Dolar 34,3014
Euro 37,5382
Altın 3.022,75
BİST 8.618,57
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 11°C
Açık
Ankara
11°C
Açık
Çar 13°C
Per 15°C
Cum 14°C
Cts 14°C

BALÇİÇEK İLTER HANIM’A

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
13/05/2012 10:15 PM
3

ilter-hanima

Son günlerde TEMAD Genel Başkanı Sn.Ahmet KESER önderliğinde sorunlarımızın çözümü için verilen mücadelede, duygusallıktan uzak ve soğukkanlı olmanın, tahriklere kapılıp işin ciddiyetini yitirmesine fırsat vermekten özellikle kaçınmanın ve gerçek çözümün; bugün yaşadığımız problemlerin ortadan kaldırılmasından daha ziyade, gelecekte benzer problemleri çıkarabilecek zihniyet, algı ve bakış açısının değiştirilmesi ile mümkün olabileceği gerçeğini bir an dahi hatırımızdan çıkarmamanın çok önemli olduğuna inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Sn.TALU’nun ardından, sorunlarımızın kamuoyuna taşınması ve çözülmesi yolunda bizlere köşesini ve programını açan Sn.Balçiçek İLTER’e yazmış olduğum bir mektubumu sizlerin de görüşlerine arz etmek istiyorum. Saygılarımla.

Sayın İLTER;

Astsubayların statü ve beraberinde gelen özlük hakları problemlerine ilişkin hak arama çalışmalarına verdiğiniz katkıdan dolayı öncelikle teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ağırlıklı nüfusunu oluşturan başta astsubay sınıfı olmak üzere, uzman er ve erbaşları da kapsayan bu problemlerin kamuoyu ve ilgili makamlara duyurulmasında, Sayın TALU’nun uzun süredir gösterdiği yakın ilgi ve desteğe sizin de ortak olma yolundaki samimi iradenizden dolayı meslektaşlarım adına şükranlarımı sunuyorum.

Bugüne kadar genelde; 1 nci derecenin 4 ncü kademesinin verilmesi, maaş farkları, çalışma koşulları, OYAK yönetiminde söz sahibi olabilme v.s. gibi başlıklar halinde özetlenen bu problemler birer realitedir ve elbette en kısa sürede, bir lütuf olarak değil, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, evrensel değerlere inanmış, benimsemiş ve özümsemiş beyinlerce hak olarak görülüp teslim edilmesi gerekir.

Ben, bu hak arama çabaları kapsamında dile getirilen hususların olumlu olarak çözüme bağlanması halinde dahi sorunların biteceğine inanmadığımı, asıl temelde yatan sorunun bir kültür ve hazım problemi olduğunu ifade etmek istiyorum. Zira, dile getirilen bu sorunlar, mevcut tartışmaların bir sebebi gibi görünse de aslında sadece birer sonuçtur ve bu sonucu doğuran anlayış, bakış açısı değişmediği sürece en kısa zamanda kurum mensuplarının yine benzer problemler ile karşı karşıya geleceği iddiası ile izninizle bu konudaki düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Daha önce, MİT Müsteşarı Sn.Hakan FİDAN’ın, (bildiğiniz gibi öncesinde TSK’nde astsubay olarak görev yapmıştır) söz konusu görev için isminin geçmesi üzerine malum çevrelerce koparılan kıyamet sonrası Sn.TALU’ya göndermiş olduğum bir mektubumda da belirttiğim gibi; batılı olmayı sadece dış görünüşüne endeksleyen, batılıyı batılı yapan değerleri içine sindirememiş, bir yaşam tarzı haline getirememiş beyinlerin söz sahibi olduğu Türkiye gibi ucube ülkelerde, insanlar büyük olmak ve büyük kalmak için kendi niteliklerini yükseltmek yerine, karşısındakini küçülterek büyük hissetmek kolaycılığına kaçıyor. Bunun bir sonucu olarak da “ben farklı olmalıyım” diye özetleyebileceğim, kompleks dolu ve akıl dışı bir anlayış üzerine bina edilmiş, düzenlenmiş ve hayata geçirilmiş bir sistem içinde ezilen, hakkı yenen, aşağılanan ve hor görülen bir kesimin olması maalesef kaçınılmaz oluyor.

