ÇANAKKALE DENİZ MUHAREBESİ
Ufukta, kapkara duman,
içinde birkaç pruva.
Zor seçilmekte dumandan.
Direklerinde, kara duman.
Ne yelken var, ne iman.
Gemiler gelmekte yanan.
Bu kara şeyler mi yaman?
Karaya çıkmadan der aman.!
Rüzgarın faydası yok.
Demir gemiler gelmekte.
Ufukta birkaç pruva,
dumandan zor seçilmekte.
Truva’nın tahta atı, sabırsız,
binlerce yıldır beklemekte.
Boğazın, mart rüzgarı olmuş,
kana susamış, kişnemekte…
1915 Yılı, aylardan mart.
Deniz deli, rüzgar sert.
Göz yaşı, olmuş denize dert.
Deniz, düşmandan daha mert.
Denizde, savaş, koptu kopacak.
Binlerce çocuk, yetim kalacak.
Göz yaşları, sel olup akacak.
Deniz, düşmandan daha mert.
Her damla, başına dert olacak.
Elinden gelse, engel olacak.
Mecburdur, hikmete uyacak.
Deniz, düşmandan daha mert.
Deniz, yutunca masum canları,
sabi ruhlar, olunca kanatlı kuğu.
Yetimlerin, akan gözyaşları olacak,
babasız evlerin, camlarında buğu.
Gün olur, gözler de, camlar da kuru.
Gözyaşı, dönüp dönüp dolaşacak.
Ölümün hüznü, neşeyi arayacak.
Konduğu her yere, hayat verecek.
Her yere, konup konup uçacak.
Elbet bir gün, denize karışacak.
Boğazın, serin derinliklerinde,
cansız yatan, babasını bulacak.
Kavuşmaya, deniz şahit olacak.
Bilinmez ki, hüznü ne olacak.
Belki köpürecek, belki kabaracak,
yalnızlığının acısını, dışa vuracak.
Hüznü, dalga olup, kıyıya vuracak.
Kör, sağır gönüller, fırtına sanacak.
Tarih, akan yetim gözyaşlarını değil,
amirallerin, mazeretlerini yazacak.
Deniz, delirmiş, rüzgar sert.
Elinden gelse engel olacak.
Deniz kadim ,deniz şahit.
Çaresiz hikmete uyacak.
1915 Yılı, aylardan mart.
Deniz deli, rüzgar sert.
Göz yaşı, olmuş denize dert.
Deniz, düşmandan daha mert,
Çanakkale
geçilir, geçilmez.
Amiraller, yazı tura atacak.
Kimin hayatı, kime dert?
Ellerinde bir düzine zırhlı ,
medeniyet, babadan oyuncak.
Kimin umurunda,
denizin altında kim yatacak?
Hesap günü anlayacaklar,
kimin hayatı, kime dert ?
Allah için, tüm zırhlılardan ,
daha değerli, tek bir fert.
Çarpacak, utanmaz yüzlerine,
İlahi adalet, tokat gibi sert.
Göz yaşı, olmuş denize dert.
Deniz, düşmandan daha mert,
Çanakkale
geçilir, geçilmez.
Amiraller, yazı tura atacak.
Deniz saldırısına başlanacak.
Mayınlar, düşmana dert.
Temizlemekle başlanacak.
Bu saldırı için ilk şart.
Gemiler, manevra yapacak.
Önce, uygun yol açılacak.
Boğazın, en geniş yeri;
Erenköy Koyu’ndan başlanacak.
Boğazın, en dar yerine ulaşılıp,
savunma mevzileri, susturulacak.
Boğaz, aşılmaya çalışılacak.
Amirallere göre ;
Her şey, çok kolay olacak.
Gemi sirenleri, bir kez öttü mü,
sanki panflüt, duymuş gibi,
boğazın, ağzı açık kalacak.
Gemiden, dürbünle bakan amiraller;
Kendilerine, soğukkanlı bir biçimde bakan,
bir çift, nazar bocuğuyla karşılaşırlar.
Boğazı, geçip ulaşmak istedikleri ülkenin,
soğuğunu, hisseder ve ürperirler.
Rütbenin sarhoşluğu, konyak gibi dolaşır kanlarında.
Kargadan, rezil olacakları akıllarına bile gelmez.
Cüret ve cesaretin, alevi sönecek.
Sırf, onlar ayılsın diye,
Binlerce can, ebedi uykuya dalacak.
Gece,
yarın kadar,
meçhul ve karanlıktı.
Gece, sisliydi.
Kurt, sürüsü açıkta.
Hava, pusluydu.
Kınalı kuzu, umutluydu.
Kurdun, en sevdiği zaman,
en boş bulunduğu zamandı.
Ne korku var, ne ses, ne seda.
Yüreklerinde, bu can, bu Vatana feda.
O gece feleğin şaşırdığı an
kınalı kuzunun kurdu yediği zamandı.
Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey,
çocuk gibi mutluydu.
Hakkı beyin mahareti;
Nusret’in manası gibi,
Allahın yardımı olacaktı.
Eski dost, o gece düşmandı.
Eski mayınların arasından,
Nazmi Bey’in kılavuzluğunda,
korkusuzca geçerek,
7/8 Mart gece yarısı,
karanlık Liman’a doğru,
yirmi altı deniz mayınını,
bir uçtan bir uca doğru,
Erenköy koyuna,
sessizliğin içine döktüler.
İşte o gün,
feleğin ciğerini söktüler…
Üstünlük zannı ve rütbenin, sarhoşluğuyla,
amirallerin yaptıkları plana göre;
Önce, Boğazın girişini savunan dış bataryalar ,
uzun mesafelerden, ateşle tahrip edilecekti.
Anadolu yakasında, Orhaniye ile Kumkale,
Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir.
