekli çizdik. Bu çizimde toplam 5 unsur ya da bölük var. Dikkatlice bir tetkik ediniz bakalım. Bildik, tanıdık bir şeyler var mı?..
Yukarıda gördüğünüz Astsubay rütbesinin unsurlarını tek tek ele alalım şimdi;
Çizelgede birinci bölük olarak size bakan yukarıdaki şu ihtiyârî kısımı açıklamaya hâcet yok! Tekâüt Astsubaylar bilirler onu. Muvazzaflar ise tekâüt olduğu gün elbet öğrenecekler.
Rütbenin ikinci unsuru ve rütbe sahibi askerin mensub olduğu kuvveti gösteren kısımdır. Rütbenin önüne bu bilginin ekleneceğine dair hiçbir Kânun’da hüküm yokdur. En azından ben bilmiyorum.
Kendi kuvveti içinde görev yapanlar için keçiboynuzundaki bal mesâbesindedir. Fakat müşterek karargâhlarda elzem olan bir bilgidir. Özellikle yazışmalarda akla hayâle gelmeyecek kargaşa çıkartabilir. Bu sebepden dolayı müşterek karargâhlarda yazmak farzdır.
Muhabereci olarak mesaj yazarken bu konuda benim yaşadığım sıkıntıyı şurada anlatmaya yeltensem buradan taaa bizim köye yol olur.
Akademik unvanı olan Astsubay meslekdaşlarımızın, unvanlarını bu kısımdan sonra yazmaları gerekir.
Ayrıca bilginiz üzere kuvvet kıdemi denen bir kavram vardır. Nasıbı aynı fakat farklı kuvvetlere mensup olan askerler, kuvvet kıdemlerine göre sıralanırlar.
Kuvvet kıdem sıralaması şöyledir;
Önceleri yazılı olmasa da kuvvet kıdemi denen bir mefhum var idi.
Müşterek karargahlarda, karacılar tesbih imâmesi gibi hemen sıranın önüne geçerler idi.
Sonra bir gün
Genelkurmay Başkanlığımız 2003 senesinde önce subaylar için “kuvvet kıdemini” keşfetdi.
Subaylar için kuvvet kıdemini keşfetmesinden tam 3 sene sonra Genelkurmay Başkanlığımız
Bu kez de Astsubaylar için “kuvvet kıdemini” icâd etdi.
Bir denizci astsubay olarak dokuz sene müşterek karargâhlarda görev yapdım. Bu hususu bilmeyen ve önümüze geçmeye yeltenen Havacı arkadaşlarımı hırpaladığımı kendileri iyi bilirler. Hem kel, hem de fodul olamazsın.
Rütbenin üçüncü unsuru olan bölük. Meslek veya sınıf rumûzudur. Asker kişini sınıfını ya da mesleğini(!) işâret eder. 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kânun’unun aşağıda gördüğünüz 4 üncü maddesinden neşet eder.
Geldik asıl meseleye, rütbeye.
Astsubay rütbesinin terkibinde dördüncü unsur, rütbenin kendisidir.
Yukarıdaki fıkrada görüldüğü üzere “rütbe” kavramı yerine “unvan” demek de mümkün.
Astsubay rütbe isimlerini Kânun maddesine yazarken “Astsubay” kelimesinin yerine niçin “tırnak” işareti koymuşlar, hep merâk etmişimdir. Astsubay kelimesinin yerine tırnak işâretini niye yazdıklarını yazanlar söylesinler. Fakat böyle yazılmasının ceremesini gene astsubay rütbeleri çekiyor.
Bir vakit sonra, bakan gözler körleşiyor. Ve o tırnak işâretini temsil eden “Astsubay” kelimesini artık görmez oluyorlar. Ve “Astsubay” kelimesini rütbelerin başından soğan başı keser gibi kesilip atıyorlar. Kehellik etmedim. 926 Sayılı TSK Personel Kânun’unu açıp tek tek saydım.
Bu Kânun’da astsubay rütbe isimleri;
Bu bilgileri bir tabloya bezedim. Karşımda şöyle bir manzara zuhur eyledi.
Aynı rakamları subay rütbeleri için de verelim mi?
Efendim?..
Hayır, kehellik etmedim.
