Önce 9 yıllık Mustafa Erol dönemini bitirmek için yeni oluşum adı altında seçime aday oldular.
Tüm çağdaş ve modern yapıya dair vaatleri sıraladılar.
Hani Sovyet politbürosunun unutulmaz ismi Leonid Brejnev’in yetmiş yaş üzeri kızıl ordu savaş kahramanları ile otuz yıl sürdürdüğü katı ve eski rejimi, yeni oluşum olarak büyük bir rüzgarla gelip yıkan yeni devrimin sesi Mihail Gorbaçov gibi;
Yeni oluşum gurubu; eski yönetimi eski yönetimin delegelerini dahi etkileyerek saf dışı bıraktılar.
Ünlü bolşevik atasözüdür. “Her devrim önce devrimi yapan evlatlarını yer.”
Temad’da devrim falan olmadı tabii ki,sadece bir genç kuşak rüzgarı esti.
Sayın Cengiz Erten’in sayfa ismi misali. Eski algı ve bakış gitti.
Temad’da genç kuşak bir yeni oluşum değişim ve dönüşüm dönemi başladı.
Çağdaş, vizyonel, genç; üstelik 84 emekli kuşağı gepegenç bir nesil Temad yönetimine oturdu.
Seçime girerken yayımladıkları ilkeler ve vaatler Temad adına bir devrimdi.
Bir ilkti.
Katılımcılık, paylaşımcılık, kitlesel hareket birliği ve en önemlisi ise mutlak eylem ve kararlılıktı.
İlk üç aydaki çıkış müthişti. “Ayrı camilerden kalkan cenazeler”, “Kast sistemi” “Yarım kanatlı uçucu bröveleri“, “Bu kadarına da pes“ tişört ve şapkaları bir anda yarım asırdır bildik genelkurmay basın açıklamalarından sıkılan medyada reyting patlaması yaşanmasına sebep oldu.
Onca şube ve binlerce emekli silkinecek, harekete geçecek, sınıf mücadelesine ve hak davasına baş kaldıracaktı.
İlk üç ay sosyal medyada iyi bir örgütlenme ve organizasyon sağlayan yeni yönetim, kurduğu pes gurubunun başına mükemmel derecesinde başarılı ve organizel bir kaabiliyete sahip sayın Bülent Civan’ı getirdi. Sayın Civan rüzgar ekip fırtına biçti.
200 bin insanı sosyal medyada örgütledi ve aktif hale getirdi.
Yıllardır tv.’lerde bir kanalı dahi göremeyen Temad flaması yeni oluşum ve başındaki genç dinamik, sözünü sakınmayan dili arı gibi keskin genel başkan sayın Ahmet Keser sayesinde medya kanallarına yetişemez oldu. Ülkenin gündemi bir anda assubaylar ne istiyor İnfialine ve nerede ise bir assubay devrimine hâttâ patlamasına dönüştü.
Gündem o kadar hızlı gelişti ki Genelkurmay dahi ne tür bir önlem geliştireceğini kestiremez ve tedbir alamaz oldu. Başbakan, Assubay kökenli mit müsteşarı sayın Hakan Fidan’ı acilen bu konuya görevlendirdi.
Ergenekon ve Balyoz davasının tutuklamalarının getirdiği öz güvenle hükümet; TSK. hiyeraraşik yapısının ve katı statükosunun dağılmasında bir gedik daha açılmasından oldukça memnun ve mutlu olarak bakanlıkları vasıtasıyla Temad genel başkanlığını, meselelerinin halli adına görüşmelere davet ederek hem hükümet hem de parlamento kanadında en içten ve samimi konukları arasına aldı.
Bu tavır pamuk ipliğine bağlı durumdaki genelkurmayı harekete geçirdi. Tepki sert oldu, karşılığı da gecikmedi. Temad genel başkanı hakkında TSK personeli arasında ayırımcılık yapmak, manevi birlik ve beraberliği tehdit ve tahrik etmek, çalışan assubayları üst, amir ve ordudan soğutmaya çalışmak suçlaması ile hakkında genelkurmay askeri savcılığınca suç duyurusunda bulunuldu.
Osmanlı’nın Avrupa’da en son gittiği ve büyük Kanuni’nin o toprakta vefatı ile görebildiği en son yer olan Zigetvar kalesi misali bu suç duyurusu da Temad’ın çığ gibi büyüyen nefesini ve sesini bir anda kesmeye yetti, ilerleme ve şahlanış birden durdu.
Hükümet vahameti görünce acilen Genelkurmay başkanına giderek, bir protokol yapma ihtiyacı hissetti. Bundan böyle Assubayların ve emeklilerin tüm hak ve insani talepleri Genelkurmayın alacağı bir tedbir ile doğrudan MSB.lığı üzerinden hükümete iletilecekti. Asla dışarıdaki dernek ve oluşumlar kaale alınmayacaktı.
Genelkurmay acilen ve apar topar ordudaki assubayları dizginleme ve Temad’dan uzaklaştırma adına iyi düşünülmemiş, her zamanki kurmay ve şablon çalışması ürünü bir projeyi medyaya açıkladı.