Bundan sonra, boğazın içerisindeki,
Anadolu da Kepez ,Rumeli’de Kilitbahir …
İçerde, Nara Burnu’ndaki savunma aşılıp,
Marmara’ya girilerek, vira İstanbul……..
‘Gitmeyin’ dedi Amiral Cardin, yalvardı.
‘Gitmeyin’ dedi, cinnet bile geçirdi.
Dinlemediler, aralarında tek akıllı vardı.
Ona da, deli deyip, evine gönderdiler.
Şom ağızlı Cardin eve yollanacak.
Bütün riskler ortadan kalkacaktı.
Ama inanmak başarının anahtarıysa.
Körü körüne batılca inanmakta kilidiydi.
Zaferi,
Havaların, onlar için iyi gitmesine bağladılar .
Mart rüzgarı, Boğazın içine eserdi bilemediler.
Kendi dumanlarından, hedeflerini zor seçtiler.
Yeterli cephanelerinin, olmasına bağladılar .
Birinin mermisi, öbürünün namlusuna uymadı.
Ön göremediler, kalibrasyon çöplüğüne düştüler.
Türklerin göstereceği zafiyet ve yılgınlığa bağladılar .
Esas burada, hatanın en büyüğüne düştüler.
18 Mart’ta, gemiler,
savaşın, soğuk metal sürüsü.
Metal dişli, aç kurt sürüsü,
sağduyusuz, kuduz sürüsü.
Çelik postlu tam bir düzine.
Üç grupta, savaş düzeninde .
Agememnon, demişler birine,
Truva atı gibi, dorudur diye.
Katmışlar sürünün en önüne.
Laz’ı, Kürt’ü, Çerkez’i,
Türkmen’i, Hüsmen’i ,herkesi.
Türkler, anlamaz mı,
at ne, silah ne?…
1915 in, 18 Mart sabahı.
Neydi, mavinin günahı?
O gün, karaydı bahtı.
Yüzüne, kara çalınacaktı.
Güneş, daha da bedbahtı.
O gün, daha çıkmadan tahtına,
saltanatı, kaptıracaktı dumana.
Keşif uçağından, aldık haberi.
Bozcaada’da, hareketlilik vardı.
Bu, saldırının başlaması demekti.
Saat 10 civarında,
güneş, tam çıkmadan daha tahtına,
ilk zırhlılar, girdiler boğaza, bir biri arkasına.
Düşmanın anlındaki karayı, kıskandıracak kadar,
kara duman çıkaran, uzun menzilli toplarıyla ,
nefretlerini, kusmaya başladılar tabyaların üstüne.
Önce, Çimenlik tabyası , Hamidiye, Çanakkale,
sonra da Mecidiye, Yıldız ve Dardonos’a ….
Amirallerin, bekledikleri savunma zafiyeti,
inceden düşünülmüş, uzun çaba ve emekti.
Talim , terbiyeli imanla dolu, binlerce yürekti.
Tecrübe, uzanıyordu Pirireis’e , Barbaros’a…
Düşmanın, zafiyet beklediği,
Türk savunma komutanlığı,
bilir düşman bu,
yapar, her türlü şeytanlığı.
Sabırla bekler,
seyreyler, düşmandaki aptallığı.
Zırhlılarının, yaklaşması üzerine,
ağır toplarla, tam zamanı gelince,
ateş emrini verir, düşmanın üzerine.
Tabyalar, görünmez ve sağlam.
Hareketli, sahra bataryaları.
Enselerinde, ölümün nefesi,
eser bir oradan, bir buradan.
Mart rüzgarı, Boğazın içine eser.
Saklı, hesaplı Türk bataryaları,
kara dumandan görünmez.
Ateş, nereden gelir bilinmez.
Mehmet, şen çılgınlığa erecek.
Hesapta, yılgınlığa düşecek.
Korkuyu, yüzmeyi ne bilecek?
Bıraksalar, denizde yürüyecek.
Topçu savaşta, piyade boşta.
Mehmet, hırsından çatlamakta.
Soba borusundan, top yapmış.
Bir ucundan, çalı çırpı yakar,
bir ucundan, duman çıkarır.
Düşman ateşini, üstüne çeker.
Korkmak, düşmanın sorunu,
bulmuş, eğlencenin yolunu,
Hoca Nasrettin’in torunu .
Köyden çıkarken sefer çağrısına
dönüp bakmadı bile arkasına.
Korkup yılar mı topların şarkısına.
Çanakkale’nin aynalı çarşısına
türkü yakmış atışmak için çığırır.
Ah şu düşman çıksa bir karşısına.
Beklenmeyen, kusursuz savunma,
şaşırtıcı bir etki yapar, düşman üzerine.
Ortada, bir zafiyet senaryosu vardır ama,
bunu, düşman için Türkler yazmıştır.
Üstünlük zannından, hırslıydılar.
Birer birer yara aldı zırhlılar.
Medeniyet, sandıkları yaraymış,
üstüne kabukmuş, çelik zırhlar.
İlk, İnflexible avlandı sürüden.
İsabet aldı, kaptan köprüsünden.
Tek isabet beklemezken düşman,
15 dakikada, 14 isabet aldı Suffren.
Düşman, hırsından sivilleri vurdu.
Üç bataryamız, etkisiz kaldı, sustu.
Dardonos, Namazgah ve Hamidiye …
Tutuşmuş, yanıyordu Çanakkale.
Sabah güya er meydanına çıkan pehlivandı yiğitti.
Öğlen zırlayıp üstünü başını yırtan çocuk olup gitti.
Ne hastane bıraktı ne sıhhiye çadırı bombalamadık.
Bu ne medeniyet bu ne yiğitlik,mertlik anlayamadık.
Düşman amiralleri, emretti hep bir ağızdan,
yıpranan gemiler, geri dönecekti boğazdan.
Onların yerine, yedekleri çıkacaktı hücuma.
Çıkmak, girmek kadar kolay değildi, Boğazdan.