Yazan insanlar üşenmemiş!
Sayan insan niye üşensin?
Astsubay rütbe isimlerini utanmadan, arlanmadan kesip doğrayan şerefsizler sıra subay rütbelerini yazmaya gelince bakınız ne yapmışlar.
926 Sayılı TSK Personel Kânun’unda subay rütbe isimleri;
* * * * *
“Korgenaral” ve “orgenaral” şeklinde hatâlı yazılan subay rütbe isimlerini tashih etmek, muhataplarının bileceği bir tercih.
Fakat biz, aşağıda gördüğünüz üzere;
Asubay rütbe isminde “Çevuş” şeklinde hatâlı yazılan kelime hakkında bir şeyler yapmalı idik.
Yapdık da!..
25 Ocak 2016 Pazartesi günü şöyle bir dilekce gönderdim, ilgili makâma;
Başbakanlık Mevzuâtı Geliştirme Ve Yayın Genel Müdürlüğü,
05 Şubat 2016 Cuma günü şu cevâbı gönderdi.
Bugün, 12 Ağustos 2017 Cumartesi;
926 sayılı TSK Personel Kânûnunun yayınlandığı mevzuat.gov.tr’ye bugün bakdım.
Bu kânûna “Çevuş” şeklinde hatâlı olarak yazdıkları kelimeyi “Çavuş” olarak düzeltdiler.
|
Ve dahi
* * * * *
Becet guşunun ganedi gibi gırpılıp gırpılıp budanan astsubay rütbe işâretlerinin şimdi de resimlerini görelim;
Rütbemizin beşinci ve son unsurudur. Rütbenin tamamlayıcısıdır. Rütbe kıdemi derler ona.
Haa! Bir de şöyle demiş ehl-i muhabbet yârenler; çayda dem, askerlikde gıdem!
Demek ki neymiş?
Üst olabilmek için;
Rütbe kıdemi ayrıca 926 Sayılı TSK Personel Kânun’u madde 140’dan neşet eder.
Bu târif de aylığınıza temel teşkil eder. Bu kıdemleri yok sayarsanız maaşınızı eksik alırsınız.
Yukarıdaki çerçevede gördüğünüz subaylara ait 4 rütbe kıdeminden hiçbirisinin kıyâfete takılan işâreti yokdur. Bir senelik albay ile 15 senelik albay yanyana gelse kıyâfetlerine bakarak ayırt edemezsiniz. Kıyâfetlerine takılacak işâretleri olmadığı hâlde subaylar, kıdemlerini rütbeleriyle birlikte yazmak konusunda ısrarcıdırlar.
Yukarıdaki pencerede gördüğünüz 5 astsubay rütbe kıdeminden aşağıda yazılı ilk 4 rütbe kıdeminde, tıpkı subaylarda olduğu gibi herhangi bir kıdem işâreti yokdur.
İşâreti olmayan ve yukarıda gördüğünüz astsubay rütbe kıdemlerini şimdilik bir kenera koyalım. Ve bakışlarımızı, işâreti olan rütbe kıdemlerine çevirelim. Yaş haddinden emekli oluncaya kadar çalışan bir astsubay, aşağıdaki çizelgede gördüğünüz kol kıdem işâretini takar.
Yukarıdaki bölümde fâş eyledik. Bugün, bu makâlemizde daha önce hiçbir yerde, hiçbir mevzuatda görmeyeceğiniz şeyler göreceksiniz diye. İşde, onlardan bir dânesi.
Hemen aşağıda, sol cenahınızda size bakan siyah üzerine sarı sırmalardan ilk ikisini bilirsiniz. Fakat son ikisini ilk defa bugün bu makâlede görüyorsunuz. Çünkü bu son iki kıdem işareti hiçbir yerde, hattâ askerî mevzuatda bile mevcut değildir. Sözlü olarak ifade edilmiş fakat resmi gösderilmemişdir.
Coni parasının 2,3 TL, fakir fukara yiyeceği patatesin 6 TL, acı soğanın 4 TL, benzinin 5 TL’yi aşıp kurufasulyenin okgasının tam 17 TL’e fırladığı şu soğuk şitâ günlerinde sizler için hiçbir fedâkarlıkdan imtinâ etmedik.