Çıkış noktanız, “farklı olmalıyım” olunca;

Farklı olabileceğiniz tek şeyin görev, sorumluluk ve hukukun üstünlüğü gözetilerek verilmiş yetki ve buna paralel “adil” olarak düzenlenmiş gelir ile sınırlı olabileceğini kavrayabilecek olgunluğa erişmeniz asla mümkün olmaz, TEMAD Genel Başkanı Sn.Ahmet KESER’in güzel ifadesiyle “cenazenizin kaldırılacağı yerin dahi farklı olması gerektiğine inanıp, buna göre düzenleme yapacak” kadar komik olursunuz.

Hatta işi öyle bir boyuta getirirsiniz ki; gün gelir “sadece astsubaylardan farklı olmak” sizi tatmin etmez, kendi  içinizde dahi, üstsubay veya kurmay subay gibi ayırışma noktaları yaratırsınız. Kurmay subaylığın bir tercih olduğu gerçeğini unutur, kurmay olduğunuz için bu tercihe yönelmeyenlerden çok daha üstün olduğunuza inandırırsınız kendinizi.

Hava Kuvvetleri bünyesinde, “pilotlar ve diğerleri” gibi bir anlayışı hakim kılar, o pilotun havada selametle uçmasını, görevini yapmasını sağlayan teknik ve idari diğer personele üvey evlat muamelesini reva görürsünüz.

Türk Silahlı Kuvvetleri günü olarak kutlanan 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonuna, TSK’nin belkemiğini oluşturan astsubayların da katılımını daha bir kaç yıl öncesine kadar aklınızdan bile geçirmezsiniz. Güneydoğu’da çatışmaya gönderdiğiniz, gönderirken “biz” dediğiniz insanları, bırakın haklarının gündeme gelmesini, mensubu olduğu kurumun resmi gününe davetleri bile söz konusu olduğunda “siz” diye karşı tarafa almaktan rahatsızlık duymamayı dahi içinize sindirebilirsiniz.

Görev, resmi kutlamalar gibi vesilelerle verilen o resepsiyonlarda, elde kadeh adeta bir saraylı edasıyla boy göstererek kendinizi farklı hissetmeye çalışırsınız. Ancak  aynı görevde sizinle omuz omuza yer almış gecesini gündüzüne katmış diğer personeli davet etmek şöyle dursun, “daha neler?” tarzı bir anlayış gereği  telaffuz dahi etmezsiniz. Böyle bir yaklaşımla personelde aidiyet hissini yaratamadığınızı, varsa bile kendi elinizle yok ettiğinizi göremeyecek kadar kör olursunuz.

Göreve ilk başladığım yıllarda, gerçek resmi gördüğüm zaman söylediğim gibi, sadece ve sadece ülkenin ekonomik koşulları, istihdam yetersizliği, devlet garantisine olan mecburi yönelmelerle, özellikle astsubay sınıfına insanların talep gösterdiği gerçeğini kendinize itiraf bile edemezsiniz. Mevcut talebin yoğunluğunun sebebini, kurumu mükemmel şekilde sevk ve idare ettiğinize yorar, koşulların biraz iyileşmesi halinde, başvuru için adam bulamayacağınızı görmezden gelirsiniz.

Size telefonda bilgi veren İletişim D.Bşk.generalin çok güzel özetlediği gibi “böyle uygun görüldü” kestirmesiyle, her konuda hak-hukuk, evrensel değerler, insani haklar gibi hususları yeri geldiğinde çekinmeden göz ardı ederek kişileri “iki dudak arasına” emanet edersiniz. Bunun adına disiplin dersiniz ve “dünyanın en disiplinli ordusu” diye nitelendirdiğiniz ordunun, subay-astsubay ve uzman personel dahil olmak üzere aslında tamamen bir “küskünler ordusu” haline geldiğini göremez, son günlerde devam eden operasyonlarda hükümetin savcılarının istedikleri bilgi ve belgeye bu kadar kolay nasıl ulaştığı sorusunu kendinize soramazsınız. Haberi dinlerken yemeğini yemekte olan Sn.ALTAYLI’nın da gülerken neredeyse boğulmasına sebep olursunuz.