Mayınlar paralel dizilmişti, boğazın bir ucundan diğer ucuna.
Kıyıda olabilecekleri, hiç kimsenin gelmedi aklının ucuna.
Bouvet zırhlısında, yangın başlamıştı aldığı isabetten.
Toplarının yarısı, kullanılmaz halde, şaşkındı rezaletten.
Dökülen mayınlardan biri, çarptı geminin bir ucuna.
700 canla, gömüldü sulara, amirallerin suçuna.
Gaulois zırhlısı, nafile çabayla, karıştı kurtarma işine.
İsabet alıp, yaralanınca o da kaldı savaş dışına.
Saat 14.00’ten sonra
Irresistable zırhlısı, yan yattı, çarparak bir torpidoya.
Su aldı, hareket edemiyordu, sürüklendi kıyıya.
Geriye çekmek için Ocean zırhlısı gitti, yardımına,
sabah, kararlıydı ikisi de, batıla destan yazmaya .
İki gemi de, akıntıyla sürüklenmeye başladı kıyıya,
ikisinin de kaderi artık kalmıştı, Seyit Onbaşıya.
Seyit Onbaşı,
Rumeli Mecidiye tabyasının erbaşlarından.
Top mermisiyle, uçan kuşu bile vurur.
Attı mı, vurur adamı kaşlarının ortasından.
Yakalar Ocean’ı, dumanlı kara saçlarından.
Ocean, önce dümenine isabet alır, durur.
Üstünlük zannı olup, medeniyetin içini yiyen kurt,
kıyıya doğru sürüklenip, başı boş gezen olmuştur.
Rumeli Mecidiye tabyasında ,
vinci kırık, tek top kalır ayakta.
Mermileri, süremezler namluya.
Niğdeli Ali, şaşkın ümitsiz,
tek yapabildiği, olan bitene şahitlik.
Koca Seyit, dua eder özünde iman.
Hiç kimsenin, ettiği dualara benzemez,
bilir Koca Seyit, Allahın tedbiri, hediyesi iman.
Kuran, baştan kurdu tekrar bozmaz.
Yapıp bozmakla, yücelik olmaz.
İman dilemekten, gayrı dua olmaz.
Defalarca, dediğinden ve dilediğinden emin,
tekrar eder, kendisine hediye edilmiş imanı.
“Ulu ve yüce Allah’tan başka hiçbir güç kuvvet yoktur ki”,
“Ulu ve yüce Allah’tan başka hiçbir güç kuvvet yoktur ki”,
Aşk ile iman etmesi, hiç şüphe yoktur ki,
akıl ve cesaret verir, Koca Seyit’e,
sırtına alması için, 215 okkalık top mermisini. (276 kilo)
Gerisi, Allah’ın hikmetine, hediye ettiği imana,
Türk’ün gücüne, talim terbiyesine kalmıştır.
Hikmet,
Talim terbiye ile isabetin artması.
İman,
Yüce Allah’ın, inanmak hikmetine.
Koca Seyit’in
saygı duymak talim terbiyedeki emeğine.
Niğde’li Ali,
Koca Seyit’in göğsünden ve omzundan gelen,
eklemlerin çatırdama sesini duymaktadır.
Seyit Onbaşı,
bir değil, iki değil, üç kez taşır,
215 okkalık top mermisini . (276 kilo)
Üç kez iner, çıkar merdivenleri.
Son atışta, Oceana ettirir isabeti.
Düşman, düşünür bela kapıdan,
Koca Seyit, düşürür bacadan.
Mermi, içeri girer geminin bacasından
ve geminin kendi cephaneliği de patlar.
Kendi nefretlerini, kendi üzerlerine kusarlar.
Ocean gemisi, başı boş dönerek, kıyıya yaklaşır.
Üstünlük zannı olup ,medeniyetin içini yiyen kurt,
kıyıya doğru sürüklenip, başı boş gezen olur.
Zırhlılar, çayda çıra gibi sürüklenmeye başlar.
Gökyüzü, yanan gemilerin dumanından gözükmez.
Gemilerin alevi, bin bir çeşit, gölge oyunu yapar.
Amirallerin, çok güvendikleri savaş senaryoları,
Hacivat Karagöz oyununa dönmüştür.
Boğazdan çıkmak, girmek kadar kolay değil.
Bovvet’in, batmakta olduğu yerde,
Ocean da bir mayına çarpar.
İki yaralı gemide, Türk topçusunun, ateşi altında.
Gemiler bırakılır, boşaltılarak kendi hallerine.
Çanakkale direnişinin ilk bölümü,
Türk’lerin zaferi ile son bulur.
Yenilmez denilen,
İngiliz ve Fransız donanmaları yenilmiştir.
Çanakkale, geçilememiştir.
Tarihin, bütün sayfaları,
amirallerin, mazeretleri ile dolar.
Ölen binlerce cana, iki satır yer kalır.
Ve tarihe, bir mazeret daha düşerler.
Çanakkale, geçilemez.!
Oysa, Çanakkale’yi geçilmez yapan,
Türklerin Vatan sevgisi ve bağımsız yaşama arzularıdır.
Mazeret,
“Çanakkale, Türklerin elindeyken geçilemez”.olmalıdır.
Çanakkale Zaferi, mazlumun umudu olacaktır.
Sömürgelere, bağımsızlık yolunda ışık olacaktır.
Sömürge milletler, bağımsız olabileceklerini fark edecektir.
Koca Seyit gemiyi değil,
sömürgeci sanayi devrimini, bacadan vurmuştur.
Çanakkale, dünyadaki tüm mazlumların zaferi,
sömürgeci bir devrin battığı yer olacaktır.
Çanakkale geçilir, geçilmez,
yazı tura attılar.
Poseidon kazandı.
Boğazın suları, binlerce can aldı.
Truva’nın tahta atı, sabırsız,
binlerce yıldır beklemekte.
