Dolar 34,2746
Euro 37,7111
Altın 2.905,25
BİST 8.994,65
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 25°C
Açık
Ankara
25°C
Açık
Sal 28°C
Çar 25°C
Per 25°C
Cum 25°C

BİR PORTRE,BİR ANI ve ÖTESİ …

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
11/03/2012 7:13 PM
1

etme-bulma

TEMAD İZMİR GÖNÜLLÜLERİ Facebook sayfasından

“BAŞARILAR UZUN BİR MÜCADELENİN SONUNDA GELİR ARKADAŞLAR BU HER ZAMAN BÖYLEDİR… YAKINDA ALACAGIMIZ “GÜZEL” HABERLER BU UGURDA ÖN SAFLARDA GECE GÜNDÜZ CALIŞAN NE ZAMAN NEREDE OLMASINI BİLEN, KONULARA TAMAMEN HAKİM, TEMAD GENEL MERKEZDEKİ BİZLERİ TEMSİL EDEN ARKADAŞLARIMIZINDIR…!!!!

BU KONUDAKİ BİLGİLENDİRMELERİN BİR BÖLÜMÜNÜ SİZLERLE BURADA VE emekliassubaylar.org SİTEMİZDE PAYLAŞACAGIZ…

SAYGI VE SEVGİLERİMİZLE…”


Değerli arkadaşlarım

Yazmayı düşünmüyordum. Yukarıda yaptığım alıntıyı okuyunca başımdan 3 gün önce geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istedim.

Torunlarımı 3 gün önce okudukları İlköğretim Okuluna götürdüm ve kapıda “haydi canlarım iyi dersler, kendinizi koruyun ve kimseyle dalaşmayın” diyerek selametledim. Yanıbaşımda yaşlı, ama onurlu bir ses; “şimdiki çocuklar, özellikle de torunlar ne kadar şanslı değil mi?” dedi. Döndüm baktım, elinde 10-15 adet kalem ve 5-10 adet silgi tutan, sakalı hafif uzamış en az benim yaşımda, belki benden daha da yaşlı bir adam samimi ama yorgunluğu belli gözlerle bana bakıyor. Ben bakınca; “Bizim çocukluk dönemimizde giyecek ayakkabımız olmazdı. Yağmurda-çamurda-karda-kışta o halde ama cebimize bir simit parası koyabildilerse mutlu olarak okula giderdik ve o şartlarda da okuduk” diye devam etti. Ben de,”haklısınız;  ben köy çocuğuyum, İlk Okulu köyde okuduğumdan simitin de ne olduğunu bilmeden bitirdim” dedim. Sohbet böylece başladı.

Muhattabım; “ben emekliyim, hak ettiğim emekli maaşımın yarısını bana uygun görüyorlar, bu nedenle de maaşıma katkı için çalışmak, bir şeyler yapmam gerekiyor. Ben de bu işi yapmaya çalışıyor ve bir kaç kuruş maaşıma katkı yapıyorum. Bu Devlete 37 yıl Astsubay olarak hizmet ettim ve yaş haddinden emekli oldum” dedi. Şok olmuştum. “Ben de Emekli Astsubayım, ancak değil yaş haddini beklemek, hizmet süremi doldurduğum gün emeklilik dilekçemi koyarak, ayrıldım” diye geveledim. Branşınız neydi diye sordu benim cevabım üzerine “Bak dostum yaş haddini beklemeniz için, benim gibi sağlıkçı olmanız gerekir, bu da yetmez Askeri Hastanelerden başka bir yerde görev yapmış olmamanız gerekir. Ben, hep bu şartlarda görev yaptım. O zamanlarda Doktorlar Askeri Okullardan değil, sivil Ünüversitelerden yetiştiği için hepsi de, Doktorluk ve Subaylıklarının yanında İnsani değerlere de sahip olan insanlardı, ama şimdilerde onları da değişime uğrattılar” dedi. Konu dönüp-dolaşıp güncel olaylara, Silivri ve Hasdal’a geldi. “Bak arkadaşım, sana başımızdan geçen bir anımı anlatayım. Erzurum Asker Hastanesine bir gün kolunu kırmış bir Tümgeneral geldi. Ortapedi uzmanı, kırık kolun filminin çekilmesi için, Radyoloji servisine havale etmiş. Oradaki görevli arkadaşın üzerindeki beyaz gömleğin cebinin üstündeki rütbe işaretine bakmış.”Sen Astsubaysın, benim filmimi çekemezsin, bana hemen bu işi yapacak bir subay çağır” diye böğürmüş. Bunun üzerine oradaki radyoloji teknisyeni arkadaşımız, aynı zamanda Radyoloji uzmanı da olan Baş hekime durumu anlatmış. Baş Hekim servise gelmiş ve Dünyayı ben yarattım havasındaki Generale, “bakın efendim, Filminizi benim çekmemi istemişsiniz, ancak ben Radyoloji uzmanıyım, bu Astsubay Arkadaşım da bu cihazların uzmanı, dolayısıyla, benim çekeceğim filim, bu işin uzmanı olan arkadaşımın çekeceği filim kalitesinde olmaz” demiş. Bunun üzerine General; “Ben anlamam ayarları o yapsın ama filmi sen çek” demiş. “Sonuçta ayarları Astsubay arkadaşımız yaptı düğmeye ise Baş Hekim bastı. Şimdi ben bunların neden yanında olayım. haksız mıyım?” dedi. Görüşmek umuduyla, hayırlı işler diyerek yanından ayrılırken bana; “Benim bu yaptığım işten utanma, çünkü utanması gerekenler bizler değiliz, ama gerçek utanması gerekenler halen bu durumun farkında değiller, şimdi de kendi dertlerine düştüler” dedi. İnanmayan arkadaşım varsa kendisi ile buluşturabilirim.