Günlerden pazartesi idi. NTV kanalında iki kıdemli başçavuş öğlen saatinde bir ilk olarak resmi üniformaları ile basın açıklaması yapıyor; Genelkurmay başkanının özel görevi ile assubayların özellikle kıtalardaki assubayların sorunlarının tespit ve tayini işine ombudsman olarak atandıklarını, bu sebeple bundan sonra hiç bir çalışanın Temad’ı kaale almamasını, artık yeni teşkil ve yetkili birimin kendileri olduğunu açıklıyorlardı.
O gün NTV. televizyonunun öğlen verdiği bu flaş haberle hem MSB.lığı hem de genelkurmay başkanlığı Temad’ın ipini bir günde çekiveriyor; bu tedbire; ne gariptir ki Temad genel merkezi de bütün frenlerine basarak bir anda adeta destek veriyor, İlk etapta sayın Bülent Civan görevden alınıyor, iki yüz bin kişilik pes gurubu dağıtılıyordu.
Bir anlamda yelkenlerin şişmiş bezleri alabanda edilerek kapatılıyordu. Büyük olasılıkla da burada Mit müsteşarı devreye giriyor, Temad Genel başkanını başına gelebilecekler konusunda ciddiyetle uyarıyor, “yeter, tamam artık dur“ diyordu.
Tehlikenin boyutunu gören sayın Keser assubay hareketinde frene basma sözünü verince de suç duyurusu geri çekiliyor ve soruşturmaya şimdilik gerek yok gerekçesi ile infaz durduruluveriyordu.
Temad’ın dışlanması ve hızının kesilmesi kendi kamuoyunda sert bir iç çekişme ve kavgaya dönüşüyor, bu kavga büyüdükçe genel merkezdeki huzursuzluk da o oranda artıyordu.
En sonunda assubay tabanının ve güçlü, etkili sözü dinlenen, genel merkezin “azılı muhalif“ ilan ettiği kesiminin, artan huzursuzluğu ve yükselen seslerini yatıştırmak adına bir eylem planlandı, bu ilk pasif eylemin adresi muvazzaf assubaylardı.
Tüm askeri kantinler, işletmeler, gazinolar ile özellikle ordu evleri ailecek boykot edilecek tam bir ay alış veriş yapılmayacaktı.
Planlayan genel merkezdi, ama genelkurmayın sopası her an genel başkanın tepesinde Hz. Ali’nin küheylanı gibi duruyordu. Bu eylem tabanı rahatlatmalı, gazını almalı, ama genelkurmaya verilen Ahmet Keser sözüne de uygun olmalı idi.
Onun da çaresi hemen bulundu. Bu eylemi Temad genel başkanlığı değil; küçültülmüş haliyle yeni pes gurubu üstlendi, sorulduğunda cevap tek idi.
“Temad ın ve genel merkezin bu boykotla hiç bir ilişkisi yoktur. muvazzaf personelin bir eylemidir.”
Bu savunma medyaya beyanla verilince bu sefer de muvazzafların öfkesi sel oldu taştı. Öyle ya emekli koskoca insanlar bu eyleme girmeyecek, hele ki Temad genel merkezi üstlenmeyecek, eşinin kolundaki bilezikleri bozup da bağış yapan ve Temad’ı gözünde bir kahraman haline getiren , yasal ve hukuki açıdan cezai sorumluluğu olan çalışan Assubaylar eylem yapacak, üstelik bir de ordudan atılma, ceza alma mesleğini kaybetme pahasına ortada yalnız ve sahipsiz, savunmasız kalacaktı.
Bu yanlış ve bencil anlayış çalışanı Temad’a bir anda küstürüverdi. Çalışan binlerce assubay, derneklerinin kendilerini bir anda böyle ortada bırakmasını anlayamadılar ve bu durumu hazmedemediler.
Bu iki yüzlü davranış Genelkurmayın da gözünden kaçmayacak ve Temad genel başkanı hakkındaki kesin hükmünü verecekti. Toplumunu ve çalışanını öne itip kendisini derneğinin tüzel konumunun arkasına gizleyen , kurumunu ve emeklileri ile çalışanlarını ortada bırakan “benim haberim yok“ diyen bir şahsi hükmiyet ve kişi asla assubaylar adına genelkurmay ile istişarede bulunamaz ve assubayları temsil ederek bize muhatap olamaz algısına dayanarak Temad’ın ipini çekiverdi.
Yaptığı yanlışın sonunda etkisizleşen genel başkan sonrasında ise zaten hiç birlikte çalışmadığı on iki kişilik ekip bütünlüğünü ve blok çalışma anlayışını artık tamamen terk ederek, yanındaki sadık ve biatçi üç adamı ile beraber, derneği ve çalışmaları verilen taviz oranında tamamen durgunluğa, sessizliğe, suskunluğa söylemsizliğe doğru yönlendirmeye başladı.
Alel acele planlanan ve hükümetin de buna sıcak bakarak “sizi ve emekliyi oyalar sevindirir, gazınızı da alır“ dediği “17 ekim dünya assubaylar günü“ projesi eldeki son koz ve gönül alma eylemi olarak durumu ve günü kurtarma adına devreye sokuldu.
