Dolar
Euro
Altın
BİST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 21°C
Az Bulutlu
Ankara
21°C
Az Bulutlu
Çar 15°C
Per 13°C
Cum 12°C
Cts 14°C

Adam Arıyorum, Adam!..

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
10/07/2012 11:42 AM
9

Adam Arıyorum, Adam! Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kendisine yapılan haksızlıklara isyan eden meşhur bilge Diyojen, gündüz vakti elinde kandil ile kalabalığın arasına hışımla dalar ve yüksek sesle bağırmaya başlar; “adam arıyorum, adam!”. Etrafındakiler şaşkınlık içinde sorarlar; “gün ışığında kandil niye? Bu aydınlıkta aradığın adamı göremiyor musun?” Diyojen, yürümeye ve bağırmaya devam eder “adam arıyorum, adam!..

themis-a-goddess-of-justice-thumb18156189

Adalet, Mülk’ün temelidir.

İnsanları huzur içinde birarada yaşatan en önemli unsur, adalete olan kuvvetli inançdır. Adaletin temelinde; üretilen değerlerin, paydaşlar arasında adilce paylaşılması yatar. Medeniyet seviyesi ne olursa olsun nimetin ve külfetin âdil bölüşüldüğü yerde huzur, sevgi ve saygı hâkim olur. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun; dörtbin senelik yazılı beşerî tarihin akıl, gönül ve vicdan süzgecinden geçirerek bize armağan ettiği yegâne erdem ve hazinedir, adalet. Adaletin hâkim olmadığı vasatta huzursuzluk ve fesadın kol gezeceği bilinmelidir. Adil davranmak ve adaleti tecelli ettirmek, basiretli idarecinin en temel vasfı ve görevidir.

 

astsubay-01Astsubay Kimdir?

Astsubay dediğiniz kişi; sizlerden birisinin aslan oğlu, gözbebeği kızı, can kardeşi, güzel torunu, sevgili yeğeni; astsubay dediğiniz kişi; sizlerden birisinin sevgili eşi, eli öpülesi anası, yiğit babası; astsubay dediğiniz kişi; sizlerden birisinin has amcası, öz dayısı, güzel halası, biricik teyzesi; astsubay dediğiniz kişi; sizlerden birisinin emmioğlu, dayıoğlu, teyzeoğlu, halaoğlu; astsubay dediğiniz kişi; sizlerin müşterisi, can dostu, kan kardeşi, yakın arkadaşı, kapı komşusu…

 

astsubay-02Astsubay dediğiniz kişi; oğullarınızı emanet ettiğiniz asker; astsubay dediğiniz kişi; vatan hizmetine koşup geldiğinizde kışlanın kapısında, geminin güvertesinde sizi ilk karşılayan kişi; astsubay dediğiniz kişi; askerdeyken size yemek pişirmeyi, söküğünüzü dikmeyi, traş olmayı, botunuzu boyamayı, elbisenizi ütülemeyi, vatan için nöbet tutmayı, silah kullanmayı öğreten öğretmeniniz; astsubay dediğiniz kişi, teskereyi aldığınızda sizi anlınızdan öpüp memleketinize uğurlayan babacan komutanınız…

 

astsubay-03Astsubay dediğiniz kişi; komutanlarımıza göre Türk Ordusunun iki aslî unsurundan birisi, iki temel direğinden birisi; astsubay dediğiniz kişi; karakolun ve gemilerin komutanı, kışlanın nöbetçisi, kalemin mürekkebi, çorbanın tuzu… Astsubay dediğiniz kişi; merminin barutu, bombanın pimi, tüfeğin tetiği; astsubay dediğiniz kişi; geminin pervanesi, tankın paleti, uçağın kanadı… Astsubay dediğiniz kişi; vatanı uğruna gözünü kırpmadan şehadet şerbetini içen şehidiniz. Şöyle bir bakın etrafınıza. Memleketin her mahallesinden, her köyünden bir astsubay göreceksiniz. Bacasından duman tüten her ocak, bu vatana bir astsubay fedâ etmişdir çünkü.

