Dolar 38,1008
Euro 43,4851
Altın 4.076,20
BİST 9.317,24
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 20°C
Hafif Yağmurlu
Ankara
20°C
Hafif Yağmurlu
Cts 18°C
Paz 21°C
Pts 22°C
Sal 22°C

UMUR TALU: ‘SINIFSIZ TOPLUM’UN SIVASIZ HANELERİ!’

UMUR TALU: ‘SINIFSIZ TOPLUM’UN SIVASIZ HANELERİ!’
10/01/2016 9:46 PM
4

08 Ocak 2016

 

 “Mevsim normalleri” olsa, biz gazetecilerin yapması gerekirdi bunu.

Ama bir “Özel güvenlik” işçisi, Aydın kardeşim hazırlayıp göndermiş:

Nasıl diyorlar, “bir o taraftan… bir şu taraftan!”

Bir askerin baba evi, bir annenin yer sofrası, bir başka askerin evi, bir çocuğun toprağa verilemeyen cesedi…

Bir o taraftan bir şu taraftan deniyor ya…

Esasında hepsi aynı taraftan!

Aynı yoksullukların, aynı yoksunlukların, benzer itilmişliklerin, bir ötekinin peşinden koşan ağıtların haneleri ve insanları.

Bir yazıda “Düştüğün aynı yer… Uçtuğun aynı gök” demiştim. Öyle. 

*** 

Sıvasız haneler” diyoruz ya…

Sıvası ağıttan, alçısı acıdan, boyası feryattan, kapısı hasretten, penceresi iki göz, belki iki çeşme.

Al sokağa çıkma yasaklı,yaşamak yasaklı Sur’daki evinde, kahvaltı sofrasında, 3 çocuğunun yanında roket şarapnelinin başını bulmasıyla öldürülmüş Melek Apaydın’ı…

Buyur et, aynı Sur’da “şehit” düşen Uzman Çavuş Nuh Özdemir’in Ordu Akkuş’taki baba evine.

Al “şehit” Nuh’u, kahvaltısını yapsın Melek Hanım’ın yer sofrasında.

Al ana ocağından kopmuş bir askeri, Melek Hanım’ın ruhu onunla dindirmeye çalışsın kendi evlatlarına hasretini! 

*** 

Ülkeniz esasında böyle.

Şehidiniz, ölüleriniz, 40 bin ölümüz, 50 bin ölümüz, öldürdüklerimiz, etkisiz hale getirdiklerimiz, şehitlerimiz, “askerlerimiz, sivillerimiz” hep böyle.

Onların üzerinde tepinerek büyük lafları eden sizler, bizler esasında derin bir utancın içinde debeleniyoruz.

Kendi çocuklarının üzerine titreyen, kendi mahdumlarının üzerine gelen herkesi hain ve düşman ilan eden siyasiler, muktedirler…

Kendi hayatlarımızda çocuklarımız için çırpınan yahut şükretmesini bile bilmeyen sizler, bizler o utanç çamuru içinde kendimizi bir .ok sanıyoruz.

Bunca acının orta yerinde, öyle olmalıyız! 

*** 

Öte dünya” varsa…

Bu sıvasız hanelerin ölüler ordusunun soracağı bir hesap da olacak.

Kendilerini aşağılayan, kendilerini hor gören, kendilerini ölmeye öldürmeye, ölümleri hayat diye sunup kutsamaya zorlayan her kim varsa, onlara soracakları olacak.

Hiçbir şeye inanmadığım kadar buna inanıyorum.

Dünyanın ve ülkenin daha insanca bir yer olması ihtimalinin, onların aynı sıvasız hanelerden çıkıp aynı toprağı paylaştıklarını kavradıkları, ortak bir hesabı sorabildikleri gün, kimimiz için harika bir hayal, kimileri için iki yakalarına yapışmış bir hayalet gibi ortaya çıkacağına inanıyorum.