Ne var ki bu “U“ dönüşünün ve bir anda toplumu ile her türlü irtibatı kesmenin yarattığı huzursuzluk gün geçtikçe artarak, durdurulamaz boyutlara varınca, bunu önleme adına “bilgilendirme toplantıları” adı altında Konya, İstanbul, Balıkesir, İzmir, Samsun, gibi büyük illerde kapalı salon toplantıları yapılarak bildik, aynı söz ve ifadelerle toplumun enerjisi boşaltılarak emeklilerin gazı alınmaya başlandı.
Gelinen nokta itibariyle Temad hem siyaseten hükümet nezdinde , hem de Genelkurmay katında artık dışlanmıştı, Astsubay sınıfının, eylemsel gücünün ve coşkusunun defteri dürülmüştü. Temad da artık kamu yararına statülü eski tas eski hamam bir usülen ehven bir dernekti.
Aynı sayın Erol dönemindeki gibi tekrar çok eleştirdikleri o noktaya geri gelip oturmuşlardı.
Eski vizyonuna ve eylemsel söylemlerine döndüğünde genel başkanı bekleyen cezanın düğmesine anında basılacağı kendisine gizli uyarı ile defaten anlatılmıştı. Artık Temad’ın manevra alanı daralmış, Genelkurmay ile köprüler radikal çıkış ve söylemler ile muvazzaflara yaptırılan bu saçma ve komik eylem sebebiyle çoktan atılmıştı.
Nihayetinde; toplumun hak ve adalet taleplerindeki artan şiddetteki yüksek sesler genel merkezde büyük sıkıntılara sebep olunca sayın Keser’in yönetimdeki arkadaşlarının sadece bir kısmı ile oluşturduğu otoriter yönetim ve ben bilirim şeklindeki (T.Erdoğan kopyalı) tavrı ve dışlamayı daha fazla kaldıramayan yönetim kurulunda önce kapılar herkesin karşılıklı yüzüne kapanacak, sonunda ipler kopacak büyük bir kavga ile genel sekreter ile genel başkan yardımcısı istifa edecekti.
Bu iki önemli yönetici; istifa sebeplerini yönetim adına genel başkanın değiştirmeden okuyarak toplumu ile paylaşması taleplerine genel başkan yasak koyacak ve ikisi de toplumları karşısında Temad’a ihanet eden kişiler olmayı kabullenmek durumunda kalacaklardı.
Sosyal medya ve platformların tüm ısrarlarına karşın bu iki yönetici istifa sebeplerini uzunca bir süre açıklamayacaklardı.
Ne var ki, bu iki istifa genel merkezde suları durultmaya yetmiyordu; çünkü sorun iki kişi değil genel başkan ve çevresindeki üç kişinin kurduğu otoriter, kendi bildik, doğru ve bakış algısından derneği yönetmek zaafiyeti idi.
Nasıl olsa T.Erdoğan modeli vardı ve iyi çalışıyordu. Genel başkan da bu modeli benimsedi, ne de olsa taban da Ak parti tabanı gibi şükürcü ve sessizdi. Bir iki yırtık ve yalnız kalemin, söylemin kaale alınmayacağını sayın genel başkan iyi biliyordu. Her gittiği yerde “ben sosyal medyayı görmemeye çalışıyorum ve okumuyorum, gayet rahatım“ diyerek kopan taban bağının izahını böyle savunmaya çalışıyordu.
Coşku ve heyecan sönüp köz bitince, tabandaki hesap tuttu, toplum sustu.
Yeniden beklemeye ve umut tüketmeye başladı, ne var ki genel başkanın yanındaki ekip toplumu susturmaya ve eylemden soğutarak davaya sırt çevirmeye yönelik bu güdülen taktik ve stratejinin farkındaydı.
Yönetim kurulu çoğunluğu, susmak yerine son sözü söylemeyi tercih etti. Genel başkan; ekibinin büyük kısmının defalarca yaptığı uyarıyı da kaale almayınca ipler yeniden koptu ama bu sefer kökünden.
Önce altı yönetim kurulu üyesi arkasından da dernek avukatı olan hukuk müşaviri üyesi istifa edince Temad yönetimi de düşmüş oldu.
22 Ağustos tarihinde yapılan seçimli olağan üstü genel kurula bulaştırılan entrikalar ile oda ve kulis faaliyetleri, divan heyetinin hataları, genel merkezin seçimi tarafsız bir ciddiyetle savunmayıp; yönetmeye kalkması seçimlere gölge düşürdü ve sonunda derneği belki de bir kayyum atamasına götürecek talihsiz bir sürecin başlamasına sebep oldu.
Üç ayda yıldızı parlayan derneğin çöküş ve yıpranma süreci o kadar hızlı oldu ki; hiç kimse gelinen bu vahametin sorumluluğuna yanaşmaya tenezzül etmedi, sorumlu ve cesur davranmadı.
Kendisine 2011’de 36 ay süre verilen bir genel başkan dava arkadaşlarına ve yeni oluşum birlikteliğine ancak 22 ay dayanabildi.
Bildiğini okudu. Sezar gibi kendisi yönetmeye kalkıştı ve ekibin yarısını yok saydı.