 

astsubay-04Astsubay dediğiniz kişi, aldığı bir iki senelik eğitime karşılık 15 sene mecbûri hizmete mahkûm edilen kişi. Her memurun yükselebileceği kademe olan birinci derece dördüncü kademenin, kendisinden tam 50 sene esirgendiği tek meslek sahibidir astsubay. Astsubay dediğiniz kişi; görevdeyken yoksulluk sınırının altında maaşa tâlim eden; emekli olduktan sonra da ölünceye kadar açlık sınırının biraz üzerindeki emekli maaşına mahkûm edilen kişi. Meclisde kabul ettiği kanunu, hemen ertesi gün iptal etmek basiretsizliğini gösteren vekillerimizin yaptığı yetmemiş gibi, gazetelerin “Astsubaya 90+ golü” şeklinde başlık atarak incittiği sizlerden bir insandır astsubay. İnsanca yaşamaya yetecek maaşın çok görüldüğü emeklidir astsubay.

 

Bu kadarına da pes!…bu-kadarinada-pes

Astsubayların 40 senelik hak arama mücadelesinde, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği Genel Başkanı Sayın Ahmet KESER’in öncülük ettiği “Bu kadarına da pes!” kampanyası, şaşırtıcı bir şekilde kamuoyunun gündemine oturdu ve bilinen tabiriyle tıklanma rekorları kırdı. Sadece emekli astsubaylar değil; emeğe ve insan hakkına özsaygısı olan her kesimden yüzbinlerce adam, hep birlikte haykırmaya başladı ve “Bu kadarına da pes!” dedi. Yüce milletimiz, bağrından çıkardığı astsubayın feryadına kulak verdi ve astsubayının davasını sahiplendi. Öyle ki, Genel Başkanımız Ahmet KESER’in başlattığı bu haklı eylemin yankısı bir anda ülke sınırlarının da dışına taşdı ve uluslararası basın-yayın kuruluşları Sayın KESER ile mülakât yapmak istediler.

Sosyal medya denen vasatta biraraya gelen ve haklı çığlıklarını en yüksek perdeden haykıran emekçi ve emekli astsubayın beklenmedik bu çıkışından hemen sonra, Genelkurmay Başkanlığımız, mutat olduğu üzere yüksek sorumluluk duygusuyla “durumdan vazife çıkarttı” ve siyasilere vermeyi usul ittihaz ettiği muhtırayı bu kez, kendi öz evlatlarına, emekli astsubaylara verdi.

Emekli astsubayın yürek parçalayan feryatlarını hep duymazdan gelen idareyi temsil edenler, 40 yıldır yaptığı gibi, gene işin kolayına kaçmış ve astsubayların açlık çığlıklarını, emir komuta zinciri içinde hazırladığı bir e-muhtıra ile bastırmayı yeğlemişdi. Fakat, bu kez işler umduğu gibi gitmedi. Çünkü, dünyada hiç bir kuvvet yoktur ki aç bir midenin gurultusunu korkuyla bastırabilsin. 40 senedir açlık ile korkutulup ebedî yoksulluğa mahkûm edilen zümre, artık korkusunu yenmişdi. Yiğit, düşdüğü yerden kalkar deyip 1975 ruhuyla tekrar dirilen emekli astsubay, kendi gücünü farketmişdi. Sessizlik prangasını kırmış ve belletilmiş çaresizlik girdabından kurtulmuşdu. Açlığa ve yoksulluğa artık razı olmayacağını bütün dünyaya ilan etmişdi. Anasının sütü gibi helal olan hakkının ve hukukunun peşine düşen yüzbinlerce emekli astsubay, Diyojen olmuş, adaleti aramaya başlamışdı…

 

Şecaat arzederken, sirkatin söyler…

ofke-kontroluHaklı değil fakat güçlü saikiyle alelâcele yazıldığı aşikâr olan 04 Mayıs 2012 tarihli e-muhtıranın lafzını ve ruhunu incelediğimizde; kaleme alan şahısın öfke, hiddet, hışım ve gözdağı burgacında kıvrandığını; birbirine taban tabana zıt, insicamsız ve bulanık düşünceler fırtınasında oradan oraya savrulduğunu görüyoruz. Şöyle ki e-muhtıranın belli yerlerinde;

 

… Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok önemli bir gücünü teşkil eden astsubaylarımız…” de,