Epeyi uğraşdırsa da kesip biçerek biz bir araya getirdik.
Nereden çıkardın bunu diyenler var ise kendi kuvvetinin TSK Kıyâfet Yönetmeliğini açıp baksınlar.
2009 senesinde yapılan aptalca bir düzenleme ile yukarıdaki madde 140’da gördüğünüz ilk iki rütbe kıdemi icâd edildi. Hiçbir açıklaması yok, hiçbir faydası yok!..
Yazışmalarda yazmayın diyorlar. Öyleyse nedir bu yeni kıdemlerin esbâbı mucibesi? Nereden bakarsan bak aptalca, nereden bakarsan bak ahlâksızca bir düzenleme.
Astsubaylara üçer seneden 6 sene daha avara kasnak yapdırmak ve kol kıdem işâretlerinden iki dânesini gasp etmek için kurulan âdi bir tezgâhdan başka bir şey değil.
Beşinci rütbe kıdemi olan Astsubay İki Kademeli Kıdemli Başçavuş’luğun ise sâdece bir adet kıdem işâreti var. Kağıda yazarken “İki” diyorsun fakat kıyâfetine “Bir” dâne kıdem işareti takıyorsun! Bu saçmalığı açıklayacak bir ifâde bulamıyorum.
Ceket, palto, pardesü ve gece kıyâfeti ceketinin kol ağızlarına kıdem işâreti takılması gerekir. Fakat meslekdaşlarımız bu kıdem işâretlerini hem kıyâfetlerine takmazlar hem de yazışmalarda yazmazlar. Meslekdaşlarımızın bu konudaki aymazlığa varan ilgisizliğinin sebebini bir türlü anlayamışımdır.
Her rütbeden her meslekden çoğu insanın bilmediği hâlde en çok hırpaladığı, inkâr etdiği, görmezden geldiği bölük, işde bu beşinci ve son kısımdır. En çok da bu kıdemin sahibi olan astsubayların haksızlığına uğrayan bölükdür.
Buradan iddia ediyorum.
20 sene, 30 sene hizmet etdikden sonra bile;
emekli olup giden o kadar astsubay meslekdaşımı biliyorum ki.
Kânun’lara göre astsubay rütbesinin en son kıdemi, Astsubay İki Kademeli Kıdemli Başçavuş’dur. Kânun, bu noktada iflâs ediyor. Böyle bir durum subaylar için söz konusu olabilir mi?…
Pekiyi, bu kıdemde üç senelik bekleme süresini tamamlayan muvazzaf astsubaya ne vereceksin?
Avara kasnak?!!
Valla kusura bakmayın. Tükendi!.. Astsubaylara verecek başka bir kıdem kalmadı mı diyeceksiniz? Utanmıyorsanız şâyet ki şu anda öyledir, diyebilirsiniz tabi ki.
Kânun’ların hükmünü tüketdiği noktada Yönetmelik giriyor devreye. TSK Kıyâfet Yönetmeliğinin bir maddesi var. Mealen şöyle der; “Bekleme süresini tamamlayan astsubaylar, yaş hâddinden emekli oluncaya kadar ceket, palto ve pardesülernin kol ağızlarına her üç senede bir sarı sırmadan kol kıdem işâreti takarlar.”
Hattâ aynı Yönetmeliğin Başemrinde mealen şöyle der; “Bu Yönetmeliğin hükümlerini yerine getirmek her hak sahibi askerin görevi, uygulanmasının takibinden ise sıralı sicil âmirleri sorumludur.”
Kıyâfet Yönetmeliği emirlerine uymadığı için sıralı sicil âmirinin bir astsubayı uyardığını ben hiç duymadım, görmedim.
Astsubay olan sen, uyumaya bu kadar teşne isen âmirin olan subay seni niye uyandırsın ki?..
Mürekkep yaladığını bildiğim bâzı arkadaşlarımın bile bu konuda aslında câhil olduklarını görmek bana hep acı vermişdir.
Ankara’da vazifeliyken resmî törenlere iştirak etmek üzere Anıtkabir’e giderdik. Bilirsiniz, askerler, havuz denilen yerde kuvvet kıdemine göre; subay, astsubay vb. olarak ictimâ ederler.