Bu insanların sayısız, sırasız, sıvasız ölümleri üzerinde kendine ölümsüzlük biçen her kim varsa, ölüm korkusunu, ölüm kokusunu bir saniye hissetse derinden, o bir saniye bile sırtında ve yüreğinde duyabilir mi bu kıyamın yükünü? 

*** 

Acılar kardeştir…

Bu acılar çok kardeştir…

Onlar yokluk içinde bir hayat uman ve hiç varolmamışlar gibi kolayca boşluklara atılan kardeşler, analar, evlatlar, babalar.

Kiminin sıvasız hanesi bir bayrakla örtülmeye çalışıldı, kiminin kanlı yer sofrası sansürle kapatıldı.

Onlar kollanan, korunan, imtiyazlı, arsız, yüzsüz, muhteris bir hayatı değil, bu hayattaki esas ortak paydayı, “sınıfsız bir toplum”u değil, “sıvasız bir toplum”u paylaştılar.

Elbet bir gün hepimiz bunun manasını anlayacağız! 

*** 

Sıvasız hanelerin gazetesini hazırlamışsınız” dediğim “özel güvenlik işçisi Aydın”bunlar gibi fotoğraf ve kupürleri, uzman çavuşu da 3 aylık bebeği de unutmayıp ve ayırmayıp yan yana getirdiği mektubunda demiş ki:

Yüzüme bile bakmayan insanların güvenliğini sağlıyorum. Fakirin evi ev değil, sofrası sofra değil… Bu insanlara, bu çocuklara, bebeklere, dedelere borç nasıl ödenecek acaba?”

Onun borç dediğine ben hesap dedim yukarıda!  

BİR O HANEYE BAKIN, BİR DE ŞU NANEYE!  

Kahramanlarımııız” diye atıp tutanlar bu ve benzeri hanelerin çocuklarına sözlerini yine tutmuyor.

Öl diyorlar, öldür diyorlar… Bayrağa sarıp tabut kaldırıyorlar. Yoksul hanelere bayrak asıyorlar ama verdikleri sözleri yutuyorlar.

Uzman çavuşların (emekli) örgütü Emuzder dün bir mesaj yayınladı:

Uzman erbaşlar kandırılıyor. Başbakan seçim öncesi 3000 ek gösterge adı altında iyileştirme verileceğini söylemişti. Kanun hiçbir şey verilmeyecek şekilde. Camiamız adına bu duruma en doğru zamanda büyük tepkiler göstereceğiz.”

Aynı şekilde uzman jandarmalar da isimlerinin bile anılmamasından yakınıyorlar.

Astsubaylar da ise, emeklilerin bir bölümü Genelkurmay Başkanı’nın verdiği sözün tutulmamasına tepki duyuyor… “3 bin albay fazlasına erken emeklilik için 54 biner liralık ek ikramiye”ye de.

İntibakları yapılan emekli astsubaylar ise bir haksızlığın giderildiğini düşünüyor. Bu da o mektuplardan:

Sayın Umur Bey; yıllardır gazeteciliğin kamu adına nasıl yapılacağını da göstererek birçok kesimin sorunlarını, uğradığı haksızlıkları, kayırmacılıkları, vurdumduymazlıkları usanmadan, bıkmadan yazdınız. Sesini duyuramayanların sesi, nefesi oldu o yazılar. Bunlardan biri de ordunun astlarıydı, astsubaylardı.

İntibaklarımız Meclis’ten nihayet çıktı. Ben ve 36 bin civarında meslektaşım, ortalama 450 TL zamla ciddi nefes aldık. Siz yazdıklarınız, meslek onurunuz, sorumluluğunuzla, katkınızla 36 bin denizyıldızını suya bırakmayı başardınız. Biliyorum, bir beklentiniz yoktu ama yüreğimizden geçenleri duymayı hak ettiniz. İbrahim Güngörmez, Emekli SAS Komando Astsb. Kd. Bçvş.”

Memlekette kara vurmuş, karada tutulmuş, karada zincirlenmiş denizyıldızları saymakla bitmez ki!