Boğazın, mart rüzgarı olmuş,
kana susamış, kişnemekte.
Umurunda değil,
Çanakkale geçilir, geçilmez.
Bilir Türk’ün Vatan sevgisini.
Kan kokusu, uyandırmış,
şahlanır, denizde gözleri.
Kana susamış, susar ,
küser ,bekler, ümitsiz.
Tüm hevesi, yarım kaldı.
Batılın destanına göre,
canları Poseidon aldı.
Allah’ın, değişmez hikmeti vardır.
Bilineni az, bilinmeyeni daha çoktur.
Bil ki yapıp, bozmakla, yücelik olmaz.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Allah’ın hikmetinden, sual olunmaz.
Niyetini sorma,ahretten önce bilemezsin.
O’nun hikmetidir, sen değiştiremezsin,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Hikmet sahibi, kurup bozmaz,
İradesiz kula, sınav da, sual de olmaz.
Ahrette, sualler boşa çıkar, olmaz.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Bu can, sana boşuna mı verildi?
Suallere, cevap ara, bul diye verildi.
Kolaya kaçma, zoru bul diye verildi.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Akıl sana, hikmet ne, bil, anla diye verildi.
Al kullan, hayır ne, şer ne, bil diye verildi.
Kolayı dilen diye değil, zoru yen diye verildi.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Hikmeti, arayıp buldun mu soracaklar.
Sanma, sırf yaptıklarından soracaklar.
Esas, yapmadıklarından hesap soracaklar.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Akıl sana, Allah’ı bil diye verildi.
O’nun adaletini, kur diye verildi.
Kur ki, nasıl kurdun bakacaklar,
Ahrette ilk, kul hakkını soracaklar.
Zaferin şanı Mehmet’in kul hakkıdır.
Akıl yürüt diyenin, karşısında durulmaz.
Aklını, unut diyenin yanında durulmaz.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Varsa Allahın bir hikmeti ,
Düşün, Mehmet’e hediye edilmiş imanı,
Mustafa’ya bahşedilmiş eşsiz zekayı.
Allahın hikmeti, yeşil sarıklıda aranmaz .
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Boşa çıkarma, Mehmet’in akan kanını..
Yedirme, batılın kölesine, kul hakkını.
Verme kimseye, Çanakkale’nin şanını,
Sen ecdadına inan, kaybetme imanını.
İnsana sunulmuştur, hata da, tövbe de.
Zorluklar karşısında, imanını kaybetme.
Boş yere, kolayı isteme ,batıla amin deme,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
İmanı dile yüce Mevla’dan, zoru aşmaya,
Bundan gayrı, kabul edilecek duan yok.
Başka her şey sınav, yaşanacak, çare yok,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Allahın tedbiri, imanın bekçisi, akıldır.
Hikmet batılda, yeşil sarıklıda aranmaz ,
Batılla çıkılan yolun sonu olmaz,
Sen, ecdadına inan, kaybetme imanını.
Bilirsin düşmez, kalkmaz bir Allah,
Fani insana mahsus kurup, bozmak,
Sen, kolayı bul diye düzen bozulmaz,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Kolaylık, senin aklın imanın.
Bozmak varsa, yücelik olmaz.
Düşüp, kalktığın sana olacak sual,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Emanettir iman, sana da verildi.
Akıl çıkmadıysa, sahip çıkmamak olmaz.
Cahile, uzatma elini, verme kulağını,
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Hurafenin, tarafını tutmakla olamaz.
Unutma, savaşın imanla, kanla kazanıldığını,
Verme batıla, Mehmet’in büyük şanını,
Sen ecdadına inan, kaybetme imanını.
İnsanı, düşmanın kurşunu şehit etmez.
Düşman üzerine, imanla gitmek şehit eder.
Bahşetme batıla, Türk’ün kutlu şanını,
Sen ecdadına inan, kaybetme imanını.
Varsa Allahın bir hikmeti ,
Düşün Mehmet’in hediye edilmiş imanını,
Düşün Mustafa’nın bahşedilmiş zekasını.
Allahın hikmeti, yeşil sarıklıda aranmaz ,
Sen, ecdadına inan, kaybetme imanını.
Zafer de, şan da, Mehmet’in kul hakkı,
Hikmet, yeşil sarıklıda aranmaz,
Boz şeytanın ezberini.
Kuran, baştan kurdu, tekrar bozmaz.
Mehmet ne bilirdi?
Mehmet ne düşünürdü,
ne hayal eder,ne düşlerdi?
Yiğitler gelmiş buraya ardına bakmadan.
Kiminin aslanı doğmuş daha duymadan.
Kimi de gonca yarin koynunda yatmadan.
Elif geçer iki gözlü çeşmenin başından.
Başını eğer zülüflerine saklar gözlerini.
Ağlar kaçar yiğit anası daha bakmadan.
Bu Habil ile Kabilin kavgası değildi.
Kardeş kavgası o rezil günün şafağında
Habil Kabil’i Kabilde Habil’i biliyordu.
Kimin neye hizmet ettiği baştan belliydi.
İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill’
savaştan sonra verdiği bir demeçte:
“İngilizlerin toplam kaybı ölü ve yaralı olarak 61 subay ile erdir”
diyecekti.
Hani güneş batmayan ülkenin sahibiydiler.
Batan binlerce Anzak güneşi onlardan değil miydi.
Savaşa dahil oldular da toplama niye dahil olmadılar.
Ölen 33.665 can kayıp değil miydi.
joe ya propaganda için afişler bastılar.
Avusturalya kıtasının her yerine astılar.
“Baba büyük savaşta ne yaptın “diye
zavallı yetimlerin dilleriyle sordular da.
Dünyayı versen değişmeyecekleri babalarına
“öldüm evladım” dışında cevap bırakmadılar.
Hani demiştiniz ya ilanlarda:
“Savaşa katılmayanlar sizin şanınızı kıskanacak.”