Kıdemimiz icâbı astsubay arkadaşlarımızın en önünde duruyoruz. Benim yanımda da benden kıdemli olduğunu bildiğim bir iki arkadaşım var. Bir bakdım bu arkadaşlarımın ceketinde kıdem işâretleri yok. Saygıyı bir kenara bırakıp kendilerine durumu anlatdım ve onların önünde durdum. Görünüşde ben onlardan daha kıdemliyim çünkü. Benden üç sene, beş sene kıdemli olmalarına rağmen benim arkama geçmek zorunda kaldılar. Hoş olmadığının farkındayım. Fakat Kânun’u bilmezsen, tanımazsan işde böyle kötü duruma düşersin.
Mekânı şereflendiren,
Zâmanı kıymetlendiren,
İnsandır…
İşde, ömürlerinden çok kıymetli bir sâniyeyi bizimle paylaşan sevdiklerimizden bâzıları…
Aynı mekânda
Aynı hissiyâtla çarpan yürekler…
Nefesler tutulmuş!
Tavsırcının himmetiyle
Tekerine çomak sokup
Zamânı işde böyle durdurduk…
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Anıtkabir’de gene aynı yerde beklerken bir bakdım, Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı mensubu astsubayların en kıdemlilerinin hepsi Astsubay Kıdemli Başçavuş.
Hava Kuvvetlerine bakdım, orada 2, 3 hattâ 4 kademeli kıdemli astsubay başçavuşlar gördüm. Sonra, tekrar Kara Kuvvetleri mensubu astsubayların yanına gitdim.
En önde duran astsubaylara dedim ki;
Çok aptalca ve aymazca bir cevâp verdiler;
Dedim ki;
Bu hususda söylediğim her şey mesleğinin son senelerine gelmiş 20, 30 senelik o Karacı astsubayların bir kulağından girmedi bile…
Sen, kendi hakkını, vazifeni bilmezsen oturur başkasından himmet beklersin ey Karacı gardeşlerim. Şu Denizci meslekdaşınızdan yediğin fırça da kesene kâr kalır.
Bizde var, onlarda yok diyenlere bir çift sözüm var. Fanusdaki süs balığını hatırlayınız. Sâdece sizde var olduğunu zannetdiğiniz şey, aslında onlarda da var. Fakat sizde olmayan bir şey var; TSK Kıyâfet Yönetmeliğinin onlarda olan bölümü. Çünkü, söze konu bu Yönetmeliği, kuvvetlere has olarak neşretmişler. Sizinki onlar yok,
Onlarınki de sizde yok.
Bu konuyu incelerken durumu fark etdim. Genelkurmay Başkanlığı kütüphânesini aradım. Görevliden rica etdim. Bu yönetmeliğin Kara, Deniz ve Hava olmak üzere üç ayrı kitap olarak neşredildiğini öğrendim. Sonra, zahmet edip Kara ve Hava Kuvvetleri kütüphanelerine gidip bakdım. Öğrendim…
Al, işde benim rütbem Sâhil Güvenlik Telsiz Astsubay Üç Kademeli Kıdemli Başçavuş.
Haydi bakalım! Bu rütbeyi “kısa” olarak söyle!..
“Astsubay” kelimesini kesip atıyorsun,
“Kıdemi” söylemiyorsun…
Geriye ne kaldı?
Kıdemli Başçavuş…
Sen, benim rütbemi kısaltmadın ki!
Eksiltdin!
Azaltdın!..
Kesdin, biçdin ve kesdiğin o bölükleri çöpe atdın be adam!..
Ortada
Ne “Astsubay” kaldı,
Ne “rütbe” kaldı
Ne de “kıdem”
Bunu bizden isteyen et kafalılar “kısaltmak” ile “eksiltmek” fiili arasındaki anlam farkını hem bilmiyor hem de anlamak istemiyor ki. Muvazzaf iken bu konuda da dilekce verdim. Fakat işlem yapmaya niyeti olmadığını tavırlarıyla bana hissetdiren makâm sahipleri kulaklarının üsdüne yatdı.
Astsubay rütbe isimlerinin yazılmasında yapılan haksızlık, saygısızlık ve hakâretler bu kadarla da sınırlı değil. Astsubay rütbe kıdemlerinin yazılmasında da haksızlık, terbiyesizlik, kânuntanımazlık diz boyu.
