Bugün “sıradan bir iç mesele” var burada.
Yakın tarihimizin en kritik, en gerilimli, ama nihayetinde “çözüldü veya bağlandı” sanılan bir sorununun bir veçhesi.
***
Şöyle üç sahnesi var ülkenin:
1. Genelkurmay Başkanı, yeni Cumhurbaşkanı’nın resepsiyonuna gidiyor; yeni Cumhurbaşkanı’nın eşi de başörtülü.
2. Aynı Genelkurmay Başkanı’nın komuta ettiği ordudaki bir asker ise, kendisine tahsis edilmiş lojmana eşini sokamıyor; karısının fotoğrafı başörtülü diye!
***
“Kamusal alanlar”da başörtüsünden yana veya karşı olabilirsiniz.
Meselemiz tam o değil bu yazıda.
Bu yazıdaki meselemiz, buradaki çoğu yazıda olduğu gibi, alttakinin üzerine çullanan kesif ikiyüzlülük!
***
Hakan Astsubay, “savaş süreci” de dahil, resmi terminolojiyle “15 yıldır orduya hizmet ediyor”.
Kendisinin özgür seçimi, hayat arkadaşı, Meral Hanım.
Meral Hanım’ın özgür seçimi, başını örtmek.
Üstelik öğretmenlik de yapıyor Meral Hanım.
Lakin asker kocasının tayin olduğu Ankara’da tahsis edilmiş, esasen “kamuya, millete ait” lojmana, sanki o milletten değilmiş gibi alınmıyor Meral Hanım…
Çünkü lojmanlara giriş için gerekli Akıllı Kart vermiyorlar.
Çünkü başvurudaki fotoğrafı başörtülü olduğu için Akıllı Kart ona yasak…
Çünkü “Baş” Komutanı olan Akıllı Kart Yönergesi 3. Bölüm, 4. Madde, 3. Bend çok akıllı ve diyor ki:
“Çağdaş olmayan, İnkılap Kanunlarına aykırı, siyasi veya dini bir ideolojiyi belirleyen kılık kıyafetle çekilmiş fotoğraflar kullanılamaz ve yüzün tamamı açık olacak, iki kulak ve alın açıkça görülecektir.”
***
Kart akıllı ama alttakileri, mütevazı insanları da aptal yerine koyuyor.
Çünkü “Çağdaş olmayan” diye, bir memur karı kocanın üzerine saygısızca yürürken…
Apoletleriyle, sırmalarıyla yürüyüp Cumhurbaşkanı karı kocanın önünde başını eğerek saygıyla selam veriyor.
Oysa demokratik hukuk devletinde; ayrımcılık yapmayan, imtiyazlar bulunmayan, egemen zümresiz, en azından kanun karşısında eşitlikçi bir cumhuriyette, ikisi de kendince saygıyı hak eder.
Başını örten de örtmeyen de…
Başı örtülü “First lady” olabilen de…
Fotoğrafında başı örtülü diye, bu ayın 17’sinde, başvurusundan 12 gün sonra Akıllı Kart vetosu yiyen de!
Çünkü ister lojman de, ister yönetmeliğin şu maddesinin şu bendi diye tepin…
Nihayetinde, bir kadın, kendilerine, ailesine tahsis edilmiş evine giremiyor!
Zaten ordunun yüzde 70-80’ini oluşturup lojmanların yüzde 30’unda yer bulabilen, o da ikinci sınıf insan sayılıp ikinci, üçüncü sınıf binalara sürülenler olarak!
Mesele bu!
***
Hakan Astsubay şimdi dava açtı.
Kime karşı?
Milli Savunma Bakanlığı’na.
Yani NATO teamüllerine bile aykırı olarak, hem de “askeri vesayet” kalkmışken, Genelkurmay’ın hala bağlı olmadığı, Genelkurmay altında, işleri zaten Genelkurmay emrindeki subaylar tarafından yürütülen “sivil” bakanlık!
Yani fiilen “başörtülü bir kadını evine sokmamak”la suçlanan bir iktidar elementi!
Davacı, Anayasa’ya atfen diyor ki, “Kimse dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz, suçlanamaz”…
Ve o yönetmeliğin de, Akıllı Kart’ın reddiyesinin de iptalini istiyor.
Bakalım “Dini inanç ve kanaat” şampiyonlarından Milli Savunma Bakanlığı bu davada nasıl bir savunma yapacak, bir mahcubiyet mi yoksa bir pişkinlik mi tecelli edecek, adalet diye?
***
Unutmadan söyleyeyim:
Dışarıda, misal ABD’de verilen “Üstün Cesaret Madalyası” ile bu ülkede başkomutanlık dahil, çok şey olabiliyorsun da…
İçeride, canın pahasına aldığın “Üstün Cesaret Madalyası” ile eşini, “baş” komutanları yüzünden bir lojmana dahi sokamıyorsun.
Mesele bir de bu işte!
Şükrü bey yazılarınızı ilgi ile okuyorum bu kadar güzel belge ve bilgi sunmanızdan dolayı da tebrik ediyorum fakat anlamadığım konu siz sürekli olarak Amerikan ordusunda assubay yok subay ve er var bizde o statüdeyiz bizi aldatıyorlar demektesiniz Her devletin ilgili biriminin yasası statüsü hakları farklıdır Nato ordularında birlik yok ki bizim farklılığımızı tartışmak durumunda kalalım bizde assubaylık ayrı bir statüye konmuş haksızlıklar yokmu dünya kadar var bunların düzeltilerik gerçekten orduyu sırtında taşıyan assubayların hak ettiği statü ve haklara kavuşmasını dileyelim sağlayalım esenlikler saygılar sunuyorum
***************
Sayın Mehmet AKALP,
İngilizce “noncommissioned officer” teriminin türkce tercümesi konusunda
Genelkurmay Başkanlarının yapdıkları “tercüme” hilelerini fâş eylediğim
“Asubay Tefrikası -8-“ isimli makâlemize eklediğiniz yukarıdaki kıymetli düşünceleriniz için size teşekkür ederim. Bu yorumunuza cevâb olarak ben Şükrü IRBIK da şunları söylemek isderim.