“Bir gün gelecek orada olmayanlar utanacak.”
Hani bu sözlerle kandırarak
Güneş batmayan ülkenin canlarını toplamıştınız ya.
Şimdi orada olanların şanını kıskanmıyor musunuz?
O gün orda olmadığınız için utanmıyor musunuz?
Mehmet öğretti joe ya Vatan sevgisini.
Mehmet ispatladı ona kandırıldığını.
Bu Habil ile kabilin kavgası değildi.
Kardeş kavgası o rezil günün şafağında
Habil Kabili, Kabilde Habil’i biliyordu.
Kimin kime bilerek hizmet ettiği baştan belliydi.
Şeytana hizmet edenler Anzakları kandırmış,
iki kardeş aslanı birbirlerine salmışlardı.
Yerde kanları oluk, oluk birbirine karıştı.
Onlar kan kardeşi bizler kuzen olduk.
Kızıl gerdanlı bir kuş vardır .
Onlarda ismi Robin.
Bizde bazı yerde Türk kuşu ,
bazı yerde kanlı mustafa denir.
Toprak kazarken yanınıza gelir.
Arkadaşlarını arar gibi bakar.
Sanki çık, çık diye öter.
Mehmet’le Joe iki temiz kalpli arkadaş kader dostu……
Asker sırasını biraz yana kaydırarak göçmen kuşlar gibi
kanlı Mustafa olarak uçup gittiler cennete hevesle .
Bilirler ki orda aldatmaca yok.
belki yolda tartışırlar
kim yolu daha iyi biliyor diyerek
Bence Mehmet kazanır.
Vatan sevgisini öğrettiği gibi yolu da öğretir onlara.
ne dersiniz.
Geçme Türkün dayağından gevşetirsin mandalları.
gemileri denizin dibine gönderdik git topla sandalları.
(Son dize malum olduğu üzere…)
Plana göre;
İngilizler Seddülbahir’e,
Fransızlar Alçıtepe’ye.
Anzaklar Arıburnu’na çıkarılacak
ve sonra tüm kuvvet birleşecek Kilitbahire.
Asıl taarruz bu bölgeden yapılırken,
sahte çıkarma olacak Kumkale de
Kumkale Muharebeleri (25-27 Nisan 1915)
Düşman, yalandan karaya çıkar.
İki gün bile durmaz geri kaçar.
Amaç bölmek, amaç oyalamak.
Düşman şerdir çıkartma sahte.
Mehmet erdir savunma gerçek.
Allah,Allah imanla denize koşar.
Amaç savaşmak,amaç kovalamak.
Düşman kahpe çıkartma sahte.
Bu cepheye fazla söze ne gerek.
Mert sandık düşman çıktı kelek.
Yetiş başka yerde var bize gerek.
Düşman kahpe çıkartma sahte.
UYKUSUZLUK
Hasat zamanı
Başaklar sararmış boyunları eğilmiş.
Mehmet’le babası tırpana girişmiş.
Güneş en tepeye erişmiş.
Birden duraksar Mehmet ,
bakar uzaktan gelene.
İnce uzun endamından tanımış.
Elifi gelir testi omuzuna çıkın eline.
Demek ki vakit öğlene erişmiş.
Babası da doğrulunca eli beline.
Mehmet derki
Baba bir rüya gördüm dün gene.
Akla ziyan kanlı bir harbi telaş,
böylesi anca kıyamet gelince.
Anlatır rüyasındaki harbi telaşı.
Şaşkın merakla dinler babası .
Durur derki şaşkınlığı geçince.
Ben balkan gördüm.
Böyle anlatamam harbi telaşı.
Sen hiç savaş görmedin.
nerden aklına yer etti.
Sonra birden Çavuşun sesini duyar Mehmet.
Mehmet kalk nöbet sende.
Mehmet isyan eder içinden
gene aynı rüyaya uyanmıştır.
İstirahat molası bitti ben bu işe ne derim.
Evveli dört gün önceydi ölmezsek
sonrası ne zaman Allah kerim.
Birden bir yüz belirir gözüne yarı uyanık.
Köydeki herkese benzer hayal meyal bulanık.
Tüm köy tek çehre olmuş bakar,
hep bir ağızdan konuşur sesi yanık.
Uyan Mehmet’im yiğidim aslanım uyan!
Olmasın kimse köyde zorlandığını duyan.
Sonra komutanın sözleri gelir aklına birden dirilir. .
Esaslı bir selam çakar çavuşa.
Gerçeğe uyanmıştır Mehmet.
Artık tek dileği Vatan selamete ulaşa.
Seddülbahir Muharebeleri (25 Nisan-9 Ocak 1916)
Gelinlik giymiş kar beyaz Alçıtepe.
Eteğin Seddülbahir de beş yere.
Düşman basmış ayağını iz eder.
Gel Allara boyayım da temizlene.
Serindir Ertuğrul ve Tekke Koyları.
Orda bekler uyuşuk yılan soyları.
Sağına soluna düşman dağılmış .
İşgaldir Morto, İkiz ,Pınariçi Koyları.
Bin dokuz yüz on beş yirmi beş nisan.
Karşılarında var dokuz kat fazla insan.
Seddülbahir deki 26. Alayın 3. Taburu,
otuz iki buçuk saat yerine çaktı gavuru.
10. Bölük I. Takımı ikmâl erlerinden Ezineli Yahya Çavuş’
Emrinde 5 manga asker düşmanla kıyaslasan bir avuç
bombardıman altında akşama kadar sebat ederek
Geçit vermedi düşmana deniz pembe,yerde kan bir karış.
27 nci Piyade Alayı, 3 ncü Tabur 10 ncu
Bölük Çavuşlarından Mustafa Oğlu Mehmet
cephanenin kıt olduğu zamanda
Seddülbahir denen şanlı mekanda
Böyle aslan görülmedi kadim zamanda.