… Türk Silahlı Kuvvetlerinin ayrılmaz bir parçası olan astsubaylarımız…” de,

…Türk Silahlı Kuvvetleri; birbirlerine gönül bağıyla kenetlenmiş fedakâr ve kahraman mensupları  …”  de, sonra da;

… Statü hukukuna uygun olarak sorumluluk ve yetkiler paylaştırılmıştır” de,

… Bu statülerden birine talep, aranan kriterlere bağlı olarak kişilerin kendi tercihidir.” deyip önceki söylediklerini inkâr et! Bu önermelerin hepsi bir arada ve doğru olamaz; ya öncekiler yanlış ya da sonuncular… Astsubayın “çok önemli bir güç”, “fedâkar ve kahraman” ve “TSK’nin ayrılmaz bir parçası” olduğunu itiraf et, sonra bu insanları açlık sınırındaki emekli maaşına mahkum et! Sorumluluk ve yetkileri paylaştırırken statü ve hukuk duvarına yaslan, sonra maaşı paylaşmaya gelince, Themis’in gözlerini bağla!.. Hamâset dolu nutuklar atıp fedâkar ve kahraman astsubayın sırtını sıvazla, sonra sen de salkımı çifter çifter yut öyle mi? İlim irfan erbabına soralım; böylesi sakat bir çıkarsama, sağlıklı bir ruh halinin işareti olabilir mi?

Hele e-muhtıranın ikinci maddesinin ikinci cümlesinde bir ifade var ki neresinden bakarsanız bakın, tam bir fecaat… Buyurmuşlar ki; “… Benzer yapılar resmî veya özel diğer kurum ve kuruluşlarda da mevcuttur. Bu açıdan; birbiri ile kıyaslanamayacak statü, görev ve sorumlulukları nedeniyle personelin sahip olduğu bazı hak ve yetkilerin eşitsizlik veya adaletsizlik olarak nitelendirilmesi asker ve sivil kurum ve kuruluşların doğasına aykırıdır”.

 

Önce şunu ifade edelim; 14 Mayıs 2012 tarihli Basın Bilgilendirme Notu’nda bu ifade yok, çünkü silmişler. Geçen on günlük zaman zarfında karargâhda bir şuurlanma zuhur etmiş olmalı ki Bilgilendirme Notundan bu ifadeyi kazıyıp atmışlar. Bilmem, bu ifadenin amacını ve maksadını fersah fersah aşdığını söylemeye lüzum var mı? Bir asker olarak kendi kurumunuz hakkında fikir serdedebilirsiniz. Ancak, hızınızı alamayıp da sivil kurum ve kurumlara dil uzatırsanız, bunun altında kalabilirsiniz. Görevi vatanı savunmak ve bu uğurda ölmek olan Silahlı Kuvvetleri tek amacı kâr etmek olan sivil kurumlar ile mukayese etmek nasıl bir zihniyettir allahaşkına? Akıl sağlığı yerinde olan bir adam böylesi sakat bir kıyaslama yapabilir mi? Ordununun görev ve sorumlulukları ile yetki ve haklarını, sivil kurum ve kuruluşlar ile tartışmaya açabilir misiniz? Ya da, herhangi bir sivil kurum ya da kuruluş sizi muhatap alsa diyecek sözünüz olur mu?

 

Her yönüyle kendine has teşkilatı ve kanunları olan Türk Silahlı Kuvvetlerini, sivil kurum ve kuruluşlar ile mukayese etmelerini nasıl, hangi akıl ve mantıkla izah edebilirsiniz? Türk Silahlı Kuvvetlerini ticarethane zihniyetiyle işletmek de yeni icâd oldu herhal!.. Bu cümleyi yazanlar demek ki Türkiye Cumhuriyeti Ordusunu, “ticarethane”; kendilerini, “patron”; ötekileleştirdikleri diğerlerini de “işçi” olarak telâkki ediyor zahir. Şehâdet şerbetini içmeye yemin ederek göreve başlayan askeri, sivil kurum ve kuruluşun çalışanı ile aynı kefeye koyan zihniyet, cephede askere ölmeyi nasıl emredecek? Oldu olacak, o kurum ve kuruluş çalışanlarından ölenleri de şehit ilan ediverin!… Kendini haklı çıkarmaya çalışmak hezeyanıyla bu ibret verici ifadeyi yazan zihniyetin Ordumuzda barınabildiğini görmek ne acı!…

 

Buradan davet ediyorum; akademisyenler lutfen incelesinler. Heyecan verici bir tez hazırlamak için bu e-muhtıralar harika bir fırsat olabilir.

