Dolar 34,2398
Euro 37,6309
Altın 2.920,13
BİST 9.109,34
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 28°C
Az Bulutlu
Ankara
28°C
Az Bulutlu
Paz 24°C
Pts 24°C
Sal 26°C
Çar 25°C

ARAYIŞ – 1 –

ARAYIŞ – 1 –
07/02/2011 8:31 PM
3

Daha öncesini de hatırlamıyorum. Benim akranım  çoğu meslektaşım gibi ben de, daha çocuk yaşta, meslek seçme konusunda  bir arayışa hiç fırsat bulamadan kendimi askeri okul  üniforması  içinde bulanlardanım. Üniforma altına giriş o giriş ömrümüzün ondan sonrası hep bir arayış içinde, bir şeyleri bulmaya çalışmakla geçti. Daha o yaşta sılamızı, anamızı babamızı aradık. Kendimize en uygun candan arkadaşlarımızı aradık. Okuldan mezun olduk kendimize uygun tayin yeri aradık. Gün oldu oturacak ev aradık. Vakti geldi dedik eş aradık. Eşi bulduk çoluk çocuk sahibi olduk, onlara uygun okul aradık. Uygun okulu bulduk, bulamadık, onlara uygun meslek ve iş aradık. Aradık da aradık. Emekli olduk ama arayışlarımız bitmedi, hala  bir şeyler aramaya bu gün de devam ediyoruz.

arayis-1

Bu sıralama tabi ki bir genel sıralama. Şayet kişisel olarak, çalışma yaşamınız boyunca sizin “arama” kelimesiyle en çok yan yana getirdiğiniz kelime ne olabilir diye sorulsa, cevabım tereddütsüz “arıza”  olurdu.  Çalışma yaşamım hep arıza aramakla geçti desem yeridir. Amerikan hurdası elektronik cihazlarda arıza aramayı kastediyorum.

Benimle aynı  dönemlerden olan meslektaşlarımın ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Meslek yaşamımın son yıllarına doğru sıfır kilometre cihazlar tek tük yaşamımıza girmeye başlamış olsa da, ömrümüzün büyük bölümü, en az otuz kırk yaşında olan Amerikan gemilerinin ömürlerini tamamlamış hurda elektronik cihazlarıyla boğuşmakla, onların hiç bitmeyen  arızalarını aramakla geçti. Yazılı hiçbir kuralı kitabı istatistiği yoktu ama, bu yaşlı cihazlarla uğraşırken kendi kendime benim vicdani ölçülerim vardı. Diyordum ki bu 30 yıllık cihazların performansını ne kadar yükseltmeye çalışırsam çalışayım, her şeyini eksiksiz hale getirsem bile,  yıpranmışlıkları nedeniyle en iyimser şekliyle  yüzde seksenin üzerine  çıkarabilmek teorik olarak mümkün değildir. Sen herhangi bir anda bu cihazları,  bu yüzde seksenin yüzde yetmişinden  yararlanabilecek şekilde faal tutabilirsen sen görevini fazlasıyla yapmış olursun, başarılı sayılırsın.

Emekli olduk, artık o ikinci el Amerikan cihazlarıyla boğuşma   günlerimiz  geride kaldı, ama maalesef arayışlarımız hala devam ediyor.

Şüphesiz daha öncesi de var. Bu site kurulalı beş yıl geçti. Bu sitenin üyesi meslektaşlarımızın çok yakından bildiği gibi, sorunlarımızı 2006 yılından beri bir yerlere duyurabilmek için her gün bu platformlarda haykırıyoruz. Amacımız sesimizi sorunlarımızı çözmek durumunda olanlara duyurabilmek, onları harekete geçirebilmek.  Bizim mesleğimiz dışında  kimileri seslerini bir yerlere duyurmuş olacaklar ki onların  sorunları çözüm yoluna girdi. Ama bilindiği üzere biz altı yıldır bir adım bile ileri gidemedik.

Bilineni tekrar etmek olacak ama bilindiği üzere camiamızın sorunlarının çözümünün üç ayağı var. Birincisi çalışıp emekli olduğumuz kurum olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst kademesi yani, Genelkurmay Başkanlığı. İkincisi siyasi iktidar ve parlamento. Üçüncüsü ise çözümden doğrudan sorumlu olmayan ama sesimizi duyurma aşamasında kendisinden çok şey beklediğimiz derneğimiz Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği, TEMAD.