2011’de yapılan seçime genç kuşak emekli assubaylar adına başkan adayı sıfatı ile katılan ve alkış alan sayın Cengiz Erten seçime az bir süre kala kendisi başkan adaylığından vazgeçip Astsubay davasının mücadelesine en hazır olan tek ekibini güven ve strateji amacı ile yardımcısı Zafer Çimen’e teslim edince, zayıf ve iradesiz olan Zafer Çimen de bu hazır ekibi başka ittifakların sahte barış eline teslim ediverdi. Güç ve blok çökünce seçim arenası yine sayın Keser’in avuçlarına teslim edildi.
Sekiz kişilik istifa bayrağını açan ve seçimi ortaya getiren sayın Ayhan Yıldırım ve gurubu genel başkanın onca ağır itham ve suçlamalarına bir tek kelime dahi edemeden salonu terk ettiler, doğru olduğuna inandıkları etik değerleri izah edemediler. Ahmet Keser’in tüm yanlışlıklarını bir kelime olsun seçim salonunda bu topluma açıklayamadılar.
Neticede bu seçimi de Ahmet Keser’e pasta kutusu ile ikram ettiler.
Ne acıdır ki AHMET KESER yönetimi, 4 yıl boyunca hep kendilerine güç veren, destek veren, uyaran, tüm vefalıları bir bir öğütüp başlarını yedi.
Bilahare asker sendikasına dair çalışma yürütmemiz sebebiyle, şahsım ben ADNAN FUAT ÖZDEMİR ve GENÇ KUŞAK EMEKLİ ASSUBAYLAR HAREKETİ kurucusu ve Temad genel başkan adayı sayın CENGİZ ERTEN, yine güçlü bir kalem ve dava insanı olan sayın LEVENT ULUCAN tek tek ihraç edildiler.
TEMAD, tarihinin en büyük üye kıyımı bu başkanla gerçekleşmiş oldu, hem de savunmalar alınmadan, disiplin kurulları çalışmadan, sultan keyfiyeti ile.
Oysa çok değil daha iki yıl önce bir yemin etmişti bu oluşum.
“Biz yeni oluşum hareketiyiz, yeni umut ve vizyonuz” diyerek.
Bunları ben Adnan Fuat Özdemir söylemiyorum. Sayın Ayhan Yıldırım söylüyor, gecikmeli de olsa, çok geç kalınmış da olsa o söylüyor.
Hem de resmi tutanaklardan, belgelerden…
Sekiz arkadaşının imzalarını attığı belgelerden okuyarak gösteriyor.
Keşke zaman varken dinleyebilseydik.
Zaman varken anlayabilseydik.
Keşke hemen anlatabilseydik.
Keşke algılayabilseydik.
Keşke duyabilseydik.
Bilebilseydik.
Çünkü zaman bu toplumun tek silahı, fazla da barutumuz yok.
Bu yaşananlar, sadece EKİM 2011-AĞUSTOS 2012 arasındaki 10 aylık kısacık bir zamanın eseridir.
Ama;
Binlerce Assubay ailesinin 6 ayda inanılmazı gerçekleştirip bir adalet ordusu yarattığı;
Ruhundan, umudundan, feryadından taşırıp, karlı ve terli yollarda Ankara’ya götürdüğü;
Bir çılgın şahlanışın gurur ve onur hikayesi ile başladığı;
Hayatın neresinde olursak olalım, hangi deneyim küpüne bulanırsak bulanalım, her zaman bir yerimiz noksan, bir parçamız çıplak, bir yüzümüz utanç içinde olmaya mahkum olacağız. Nihayetinde ademi beşeriz. Bazen şaşarız, bazen de düşeriz.
Bu gün bu yanlışların üstünde doğruları, tutarlılıkları inşa etmeye çalışıyoruz. Bu toplumun çabasını yere, çamura düşürenlerin de bizlerden, içimizden birisi olduğunu artık biliyoruz, yeniden düşmemek için de geçmişi asla sil baştan yapmıyoruz. Hep tekrardan yaşıyor hep anımsıyoruz.
İşte bu yüzdendir ki, Asker hakları platformu web sayfası (askerhaklari.info) kırılan küstürülen anlayışları tamir etme adına, ASSUBAYI SUBAYA, SUBAYI ASSUBAYA nefret odaklı kılmamak adına, içtenlikli bir sevgi adına, kalben adalet adına, bir vizyonu ve bir projeyi yürütüyor.
Tüm eksik taşları da yerine koyarken TSK. ruhu adına, birlik adına koymak üzere bir insanlık algısı yürütüyor.
Ve bu platform şunu söylüyor,
“Dün sizler mutlu olurken bizler nasıl mutsuz görünmemeye çalıştı isek; bu gün de bizler mutlu olmaya çalışırken sizler mutsuz görünmeye çalışmayın.” diyerek.
Biliyoruz ki; aynı eşlere, aynı çocuklara babalık ediyoruz, aynı onurlu yüreklere sahibiz, aynı cesarete, aynı akla, aynı vatan ülküsüne.
Aynı şehadete, aynı musallaya.
Aynı rızka, aynı lokmaya, aynı havaya.
Saygılarımla.
Adnan Fuat ÖZDEMİR.
