2012 -2015 arasında tam 4 yıllık uzun ve bol bir zamanımız vardı.
Tam faal, yürüyen, bağıran, ellerinde pankart taşıyabilen, kararlı, 80 yaş ile 20 yaş arasında 40 bin tane de canlı kahramanımız vardı.
Hiç arkasına bakmayacak olan.
Dün; meclisin dikmen kapısında “ tek adam diktatörlüğünü ve rejim değişikliğini kapsayan yasa teklifini reddeden bir bildiriyi okumak isteyen CHP lilere ve vekillere soğuk ve karlı kış gününde yakışıksız biçimde polis tarafından tomalardan su sıkıldı, gaz atıldı.
Oysa o kapıya Assubaylar olarak 2013 te ilk biz gitmiştik.
Bir kurmay subaydan makamında , esas duruşunu bozmadan karşılık bile vermeden tekmeleri tokatları yiyen kazık kadar bir astsubay başçavuş için oraya gidip, genelkurmaya, başbakana diklenmiştik.
Bir de o sopayı yiyen o kazık kadar başçavuşun babasını getirip orada hıçkıra hıçkıra konuşturmuştuk.
Bir albayın fiili darp girişimine esas duruşta bekleyip ağzını açmayan, sopayı yiyip odadan çıkan, sonra da biz sahiplenip iş büyüyünce tugay komutanının uzattığı çikolatayı alıp yiyen o Astsubay için en az 3000 kişi o kapıya yığılmıştık.
Yığılmıştık ta;
Haklarımız, başlangıç derecemiz, tazminatlarımız, Astsubay fakültemiz için ise bir kelam olsun söz söylememiştik.
Yani bu Genel başkan söylememiş ve söyletmemişti.
Elimizde 500 pankartla “Assubaya mobbinge, baskıya son “deyip dağılmıştık.
Bunları niye yazdım derseniz.
Bu toplum o 40 bin insanla hiçbir hakkı için ne meclis kapısına gidebildi, ne de başbakanlık kapısına, ne de sırça saraya.
Yapmadık, yapamadık, yaptırılmadık.
Bu gün Türkiye Cumhuriyetinin milli meclisi, anayasal sistemi, milli iradesi sözde başkanlık adı altında bir kişinin eline ve iradesine teslim edilmek üzere.
Bu yeni sistemde, Sayın Erdoğan,
Hem Devlet Başkanı, hem Başbakan, hem Başkomutan, hem de partisinin Genel Başkanı, olacak.
Anayasa mahkemesinin 5/4 üyesini o atayacak.
Parti Genel Başkanı olarak vekil adaylarını o seçecek.Sandıktan çıkardığı adamlarına hükümet edip kabine kuracak.
Güven oyu dahi almadan o kabineyi başkan olarak o yönetecek.
Yargıtayı, sayıştayı, bakanları, rektörleri, ülkedeki her makamı o belirleyip oluşturacak.
İstediği zaman meclisi ve hükümeti fesh edecek.
Denetlenemeyecek. Hesap vermeyecek. Başkomutan olarak savaş ilanı bile yapacak. TSK yı yönetecek.
Böyle uzayıp giden inanılmaz yetki ile donanmış yeni bir başkanlık sistemi.
Tamamen diktatörlük.
Tamamen parti devleti sistemi..
Hani Beşar Esada kızdıkları, hani İnönüye milli şef ve diktatör dedikleri sistemin dah da tek adamlığı.
Türkiye yarım yamalak bu güne getirebildiği demokrasisinde en ağır sınavla karşı karşıya.
15 Temmuzdan sonra ülke ortamı hiç yumuşamadı.
Kaos, terör, hayat pahalılığı, bozulan ekonomi, hiç eksilmedi giderek arttı.
Dolar 20 günde % 10 daha arttı. Bizler o kadar daha açlık sınırı altına geriledik.
Assubay sınıfı, 2014 te kendi iradesi ile ikinci kez aynı başkanını seçerek o sakin sessiz, tüm ülke medyasının haber ve konu aradığı, sıkıntıdan sayfalarına her gün “ Assubaylar ne istiyor “ diye puntolar attıkları o değerli 5 yılı yedi bitirdi.
Astsubay toplumu,
Assubayın neden sadece önüne konulanla yetinen bir basamak toplumu olduğuna dair en güzel örneği, aynı kifayetsiz başkan ve yönetimini bir daha seçerek bir kez daha gösterdi ve son ışığını da İnanılmazca harcadı.
