Sivil ve asker devlet erkânı bayrağa sarılı tabutlara koşuyor; sıvasız hanelerden polis, asker ana babalarını öpüyorlar.
Lakin “bir gün öncesi” asla değişmiyor.
Bir gün önce, “Uzman onbaşı” Müsellim’in kendi, anası babası orduevine girip çay içemiyordu.
Yasaktı.
Bir gün önce, ağır çalışma şartları altındaki iki polis belki “polisin ortalama ömrünün 55.9 yıl olduğunu” konuşuyordu; 20’lerinde vurulmadan.
Işid’i “kınayan” ve dün Işid’le “savaşan” devletin sivil-asker idaresi; Işid elemanları yakalamış, kovalarken sınırı geçince rehin alınmış, Başbakan’a göre “müjdeler olsun, kurtarılmış” Astsubay Özgür Örs’ü, rütbesini er yapıp “TC ve TSK itibarı zedelemek” ten ordudan kovdu; iki minik yavrusuyla birlikte.
Sonra dün ne oldu?
O Işid ateş açıp bu kez sınır içindeki bir astsubayı “şehit” etti!
Genelkurmay açıklamasıyla, “bir kahraman astsubayımız”ı.
Buyrun, “Sondan bir önceki şehit asker Müsellim” için “ismi gizli” mektup:
“Kimseyi rahatsız etmek istememiş gibi sessizce gitti dünyadan.
Ajansta bir dakika.
Yaşarken de görmedik.
Beraber yiyip komşuluk yapabilir, aynı denizde yüzebilirdik ama izin vermedik.
Diplomasıyla dalga geçip cahillikle suçladık, bir zatı şahane, ‘Biz başız siz .ötsünüz’ buyurdu.
Müsellim de şahadetiyle Hakk’a yürüdü.
Kocaman egolarımız ve takım elbiselerimizle musalla taşına dikildik. Yaşarken umurumuzda olmayana Fatihalar okuduk.
‘Her türlü bedeli ödemeye hazırız’ haykırdı Başbakan.
Yaşarken ona küçücük bedel layık gören ülkesi için büyük bedeli ödemişti zaten Müsellim.
Hakkını helal eder mi?”