Önce 9 yıllık Mustafa Erol dönemini bitirmek için yeni oluşum adı altında seçime aday oldular.
Tüm çağdaş ve modern yapıya dair vaatleri sıraladılar.
Hani Sovyet politbürosunun unutulmaz ismi Leonid Brejnev’in yetmiş yaş üzeri kızıl ordu savaş kahramanları ile otuz yıl sürdürdüğü katı ve eski rejimi, yeni oluşum olarak büyük bir rüzgarla gelip yıkan yeni devrimin sesi Mihail Gorbaçov gibi;
Yeni oluşum gurubu; eski yönetimi eski yönetimin delegelerini dahi etkileyerek saf dışı bıraktılar.
Ünlü bolşevik atasözüdür. “Her devrim önce devrimi yapan evlatlarını yer.”
Temad’da devrim falan olmadı tabii ki,sadece bir genç kuşak rüzgarı esti.
Sayın Cengiz Erten’in sayfa ismi misali. Eski algı ve bakış gitti.
Temad’da genç kuşak bir yeni oluşum değişim ve dönüşüm dönemi başladı.
Çağdaş, vizyonel, genç; üstelik 84 emekli kuşağı gepegenç bir nesil Temad yönetimine oturdu.
Seçime girerken yayımladıkları ilkeler ve vaatler Temad adına bir devrimdi.
Bir ilkti.
Katılımcılık, paylaşımcılık, kitlesel hareket birliği ve en önemlisi ise mutlak eylem ve kararlılıktı.
İlk üç aydaki çıkış müthişti. “Ayrı camilerden kalkan cenazeler”, “Kast sistemi” “Yarım kanatlı uçucu bröveleri“, “Bu kadarına da pes“ tişört ve şapkaları bir anda yarım asırdır bildik genelkurmay basın açıklamalarından sıkılan medyada reyting patlaması yaşanmasına sebep oldu.
Onca şube ve binlerce emekli silkinecek, harekete geçecek, sınıf mücadelesine ve hak davasına baş kaldıracaktı.
İlk üç ay sosyal medyada iyi bir örgütlenme ve organizasyon sağlayan yeni yönetim, kurduğu pes gurubunun başına mükemmel derecesinde başarılı ve organizel bir kaabiliyete sahip sayın Bülent Civan’ı getirdi. Sayın Civan rüzgar ekip fırtına biçti.
200 bin insanı sosyal medyada örgütledi ve aktif hale getirdi.
Yıllardır tv.’lerde bir kanalı dahi göremeyen Temad flaması yeni oluşum ve başındaki genç dinamik, sözünü sakınmayan dili arı gibi keskin genel başkan sayın Ahmet Keser sayesinde medya kanallarına yetişemez oldu. Ülkenin gündemi bir anda assubaylar ne istiyor İnfialine ve nerede ise bir assubay devrimine hâttâ patlamasına dönüştü.
Gündem o kadar hızlı gelişti ki Genelkurmay dahi ne tür bir önlem geliştireceğini kestiremez ve tedbir alamaz oldu. Başbakan, Assubay kökenli mit müsteşarı sayın Hakan Fidan’ı acilen bu konuya görevlendirdi.
Ergenekon ve Balyoz davasının tutuklamalarının getirdiği öz güvenle hükümet; TSK. hiyeraraşik yapısının ve katı statükosunun dağılmasında bir gedik daha açılmasından oldukça memnun ve mutlu olarak bakanlıkları vasıtasıyla Temad genel başkanlığını, meselelerinin halli adına görüşmelere davet ederek hem hükümet hem de parlamento kanadında en içten ve samimi konukları arasına aldı.
Bu tavır pamuk ipliğine bağlı durumdaki genelkurmayı harekete geçirdi. Tepki sert oldu, karşılığı da gecikmedi. Temad genel başkanı hakkında TSK personeli arasında ayırımcılık yapmak, manevi birlik ve beraberliği tehdit ve tahrik etmek, çalışan assubayları üst, amir ve ordudan soğutmaya çalışmak suçlaması ile hakkında genelkurmay askeri savcılığınca suç duyurusunda bulunuldu.
Osmanlı’nın Avrupa’da en son gittiği ve büyük Kanuni’nin o toprakta vefatı ile görebildiği en son yer olan Zigetvar kalesi misali bu suç duyurusu da Temad’ın çığ gibi büyüyen nefesini ve sesini bir anda kesmeye yetti, ilerleme ve şahlanış birden durdu.
Hükümet vahameti görünce acilen Genelkurmay başkanına giderek, bir protokol yapma ihtiyacı hissetti. Bundan böyle Assubayların ve emeklilerin tüm hak ve insani talepleri Genelkurmayın alacağı bir tedbir ile doğrudan MSB.lığı üzerinden hükümete iletilecekti. Asla dışarıdaki dernek ve oluşumlar kaale alınmayacaktı.
Genelkurmay acilen ve apar topar ordudaki assubayları dizginleme ve Temad’dan uzaklaştırma adına iyi düşünülmemiş, her zamanki kurmay ve şablon çalışması ürünü bir projeyi medyaya açıkladı.