Askerî yazışmaları düzenleyen bir Yönerge vardır. TSK Karargâh Hizmetleri Yönergesi. Söze konu bu Yönerge’ye istinaden “Askerî yazışmalarda subay ve astsubayların kıdemlerinin rütbeleri ile birlikte yazılmasına izin verilmez. Örneğin; Piyade Kıdemli Albay, Piyade Albay (P.Alb.); Telsiz Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş ise Telsiz Astsubay Kıdemli Başçavuş (Tls.Astsb.Kd.Bçvş.) şeklinde yazılır.” diyen bir hüküm vardır.
Bu bilgiyi şunun için verdim. Astsubay rütbe kıdemleri 926 TSK Personel Kânun’u madde 140’da tarif edilmişdir. Rütbenin önemli bir unsuru olan kıdemlerin, rütbe ile birlikte yazılması gerekir. Fakat yukarıda bahsetdiğimiz üzere askerî yazışmaları düzenleyen TSK Karargâh Hizmetleri Yönergesi, 926 sayılı TSK Personel Kânun’un 140 ıncı maddesine aykırı olarak astsubay rütbe kıdemlerinin yazılmasını yasaklamaktadır.
Subay kıdemlerinin kıyâfetlerine takılan hiçbir işâreti yokdur. 1 senelik albay ile 15 senelik albay yan yana gelse hangisinin kıdemli olduğunu kıyâfetine bakarak anlamak mümkün değildir. Bu sebepden dolayı subay kıdemlerinin yazılmaması anlaşılabilir.
Fakat astsubay kıdemleri için durum çok farklıdır. Astsubay kıdemlerinin kıyâfetlerine takdıkları işâreti vardır. Yukarıdaki bölümde resimlerini verdiğimiz bu işâretlere bakarak astsubaylar arasında kıdem sıralaması yapmak mümkündür.
Anayasa’nın 11 inci maddesi Kânun’ların Anayasa’ya aykırı olamayacağını emreder. Bu cümleden olmak üzere Yönetmelik, Yönergeler de Kânun’lara aykırı olamaz. Yönerge’ye yazdığı söz konusu bu hükümle Genelkurmay Başkanlığı, Anayasa’yı hâlâ ihlâl etmektedir.
Yönerge’nin getirdiği bu yasağı iptal ettirmek için 2009 senesinde AYİM’ e dâva açdım. Ve pek tabii olarak kaybetdim. Çünkü ben bir astsubaydım ve bu davâyı mutlaka kaybetmem gerekiyordu. AYİM, Anayasa’nın 11 inci maddesini inkâr etdi. AYİM’in utanmaz hâkimleri bile verdikleri mahkeme karar metinlerine kıdemlerini yazarken biz astsubaylara kıdemimizi yazmayı mahkeme kararıyla yasakladılar.
Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı’nın işlediği Anayasa’nın 11 inci maddesini ihlâl suçuna verdiği bu kararla AYİM de ortak oldu.
Astsubayların kıyâfetinde işâretini taşıdığı, maaşına esâs olan ve Kânun’un emretdiği rütbe kıdemlerinin yazılmasını yasaklamak suretiyle Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı Anayasa’nın 11 inci maddesini göz göre göre hâlâ ihlâl etmektedir.
Peki ne kaldı geriye?..
Şu an aklımdan geçenleri edebim müsaade etse de şuraya bir döküversem…
Devletin imkânını ve Kânun gücünü eğip bükerek astsubaylara bu bu haksızlığı, bu alçaklığı, bu şerefsizliği, bu kalleşliği yapan subaylara yazıklar olsun!
Dünya her sabah bir torba yeni bilgiye uyanıyor dediydik makâlemizin evvelki bölümlerinde.
Astsubay rütbelerini eksik-güdük, eğik-bükük yalan-yanlış yazan insanlar da bu makâleyi okumakla yeni bilgilere uyandılar.
Ve yapdıkları hatâyı gördüler, fark etdiler.
Şeyhim Edebalı;
Atın iyisine doru,
Yiğidin iyisine deli, dedi.
Bilginin doğrusuna da ne söyleneceğine buyurun siz karar verin.