Birinci ayak olan Genelkurmay, bu güne kadar, ister çalıştığımız dönemde isterse emekli olduktan sonra, haklarımız konusunda   bize hiç bir zaman bir baba olarak davranmamış, bizi kendisinden saymamış, silah arkadaşı sözü lafta kalmış, kendisini adeta patron, bizi de üzerinden tasarruf ve kâr edilmesi gereken çalışan olarak  görmüştür. Yanlış anlaşılmasın, bizim şerefli mesleğimize, hireyarşiye assubaylığımıza bir diyeceğimiz yoktur. Bütün dünya ülkelerinin ordularında olduğu gibi, Türk Ordusu’nda da mutlaka subay da,  assubay da olacaktır. Bizim itirazımız bu güne kadar  bizi ikinci sınıf insan gören  bazı hakkaniyetsiz  uygulamalara. TSK personeline tanınan haklardan, bizim zümremize düşenden ne kadar kısılırsa birilerinin kendilerinin daha çok hak elde edeceklerine, daha rahat içinde yaşayacaklarına inananlara. Sanki bizim zümremize insanca yaşamaları için hak tanınırsa sanki bizim şımaracağımıza ve kendileri hak kaybına uğrayacaklarmış gibi davranış sergileyenlere.

Bu anlattıklarım bize reva görülen  uygulamaların maddi yönüydü. İşin insanlıktan uzak manevi yönleri de var. Bize  hep açıklanması güç ön yargılarla davranılmıştır. İşte çoğu meslektaşımın bana katılacağını sandığım, çok sık karşılaştığım, çarpıcı bir örnek.  Altmış yaşındayım. Hala ne zaman bir emekli subayla tanışsam çoğunlukla aynı şeyleri yaşamışımdır. Bildiğiniz gibi toplumumuzda, iki kişi ismen tanıştıktan sonra karşılıklı ilk hitaplar,  hep ” Ahmet Bey – Mehmet Bey” şeklinde başlar. Tanıştığım zat şayet işlerine geldiğinde, külfet paylaşılacaksa  bizi silah arkadaşı kabul eden, ama nimet paylaşılacaksa yok sayan sınıftan emekli biriyse, ne zaman ki benim emekli assubay olduğumu öğrenir, öğrenmez  çoğunlukla  ismimin önündeki “Bey” sıfatını kaldırmış sadece “Mehmet” şeklinde hitap etmeye başlamıştır. Bu ne biçim paradigmadır? Bu paradigma bu insanlara nasıl bir eğitimle kazandırılır ki; ben yaş olarak kendisinden yirmi yaş büyük olsam dahi, bu eğitimden geçen insanlar sırf benim otuz yıl geride kalan  mesleğim yüzünden kendilerini  böyle davranmak zorunda hissederler?

Bu bizi ezmeye odaklanmış duygular, bu ön yargılar nedeniyle bu güne kadar çok kayıplar yaşadığımıza inanıyorum. Ülkede diğer devlet memurlarının bağlı olduğu bakanlıkların üst düzey yetkilileri gerekli  yasal düzenlemeleri tamamlattırıp, AÖF ile protokoller yapıp  kendi personelinin  yıllar önce ön lisans mezunu olmasına ön ayak olurlarken, biz assubayların önünün tıkanması için her şey yapılmıştır. Kendi olanaklarıyla okumaya kalkan  assubaylara bile, haklarını vermeyi geçtim, düne kadar, “devletin mesaisinden çalıyorsunuz” diyerek maalesef cezalandırılmışlardır. Sözün kısası; bu cenahtan bize sahip çıkan yoktur. Son polislerin askerlikten muafiyet yasasının çıkmasında ilgili bakanlığın personelinin haklarını hükümet nezdinde takipçiliğini yapması örneğinde olduğu gibi, sahip çıkmak isteyen de kendi personelinin haklarına sahip çıkabilmektedir. Bizim haklarımızı korumaları beklentisinde olduğumuz ilgili cenahlar bu güne kadar  yanımızda  durmayı asla tercih etmedi. Bu gün ise ülkenin içinde bulunduğu bilinen şartlar nedeniyle, bu çevreler bambaşka malum sıkıntılar içinde olduğundan, bizim sorunlarımızın çözümü için haklarımızı kovalamaları  çok çok daha zordur.

