Türkiye dünyanın en güzel ama en tehlikeli coğrafyasında yer almaktadır; NATO ya en büyük katkıyı veren Türkiye ne yazık ki sözde NATO ittifakı içindeki ülkelerin çifte standardı yüzünden PKK terör belası ile 40 yıldır uğraşmaktadır; Topraklarımızdaki şerefsiz hainlerin uzantılarının emperyalistlerin desteği ile iç savaşın çıktığı Suriye’de kukla bir devletle başımıza bela olmaması için BARIŞ PINARI operasyonunu başlattık. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok güvenliğimiz için sınırlarımızı kontrol altına almak ve ülkemizde bulunan 4 milyon Suriye’linin vatanlarına dönmesini sağlayacak harekatın başarılı olması için devletimizin yanındayız başarı için dua ediyoruz; Allah ordumuzu koruyup muzzaffer eylesin.
SİTE VE ASB. GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
* * *
403 yıl Türk idaresinde kalan Suriye, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’ya kadar Fransızların mandasnda kaldı. Bu süreç içinde Fransa, Gayrimüslim azınlıkları devlet yönetiminde ve ordu içerisinde güçlendirerek nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünnilere karşı azınlıkları destekledi. Sonra Lübnan’ı Suriye’den ayırdı ve Beyrut başkent olmak üzere Lübnan devletini kurdu. Lübnan’ın dışında kalan Suriye topraklarında ise Şam ve Halep merkezli iki devlet kuran Fransızlar ayrıca birer Nusayri ve Dürzi devleti kurdu. Böyle bir idari yapılanmayı gerçekleştiren Fransa daha sonra bu devletleri Suriye Federasyonu olarak tek devlet haline getirdi. 1925 yılında ise devletin ismi Suriye oldu.
Fransa, bölgede dini ve mezhebi durumu değerlendirerek kurduğu Suriye Devleti’ni 1946 yılına kadar fiilen yönetti. 1946 yılında Suriye’nin Fransa’dan bağımsızlığını kazanması ile Suriye için yeni bir dönem başladı. Ancak bu durum ülkeye istikrar getirmedi. 19. yy’lın sonlarında ortaya çıkan Arap Milliyetçiliği cereyanının önemli bir aşamaya ulaşmış olması, Arap topraklarının yapay olarak çizilmiş sınırları ve giderek kötüleşen Filistin meselesi, Arap Milliyetçiliğini kamçılamıştı. Mısır, Irak, Suriye ve Lübnan’da güçlenen bu milliyetçi cereyan sayesinde zemin bulan Sosyalizm, bölgede siyasi çalkantıların ve askeri darbelerin yaşandığı yeni bir dönemi başlattı.
Baas partilerinin ilki 1940 yılında Şam’da kuruldu. Baas yeniden diriliş anlamına geliyordu. Arapların yeniden dirilişinin Sosyalizm ile mümkün olacağını savunan bu hareket kısa sürede birçok Arap ülkesinde taraftar buldu ve yaygınlaştı. Baas’ın Suriye’deki işlevi ise farklı dini, mezhebi unsurları Arap milliyetçiliği, Sosyalizm ve yine buna bağlı olarak seküler-laik bir anlayış altında kaynaştırma hedefini içermekteydi.
Baas partisinin etkisinin arttığı yıllarda, ülkede birbiri ardına askeri darbelerin olduğu bir kargaşa döneminde ortamdan yaralanan Baas partisi 1963’te askeri darbe ile yönetimi ele geçirdi. Böylece Suriye’de Baas rejimi başlamış oldu. 1970 yılına kadar rejimin gücü arttı. Milli Savunma Bakanlığı görevinde bulunan Hafız Esad gerçekleştirdiği son bir darbe ile iktidarı tümüyle ele geçirdi ve kendi diktatörlüğünü kurdu.
Rusya-Suriye ilişkilerinin ise tarihsel bir derinliği bulunmaktadır. Bu münasebetler iki tarafın karşılıklı çıkarları bakımından süreklilik göstermektedir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar olan süreçte Şam Moskova’ya sadakat göstermiştir. Kremlin, Putin yönetimiyle gücünü tekrar kazanmasıyla Ortadoğu’da kalan son kalesi olan Şam’a yönelmiştir. Bu bağlamda Moskova’nın Şam söz konusu olduğunda sert bir tutum takınması ve Batı’ya güç göstermesi doğal bir durumdur. Çünkü Suriye, Sovyetler Birliği döneminden itibaren Moskova’nın bölgedeki en kayda değer müttefiki olmuştur. İki başkent arasındaki münasebetlerin (bu arada Suriye’ye önemli sayıda Rus gelin gelmiştir), birtakım önemli boyutları bulunmaktadır.
Arap Baharı modasına uyup, sadece demokrasi istediler diye halkını ezen, iktidardan vaz geçmemek uğruna devlet terörü yaparak bir milyona yakın vatandaşını öldüren, milyonlarcasını ise evini barkını bırakıp kaçmaya zorlayan bu zorba rejime legalite kazandırarak arkasında durmanın, Rusya Federasyonu için siyasi anlamda bir mantığı olabilir… ancak Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını korumak için, aslında vatandaşlarına devlet terörü uygulamakla artık hiçbir meşruiyeti kalmamış, Rusya ve İran’ın yardımıyla ayakta kalan ve onların tanıması dolayısıyla meşruiyet kazanmış gibi görünen Esat Hükümetini tanıyarak, işbirliği yapması: PKK- YPG’yi, Esat Suriye’si, İran ve Rusya yardımıyla tüm işgal ettikleri yerlerden çıkarmak karşılığında, gündemini kendisi yapabilen bağımsız bir ülke olma sevdasından vazgeçmesi, sonraki bulanık süreçte oluşacak spontan gelişmelere göğüs germesi, İRAN’ın ekmeğine yağ sürmesi ve Rusya’nın uzun süre tesirine girmesi gibi telâfisi mümkün olmayan sonuçları göze alması demektir…. bu, nihai çözümü Türkiye lehine olmayacak bir çözüm, pahalı ve sonradan mideye oturacak bir dondurmadır… Bu yüzden, bölgede adil çözüm ekseninden geri adım atmadan, beynelmilel hukukun verdiği hakları kullanarak, kimseye kulak asmadan sınırlarımızdaki tehlikeleri kendi başımıza bertaraf etmek zorundayız.
Bunun için topyekûn birlik tesis edilmeli ve VATAN mevzubahis olmak bakımından, her türlü çatlak ses müsamaha gösterilmeden kesilmelidir. Saygılarımla arz ederim.
Varol TÜMER