Biz, Kânun’ların sayfasını açdık ve orada yazılanları gün ışığına çıkartdık,
Bu şekliyle ilk defâ gündeme getirdik.
Artık kimsenin mazereti kalmadı.
Herkes öğrendi.
Astsubay rütbe ve kıdemleri fanusdaki süs balığı değildir.
Serbest bırakınız.
Onu
Kânun’un emretdiği gibi yazınız, söyleyiniz.
Son Söz;
Geriye ne kaldı?
Bildiğini,
Doğrusunu,
Kânun’un emretdiğini yazmak!
Astsubay rütbe ve kıdem isimlerini Kânun’un hükmüne göre yazmak!
Bunu da siz muhteremlerin vicdânına, nâmusuna ve şerefine havâle ediyorum.
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
1971″DE EMEKLİ OLDUM 30 SENE ASKERİ KAMPLA İLGİM OLMADI……………… 2000″DE KARPUZ KALDIRAN”A GİTTİM……. İLK GÖRDÜĞÜM ASSUBAY BÖLÜMÜNÜN ÇEVRESİNDE DOĞRU DÜRÜST BİR KORUMA TEL ÖRGÜSÜ YOKTU AMA …SUBAY BÖLÜMÜ ÇEVRESİYLE BİRLİKTE BETON DUVAR TEMELLİ DİKENLİ SINIR KARAKOLLARINDA OLABİLECEK SAGLAM YAPIDA ASSUBAY BÖLÜMÜNÜ DIŞLAYAN BİR MUHAFAZA İLE ÇEVRİLMİŞTİ…….. BENDEN YAŞLI AĞABEYLER İLE BU REZALETİ GÜNDEME GETİRDİM ………. EGE ORDU K. ŞİKAYETTE BULUNDU(M)K……. KAMPTAN AYRILDIKTAN SONRA EGE ORDU K”TAN ADRESİME SUBAY-ASSUBAY BÖLÜMLERİNİ AYIRAN BU REZİL BETON DİKENLİ TEL DUVARIN KALDIRILDIĞINI BİLDİRDİLER…………….. FACEBOOK”TAKİ RESMİM O REZİL TEL ÖRGÜNÜN ÖNÜNDE ÇEKİLMİŞTİR. BU RESMİ ZAMANIN TEMAD-ÇATI DERGİSİNİN ARKASINDAKİ TÜM TEMAD ŞUBELERINE MEKTUPLA GÖNDERDİM……. FAKAT İÇLERİNDEN TEK BİR TANESİNDEN YANIT YANIT GELMEDİ
Ersen Gürpınar Yıllardır bizlere ön yargılarla SOSYAL-EKONOMİK VE İNSANİ HAKSIZLIKLAR yapıldı, bunun baş sorumlusu Genelkurmaydır. Verilen sözler vaatler önünde ne yazık ki ön yargılı zihniyet set kurmuş vaziyette, elbette bu adaletsizliğe isyanımız var eleştirilerimiz oluyor olacaktır; SELAMLAR
Mevcut TEMAD yönetimiyle bu işin yürümeyeceğini kabul etmek için daha ne bekleniyor, bilmiyorum? Yazık bu toplumun umutlarına, yazıklar olsun bu umutları sömürenlere…
tattik gereği bu başkaya denilen kişi istifa edip tepkilerin azalması sağlanmıştır bir süre beklenir sonra istifa geri alınır kaldığı yerden mücadeleden faydalanırlar
O kötü-bu kötü iyi olan sen misin? Buyük umutlar bağlayıp tarihinin en büyük maddi ve manevi desteğini verdiğimiz TEMAD yönetiminin başkanı bay Ahmet KESER önce yola birlikte çıktığı dava arkadaşlarını yolda buldukları ile değiştirdi, şimdi ise eleştiriye,hesap sormaya tahammülü olmayınca ihraçlar ve istifaya zorlama ile tam bir demokrasi (!) örneği veriyor. Hiç merak etmeyin bu istifaların özünde yine çapanoğlu ve gizli hesaplar vardır. Olan temsil yeteneği bulunmayan bir derneğe mahkum olan assubay toplumuna oldu. Bu yönetim kadar biat edenler de sorumlu ve vebal altındadır.