Siyaset ayağına gelince; yetişme tarzımız nedeniyle her ne kadar bizlere ters gelse de, maalesef, siyaset ve siyasetçi bir icraat yaparken, bu işin kendisine ne kadar oy getireceğine de baktığı bir gerçektir. Bu dün böyle olmuştur, bu gün de akıl almaz şekilde böyledir. Bu gün bizim dışımızda sorunları iktidarda yankı bulup çözüme kavuşmuş kesimlere bakıldığında edinilen izlenim, yapılan icraatların klasik “oy getirme” ölçüsünün yanına bir de “benden olan, benden olmayan” ölçüsünün eklendiğidir. Meclisten çıkan son yasalar ve Ankara’da sorunlarımızı içeren dosyalarla ilgili oynanan “ortada sıçan” oyunları bunun göstergesidir. Durum, maalesef iktidarın kafasında oluşturduğu “benden olanlar- benden olmayanlar” listelerinde camiamızın yerinin, “benden olmayanlar” listesinde olduğunu işaret etmektedir. İşimiz siyaset ayağı açısından da çok zordur.

Genelkurmayın sorunlarımıza sahip çıkmaması ve hakkımızdaki ön yargıyı yıkmanın atomu parçalamaktan daha zor olduğunu biliyorum. Bununla ilgili yapılması konusunda bir öneride bulunamıyorum. Siyasetçilerin bize ilgisiz kalışları, uzak durmaları konusunda ne yapılması gerektiğini herkesin  benden daha iyi bildiğine inanıyorum. Bu konuda yapılacak en akla yatkın öneri, Sayın Meslektaşım Özcan Savtur’un (02 Şubat 2011) mesaj panomuza yazdığı mesajındaki öneriler gibi geldi.

Sorunlarımızla ilgili diğer ayakları böylece kısaca özetledikten sonra benim asıl arayışlarım  TEMAD üzerine olacak.

Bilinen konu ama, saptama yapmak için burada bir daha tekrarlayalım. Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD), üç beş müteşebbis emekli assubayın bir araya gelip, haydi bir dernek kuralım demesiyle değil, devletin 2847 sayılı yasası gereği kurulan, tüzüğü Milli Savunma Bakanlığı tarafından onaylanmış yarı resmi bir dernektir. Yani bir anlamda, devletin, kendi üyelerini zaptı rapt altına alsın diye görev verdiği, özel yasası olan, bu konuda esnaflıkla iştigal edeceklerin üye olmak zorunda oldukları, elektrikçiler odasına benzer bir kurum. Bu sahada ikinci bir dernek kurulması dahi yasak: Bakınız ilişikteki link. (http://www.dernekler.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=76%3A2847-sayl-kanun-genelge-200553&catid=34%3Agenelgeler&Itemid=46&lang=tr)

Kuruluş yasasının  gerekçesinde daha baştan emekli assubaylar “anılarını yad etsinler”  yazılan bu derneğin bir sendika gibi görev yapması, sıkı bir şekilde haklarımızı savunması, doğal olarak biraz zor ve aşırı bir beklenti. Ama imkansız bir şey değil.

Bu yönden TEMAD’ı  sıkıntılarımızı çözmeye katkısı, haklarımızı savunması açısından, kuruluş yasasındaki kısıtlamalar nedeniyle, ne kadar faal olurlarsa olsunlar, benim meslek yaşamım boyunca uğraştığımı söylediğim, performansları sınırlı,  hiçbir zaman yüzde yüze verimliliğe ulaşamayacakları daha baştan belli ikinci el Amerikan cihazlarına benzetebiliriz.

Biliyorsunuz yolcu otobüsle, yük kamyonla taşınır.  Ama bu demek değildir ki iyi niyetli, dirayetli, yolculardan yana davranan bir şoför  imkanları zorlar, zorunlu hallerde, örneğin bir dereyi geçerken, bir dağı aşarken, bir kamyonla yolcuları bir yerden bir yere taşıyarak selamete erdiremez; tabii ki de bal gibi de taşınabilir.

Ancak, zor durumda kalmış yolcuları taşıyacak kamyona iyi niyetli, dirayetli bir şoför, ikinci el Amerikan cihazına gerçeklerin farkında olan bir teknisyen gerektiği gibi, TEMAD örgütünün başında da yetenekli, sınırları zorlayabilecek yöneticiler getirilirse sorunlarımızın çözümüne katkısı mevcut durumdan çok çok daha fazla olur inancındayım.

