Antalya ya akşam saat 20.00 gibi vardık.
Ana caddeleri, sokakları, her yeri sessiz, yollar arabasız, kaldırımları ıssızdı.
Temmuz ramazanında ve bayram arefesinde, üstelik te tam 9 günlük uzun bir kıyak tatilde dünyanın turizm merkezi bu harika şehirde İnanılmaz bir cansızlık ve terk edilmişlik vardı.
Bir gecelik bir ihtiyaç için de önceden ayırtılmış ve rezerve edilmiş bir yerimiz de yoktu. Nasılsa, Ordu evinde yer bulamayız deyip Polis evi ile Öğretmen evini aradık. Bir gecelik acil yer talep ettik. Ne yazık ki olumsuz yanıt aldık.
En azından “ mehtabı seyredip, karın doyururuz hem de denizin kokusunu içimize doyasıya çekeriz “ diyerek alev alev yanan Antalya gecesinde Karpuz Kaldıran Askeri kampına geldik.
Mola tesisleri kadar kötü ve bakımsız , sadece üç çeşit yemeği olan ve de bir o kadar lezzetsiz Lokantasında çorba pilavla karnımızı doyurduk.
Tam 40 yıldır bilinen, adeta ezberlenen o bildik ayırımı daha Astsubay tarafına girer girmez yaşamaya başladık.
Yalnız, cezalandırılmış, oda hapsine tıkılmış görüntüsündeki Astsubay motelleri, önünde aynı kederli garip yalnızlığı ile bir çay bahçesi ve asansörle kayalıklardan aşağıya inilen yine sakin ve sessiz bir plaj.
Subay tarafından o denli ayrıştırılmış, izole edilmiş, adeta doğanın mistik havasına gizlenmiş ,keşfedilmeyi bekleyen bambu ormanı gibi.
“Yalnızdınız, yalnızsınız, ve onunla yaşayacaksınız “dedirten bir milli tabiat parkı izolasyonu hani.
Subay tarafına gidildikçe, medeni ve uygar dünyaya yaklaştığınızı, korku ve vahşi tabiattan uzaklaştığınızı adım adım size hissettiren bir kamp organizasyonuna adeta tanıklık ediyorsunuz.
İtilmiş ve kakılmışların alanından ve ortamından uzaklaştıkça; seslerin, çığlıkların, canlılığın, eğlencenin, tatilin, canlılığın yaklaştığını hissediyorsunuz.
Şimdi tam Subay bölümündeyiz ve inanılmaz bir kalabalığın, eğlencenin, coşkunun, hayatın ve tatilin ve bunları yaratan onca tesis ve işletmenin ortasındayız.
Gerçekten de , Onca kalabalık, İnsan, yaşam, tatil, eğlence, coşku, yeme,içme, ne varsa her şey burada.
Ne var ki içimiz cız ederek görüyoruz ki; yeni rantçı kapitalist sisteme ve düzene TSK çoktan gelip oturmuş ve yerleşmiş bile.
Bar, cafe, pastane, büfe, balık, köfte, muhabbet ile bilumum ne kadar işletme ve tesis var ise, kuaförüne kadar hepsi de özelleşmiş. Bu tesisler özel işletmelere devredilmiş. Fiyatlar adeta dört yıldız işletmelerle başa baş olmuş.
Güneydoğuda olsa “kesin teröristtir “dediğiniz bir acaip tipler,konuşmasını, hele ki Türkçeyi bilmeyen mafia tarzı insanlar bu işletmelere gelip oturmuş.
Ortamı görünce canımız sıkıldı. Hem böylesi bir izolasyona, hem de buralardan ekmek yiyen tipsiz tiplere daha fazla tahammül gösteremedik.
Kampı terk ettik.
Çıkarken aklımıza Kamp Komutanlığında o gecelik boş bir oda olabileceği fikri geldi. İdari bölüme girip yetkiliye danışmak istedik. Genç, pırıl pırıl bir Assubayımız geldi. Baktı, “maalesef yok Komutanım Kusura bakmayın “ dedi.
İstersek Orduevine rezerve sorarak yardım edebileceğini belirtti.
Resepsiyonist Asker telefonla Orduevini aradı. Karşıdan olumsuz yanıt aldı. Akabinde karşıdan bir teklif geldi.
“ Nedir ? diye sorduğumda ise
“Komutanım Orduevinin anlaşmalı olduğu bir pansiyon var, sizi oraya yönlendirecekler dedi ve telefonunu alıp bana verdi. Teşekkür edip çıktık.
En azından biz emeklilerini ortada bırakmayacak bir sistem ve düzeneği kurduğu içinde Orduevi görevlilerine içimizden şükran ve teşekkürde bulunduk.
