O liseyi henüz bitirmiş gencecik çocuğun başını her defasında yukarılara kaldırdığında puslu , gri renkli parça parça sisli bulutlardan içine sığmayan masmavi gökyüzü tutkusunu .,
Denizlerin beyaz köpüklerinden okyanuslara açılıp suları yara yara akıp giden gemilerin güvertesindeki kar beyazı bahriyeli olma sevdasını .,
Anasından , babasından , yurdundan memleketinden henüz çocuk yaşında kopup o her yanı yaralarla bezenmiş hâki yeşili üniformaya kavuşma hayaliyle yaşayan , yaşları küçük ama gönülleri dev gibi büyük o çocukluğunu yaşamamış çocukların neler hissettiklerini siz nereden bileceksiniz?..
O oturduğunuz allı , pullu koltuklardan , yaldızlı , süslü püslü makam odalarınızın kadife atlas kendinizden başkalarına hiç bir zaman aralanmayan kalın kırmızı perdeleriniz den onları nasıl göreceksiniz ?
0 bol yıldızlı apoletlerinizden , biraz olsun eğilmeyen zamk gibi ütülü bir o kadar kaskatı sarılı yaldızlı ceketlerinizden okullarınızdan aldığınız kibrinizden biraz olsun kurtulmadan onları nasıl duyacak nasıl anlayacaksınız?
Vatana olan sevgisini gençliğine feda eden o Anadolu’nun bağrından kopmuş ürkek , çekingen bir o kadar da tertemiz kalmış halisane yüreğiyle nizamiyeden adım atanların hayallerinin ilk adımda kırıldığını nereden bileceksiniz?
Onların hayallerinin , ülkülerinin üstüne kurduğunuz ilkel tek yanlı hukuk , köleci ceza kanunlarıyla o Assubay olma sevdası ile yanıp tutuşan gençlerin kendilerini geliştirmek için aldıkları nefeslerini tek , tek kesip soluksuz bırakırken üstlerini nasıl kara toprakla doldurduğunuzu onlarla aranıza nasıl bir kara sınır çizdiğinizi nereden bileceksiniz?
Adını sanını yerini bile bilmediğiniz bir dağ karakolunda eli tetikte askerini , yurdunu koruyan Assubay’ın kolundan bedenine akan o unutulmuşluk yalnızlık duygularının neden ondan hiç kaybolmadığını nereden bileceksiniz?
Çarpık ceza , köleci hukuk kanunlarınızın Assubay sınıfın üzerinde her dönem kobay gibi deneyip yenileştire yenileştire nice yeni canların yandığını nice yuvaların yaralandığını nice yarınların nasıl karartıldığını siz nereden bileceksiniz?
Ya siz milyonların oylarıyla devleti yöneten siyasiler; nasıl olur da siz bu milletin var olma, yarınlarda yaşama mücadelesinin en ön saflarında hiç duraksamadan yer alıp , başak taneleri eğilip savrulup ama görev aldıkları yerden bir milim bile sapmayan , dönmeyen , bir adım dahi geri atmayan kah kolunu , bacağını ya da analarının bakmaya kıyamadığı gözlerini mayın tuzaklarında bırakan .,
Bir emirle kahpe ellerin kahpe kurşunlarında can verip de hâlâ bedenlerini sur gibi hainlerin , düşmanların karşısına diken bu vatan evlatlarının kim olduğunu hala nasıl bilmezsiniz…
Ceylan derisi koltuklarınızda abuk sabuk adamların , abuk sabuk kurumların asla hak etmedikleri hakları dizi dizi kanunlarla geçirip milletin meclisini o Assubayların sesine çığlığına nasıl kapatırsınız?
Çalışırken yaşadığınız pırlanta yılları emekliliğinizde yerleştiğiniz yazlık villalarda torun torba aile saadeti ile altın günlere dönüştürürken o biricik torununa belki de bir kaç kuruş harçlık vermek için üç paralık işlerde çalışan , çocuğu yaşında adamlardan hâlâ emir alan yılların yorgunluğunda bitkin hatta bitmiş o Assubay ‘ın neler hissettiğini nereden bileceksiniz?
Yarattığınız musmutlu yuvanın içinde güvenle yarınlara bakarken var olduğundan beri “biz bir aileyiz” deyip ailenin dışında üvey evlat gördünüz kapı dışında bıraktığınız insanların kırgınlığını , hüzünlerini nasıl anlayacaksınız ?..
Siz devleti yönetenler , ordunun başındaki komutanlar, siz bakarken hep gözlerinizi kapattığınız , kulaklarınızı onlara hep tıkadığınız o Assubayları nereden bileceksiniz?
Biliyorum ,
Bilemezsiniz ., Hiç bir zaman da bilemeyeceksiniz .,
Her zaman Olduğu gibi yalnızca kendinizi yalnızca birbirinizi bileceksiniz .,
Sen Assubayım boş ver ,
Onlar bilmesin , anlamasın ., hem onlar seni bilsin görsün diye sen o sırmalı yıldız altında kendini vatana feda etmedin ,
Bir borcun , bir sevdan vardı bu vatana ,
Hiç tükenmeyen ideallerin vardı
Havaya , Karaya Denize olan .,
Giydiğin üniformanın sırmalı Ay-Yıldız’ da sana ağabeylerinden emanet kalan koskoca bir onurun vardı ,
Üzerinde bitsin diye herkesin ,hepsinin uğraştığı ama her defasında yıllarca için için çığ gibi büyüyen , bitmeyen bir gurur vardı .,
Bilinmezlerin içinde hep saklı kalan bir istiridye misali gibi ama aslında bir nazlı dağ gibi büyüyen koskoca bir yürek vardı .,
İsterse Kimse Bilmesin
Ama
Sen Hep Kendini Bil ,
Sen Assubaysın ,
Sen Şartlar Ne Olursa Olsun Her Daim Kendini Bilmelisin
Hiç Kimse Bilmese de Bu Topraklar İçin ,
Yarınlarımız İçin
Sen Kendini Bilmelisin …..
/Levent Ulucan/