 

Umur Talu

utalu@htgazete.com.tr” style=”color:rgb(68, 136, 187);text-decoration:none”>utalu@htgazete.com.tr

 

Hazırlayan : Mete Yanıkçı

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

UMUR TALU: ‘SINIFSIZ TOPLUM’UN SIVASIZ HANELERİ!’

UMUR TALU: ‘SINIFSIZ TOPLUM’UN SIVASIZ HANELERİ!’
10/01/2016 9:46 PM
1

08 Ocak 2016

 

 “Mevsim normalleri” olsa, biz gazetecilerin yapması gerekirdi bunu.

Ama bir “Özel güvenlik” işçisi, Aydın kardeşim hazırlayıp göndermiş:

Nasıl diyorlar, “bir o taraftan… bir şu taraftan!”

Bir askerin baba evi, bir annenin yer sofrası, bir başka askerin evi, bir çocuğun toprağa verilemeyen cesedi…

Bir o taraftan bir şu taraftan deniyor ya…

Esasında hepsi aynı taraftan!

Aynı yoksullukların, aynı yoksunlukların, benzer itilmişliklerin, bir ötekinin peşinden koşan ağıtların haneleri ve insanları.

Bir yazıda “Düştüğün aynı yer… Uçtuğun aynı gök” demiştim. Öyle. 

*** 

Sıvasız haneler” diyoruz ya…

Sıvası ağıttan, alçısı acıdan, boyası feryattan, kapısı hasretten, penceresi iki göz, belki iki çeşme.

Al sokağa çıkma yasaklı,yaşamak yasaklı Sur’daki evinde, kahvaltı sofrasında, 3 çocuğunun yanında roket şarapnelinin başını bulmasıyla öldürülmüş Melek Apaydın’ı…

Buyur et, aynı Sur’da “şehit” düşen Uzman Çavuş Nuh Özdemir’in Ordu Akkuş’taki baba evine.

Al “şehit” Nuh’u, kahvaltısını yapsın Melek Hanım’ın yer sofrasında.

Al ana ocağından kopmuş bir askeri, Melek Hanım’ın ruhu onunla dindirmeye çalışsın kendi evlatlarına hasretini! 

*** 

Ülkeniz esasında böyle.

Şehidiniz, ölüleriniz, 40 bin ölümüz, 50 bin ölümüz, öldürdüklerimiz, etkisiz hale getirdiklerimiz, şehitlerimiz, “askerlerimiz, sivillerimiz” hep böyle.

Onların üzerinde tepinerek büyük lafları eden sizler, bizler esasında derin bir utancın içinde debeleniyoruz.

Kendi çocuklarının üzerine titreyen, kendi mahdumlarının üzerine gelen herkesi hain ve düşman ilan eden siyasiler, muktedirler…

Kendi hayatlarımızda çocuklarımız için çırpınan yahut şükretmesini bile bilmeyen sizler, bizler o utanç çamuru içinde kendimizi bir .ok sanıyoruz.

Bunca acının orta yerinde, öyle olmalıyız! 

*** 

Öte dünya” varsa…

Bu sıvasız hanelerin ölüler ordusunun soracağı bir hesap da olacak.

Kendilerini aşağılayan, kendilerini hor gören, kendilerini ölmeye öldürmeye, ölümleri hayat diye sunup kutsamaya zorlayan her kim varsa, onlara soracakları olacak.

Hiçbir şeye inanmadığım kadar buna inanıyorum.

Dünyanın ve ülkenin daha insanca bir yer olması ihtimalinin, onların aynı sıvasız hanelerden çıkıp aynı toprağı paylaştıklarını kavradıkları, ortak bir hesabı sorabildikleri gün, kimimiz için harika bir hayal, kimileri için iki yakalarına yapışmış bir hayalet gibi ortaya çıkacağına inanıyorum.

Bu insanların sayısız, sırasız, sıvasız ölümleri üzerinde kendine ölümsüzlük biçen her kim varsa, ölüm korkusunu, ölüm kokusunu bir saniye hissetse derinden, o bir saniye bile sırtında ve yüreğinde duyabilir mi bu kıyamın yükünü? 