Numarayı aradım. Karşıma “Ben de emekli Assubayım “ diyen Zeki bey çıktı. “ Orduevi ile anlaşmanız olduğu bahisle size yönlendirildik bir gecelik bir acil sıkıntımız vardı “diyerek bir oda talep ettim.
“ Abi tam da şu anda size göre rezervi iptal olan bir odam elimde kaldı. Çok acil gelin sizi hemen misafir edelim. Sizi asla ortada bırakmayız “ diyen kıvrak dilli, sesinden üzere anladığım kadarı ile de gayet iş bitirici , becerikli Zeki Pansiyonumuza bu yardımından dolayı teşekkür ettim.
Pansiyonun kendisinin olduğunu öğrenince de , malum yersizlikten, yurtsuzluktan sürekli ortada kalan Emekli veya çalışan Assubaylara karşı Ordu evi ile yaptığı bu insani işbirliği sebebiyle dayanamadım ve kendisine bir daha teşekkür ettim.
Nasılsa mütevazi bir fiyat duyarım rahatlığı ve keyfi içinde de kendisine,
“O son dakika iptal olan odaya sabaha kadar kalmak kaydı ile Ne ödeyeceğimi sorduğumda,
“ Abi malum bayram üzeri, yerler full dolu, sen çok şanslı imişsin, üstelik te meslektaşız, merak etmeyin herkese gecelik 180 TL. Ama sen hemen gelip yerleşirsen kaçırmaman ve mağdur olmaman için size geceliği 150 TL.” deyiverince;
Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü.
Sözüm ona Orduevi ile anlaşmalı, üstelik te ortada kalana cankurtaran hizmeti veren ,üstüne üstlük bir de emekli Assubaya ait bir pansiyondan aldığım bu uçuk kaçık geceliği 180 TL. lık fiyat hepimizi de oldukça şaşırttı.
Oysa biliyorum ki, Antalyanın her yeri boş, İnternetten baktığımızda ise, 100-120 TL arası tonlarca boş gecelik işletme var.
Kibarca reddettik.
Zeki Pansiyon bizim gerçeğimiz aslında. Hayatın, sistemin, düzeneği.
İşletmeci her zaman her yerde işletmecidir.
Assubay da olsa ekmek davası da olsa…
Pansiyoncu Zeki beyin de karşısındaki herkes te asla bir meslektaş falan değildir. Sadece tüyleri kabarmış yolunası kazlardır. Bu sistem de bir avuç tatlı para dır.
Düzen de aynı bildik düzen dir.
Benim ismimi almasına rağmen de zaten beni hiç tanımıyordur.
Zeki Pansiyonun Assubay ekmek ve adalet davası ile ne işi olur ki ?
Bir odadan aylık kazancı 5 küsur milyar dır çünkü.
O Ne Mehmet Kayalı, ne Ersen Gürpınar, ne de Atilla Abaylı, ile ne de TEMAD Genel Başkanı Ahmet Keser adını falan da hiç duymamıştır.
Assubayların, hele ki yokluk ve yoksulluk abidesi emeklilerinin kendi sembolik varlıkları gibi sembolik olan bir dirhem orduevlerinin ,nasılsa derman olmayacağını bilen akıllı işletmecilerden biri de Zeki Pansiyon dur.
İş bilenin kılıç kuşananın dır.
Bu kısa hissenin acı ve tirajı komik asıl yanı ise,
her yumruk sallayışımızda, her deli dolu dava yazımızda, her eyleme gidişimizde, her dolmuş ve simide üç para zar zor ödeyişimizde pansiyoncu zeki kardeşimiz içinde bir şeyleri bedel olarak ödüyor olmamız dır.
Kapitalizm de işte tam da işte böyle bir şey dir.
Sen kendini bile taşıyamazken, orduevi kıtlığımızı şiar edinip bizleri Antalya gibi turisti gırla bol bir acun diyarında sokakta bırakmayacak kadar yürekli Zeki pansiyon kardeşlerimizi de bilmeden sırtımızda ve davamızda taşıyor olmamızın ağırlığı ve pişmanlığıdır kapitalizm.
Bunu yaşayıp görünce yüreğimizi sıkıştırmamız dır.
Veya kafamıza vurup “behey salak kafa “dememiz dir.
Ben Karpuz Kaldıran Askeri Kampını da, Emekli Astsubay kardeşim Pansiyoncu Zekiyi de ne temiz, onurlu dünyama ne de Genel Kurmaya yakıştıramadım. Assubay bölümündeki ıssızlıktan ve gariplikten de çok ürperdim, utandım.
Ne tuhaftır ki; “Bizler eşit ve mutlu bir aileyiz “ diyenler ise hala utanmadı.
Saygımla.
Adanan Fuat ÖZDEMİR.