Günlerden pazartesi idi. NTV kanalında iki kıdemli başçavuş öğlen saatinde bir ilk olarak resmi üniformaları ile basın açıklaması yapıyor; Genelkurmay başkanının özel görevi ile assubayların özellikle kıtalardaki assubayların sorunlarının tespit ve tayini işine ombudsman olarak atandıklarını, bu sebeple bundan sonra hiç bir çalışanın Temad’ı kaale almamasını, artık yeni teşkil ve yetkili birimin kendileri olduğunu açıklıyorlardı.
O gün NTV. televizyonunun öğlen verdiği bu flaş haberle hem MSB.lığı hem de genelkurmay başkanlığı Temad’ın ipini bir günde çekiveriyor; bu tedbire; ne gariptir ki Temad genel merkezi de bütün frenlerine basarak bir anda adeta destek veriyor, İlk etapta sayın Bülent Civan görevden alınıyor, iki yüz bin kişilik pes gurubu dağıtılıyordu.
Bir anlamda yelkenlerin şişmiş bezleri alabanda edilerek kapatılıyordu. Büyük olasılıkla da burada Mit müsteşarı devreye giriyor, Temad Genel başkanını başına gelebilecekler konusunda ciddiyetle uyarıyor, “yeter, tamam artık dur“ diyordu.
Tehlikenin boyutunu gören sayın Keser assubay hareketinde frene basma sözünü verince de suç duyurusu geri çekiliyor ve soruşturmaya şimdilik gerek yok gerekçesi ile infaz durduruluveriyordu.
Temad’ın dışlanması ve hızının kesilmesi kendi kamuoyunda sert bir iç çekişme ve kavgaya dönüşüyor, bu kavga büyüdükçe genel merkezdeki huzursuzluk da o oranda artıyordu.
En sonunda assubay tabanının ve güçlü, etkili sözü dinlenen, genel merkezin “azılı muhalif“ ilan ettiği kesiminin, artan huzursuzluğu ve yükselen seslerini yatıştırmak adına bir eylem planlandı, bu ilk pasif eylemin adresi muvazzaf assubaylardı.
Tüm askeri kantinler, işletmeler, gazinolar ile özellikle ordu evleri ailecek boykot edilecek tam bir ay alış veriş yapılmayacaktı.
Planlayan genel merkezdi, ama genelkurmayın sopası her an genel başkanın tepesinde Hz. Ali’nin küheylanı gibi duruyordu. Bu eylem tabanı rahatlatmalı, gazını almalı, ama genelkurmaya verilen Ahmet Keser sözüne de uygun olmalı idi.
Onun da çaresi hemen bulundu. Bu eylemi Temad genel başkanlığı değil; küçültülmüş haliyle yeni pes gurubu üstlendi, sorulduğunda cevap tek idi.
“Temad ın ve genel merkezin bu boykotla hiç bir ilişkisi yoktur. muvazzaf personelin bir eylemidir.”
Bu savunma medyaya beyanla verilince bu sefer de muvazzafların öfkesi sel oldu taştı. Öyle ya emekli koskoca insanlar bu eyleme girmeyecek, hele ki Temad genel merkezi üstlenmeyecek, eşinin kolundaki bilezikleri bozup da bağış yapan ve Temad’ı gözünde bir kahraman haline getiren , yasal ve hukuki açıdan cezai sorumluluğu olan çalışan Assubaylar eylem yapacak, üstelik bir de ordudan atılma, ceza alma mesleğini kaybetme pahasına ortada yalnız ve sahipsiz, savunmasız kalacaktı.
Bu yanlış ve bencil anlayış çalışanı Temad’a bir anda küstürüverdi. Çalışan binlerce assubay, derneklerinin kendilerini bir anda böyle ortada bırakmasını anlayamadılar ve bu durumu hazmedemediler.
Bu iki yüzlü davranış Genelkurmayın da gözünden kaçmayacak ve Temad genel başkanı hakkındaki kesin hükmünü verecekti. Toplumunu ve çalışanını öne itip kendisini derneğinin tüzel konumunun arkasına gizleyen , kurumunu ve emeklileri ile çalışanlarını ortada bırakan “benim haberim yok“ diyen bir şahsi hükmiyet ve kişi asla assubaylar adına genelkurmay ile istişarede bulunamaz ve assubayları temsil ederek bize muhatap olamaz algısına dayanarak Temad’ın ipini çekiverdi.
Yaptığı yanlışın sonunda etkisizleşen genel başkan sonrasında ise zaten hiç birlikte çalışmadığı on iki kişilik ekip bütünlüğünü ve blok çalışma anlayışını artık tamamen terk ederek, yanındaki sadık ve biatçi üç adamı ile beraber, derneği ve çalışmaları verilen taviz oranında tamamen durgunluğa, sessizliğe, suskunluğa söylemsizliğe doğru yönlendirmeye başladı.
Alel acele planlanan ve hükümetin de buna sıcak bakarak “sizi ve emekliyi oyalar sevindirir, gazınızı da alır“ dediği “17 ekim dünya assubaylar günü“ projesi eldeki son koz ve gönül alma eylemi olarak durumu ve günü kurtarma adına devreye sokuldu.