Elindeki tüfek tutukluk yaptığı anda.
Öne çıkar düşmana saldırır taşla.
Düşman korkar sanki ahir zamanda.
Sadece yarım piyade taburu yanında.
Başlatığı süngü taruzu söküp attı gavuru anında.
Kanlıydı Birinci, İkinci ve Üçüncü Kirte.
Kandırılmış gencecik canlar daha körpe.
Acımazlar mı biz vururuz onlar gönderir.
Yeter artık ölmesinler Allah imana getirte
Ey! Allah’ım bilirim adaletin
öte dünyada olacak.
Tek adalet dilerim senden.
Düşman yürür şeytana iman.
Terk etmesin bu canı iman.
Hikmetini sual ettirme.
İmanımı kaybettirme.
KEREVİZDERE VE ZIĞINDERE MUHAREBELERİ
Birinci ve İkinci Kerevizdere ve Zığındere.
Varsın gitsin bu düşmanda zihin nere.
Bin cana bir karış yol aldı çakıldı siperlere.
Bu Vatan ne değerliymiş hatırlattı bizlere.
Akşam olmadan varacaktın Alçı Tepeye.
Denizi pembeye boyadık baksana geriye.
Bıkmadın 8,5 ay süren kanlı muharebeye .
Hiçbir zaman ulaşamayacaksın Alçı Tepeye.
KARA TOPRAK
Ya rab bu ne gün bu ne gece.
Gündüz de karanlık gecede .
Düşman durmaz topçu ateşinde.
Toz duman fayda yok güneşinde.
Gümbür, gümbür dövülür toprak.
Bir yudum suyumuz yok,
gökten yağar kol bacak.
Bırak huzur için de yatsın
bizden dökülen al yaprak .
Hani sen kana susamıştın
neden geri verirsin kara toprak.
Senden geldik sana giderdik gene.
Hani dövdükçe gülerdin yüzümüze.
Doldun gözümüze,nefesimize.
Hainmişsin boğarsın.
Vefasızmışsın kusarsın.
Senden olmaz dost
kara toprak.
Kara toprağın bile sırt çevirdiği
düşmanın küçümsediği,
Mehmet’in iman ve kararlılığı
karşısında
düşmanı bile saygıyla eğilir.
“Son derece ustalıkla sevk ve idare olunan
köşeye kıstırılıp saldıranı , savunma durumuna düşüren
daima korkulacak bir hasım olduğunu ispatlamış.
Kahraman ve azimli bir düşmanla dövüşüyoruz.”
diyerek saygısını ifade eder.
HAYAT UZUN DESTANSA CEPHELERDE
KİMİNE NAKARATIDA OLUR.
ARIBURNU MUHAREBELERİ (25 NİSAN 1915-6 AĞUSTOS 1915)
Şafaktan önce Anzakların orda ne vardı işi.
Bir avuç Türk askerinin kahramanca direnişi.
27. Alay’ın 2nci Taburunun 82’nci Bölüğü.
Anzaklara vakit yoktu taşımaya yaralıyı ölüyü.
Havada karşılaşan mermiler yapışıp da düşmüştü.
Düzeni bozuk dünyanın askerinin düzeni bozulmuştu.
Ecebat’tan gelerek taarruz etti 27’nci Alay hemen.
Tehlikeli biçimde boş kalır Conkbayırı – Kocaçimen.
19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal.
O gün o yıldız benim diye kıskanmış haykırır şimal.
İşte bu anda tehlikeyi sezmiş inisiyatifini kullanarak.
Arıburnu bölgesine müdahale kararı verir derhal.
Hep hızlı ve doğru kararlarla ispatladı dehasını.
Şanlı 57’nci Alayı ve Bir Dağ Topçu Bataryasını,
derhal harekete geçirdi tümenindeki birliklerini.
Kocaçimen Tepesi istikametine vakit geçirmeden.
19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal.
tarihimizin altın sayfalarında yerini alan emri veren şimal.
Allahın bize lütfü ona bahşettiği eşsiz zekaydı .
akılla yaratılan kahramanlıktı başka yok ihtimal .
cephaneleri bittiği için geri çekilmek zorunda kalan
8. Bölük 1. Takım’ın geri çekilen erlerinin önüne çıkarak
tarihimizin altın sayfalarına geçen emirle
“Size ben taarruzu emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar alabilir…”
süngü taktırıp yere yatırdı 8. Bölük 1. Takım’ın erlerini.
Bu hareketiyle savunma konumuna geçirip durdurmuş oldu
Conkbayırı’na tırmanmakta olan Anzakların öncülerini
daha sonra kazanılan vakitle yetişen 57. Alay’ın taburları.
Mustafa Kemal’in “Herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştı.”
dediği taarruz sonucu Mehmet geri püskürtü Anzak birliklerini.
Arıburnu,Maydos,Kabatepe mevki bir derin fundalık.
nerde kuytu varsa kirli çamaşır dolmuş ortalık.
Biraz sonra şehit olacağını bilen Mehmet sayesinde
tarihte eşine az rastlanmaz bir hâdiseye olduk tanık.
can korkusu dünyevi hırs düşmana gerek
şehit olmadan önce dinî hazırlık ederek,
taarruza çıktı, temiz çamaşırlarını giyerek.
Bu ne yüce Vatan aşkı bu ne temiz yürek
Alay Komutanı Şefik Bey telefona sarılarak
“Arkadaşlarımız orada ateş içinde yanıyor
biz daha bekleyecek miyiz?” diyerek.
Tümen Kurmay Başkanı Hulusi Beyden
hareket izni istemişti.
İşte budur yürek.
Temiz çamaşır giymek
Mehmet’e taarruzdan önce
düşmana kaçtıktan sonra gerek.
Ey! kivilerin torunları.
Gezerken eşelemeyin oraları.