Tüm fırsatlar da artık geçti gitti.
Eğer ki bu Başkanlık anayasası değişikliği teklifi meclisten onay alırsa, artık Assubay hakları diye bir mevzu da, bir daha hiç olmayacak.
Bundan sonra sesini çıkaranlar çalışan olsun, emekli olsun Ohal kararnameleri ile ya ordudan şutlanacak, ya da kodese tıkılacak.
Yerine hemen 4 ayda yetişmiş sözleşmeli yeni Astsubay gelecek.
Şipşak.
Gerekçe Milli dayanışma ruhuna ihanet…….
Milli iradeye saygısızlık, hakaret……….
Bizim bazı aklı evvel arkadaşlarımız bile daha şimdiden sosyal medyadan horozlanıp bize, üstü kapalı tehditler savuruyorlar.
“ Eyyy Milli iradeye, ülke birliğimize ihanet içinde olanlar….. diye.
Oysa o saf aklı almıyor ki, milli iradeden sen 40 yıldır zaten mahrumsun.
Ezilen hep sensin. Dövülen hep sensin. Subayın maaşının yarısını alan hep sensin.
Emekli olup gece bekçiliği yapan da hep sensin.
Sen Assubaysın çünkü…..
Ama, davasına bağlı yıllarını ekmek adaletine adamış, gemisini çoktan yakmış dava ağabeylerine, arkadaşlarına ayar veren de yine sensin.
Çünkü sen assubaysın….
En çok “ vatan “ diye bağırması gereken de sensin.
Gaza gelen, getirilen de sensin.
Sana biçilen rol bu da ondan.
Haklar, nimetler, Darbe yapan subaya,
Dayaklar, açlıklar, yoksulluklar, külfet ve eziyetler “önce vatan diye bağıran kahraman “Halisdemirlere.”
Bakın iyi anlayın….. akılla okuyun, zekice yorumlayın.
Beyin algınızı geliştirin.
Dün onaylanan üç kanun hükmünde kararnamedeki maddelerden birisi aynen şöyle.
Yeni “ast “ tanımı
“TSK da astlar; rütbeli amirler ile rütbesiz sivil amirlerinin verdikleri her emri eksiksiz yerine getirmekten sorumlu askerler dir.”
Yani artık genel Kurmay başkanı da bir ast.
Yani artık emir ve komuta da en üst son makamlar Milli Savunma , İç işleri bakanları ile başkomutan vasıflı yeni devlet başkanında.
Gen kur 4. Sıradaki Komutan artık.
Bu anlamda Assubaylar hak talepleri ile bu taleplerine dair önem ve hassasiyetlerin de artık 4 sıra daha geriye gitmiş durumdalar.
Artık bakana gösteri yapma şansı da Ona da kafa tutma fırsatın artık yok.
Onlar artık senin Komutanların.
Artık siviller fiili komutanlık makamlarına geldiği için Assubay sınıfının çözüm makamlarındaki hassasiyeti ve muhataplığı da dörde bölünmüş, umut kapısı iyice un ufak hale gelmiştir.
Tam yedi kocalı Hürmüz misali.
Benim korkum bu sınıfın uzmanlar gibi tamamen sözleşmeli yapılmasıdır.
Ağırlığımız artmamış azalmıştır.
Aptallık ettik, böbürlenip durduk, iki kanal, iki stüdyo, üç canlı yayın görünce kıçımızdakini Amerikan donu sandık.
Zamana ve imkanlara çok yazık ettik.
Ülke normal iken, sokaklar sessiz, parlamento uykuda yatarken, biz de yattık.
Dikmene gidip dayak yiyen assubaya ağladık.
Abdi İpekçide çay simitle iştigal edip oruç tuttuk.
İki kez devletin hükümetindeki hem başbakanlık makamından hem de Milli savunma bakanından verilen namus sözünün üstüne gidemedik.
Tarihimizdeki en büyük fırsatı kaçırdık.
Bundan sonrası için ışık ne derseniz…..
Biliniz ki,
Gayda kuyusu kadar zifir karanlık.
Umut….. derseniz, O da yılmaz güneyin o unutulmaz filminde kaldı.
2012-2015 çok değerli zamanlardı
O zaman , başarmaya çok az kalmıştı.
Ya şimdi…..
Şimdi ise Hoşça kal.
Saygımla.
Adnan Fuat ÖZDEMİR