 

Aynı koşullarda çalışan iki zümreden birisi sürekli olarak fakirleşiyorsa burada adaletin varlığından söz edilemez. Alın terini, sıhhatini, ömrünü ve canını sermaya ederek vatan hizmetine koşan astsubayı açlık ile terbiye etmeye çalışmak, sanayi devrimi öncesinin tefessüh etmiş zihniyetidir sevgili dostlar, bunu artık idrak ediniz. Askerlik mesleğine seçmek için iğne deliğinden geçirdiğiniz insanların; muvazzaf iken “yoksulluk sınırının altında”, emekli olunca da “açlık sınırının biraz üstündeki” maaşı “tercih edeceğini” düşünmek, en hafif ifadeyle insan aklıyla alay etmektir.

 

Ey idareciler, ağzınızdan çıkanı kulaklarınız duyuyor mu? Bugüne kadar olmadı ya, kendinizi bir an benim yerime koyunuz. Bu ibret verici teklifi siz kabul eder miydiniz? Temsil ettikleri devletin, hizmetcisi değil fakat idarenin sahibi olduğuna zanneden idarecilerimiz, akıl süzgecinden geçirmeden yaptığı bu fevrî açıklama ile şecaat arzederken sirkatin söylemişlerdir. Kahraman Ordumuzu bugün temsil edenlerin, öz evlatları emekli astsubaylara reva gördüğü 04 Mayıs 2012 tarihli e-muhtıradaki küçük düşürücü, aşağılayıcı üslubu, yüce milletimin ferasetine ve yüksek vicdanına havale ediyorum…

 

Öfkeyle kalkan, zararla oturur…gn-kurmay-geri-adim

04 Mayıs 2012 tarihinde yayımlamaya başladığı BA-02/12 numaralı e-muhtırayı 10 gün sonra sitesinden sessiz sedasız ve ilelebed kaldıran Genelkurmay Başkanlığımız; yeniden mevzilenmek üzere yaptığı bu hamleden geri adım atdı. Siteden kaldırmakla yetinmeyip adeta unutmak istercesine arşivden de külliyen kazıyıp atdı. İlk e-muhtıradan sonra 14 Mayıs 2012 tarihinde bu kez BN-37/12 numaralı Basın Bilgi Notunu yayımlayan idarecilerimiz; e-muhtıradaki söylemi tevil etmeye, hatta yok saymaya çalışdı. Lâkin, ok yaydan çıkmışdı bir kere. Öfkeyle kalkmış, zararla oturmuşlardı. Akıl, öfkeye kurban edilmişdi. İdarecilerimiz, nice zamandan beri zihinlerinin gerisinde sakladıkları ağulu ve nasırlı gerçekleri bu açıklama ile bir hışımda fâş etmişlerdi.

 

o bildiri tsknin sitesinden kaldirildi

Basın yoluyla yapılan karşılıklı salvolardan sonra sular şimdilik durulmuş görünüyor. Yasama yılı bitti, vekillerimiz tatilde… Karargâhda ise tayin ve terfi heyecanı var. Demem o ki, Eylül’de gel… Fakat açlık ve yokluk, tatil-terfi-tayin dinler mi? 40 seneden beri açlık ile yokluk arasında ezilen emekli astsubayın sırtını sıvazlayıp savuşturmak artık mümkün görünmüyor. Bu itibarla, emekli astsubayın hak arama mücadelesinin burada bitmeyeceğini söylemek herhalde kehanet olmaz.