Farklı olmaya çalışırken, kendilerinden üstün olduğunuzu hissederek mutlu olmaya çalıştığınız o sınıfa mensup insanların, aslında sadece ve sadece sizin aynadaki aksiniz olduğunu, ancak ve ancak sizin ulaşmış olduğunuz seviyenin bir göstergesi olabileceğini düşünmezsiniz bile. “Büyük olarak onları yetiştiren, eğiten, şekil veren benim, o halde varsa bir kusur ve eksiklik bana aittir” diyemezsiniz. Sorunlarına çözüm olmak için samimi bir duruş sergileyemez, karşı tarafa yapılacak her makyajın kendi güzelliğinizden çalacağı korkusuna kapılırsınız. Benim çirkinliğime bağlı bir güzellikle avunmayı kendinize yakıştırabilirsiniz.

Sn.İLTER,

Başında da söylediğim gibi, talep edilen haklar sadece yukarıda anlatmaya çalıştığım bir zihniyetin şekil verdiği çarpık sistemin ortaya çıkardığı sonuçlardır. Bugün bu hak talebi karşılığını görür ve bazı düzenlemeler yapılır mı bilemem. Yapılsa dahi, bu zihniyet devrimini gerçekleştiremezse Türk Silahlı Kuvvetleri, bugün sorunun adı derece/kademe olur, yarın başka bir şey.

Sorunun tek çözümü, TSK yönetim kademesinin ve günü geldiğinde o yönetimde söz sahibi olacak takipçilerinin bu olgunluğa erişmesinden, belli normları yerleştirebilecek irade ve samimiyeti göstermesinden geçiyor.

Amerikalı, bizdeki karşılığı “Başçavuş/Kıdemli Başçavuş” olan “Chief/Master Chief” rütbesine ulaşmış personelini nereye koyacağını bilemiyor. Yeri geldiğinde bilir kişi, yeri geldiğinde tek yetkili, yeri geldiğinde ayrı bir makam odası veya benzeri ayrıcalıklar tanıyabileceği bir personel olarak görüyor. Bizim TSK idaresi ise, aynı rütbedeki bir astsubayı, kendisinden 15 sene kıdemsiz bir astsubayın yerine atayabilme başarısını(!) gösteriyor. Bunu yaparken, “madem böyle, niye rütbe veriyorum ben bu insanlara?” diye sormayı akıl bile edemiyor. Eğer, bu sistemin daha akılcı, daha doğru olduğunu iddia ediyorlarsa o halde Amerika niye Amerika, Türkiye niye Türkiye?

Astsubaylar, ne bir subayın yetkilerini ne de maaşını talep ediyor. Astsubaylar sadece ve sadece, kendilerini sistem içinde yok sayan, görmezden gelen bu yakışıksız zihniyetten rahatsız. Bu zihniyet değiştiği takdirde konunun ekonomik veya sosyal boyutu zaten bir şekilde çözülecektir. Çünkü ekonomik veya hukuki sorunların böyle bir sarmal haline gelmesine sebep olan tek şey bu anlayış. “Benimle eşit olamaz, benim farkım olmalı” diyen bu zihniyet, beni kendisine ait görmesinin, benim de kendimi onlara ait görmemin önünde engel. Beni kendinden birisi görebilmeyi başarabilirse bu insanlar, zaten benim hakkımı teslim edecektir. Ancak, bu zihniyetin değişmesi için astsubayların yapabileceği çok fazla bir şey yok. Zira bu ayıp ve kusur ne mutlu ki bizlere ait değil. 

Konuya gösterdiğiniz ilgi ve samimi desteğinizden dolayı bir kez daha teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Murat TÜLAY
(E) Kd.Bçvş.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.