Ne var ki bu “U“ dönüşünün ve bir anda toplumu ile her türlü irtibatı kesmenin yarattığı huzursuzluk gün geçtikçe artarak, durdurulamaz boyutlara varınca, bunu önleme adına “bilgilendirme toplantıları” adı altında Konya, İstanbul, Balıkesir, İzmir, Samsun, gibi büyük illerde kapalı salon toplantıları yapılarak bildik, aynı söz ve ifadelerle toplumun enerjisi boşaltılarak emeklilerin gazı alınmaya başlandı.
Gelinen nokta itibariyle Temad hem siyaseten hükümet nezdinde , hem de Genelkurmay katında artık dışlanmıştı, Astsubay sınıfının, eylemsel gücünün ve coşkusunun defteri dürülmüştü. Temad da artık kamu yararına statülü eski tas eski hamam bir usülen ehven bir dernekti.
Aynı sayın Erol dönemindeki gibi tekrar çok eleştirdikleri o noktaya geri gelip oturmuşlardı.
Eski vizyonuna ve eylemsel söylemlerine döndüğünde genel başkanı bekleyen cezanın düğmesine anında basılacağı kendisine gizli uyarı ile defaten anlatılmıştı. Artık Temad’ın manevra alanı daralmış, Genelkurmay ile köprüler radikal çıkış ve söylemler ile muvazzaflara yaptırılan bu saçma ve komik eylem sebebiyle çoktan atılmıştı.
Nihayetinde; toplumun hak ve adalet taleplerindeki artan şiddetteki yüksek sesler genel merkezde büyük sıkıntılara sebep olunca sayın Keser’in yönetimdeki arkadaşlarının sadece bir kısmı ile oluşturduğu otoriter yönetim ve ben bilirim şeklindeki (T.Erdoğan kopyalı) tavrı ve dışlamayı daha fazla kaldıramayan yönetim kurulunda önce kapılar herkesin karşılıklı yüzüne kapanacak, sonunda ipler kopacak büyük bir kavga ile genel sekreter ile genel başkan yardımcısı istifa edecekti.
Bu iki önemli yönetici; istifa sebeplerini yönetim adına genel başkanın değiştirmeden okuyarak toplumu ile paylaşması taleplerine genel başkan yasak koyacak ve ikisi de toplumları karşısında Temad’a ihanet eden kişiler olmayı kabullenmek durumunda kalacaklardı.
Sosyal medya ve platformların tüm ısrarlarına karşın bu iki yönetici istifa sebeplerini uzunca bir süre açıklamayacaklardı.
Ne var ki, bu iki istifa genel merkezde suları durultmaya yetmiyordu; çünkü sorun iki kişi değil genel başkan ve çevresindeki üç kişinin kurduğu otoriter, kendi bildik, doğru ve bakış algısından derneği yönetmek zaafiyeti idi.
Nasıl olsa T.Erdoğan modeli vardı ve iyi çalışıyordu. Genel başkan da bu modeli benimsedi, ne de olsa taban da Ak parti tabanı gibi şükürcü ve sessizdi. Bir iki yırtık ve yalnız kalemin, söylemin kaale alınmayacağını sayın genel başkan iyi biliyordu. Her gittiği yerde “ben sosyal medyayı görmemeye çalışıyorum ve okumuyorum, gayet rahatım“ diyerek kopan taban bağının izahını böyle savunmaya çalışıyordu.
Coşku ve heyecan sönüp köz bitince, tabandaki hesap tuttu, toplum sustu.
Yeniden beklemeye ve umut tüketmeye başladı, ne var ki genel başkanın yanındaki ekip toplumu susturmaya ve eylemden soğutarak davaya sırt çevirmeye yönelik bu güdülen taktik ve stratejinin farkındaydı.
Yönetim kurulu çoğunluğu, susmak yerine son sözü söylemeyi tercih etti. Genel başkan; ekibinin büyük kısmının defalarca yaptığı uyarıyı da kaale almayınca ipler yeniden koptu ama bu sefer kökünden.
Önce altı yönetim kurulu üyesi arkasından da dernek avukatı olan hukuk müşaviri üyesi istifa edince Temad yönetimi de düşmüş oldu.
22 Ağustos tarihinde yapılan seçimli olağan üstü genel kurula bulaştırılan entrikalar ile oda ve kulis faaliyetleri, divan heyetinin hataları, genel merkezin seçimi tarafsız bir ciddiyetle savunmayıp; yönetmeye kalkması seçimlere gölge düşürdü ve sonunda derneği belki de bir kayyum atamasına götürecek talihsiz bir sürecin başlamasına sebep oldu.
Üç ayda yıldızı parlayan derneğin çöküş ve yıpranma süreci o kadar hızlı oldu ki; hiç kimse gelinen bu vahametin sorumluluğuna yanaşmaya tenezzül etmedi, sorumlu ve cesur davranmadı.
Kendisine 2011’de 36 ay süre verilen bir genel başkan dava arkadaşlarına ve yeni oluşum birlikteliğine ancak 22 ay dayanabildi.
Bildiğini okudu. Sezar gibi kendisi yönetmeye kalkıştı ve ekibin yarısını yok saydı.