Görevdeyken “ hep yoksulluk sınırının altındaki” maaşa tâlim,
Emekli olunca “açlık sınırının” biraz üstündeki maaşa ömürboyu mâhkum!..

astubay-maaslariÖmrümün en güzel, en verimli çağlarında; vatan aşkıyla, şanla ve şerefle 34 sene bilfiil hizmet ettikten sonra bıldır emekli oldum. Aldığım ilk emekli maaşının, astsubaylık mesleğine yeni başlamış arkaşımının maaşına denk olduğunu gördüğümde neler hissettiğimi tarif edemem. Mesleğe yeni başlamış bir subayın aldığı maaşı elleham söylemeye gerek yok. Çünkü  onun maaşının, bir astsubaydan çok daha fazla olduğunu hepimiz biliyoruz. Memleketime, milletime 34 sene hizmet etmişdim ve görevdeyken hep “yoksulluk sınırının altında” maaşa tâlim etmişdim. Bunca senelik vatan hizmetimin sonunda ise “açlık sınırının” biraz üstündeki maaşa ebediyyen mâhkum edilmişdim. Görünen oydu ki, en hafif tabiriyle kandırılmışdım. Emekli olduğum gün, maaşım bir anda 34 sene geriye götürülmüşdü. Adalet, benim için ne yazık ki adaletsizlik olarak tecelli etmişdi. “Adalet, Mülk’ün temeli” deyip bu vecizeyi mahkeme duvarlarına yazıyorsunuz. Söyleyiniz ey adamlar; insaf, vicdan, hak, hukuk, adalet bunun neresinde? Komşunuz, silah arkadaşlarınız aç iken sizler huzur içinde nasıl uyuyabiliyorsunuz?

 

zekimuren mutlulugunsirriMüzik, her şeydir…

Dostlarım bilirler, müzik dinlemeyi severim, hele de Türkü olursa… Büyük önderimiz Atatük’ün müzik hakkında söylediği bir vecizeyi hatırlatayım bu arada izninizle. Diyor ki; “ … Hayatta müzik gerekli değildir. Çünkü hayat, müzikdir. Müzik; hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir… ” Şu anki halet-i ruhiyeme tercüman olacak bir müzik dinlemek istedim. Plakları karıştırırken, Zeki Müren’in plağı takıldı elime. Plakdaki şarkının adı “Kandil”… Bilmem, hiç dinlediniz mi? Güftesi şöyle;

Gün ışığında yola koyuldum,
Elimde kandil, gözümde mendil;
Vefâ arıyorum, dost arıyorum,
Şefkât arıyorum, aşk arıyorum…

Vefâ, uzaklarda kalan bir his,
Dost, eski şarkılardan bir iz,
Şefkâtse bardaki şarışın kız.
Dizlerimde derman,
Kandilimde yağ bitti,
Bulamadım gitti…

 

Kadın ve deniz …

kadin-ve-denizPlağı yerinden alıp pikap’a yerleştirdim ve kolu indirdim. Şarkıyı dinledim, bir daha, bir daha… Kaç zamandır dinlememişim meğerse… Bu kez şarkı bana daha anlamlı geldi, daha farklı bir şeyler söyledi sanki. Beni hemen Bahriye’deki eski günlerime götürüverdi… “Kadın, deniz gibidir”. Çünkü kadın, deniz gibi kokar; deniz de kadın gibi…

Biz denizciler bu özlüsözün anlamını iyi biliriz. Çünkü, ikisini de önceden tahmin etmek ya da huylarını değiştirmek mümkün değildir. Hayat bana, her ikisini de olduğu gibi kabul etmeyi öğretti.