Toprak kalkarsa taarruza geçerler.
Birinci hat siperler Anzakların eline geçtiyse de.
Mehmet ördüğü etten duvarla, izin vermedi.
Anzak birliklerinin daha fazla ilerlemesine .
ilk anda ele geçirdikleri siper hattıyla
yetinmek zorunda kaldılar.
Hocadan daha iyi bilemezdik.
Ondan daha iyi niyaz edemezdik.
Ne çok şeyi yanlış bilirmişiz.
Teker,teker çıkar ortaya.
Kandilin ışığıyla
duvara vururdu gölgesi.
Çocuktum büyülerdi beni.
Kocaman bir dev
açmış avucunu niyaz ederdi.
Hacivat Karagözmüş bizim hoca be
Gerçek değilmiş o dev be ya.
Çocukluk anlamazdım.
Niyaz etmek sevaptır ama
bizim hoca niyazda etmezmiş.
İmansız niyaz mı olurmuş.
İman adamın sevincinde olacak,
kederinde ,hasretinde olacak.
İman adamın fikrinde olacak.
İman adamın kendin de olacak.
Adam kendin bulacak.
Kimseye elletmeyeceksin
kirletmeyeceksin imanını.
Hocanın imanı ayran
herkes ona hayran
öte dünya sana
nah olur bayram.
Kendi imanına kendininkine
hayran ol be kızanım.
O zaman görürsün
güzeli,güzelliği.
O zaman kavuşursun be kızanım.
O zaman taktir görürsün.
O zaman hakka hayranlık olur.
O zaman sen onu bilirsin.
O zaman o seni bilir.
Yoksa demez mi sana
sen beni değil
yalanı takip ettin.
Sana kılavuz hediye ettik.
Sen imanı değil
ayran gönüllü imamı takip ettin.
Bu dünyada boş laf dinleyip
öte dünyada hayret mi edeceksin.
Kendini dinleyip,
bu dünyada hayret edip,
çözmeye gayret edeceksin.
Bu çileyi sana sardılar çöz diye.
Çöz ki nasıl çözdün bakacaklar.
Sualde soruda bu.
Öte dünyada bundan soracaklar.
Hocanın çözdüğü dolaştırdığı
kendine be kızanım.
Uysan onunkini kendine dolarsın.
Öte dünya da hayret değil,
bu dünyada hayret edeceksin.
Gayret edeceksin.
O zaman aldanmaz
er yada geç kavuşursun.
Hoca ya hayranlık bitermiş
hem de kanlı bitermiş be kızanım.
Sen hiç bitmeyen hayranlığın
peşinden koşacaksın.
Muhammet’in peşinden koşacaksın be kızanım.
Ümmeti Müslüman takılır İngiliz’in peşine.
Cihat var düşünürsün nerdedir diye.
Rastlarsın gavurun içinde leşine.
Bak bir Allah bilir buraları.
Biz içindeyiz o bizden daha iyi görür.
Her birimizin,hepimizin
gördüğün den daha iyi görür.
Ne olacağını görmeyecek,bilmeyecek
birinin peşinden mi gidilir.
Allahın kelamını ne bırakırsın
gavurun akçesine avuç açmış ellere?
Cahillik işte.
O bakar bize söyler.
Sen açıp baksana.
Kendi gönlünle okusana.
Oku demedi mi?
beni dinle demedi mi?
Eli mi dinle dedi?
Üfürmekle kurşun dökmekle
gelecek olmazmış.
Düşünmekle,bilmekle,
kurşun sıkmakla olurmuş be kızanım.
Karanlığı üzerimize örtmek değil
içim aydınlansın diye
ters yüz olmak varmış .
Herkes kendi kendine
kendi eleğinde be kızanım.
Hayat hiç değişmeseydi.
Hep aynı olsaydı.
Herkes şimdiye peygamber gibi olurdu.
bir gününüz öbürüne benzemesin buyurmadı mı.
Herkesin hayatı,imanı kendine .
Herkesin sınavı suali kendine.
Sınavdan sınamada kaçmak olur mu.
Daha da daha da diyeceksin ki
orada bak ben neleri aştım diye bilecen.
Yoksa bu dünyanın üstüne
öte dünyada ayran içittirirler adama.
Hem de düşman denen
şu domuzunun sütünden.
Bu dünya da her şeyin cetveli insan be kızanım.
Hem de her adamın boyu ayrı cetvel.
Bakacaklar kim daha iyi ölçtü diye.
Sen senin kini kendin taksim edeceksin ki
kendi doğrunu kendin ölçesin.
Yoksa ne sınava ne suale inanmak olur.
Cevap aramak boşa
iman boşa çıkar.
Yoksa hediyedir der miydi imana.
Alın birbirinizden suretini
sualde soruda bir derdi be kızanım.
Aha önünde hayat vardı.
Gerçek imanına koşmadın.
Şimdi aslını buldun.
Vakit yok be kızanım.
Ey yüce Allah’ım sen büyüksün.
Neler düşündürdün şu garibe.
Şahadeti boşuna vermemişsin.
Anladık bu sipere.
Sen,sen ol be Deliormanlı.
Bir daha inanma
gavurun akçesine avuç açanlara.
İngiliz’e iman sevap mı getirir?
Hocanın elinde kandil
peşi sıra karanlığa gidermişiz.
Niyazı da yalanmış imanı da.
Bize de amin dedirtti ya.
Ölmezde sağ kalırsam
namussuzum dedirtmezsem aman.
Bana da Deliormanlı demesinler.
Ne çok şeyi yanlış bilir misiz.
Teker, teker çıkar ortaya.
Neyi ümit etmeliymişiz.
Neyi ümit ettirdi bize.
Allah onun için sadece
müminin içinde bulduğu
faydalanılacak bir şeymiş.
“Hocanın doğrusu doğru olsaydı
düşman eğri olmazdı.” Be kızanım .