*** 

Acılar kardeştir…

Bu acılar çok kardeştir…

Onlar yokluk içinde bir hayat uman ve hiç varolmamışlar gibi kolayca boşluklara atılan kardeşler, analar, evlatlar, babalar.

Kiminin sıvasız hanesi bir bayrakla örtülmeye çalışıldı, kiminin kanlı yer sofrası sansürle kapatıldı.

Onlar kollanan, korunan, imtiyazlı, arsız, yüzsüz, muhteris bir hayatı değil, bu hayattaki esas ortak paydayı, “sınıfsız bir toplum”u değil, “sıvasız bir toplum”u paylaştılar.

Elbet bir gün hepimiz bunun manasını anlayacağız! 

*** 

Sıvasız hanelerin gazetesini hazırlamışsınız” dediğim “özel güvenlik işçisi Aydın”bunlar gibi fotoğraf ve kupürleri, uzman çavuşu da 3 aylık bebeği de unutmayıp ve ayırmayıp yan yana getirdiği mektubunda demiş ki:

Yüzüme bile bakmayan insanların güvenliğini sağlıyorum. Fakirin evi ev değil, sofrası sofra değil… Bu insanlara, bu çocuklara, bebeklere, dedelere borç nasıl ödenecek acaba?”

Onun borç dediğine ben hesap dedim yukarıda!  

BİR O HANEYE BAKIN, BİR DE ŞU NANEYE!  

Kahramanlarımııız” diye atıp tutanlar bu ve benzeri hanelerin çocuklarına sözlerini yine tutmuyor.

Öl diyorlar, öldür diyorlar… Bayrağa sarıp tabut kaldırıyorlar. Yoksul hanelere bayrak asıyorlar ama verdikleri sözleri yutuyorlar.

Uzman çavuşların (emekli) örgütü Emuzder dün bir mesaj yayınladı:

Uzman erbaşlar kandırılıyor. Başbakan seçim öncesi 3000 ek gösterge adı altında iyileştirme verileceğini söylemişti. Kanun hiçbir şey verilmeyecek şekilde. Camiamız adına bu duruma en doğru zamanda büyük tepkiler göstereceğiz.”

Aynı şekilde uzman jandarmalar da isimlerinin bile anılmamasından yakınıyorlar.

Astsubaylar da ise, emeklilerin bir bölümü Genelkurmay Başkanı’nın verdiği sözün tutulmamasına tepki duyuyor… “3 bin albay fazlasına erken emeklilik için 54 biner liralık ek ikramiye”ye de.

İntibakları yapılan emekli astsubaylar ise bir haksızlığın giderildiğini düşünüyor. Bu da o mektuplardan:

Sayın Umur Bey; yıllardır gazeteciliğin kamu adına nasıl yapılacağını da göstererek birçok kesimin sorunlarını, uğradığı haksızlıkları, kayırmacılıkları, vurdumduymazlıkları usanmadan, bıkmadan yazdınız. Sesini duyuramayanların sesi, nefesi oldu o yazılar. Bunlardan biri de ordunun astlarıydı, astsubaylardı.

İntibaklarımız Meclis’ten nihayet çıktı. Ben ve 36 bin civarında meslektaşım, ortalama 450 TL zamla ciddi nefes aldık. Siz yazdıklarınız, meslek onurunuz, sorumluluğunuzla, katkınızla 36 bin denizyıldızını suya bırakmayı başardınız. Biliyorum, bir beklentiniz yoktu ama yüreğimizden geçenleri duymayı hak ettiniz. İbrahim Güngörmez, Emekli SAS Komando Astsb. Kd. Bçvş.”

Memlekette kara vurmuş, karada tutulmuş, karada zincirlenmiş denizyıldızları saymakla bitmez ki!

 

Umur Talu

utalu@htgazete.com.tr” style=”color:rgb(68, 136, 187);text-decoration:none”>utalu@htgazete.com.tr

 

Hazırlayan : Mete Yanıkçı

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.