Birincisini evde bırakıp, ikincisine kucak açdığımız o eski güzel günler, aylar, yıllar.. İkincisinin koynunda beraberce göğüslediğimiz tarifi imkansız zorluklar, nice tehlikeler, vatan uğruna şehadet şerbeti içen meslekdaşlarımız… Gecenin gündüze karışdığı, bitmek tükenmek bilmeyen yorucu ve uzun vardiyalar… Mehmetçiğin gece vardiyasında pişirdiği tadına doyulmaz o kuru pideler, güvertede nöbet tutarken soğuğun ciğerlerimize işlediği ayaz kış günlerinde hep beraber içdiğimiz kıtır ekmekli nefis domates çorbaları… Şaka değil, arkadaşlarım bilirler; içme suyu bittiğinde gemi görevdeyken su bulamayıp da gazoz ile traş olduğumuz günler… Her biri ömür törpüsü olan deniz görevleri esnasında yorucu mesai aralarında, bir nebze de olsa nefes alabilmek için üstüpüden yaptığımız toplar ile gemi güvertesinde yaptığımız kaçamak maçlar… Ve en nihayetinde, koca bir savaş gemisinde; tek bilek, tek ruh, tek yürek olmuş Türk denizciler… Anca beraber, kanca beraber… Ayrımız yok, gayrımız yok. Kaderde, kederde, kıvançda, sevinçde, görevde, hep  beraber… İyi ki o mükemmel adamlarla beraber olmuşum, aynı denizi yemişim, aynı havayı soluyup aynı çorbaya kaşık sallamışım. Şimdi, kubbede kalan, sadece hoş bir seda… Kalpleri vatan sevgisiyle dolu her rütbeden o cesur denizci asker kardeşlerim ile birlikte çalışmakla her zaman iftihar edeceğim…

 

Mâzide muktedirken yoksulluğa tâlim; emekli olunca müebbet açlığa mahkûm!

Büyük Atatürk ne demişdi? “Bir milletin emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken, var gücüyle çalışanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, istikbâle güvenle bakmaya hakkı yoktur.” Söyleyiniz ey adamlar, yanlış bunun neresinde? Emeklilik, sadece astsubayın kabusudur. Çünkü subaylar, ellerine geçirdikleri devlet erkini her zaman sadece kendi lehlerine kullanarak istedikleri kanunları, emir komuta zinciri içinde hemen çıkarttırmışlar ve emeklilikdeki ebedî saadetlerini böylece teminat altına almışlardır. Oysa açlık sınırının biraz üstünde aldığı emekli maaşıyla astsubay, değil huzur içinde yaşamak, hayatta kalabilmek mücadelesi vermektedir. Son yarım yüzyıldır açlık sınırında emekli maaşıyla yaşamaya mahkum edilen astsubaya reva görülen bu muamele, zulüm değilse nedir?

 

lorlu-biber-dolmasiDolmayı üçer üçer yutuyorsun!..

Görme özürlü kardeşlerimiz yanlış anlamasınlar lutfen. Yazımın konusu âmâlar ya da âmâlık değil. Bilinen bir tabir olduğu için zikrediyorum. Dolma yiyen iki âmâdan birisi diğerine şöyle demiş; “Dolmaları çifter çifter yutuyorsun!” Diğeri cevaplamış; “Nereden biliyorsun dolmayı çifter çifter yuttuğumu?” “Çünkü” demiş soruyu soran “Ben çifter çifter yutuyorum da”…

Benim durumum, yukarıda anlattığım hikayeden daha da beter. Ben, kendimin dolmayı tek tek yuttuğumu biliyorum. Fakat karşımda oturan, dolmayı değil çifter çifter, üçer üçer yutuyor? Bunu ben görüyorum, o da görüyor. Bu adaletsizliği söyleyen mi suçlu, yoksa bu adaletsizliğe sebep olan mı?

 

Gölge etme, başka ihsan istemez!..

yabiyolyacekilZehirli sarmaşık gibi emekli astsubayı her gün biraz daha sarıp sıkıştıran meseleler, bilinmelidir ki onları türeten mantıkla çözülemez. Gündeme taşınan çalışmaların sahibi olduğunu iddia eden makamlar, bu meselelere mutlaka astsubayın nokta-i nazarından bakabilmelidir. İdare kendini, damdan düşen adamın yerine koymalıdır. İstiskâle, istismara ve tecahüle artık son verilmelidir. Kördüğüm haline gelmiş bu sıkıntılar, ömürlerini mukaddes vatan hizmetine vakfeden emekli astsubayı boğmak üzeredir, artık bu hakikat görülmelidir. Bugüne kadar ortaya atılan beylik sözleri bir yana bırakınız; meseleye vicdan, şefkât, adalet ve samimiyetle yaklaşınız. Türk Ordusu’nun evlatlarının arasına nifak sokmaya çalışanlara fırsat vermeyelim.