Bu hikayeyi dinleyince, gerek bizim sitemizde gerek başka ortamlarda Silivri ve Hasdal’a bir şekilde düşen Generalleri için ağıtlar yakan meslektaşlarım ve yazdıkları geldi gözümün önüne. Onların kendilerini anlatabildikleri gazeteleri, sözcülüğünü yapan köşe yazarları var. Girin Askerhaber.com sitesine bir bakın. Yazarlar aynen Askeri hıyararşide olduğu gibi rütbe sırasına dizilmişler. Kimisi eline kalem almış kendilerince yazdıklarından kan damlatıyor, onlar sonuna kadar haklı, karşılarında olanların hepsi haksız. Kimisi eline çuvaldızı almış, iğnenin ucunu olsun bırakın batırmayı kendisine öz eleştiri yapmak için çevirmeye bile gerek duymadan önüne gelen sallıyor. Yıldız parlatacak yorumları hemen yayınlıyorlar, ama azıcık aykırı olan yorumları görmezden geliyorlar. Yanlarına da bir Astsubay, bir Jandarma Uzman Çavuş bir de uzman erbaş almışlar, arada bir onların da yazılarını yayınlıyorlar. Astsubayların hakkını verin diye Genelkurmay’a açık mektup yazan Emekli Hv.Tuğgeneral sayın Hikmet Yavaş’ın o yazısından sonra taş çatlasın 2-3 yazısı daha yayınlandı, uzun süredir onun yazıları da yayınlanmıyor. Yani Astsubayların hakkı diyeni siliyorlar. Kendi yazdıkları kitaplarda, yine kendi kendilerini kahraman ve efsane Komutan olarak lanse ediyorlar ve yalnızca birbirlerini tanık gösteriyorlar.

Ne zaman yaşadıkları olayları iyisiyle-kötüsüyle ama tüm gerçekçiliğiyle bizim meslektaşlarımız da kaleme almaya başlarlar, biz o zaman haklarımıza kavuşuruz. Değilse Gazete haberlerinde okuduğumuz gibi, mahkemeye düştüklerinde ve sıkıyı görünce; “Raporu imzalamış olmam, içeriğini onayladığım anlamına gelmez” diyerek vermiş oldukları emirlerin bile arkasında duramayanların yönettiği Genelkurmay’dan, sorunlarımızı çözmesini beklemek, en hafif deyimiyle kocaman bir HAYALCİLİKTİR! Bizim sorunlarımızı siyaset çözecektir.

Saygılarımla.

