Bu makine büyük icat. Yaz yaz anlatamıyorduk.
Askeri servis aracında, ABD’de bir zamanlar siyahları arkaya atan uygulama gibi, önde boş koltuk olsa bile astları arka koltuklara çakan “Otobüste oturma planı”nı tamimini bile yayınlamıştım.
Tabii bunları makul ve gerekli gören de var.
Olabilir; ama o şekilde cumhuriyetçilik sadece lafta olur!
Şimdi terakki var; “Diskriminasyon makinesi” icat oldu.
Diyeceksiniz ki, çok sinir bozucu biçimde, bankalarda da sıra makinesi böyle ayrımlar yapıyor.
Haklısınız. Ama nihayetinde o “kapitalizmin parayı veren düdüğü çalar; daha çok veren daha çok çalar” ve “müşteri sadakati prensibi” uygulaması filan.
Bu makinemiz, “İmtiyazsız, sınıfsız” diye pembeye boyanmış cumhuriyetin en cumhuriyetçi kurumunda olmak bir yana; tamamen sağlık, sıhhat, hastalıkla ilgili!
Yani, “Acil” dışında; hastalığının ne olduğu değil, rütbenin ne olduğu önemli!
Sanki hastalıklar böyle ayrım yapıyormuş gibi (Hoş, bazı hastalıklar daha çok ezilen, hırpalanan insanlara daha özgü tabii).
“Statü hukuku” diye bir icat var; lojmanın çoğunu azınlığa; iyisini üsttekine, kötüsünü alttakine veriyor; kimine hiç vermeyip kimini orduevine dahi sokmuyor; çocukları bir ötekine karıştırmıyor; kimi çocuğu dikenli tellere cansız takıyor.
Tamam, iyi günde hepsi kabul, diyelim! Ama bakın hastanede, hastalıkta, kötü, en kötü günde bile, “makine nizamı”nda, düğme düğme ayırmış sıra alacak askerleri: Subay düğmesi, astsubay düğmesi, uzman, sivil memur düğmesi.
Bu artık sınıf ayrımı bile değil; kan ayrımı, al yuvar ak yuvar¸ trombosit ayrımı; mikrop ayrımı, virüs ayrımı; en temel hakkın ayrımcılığı.
Bir yandan “Biz bir aileyiz” derken…
Ancak otomatik bir makine bundan utanmayabilir!
Belki o bile utanıyordur, ekranı kızardığına göre!