Astsubay, kendi parasıyla yüksek öğrenimde okumuş ve şahsî gelişmesini tamamlamışdır. Astsubay, çağımızın ihtiyaçlarına göre meslekî bilgiler ile donanmışdır. Büyük devlet ordularındaki meslekdaşlarıyla boy ölçüşecek duruma gelmiş, hatta onlardan üstün olduklarını defalarca ve seviyede ispatlamışlardır. Tankların yürütülmesi, geminin yüzdürülmesi, uçağın uçurulması için astsubaylık mesleğinin kilit bir nitelik kazandığını artık görünüz! Astsubayın görev alanları 61 sene öncesine kıyasla büyük ölçüde genişlemiş, yetki ve sorumlulukları büyük mikyasda artmışdır. Astsubaylık tabirinin ihdas edildiği 1951 senesinden buyana geçen 61 senelik sürede; Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda görevli astsubayın özlük haklarında yapılan iyileştirmeler, meslekî ve şahsî gelişmelerin ve zamanın çok gerisinde kalmıştır, görmez misiniz? 1951 yılında irad edilen “Astsubaylar, erat gibi beslenir ve giydirilirler” sanrısından kendinizi artık kurtarınız!

5802 sayılı ve 2 Temmuz 1951 tarihli Astsubay Kanununun birinci maddesi meşhurdur. Astsubay’ın tarif edildiği bu madde, 926 sayılı ve 27 Temmuz 1967 tarihli TSK Personel Kanununa aynen ithâl edilen tek maddedir. Bu maddede astsubay, şöyle tanımlanır; “Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı kadrolarının “ast komuta kademelerinde” eğitim, sevk ve idare ile diğer idarî işlerde subaya yardımcı olarak görevlendirilen askerî şahıslara, astsubay adı verilir”. Bu tarife lutfen dikkatli bakınız. Bilir misiniz, kanunlarda subayın bile böyle bir tarifi yokdur, ancak konumuz bu değil. Bu kanundaki astsubaylık tarifi, artık günümüz gerçeğinin çok gerisinde kalmışdır. 1951 yılından buyana; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası iki kere yeniden yazıldı, üçüncüsü gündemde. İnsanoğlu Ay’a gitti, bilimde ve askerlik mesleğinde baş döndüren yenilikler ve değişiklikler gözlendi. Fakat Türkiye Cumhuriyeti astsubayının tarifi, 61 yıldır aynı tırnak işaretlerinin içinde hapis yatıyor. Bugün astsubay, “ast” değil fakat “orta komuta kademelerinde” görev yapmaktadır. Bu itibarla, Türk Silahlı Kuvvetleri, astsubayın tarifi konusunda temelden bir zihniyet değişikliğini derhal yapmak zorundadır.

Görev ve sorumlulukların genişlediği ölçüde, hak ve menfaatlerin de buna koşut olarak doğru orantılı genişlemesi hukukun doğal bir gereğidir. Kim, ne istediğini; kim, ne vermesi gerektiğini çok iyi biliyor aslında. Yüce Devletimizin astsubay meselesini çözme kudreti vardır, bu hakikati bilmeyenimiz yok! İdarecilerimiz artık kösteklemekten vazgeçsin ve gölge etmesin yeter!

astsubaylar-dert-kupu

Âyinesi işdir kişinin, lafa bakılmaz; şahsın, görünür rütbe-i aklı, eserinde…

Dünya devletlerinin astsubaylık mesleğine günümüzde verdiği kıymet, bakışı ve algısı bellidir. NATO, 2008 yılını “Astsubay Yılı” ilan etti ve her yıl kutluyor; Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin astsubayları Senato’da bütçe görüşmelerine iştirak edip söz alıyor ve kendi bütçelerini savunuyorlar; astsubaylar Devlet Başkanlarının elinden madalya alıp birlikte dans ediyorlar. Peki siz, ya siz bu gelişmelerin neresindesiniz, ne yapıyorsunuz adamlar? Astsubayın hakkını vermemek pahasına yaptığınız her hamlenin Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük zarar verdiğinin farkında mısınız? Boyölçüşdüğünüz ülkelerin, kendi astsubaylarına verdiği hakları, değeri ve kıymeti görmek için gözlerinizdeki bağı çözün artık. Dünyanın çağdaş ülkelerinde olduğu gibi astsubaylık mesleği, ülkemizde de hak ettiği maddî ve manevî kıymeti bir an önce bulmalıdır.