Mustafa Savaş Evran
İzmir

ETİKETLER: , ,
YORUMLAR

  1. Ersen Gürpınar dedi ki:

    Değerli büyüğüm, her kuruma örneğim diyen TSK, assubaylarına hukuksuzluk yapıyor, assubay okumasın kendini geliştirmesin diye gayret edenler başarılı olamayınca bu kez amiral emeklisi Cumhurbaşkanının koltuğuna tutuşturdukları gerçek dışı tezlerle ANAYASA Mahkemesinde astsubaylara verilen üst derecenin iptali için dava açtılar, iptal gerekçesi olarak ASSUBAYIN EMSALİ SUBAYDIR bir üst derece verilirse aynı öğrenimi bitiren subayı geçer eşitsizlik ilkesi olur dediler, mahkeme maddenin tamamını iptal etmedi, sonra baktılar olmuyor bu kez AYİM assubayın emsali subay değil büro memurudur kararını verdi. NEREDE MANTIK, NEREDE HUKUK, NEREDE ADALET, NEREDE VİCDAN? Şu an kendi nam ve hesabına yüksek okul bitiren Asb. büro memuru statüsünde göreve başlıyor. ASB. MYO kanunu çıkınca birçok kamu görevlisinden daha alt kademeden göreve başlatıp tahakkümü gerçekleştirdiler, kendi hesabına okul bitirenlerin intibakını bile yapmadılar; çünkü onlar engellere rağmen yüksek okul bitirmişlerdi. İptal gerekçesinde emsal subay dedikleri için iptal kararından önce okul bitiren sizler subaylardan bir derece üstten göreve başladınız, gerçi o tarihte subayların tahsili lise üstü 2 yıllık MYO idi, bu adaletsizlik bugün devam ediyor, her kurum kendi personelini koruyup kollarken TSK subayları dışında kalan personeli köle kabul etme adaletsizliğini, vicdansızlığını, hukuksuzluğunu gösteriyor, işte bu yüzden kurumumuza olan sevgimizi, güvenimizi, aidiyet duygumuzu kaybetmiş durumdayız, sebep olanlara,düzeltmeyenlere, adaletsizlikte ısrar edenlere lanet olsun.

  2. Bayram ÖZKAN dedi ki:

    Siyaset kurumu içerisindeki cuntacı “tırsıkları” , içimizdeki yalak ve “tırsıkları” ile hak aramada nötürcü konumunda olan ” nokta-virgülcüler” sağ olsun(!) Elinizden öperim..
    NOKTA-VİRGÜLCÜLER (de kastım): hiç bir hak arama faaliyetine katılmayan. Sadece vıdı vıdı edip muhalefet eden. Bir yazı veya fikrin anlatmak istediğine değil de, Nokta, virgül hatalarına takılanlar. Olaylar olup biterken sesiz kalıp, olaylar bitiminde ” Keşke bana da söyleseydin. Ben de yardımcı olurdum” diyenler. Fakat kazanımlar elde edilince ilk önce faydalananları, üstüne üstük en çok çene yapanları kastediyorum.

  3. ahmet ÇAM dedi ki:

    Komutan personeli arasında AYIRIM yapmayan, personelin haklarını DOĞRU TARAFSIZ olarak GÖZETENDİR.
    Komutan HAKTAN HUKUKTAN ayrılmadan personel arasında BİRLİĞİ DİRLİĞİ DAYANIŞMAYI sağlayandır.
    Komutan PERSONELİ arasında SINIF farkı GÖZETMEYEN,SINIF farkı YARATMAYANDIR.
    TSK da bunların AKSİ kasten yapıldığına göre DEMEK Kİ TSK hala bu VASIFLARI taşıyacak KOMUTANINI bekliyor demektir.

  4. mehmet emin atılgan dedi ki:

    Değerli büyüğüm
    Bizlere yapılan kasıtlı adaletsizlikleri hiç kimse hiyerarşi kılıfına sokmaya kalkmasın. Demokrasi içinde yaşıyorsak hiç kimseye imtiyaz, ayrıcalık tanınamaz, bunu anayasamız da maddeye dökmüştür,ancak ne yazık ki her şey yazılarda kalmıştır; bu eşitliği,adaleti siyasiler uygulamaz, hukukçular bize uygun görmezse yasa dışılığa mı yeltenelim?
    Bize bu adaletsizlikleri reva görenler yerin dibine batsın. Adaleti sağlamak için onur mücadelemiz soluk aldığımız sürece sürecek, soluğumuz biterse kurtuluş savaşında olduğu gibi bizden sonrakiler devam ederler;ta ki adaleti,insan onuruna saygıyı sağlayıncaya kadar…
    Saygıyla ellerinizden öpüyorum.