Kimse kusura bakmasın. Niyetim insanların kişiliklerini rencide etmek değildir. Eleştirilerim son altı yıldır yakinen gözlemlemeye, takip etmeye çalıştığım faaliyetler ve performanslarla ilgilidir.  Bir derneğin demokratik bir yöntemle gelinen makamında, bir dernek üyesinin değerlendirmelerine, eleştirilerine makam sahibinin kızmaya küsmeye işi kişiselleştirmeye hakkının olmadığını da belirtelim. Benim altı yıllık izlenimime göre TEMAD Genel merkez yönetimi sınırları zorlayıp, üyelerinin haklarını istemekte üzerine düşeni yapmakta yetersiz kalmıştır.

Üyelerin beklentilerine cevap veremeyen bu yetersizlikler, dernek üyesi bir çok meslektaşlarımız tarafından, bu sitenin platformlarında yıllardır  dile getirilmektedir. Bunları hariç burada tekrar teker teker sıralamaya gerek görmüyorum. Sadece tek bir örnek vereceğim.  Bir ulusal TV kanalına çıkabilmek TEMAD Genel Başkanı için  sık ele  geçen bir fırsat olmadığını hepimiz biliyoruz. Bir TEMAD Genel Başkanı böyle bir fırsatı eline geçirdiğinde, bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirebilmek, başkanı olduğu derneğinin üyelerinin  sorunlarını kamuoyuna anlatabilmek için, belirli bir strateji içinde hareket etmeli, bu işlerin uzmanlarından yardım almaktan çekinmemelidir. Geçen yıllarda yapıldığı gibi, bir TEMAD Genel Başkanı, üyelerinin çoğunluğu üniversite mezunu oldukları için, üniversite mezunlarının karşılığı olan haklarını istemek üzere televizyona çıkmışken, kamuoyuna bunu anlatmak  yerine, “aslında ben ortaokul mezunuyum” deyip, nasıl lise fark dersi sınavına katıldığını anlatmamalıdır. Ben bu nedenle, bir dernek üyesi olarak, mevcut TEMAD Genel Başkanı’nı hakkımı savunabilme, sıkıntılarımızı kamuoyuna mal etme  yönünden başarılı bulmuyorum.

Sorunlarımızın  çözümünün üç ayağından ikisi  olan Genelkurmay ve siyaseti tek başımıza doğrudan harekete geçirebilmesi biz üyelerin inisiyatifi dışındadır. Bulunduğumuz coğrafyada,  çevre ülkelerde ve ülkemizdeki gelişen olayları değerlendirdiğimizde, toplumun her kesiminde olduğu gibi bizim zümremizde de örgütlü olmaya, yarın bu günden çok daha fazla gereksinme duyacağımız inancındayım.

Tek yasal temsilcimiz TEMAD’ı performansın en üst düzeyde tutma görevimiz, siyaseti  ve Genelkurmay’ı harekete geçirmeye çalışmaktan önce gelmektedir. Bu iki ayaktan şikayet etmeye başlamadan önce mutlaka kendi kapımızın önünü temizlememiz, ayakta durmak için bastığımız zemini sağlam tutmamız  gerekmektedir. Bunun inisiyatifi ise bizim kendi elimizdedir. Bildiğim kadarıyla bu yıl, siyasette olduğu gibi aynı zamanda TEMAD Genel Merkezi yönetiminin yenilenme yılıdır. Camia olarak birbirimizin gırtlağına sarılıp, birbirimizi yemeye çalışmak yerine, bu görevlere gönüllü, bu işin altından en iyi şekilde kalkabilecek meslektaşlarımızı içimizden bulup, eskilerine bu güne kadar yaptıkları için teşekkür edip, buraları daha iyi doldurabilecek yeni kişileri görevlendirmeyi biz TEMAD üyesi emekli assubaylar, mutlaka başarmalıyız. Eğer öncelikle  biz bunu kendi aramızda   başaramazsak, önümüzdeki yıl bu günlerde bu platformlarda yine TEMAD’ı tartışıyor olacağız  ve kimseden şikayet etme  hakkımız kalmayacaktır.

Peki bu nasıl olacak derseniz, bu konudaki naçizane önerilerim gelecek yazıya…

Saygılarımla…

YORUMLAR

  1. AYHAN dedi ki:

    Merhaba Orhan Abi; İlk defa I.Dünya savaşında Kanal savaşından bahseden bir araştırmacı gördüm. Herkes utandığından saklardı bu gerçeği. Ama unutamayacağımız acı tarihimizden bir gerçektir. Emeklerinize sağlık…