1951 de assubay kanunu ile “subay yardımcısı ” tanımlı ilk sıfatı aldık.
Almaz olaydık…..
Tam 65 yıldır hep acıyı bal,
Sıratı yol eyledik.
Eylemez olaydık.
Delikli kevgire döndük.
Dönmez olaydık.
Assubayın marşı da, şarkısı türküsü de vardır dediler,
Dinlemez, söylemez olaydık.
Ne menem bir işe, aşa kaşık sallamışız ki….
Sallamaz, doymaz olaydık.
Ne on dördünde aklı başında,başı da o yüce bulutta,
Ne de dağda, viranede, kuş kervan geçmez avarede,
Assubayındır deyip mektebinde,
Gözümüzü açmaz olaydık.
Ne vatana millete, memlekete kör sevdalı ,
Ne paşaya, ne ağaya, ne subaya biatlı,
Ne şerefe, ne haysiyete, ne yeminle namusa vefalı,
Olmaz olaydık.
Ne daha on sekizinde, yirmisinde akıldan fakir, fikirden noksan ,
Ne de emeklisinde davaya mecbur, adalete mecnun
Olmaz olaydık.
Ne kuru ekmeğin rızkına şükür, zalimin zulmüne sabır,
Hep katlimize ferman okuyan sistemin önünde,
“Ferman padişahındır, “
Demez olaydık.
40 yıl çoluk çocuk, bir rezillik ki sabırla, duayla, intizarla yaşadık,
Yaşamaz olaydık.
Nankörden sadaka gördük, hak istedik..
Devleti ; adil, şefkat, adalet okulu belledik,
Her gün şamarını yedik, yerde süründük
Sürünmez olaydık.
Ne şamın şekeri….
Ne de arabın yüzü deyip,
Ses etmedik… söylenmedik, rızıkla da mutlu olunur dedik,
Mutluluğu hiç öğrenmez olaydık.
Biçare ömrümüzde on sekizinde de,kırk sekizinde de sabır taşıydık.
Taş yerine toz ile toprak olup çatlamaz olaydık.
Bir çocuk bedenden,bir dökük beden olana dek, assubaylığı sırtımıza ağrı dağı misali gibi sarıp,
Bitap ve öksüz ruhumuzu ona kambur yaptık ya
Be allahım keşke hiç yapmaz olaydık.
Güneşe, o sonsuz ateşe,
Hani birilerinin yuvamız dediği evin hep batan taraftaki bodrum camından baktık ya,
Hep o solgun ışığını gördük ya…
Umudunda ışığı vardır belledik, umutlandık…
Efendilerin saltanatının ışığı imiş meğer….
Körolası aydınlığa hiç bakmaz olaydık.
Tam 65 yıldır utanılası bir insanlık dışı muameleye maruz bırakılışımıza tepki amacı ile bu cumhuriyetin tüm güç ve erklerine, tiranlaşmış, baronlaşmış, zalim olmuş , beylerine, beyzadelerine gönderiyorum bu çığlığı.
arif olanlar bilirler, anlarlar diye.
65 yıl önce de ilk kan bizden dökülmüştü,
Aç olduk, sefil olduk öksüz olduk.
Bedeli vatandır, ahde vefadır dedik,
Sinemize gömdük, erittik.
Geldik bu güne……..
65 yıl sonra da o kanlar yine bizde, yine o ışıksız bedenlerde.
Açlık ta, sefillikte, öksüzlükte, itelenme de, gene bizde.
Bizim yıldızlarımız daha keşfedilmedi, ışığı görülemedi…
Öyle sonsuz uzakta ki, aydınlığımız ….
Bu yüzden hala sessiziz, mazlumuz, kimsesiziz.
Hep en önde gideriz azgın deryalar misali ölüme…..
Arkamıza zinhar dönmeden, vedalaşmadan,
Onurumuz olur sessizliğimiz, içten sessiz vedalaşmamız
Güler geçeriz heyhat hayata..
O kör hayatları reva görenlere de…
İsteriz ki, ardımızdan……
Size de hoş olsun o ölümler eyy hiç ölmeyecek gibiler…
Mezar taşınızda ibret yazısı olsun, assubaya ettiğiniz zulümler,
Alnımızdan çaldığınız terler, ekmekler,
Çalıya,dikene dönsün virane bahçemizden kopardığınız o sarı güller, çiçekler.
Saygımla.
Adnan Fuat ÖZDEMİR