2011’de yapılan seçime genç kuşak emekli assubaylar adına başkan adayı sıfatı ile katılan ve alkış alan sayın Cengiz Erten seçime az bir süre kala kendisi başkan adaylığından vazgeçip Astsubay davasının mücadelesine en hazır olan tek ekibini güven ve strateji amacı ile yardımcısı Zafer Çimen’e teslim edince, zayıf ve iradesiz olan Zafer Çimen de bu hazır ekibi başka ittifakların sahte barış eline teslim ediverdi. Güç ve blok çökünce seçim arenası yine sayın Keser’in avuçlarına teslim edildi.
Sekiz kişilik istifa bayrağını açan ve seçimi ortaya getiren sayın Ayhan Yıldırım ve gurubu genel başkanın onca ağır itham ve suçlamalarına bir tek kelime dahi edemeden salonu terk ettiler, doğru olduğuna inandıkları etik değerleri izah edemediler. Ahmet Keser’in tüm yanlışlıklarını bir kelime olsun seçim salonunda bu topluma açıklayamadılar.
Neticede bu seçimi de Ahmet Keser’e pasta kutusu ile ikram ettiler.
Ne acıdır ki AHMET KESER yönetimi, 4 yıl boyunca hep kendilerine güç veren, destek veren, uyaran, tüm vefalıları bir bir öğütüp başlarını yedi.
Bilahare asker sendikasına dair çalışma yürütmemiz sebebiyle, şahsım ben ADNAN FUAT ÖZDEMİR ve GENÇ KUŞAK EMEKLİ ASSUBAYLAR HAREKETİ kurucusu ve Temad genel başkan adayı sayın CENGİZ ERTEN, yine güçlü bir kalem ve dava insanı olan sayın LEVENT ULUCAN tek tek ihraç edildiler.
TEMAD, tarihinin en büyük üye kıyımı bu başkanla gerçekleşmiş oldu, hem de savunmalar alınmadan, disiplin kurulları çalışmadan, sultan keyfiyeti ile.
Oysa çok değil daha iki yıl önce bir yemin etmişti bu oluşum.
“Biz yeni oluşum hareketiyiz, yeni umut ve vizyonuz” diyerek.
Bunları ben Adnan Fuat Özdemir söylemiyorum. Sayın Ayhan Yıldırım söylüyor, gecikmeli de olsa, çok geç kalınmış da olsa o söylüyor.
Hem de resmi tutanaklardan, belgelerden…
Sekiz arkadaşının imzalarını attığı belgelerden okuyarak gösteriyor.
Keşke zaman varken dinleyebilseydik.
Zaman varken anlayabilseydik.
Keşke hemen anlatabilseydik.
Keşke algılayabilseydik.
Keşke duyabilseydik.
Bilebilseydik.
Çünkü zaman bu toplumun tek silahı, fazla da barutumuz yok.
Bu yaşananlar, sadece EKİM 2011-AĞUSTOS 2012 arasındaki 10 aylık kısacık bir zamanın eseridir.
Ama;
Binlerce Assubay ailesinin 6 ayda inanılmazı gerçekleştirip bir adalet ordusu yarattığı;
Ruhundan, umudundan, feryadından taşırıp, karlı ve terli yollarda Ankara’ya götürdüğü;
Bir çılgın şahlanışın gurur ve onur hikayesi ile başladığı;
Hayatın neresinde olursak olalım, hangi deneyim küpüne bulanırsak bulanalım, her zaman bir yerimiz noksan, bir parçamız çıplak, bir yüzümüz utanç içinde olmaya mahkum olacağız. Nihayetinde ademi beşeriz. Bazen şaşarız, bazen de düşeriz.
Bu gün bu yanlışların üstünde doğruları, tutarlılıkları inşa etmeye çalışıyoruz. Bu toplumun çabasını yere, çamura düşürenlerin de bizlerden, içimizden birisi olduğunu artık biliyoruz, yeniden düşmemek için de geçmişi asla sil baştan yapmıyoruz. Hep tekrardan yaşıyor hep anımsıyoruz.
İşte bu yüzdendir ki, Asker hakları platformu web sayfası (askerhaklari.info) kırılan küstürülen anlayışları tamir etme adına, ASSUBAYI SUBAYA, SUBAYI ASSUBAYA nefret odaklı kılmamak adına, içtenlikli bir sevgi adına, kalben adalet adına, bir vizyonu ve bir projeyi yürütüyor.
Tüm eksik taşları da yerine koyarken TSK. ruhu adına, birlik adına koymak üzere bir insanlık algısı yürütüyor.
Ve bu platform şunu söylüyor,
“Dün sizler mutlu olurken bizler nasıl mutsuz görünmemeye çalıştı isek; bu gün de bizler mutlu olmaya çalışırken sizler mutsuz görünmeye çalışmayın.” diyerek.
Biliyoruz ki; aynı eşlere, aynı çocuklara babalık ediyoruz, aynı onurlu yüreklere sahibiz, aynı cesarete, aynı akla, aynı vatan ülküsüne.
Aynı şehadete, aynı musallaya.
Aynı rızka, aynı lokmaya, aynı havaya.
Saygılarımla.
Adnan Fuat ÖZDEMİR.