  5. Orhan ORHUN dedi ki:

    Zabitan egosunun darbelerle perçinlendiği, demokrasinin ve hukukun hakim kılınmadığı bir yerde adaletten bahsedilemez. Saygı ile ellerinizden öperim.

  6. Taner Haydar KOÇAK dedi ki:

    Mükemmel bir assubay onuru.Okurken vücudum ürperdi,inanmak gelmedi içimden.Çünkü belki bugünü görünce geçmişte hayal bile edilemeyecek bir başarının varlığı garip geldi.Değerli büyüğüm Asb.onurunu o yıllarda sahiplenmiş,başarısını kanıtlayıp kabul ettirmiş olmanız nedeniyle ellerinizden öper,saygıyla önünüzde eğilmeyide olmazsa olmaz kabul ederim.

  7. Erdal Günşer dedi ki:

    Yıl 2001… Görev yaptığım birlikte komutan Yarbay idi. Maliyeciye birlikte en çok kimin maaş aldığını sordum. “Aslıbey Başçavuş” dedi. O birliğimizin en kıdemli başçavuşuydu. O yıl yarbaylara 350 Albaylara 450 TL tazminat verildi. Bu para halen iyi bir paradır. Onun üstüne daha ne ballı börekler yuttular. Ama hepsinin bir sebebi varmış demek ki… Kim kime çaycılık yapıyor belli değil mi?

  8. Edip Hayte dedi ki:

    Sayın Erdal Günşer’in yorumunu okuyunca o yıllara ait bir olayı hatırladım.
    O Tarihlerde GES K. Emir Astsubayıyım; zamanın GES komutanı ile Bayrak Garnizonunda, Spor Salonu arkasındaki Tenis Kortunun Olduğu Bölgeye gittik. Demek ki daha önce oranın düzenlemesiyle ilgili emir vermiş olmalı ki, Destek Tabur Komutanı ve İş Ocaklarından görevli idareci subay astsubaylar ve ustalar da orada hazır halde bekliyorlardı.
    Tenis Kortunun etrafındaki yüksek direklerle desteklenen fens telleri üstten dış tarafa doğru açılmış, çirkin(!) bir haldeydi. Hepimiz biliyoruz ki, askerlikte hiza ve istikamet önemlidir. O tellerin bile hizaya getirilmesi gerekir!
    Üst tarafından kenarlara doğru açılan fens telinin, alt tarafla nasıl aynı hizaya getirilir sorunsalının çözümü için
    Paşa, “bunu nasıl hallederiz” gibilerden oradaki ustaya bir soru sordu.
    Usta, “biz buna bir şey yapamayız efendim” dedi. Bu Cevap üzerine çok sinirlenen
    Paşa, “ben bütün fikirlere saygı duyarım. Ancak baştan teslimiyetçi bir fikre asla tahammül edemem” dedi.
    Ortamı yumuşatmaya çalışan Destek Tabur Komutanı, “komutanım, elimizdeki en iyi demirci ustası, … Usta” dedi.
    Paşa, “ben bilmem. Burayı halledin” deyip, sinirli bir şekilde oradan ayrıldı.
    Makam arabasında, Karargâh binasına doğru gidiyoruz. Arka taraftan Bana, “bu adam ne kadar maaş alıyor biliyor musun?” dedi.
    “bilmiyorum komutanım. Ama benden fazla maaş alıyordur” dedim.
    “ne senden, benden fazla maaş alıyor. Ondan sonra da…” falan filan dedi.
    “komutanım ben orada konuya girmek istemedim. Ama o iş, o kadar zor bir şey değil” dedim.
    “nasıl?” dedi.
    “Hurdalıkta bir sürü anten lente (gergi telleri) halatları var. Karşılıklı direklerin ucuna halatlar bağlanıp da, aynı oranda sıkıldığı zaman üst taraf da, alt tarafın hizasına gelir” dedim.
    “karargâha varınca, tabur komutanını ara, bana söylediklerini ona da söyle ve komutanın emri de” dedi. Karargâha varınca, tabur komutanını dâhili hattan arayıp, Paşanın Emrini (!) İlettim.
    Bu Olaydan çok kısa bir süre sonra verilen, sanıyorum temsil tazminatıyla, Paşanın maaşında 800 milyon lira civarında artış oldu.
    Herhalde Tazminatı Aldıktan Sonra Garnizonda; askeri işçileri de geçmiş, Ondan daha fazla maaş alan kalmamıştır!