Özlük haklarında yarım asırdan beri meydana gelen kötüleşmeye artık tahammülü kalmayan onbinlerce emekli astsubay, sel olup Başkentin sokaklarına dökülüyorsa; yüzbinlerce emekli astsubay sosyal medyada hep bir ağızdan açlık ve yoksulluklarını haykırıyorsa, eseriniz ortada! Acemi müneccimler gibi gökde yıldız aramaktan vazgeçin artık! Başınızı aşağı çevirin ve şu an oturduğunuz mevkilere gelmek için omuzlarına bastığınız emekli astsubayın gözünün içine bakınız!

 

Söyleyene değil, sebep olana bakınız!..

emekli astsubaydan bakana protesto 1Ömrünün 34 senesini vatan hizmetine hasreden bir asker olarak, böyle bir yazı yazmak çok ağırıma gidiyor. Rütbesi şehitlik olan askerlik mesleğini icra ettim bir ömür boyu. Milletime hizmeti paraya tahvil etmeyi asla düşünmedim. Ancak gelin görün ki ömrümün şu son deminde bana reva görülen emekli maaşıyla insanca yaşamak mümkün değil. Emekli subayın aldığı maaşının üçte birini, hatta dörtte birini emekli astsubaya vermek zulümdür. Kanunda “Subayın yardımcısı astsubay’dır” diyorsunuz o zaman emsal teşkil eder, onun için söylüyorum. Subay emekli maaşıyla kıyaslandığında vicdan sızlatan, yürek dağlayan ve haksızlığın da ötesine geçen maaş farkı bir önce telâfi edilmeli ve astsubayın maaşı derhal iyileştirilmelidir. Açlık ile terbiye edilen mazlumlar, zalimler kadar cesur olduğu gün bu zulüm sona erecekdir. Söyleyen değil, sebep olanlar utansın. Suçlu arayanlar, aynaya baksınlar!..

astsubay-devrimi-bos-ciktiÇok yazıldı, çok söylendi. Fakat bugüne kadar hiç bir şey yapılmadı. Kimileri ağdalı nutuklar atarken bizler aç öldük!.. Memleketin mürekkep yalamış münevverleri, bağrından çıkdığımız milletimiz, Genel Başkanımız Sayın Ahmet KESER ve yürekli meslekdaşlarım; sessiz yüzbinlerin, astsubayın yarım asırdır hasıraltı edilen haklı taleplerini gündeme bilmem kaçıncı defa taşıdı. Görünen köy için tellâliye davulu çalmaya ne hacet?

Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır”, bilmez misiniz?

Hakkını aramayan, şerefini de kaybeder” duydunuz mu?

Sükût, ikrardan gelir; susmayınız, bir şeyler söyleyiniz,

Dem, bu dem; dem, icraat demi…

Boğa, boynuzundan; adam, sözünden tutulur. Verdiğiniz sözleri tutunuz, adamlar!

Gün ışığında yola koyuldum,
Elimde kandil, gözümde mendil;
Vefâ arıyorum, dost arıyorum,
Şefkât arıyorum, aşk, arıyorum…

Şefkât, devlet büyüklerimin olsun,
Dost, kıymet bilenleri bulsun,
Aşk’ı, bardaki sarışın kıza verelim,
Ben, uzaklarda kalan vefâyı arıyorum,
Dizlerimde derman, *kandilimde yağ bitmeden… 

 

(* Kandilin yağı tükenmek: hayat sona ermek, ölmek)

Elimde kandil, gözümde umut; gün ışığında adam arıyorum, adam!

 

 Bröve isimli 8d846

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
20/11/2023 7:07 AM
19/07/2023 4:21 PM
09/04/2023 8:42 PM
05/01/2023 10:48 AM
06/09/2022 8:54 AM
10/04/2021 4:21 PM
27/12/2020 4:42 PM
07/10/2020 11:36 AM
23/03/2020 6:55 PM
02/02/2020 6:34 PM
24/09/2019 4:16 PM
01/08/2019 5:55 PM
05/04/2019 5:53 PM
02/03/2019 3:06 PM
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.