Türk târihinde ilk düzenli orduyu kurduğumuzu iddia etdiğimiz M.Ö. 209 senesinde,
Mete Han’ın ordusu tek sınıf idi. Orduya “er” olarak giren her asker; kâbiliyeti, celâdeti, aklı ve azmi ile en yüksek rütbelere kadar terfi etmek hakkına sahip idi.
Mete Han’dan sonra târih sahnesinde yer alan türk devletlerinin orduları da tek sınıflı idi.
“Subay ve er” olmak üzere iki sınıflı asker teşkilâtı;
Dünyâyı sömürmek için hazırlık yapan Almanya, Fransa ve İngiltere gibi batılı devletlerde ortaya çıkdı.
1800’lü senelerde “subay” sınıfına ilave olarak “er” sınıfının teşkil edilmesinin gâyesi de
Geri kalmış ülkeleri işgal edecek batılı bu sömürgen devletlerin soylu sınıfının temsilcisi olan subayların yerine ölmesi için “er” sınıfını cepheye sürmek idi.
Subay ve er sınıfına ilave olarak “küçük zâbit” (astsubay) sınıfının bizim ordumuzda teşkil edilmesinin sebebi ise
“Asubay Tefrikası 6-2” ve “Asubay Tefrikası 6-8” isimli makâlemizde ilk elden kaynaklardan aldığım bilgiler ile fâş eylediğim gibi,
31 Mart darbecisi Mahmut Şevket Paşa’nın meclisde, bütün mebusların huzurunda alenen ikrâr etdiği üzere,
Ve dahi
“Asubay Tefrikası 6-2’de ifşâ etdiğim üzere
Başlaması mukadder olan Birinci Cihân Hârbinde zâbitin yerine “erin” ölmesi idi.
Kurnaz subaylarımız, “küçük zâbit” isimini verdikleri bu “ortada sandık” askerlere subayların görevini yapdırdı ve mayın eşşeği gibi cephenin en önüne sürdü. Ve böylece subayın ölmesi gereken yerde, “küçük zâbitân” öldü.
Bugünkü subaylarımız Mete Han’dan, Alpaslan’dan ve ATATÜRK’den daha mı akıllı ki bu kadar çok asker sınıfı teşkil ediyorlar?
Assubaylık bir statüye konmuş, dünya kadar haklıksız var! Bunları düzelterek orduyu sırtında taşıyan assubayları hak etdiği statü ve haklara kavuşduralım” şeklinde ifâde etdiğiniz düşücenize gelince;
Mehmet Bey,
Darbeci subaylarımızın tertip etdiği darbe kânunları ile ite kaka bugünlere gelen “astsubay” sınıfının
Sizin ifâdenizde “hak etdiği statüye kavuşması” bugüne kadar geçen 70 senede mümkün olmadı.
Bundan sonra da hiçbir zaman mümkün olmayacak!..
Çünkü sizin talep etdiğiniz “statü ve haklar”, beyaz subaylarımızın hâkimiyet alanına ve imtiyazına müdahale demekdir. Sizin isdediğiniz hakları, subaylar kendi haklarından kesip size verecekerl. Ve bugün sahip oldukları bu imtiyazları ve hakları subaylarımız, ölseler de astsubaylar ile paylaşmazlar. Bunu da en iyi bilen subaylarımızdır.
Siz, orduyu sırtında taşımaya peşinen rıza gösderirseniz şâyet! Subaylar da orduyu seve seve sizin sırtınızda taşıtırlar. Subaylarımız da ellerinde göt gezdirirler. Sizim canınız, teriniz ve kanınız üzerinden subaylarımız da sizin bu yapdıklarınızı terfi, mevki, makâm, maaş ve 6 çeşit tazminât olarak subaylarımızın kendi ceplerine indirirler.
Mehmet Bey,
Sizin “dünya kadar” dediğiniz haksızlıkların düzeltilmesi ve assubayların hak etdiiği statüyü kazanması teklifi, hayâlden öteye gidemez.
Fakat benim makâlemde benim sözünü etdiğim Amerikan Ordusundaki “subay ve er” olmak üzere iki sınıflı asker teşkilatı, Türk ordularının hepsinde mevcut idi.
Bugün de Amerika ve İngiltere gibi medenî ve çağdaş devletlerde hâlen mevcut.
Astsubay ismini verdikleri “ortada sandık” asker sınıfını tasfiye etmek
Ve tıpkı Türk Ordularında olduğu sınıfsız bir ordu
Ya da
Kânunlarını yukarıdaki makâlemizde verdiğim
Ve dahi
1935 senesinde ATATÜRK’ün “subay ve er” olmak üzere iki sınıflı bir asker teşkilâtı ise gözümüzün önünde ışıldıyor.
Bu ışıltı;
Ya astsubayların gözlerini kamaştıracak ve astsubaylar avunmaya, dilenmeye devam edecek,
Ya da bu ışıltıya hakim olacağız ve hakikâte çevireceğiz!..
Buna da sömürgen subaylarımız değil fakat biz asubaylar karar vereceğiz…05.02.2020.
Saygılarımla
Şükrü IRBIK