Doğru değnek değilmiş be kızanım.
Doğru adamı insan yapan şeymiş.
Beni büyüten, hür yapan,
Hürriyetime, kavuşturanmış.
Gerçek iman
elinde kandil karanlığa götüren hocanın imansızlığı değil.
Kendisi parlayan Mustafa Kemalin Allaha imanıymış.
ŞEHİTMİLER ACABA
Anafartalar cephesinde
dün düşman kovaladık uçuruma.
Tam geldik ucuna.
Hızını alamadı bizden bir kaç fukara.
Aşağı düşmanla beraber onlarda.
Acaba onlarda şehit mi ola
Çıkarsam siperden kafa.
Düşman vururlar anında
intihar ederim cehenneme.
Taarruza geçerken vurulsam aynı
ulaşırım şahadete.
Her şey ne kadar bağlı niyete.
Yerin adamı çekmesi Allahın hikmeti.
Uymazsan ölürsün uyarsan yürürsün.
Günahkar olursun yazılana uymasan.
Hikmete bilerek uymazsan
canına kıyar cehennemlik olursun.
Ne kadar önemli hikmet.
Hiç birinde yoktu ki atlamaya niyet.
Dengemi kaybedersem ulaşırım şahadete.
Savaştan bıktım diye atlarsam cehenneme.
Şehit sayılacaklar baktın mı niyete.
Şehittirler her halükarda.
Aman niyete de hikmete de dikkat edeceksin demek ki
Albay Mustafa Kemal Anafartalar Grubu Komutanı
Şafakta Türk süngü taarruzu ile 10 Ağustos sabahı
Conkbayırı’nda tutunmayı başardığı noktalardan
sökülüp attı İngiliz kuvvetlerini
Albay Mustafa Kemal’in göğsüne bir şarapnel misketi isabet etmiştir.
Albay Mustafa Kemal’in cebinde bulunan saati parçalamış,
ancak kendisine bir zarar vermemiştir.
Arıburnu bölgesinde mevzi muharebeleri şeklinde devam eden çarpışmalar, 20 Aralık 1915 tarihinde Anzakların bölgeyi tahliyesi ile son bulmuştur.
Conkbayırı – Kocaçimen Tepesi silsilesi.
Sabah olup bitince altı Ağustos 1915 gecesi.
Yoğun topçu ateşiyle dövülür Kanlısırttepesi.
Hazırlık sağlam siperler sağlam moral sağlam…
Etraf toz duman dert soluk alabilme meselesi..
Toprak sabırsız toprak aç benden geldiniz bana.
Toz toprak her şeyi kaplar. saldırır ölmemiş cana.
Sel olup akacak hürriyet aşkının çilesi.
Görünmez dertler var Mehmet’in çilesi.
Düşman bizi görür tepede hareketsiz tek sıra.
Anca tepeden yarıya inersek oluruz ara sıra.
Allah, Allah diye bağırırız hep bir gırtlaktan.
Düşmana dert Türk’e neşe olup akarız .
Farkımız yok sırtı aşan sisli buluttan.
Düşman, çıkar yerde hep bir çatlaktan.
Yukarıdan benzer karınca yuvasına
Hemen dağılır benzer çil yavrusuna.
Atış zor hareketli seyrek düşmana.
Bu nasıl adalet kaldık çapraz ateş arasına.
Ufka doğru ateş eden bizi vurur.
Biz kaldık seyrek karınca yuvasına.
Kınalı kuzu güç bulur güvenir imanına.
Vurulup düşse de son bir gayret dikilir.
Eten duvar olur arkadaki kardeşine.
Akıl ermez Kanlısırt ve Conkbayırı savaşına.
Anafartalar Çıkarması, Anafartalar ve Conkbayırı Muharebeleri (6 Ağustos-20 Aralık 1915)
BİRİNCİ ANAFARTALAR,KİREÇTEPE,İKİNCİ ANAFARTALAR,VE BOMBATEPE MUHAREBELERİ
Anafartalar sarı çorak toprak olmaz hamuru.
Oluk,oluk kan döküldü şimdi kiremit çamuru
Kan aktıkça ortaya çıkar medeniyetin kamburu.
Düşmanın hallerine çalar feleğin zilli tamburu.
Şafak söktü bu can bıktı bitiremedik insan selini.
Ben bırakamam Vatan aşkı bozamam yeminimi.
Azrail kıskanıp küsecek burada unutacak beni.
Ya Rab al bu canımı bunca cana kıydırma beni.
Bolayır berzahında bulunan
7’nci ve 12’nci Tümenler.
Anafartalar Grubu Komutanlığı
kurulup bölgeye sevk edildiler.
19’uncu Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemal
Anafartalar Grubu Komutanlığına atandı.
9 Ağustos sabahı 12’nci Tümen Mestantepe,
7’nci Tümen ise Damakçılık Bayırı istikametinde
Türkler taarruza başladı.
Allahın selametiyle
Mehmet’in kanı canı emeğiyle.
İki gün sürdü Vatandı yevmiye.
Düşman ayağına bulaşmış
cıvık kanlı çamur
çekildi yoktu daha ilerisi.
Başka toprak yoktu
ona yalandı gerisi.
Düşmanı kovarız kapıdan
o gelir gene bacadan.
Kapıyı bacayı sıvarız kireçle
engel olacak mendabur
taarruza geçer Kireçtepeye.
15-17 Ağustos 1915 sonuç nafile.
Tekrar döner sağ kalan kafile,
Anafartalar bölgesinin orta kesimine,
karaya çıkıp basıp kirlettiği sahile.
21 Ağustos 1915’te saat 15:30’da
İsmailoğlu Tepeleri ile
Yusufçuk Tepe hattı hedefte.
Asıl düşman ilerleme hattı güneyde .
Albay Mustafa Kemal
durdurmuştu düşmanı derhal
11’inci Süvari Alayını taarruza sevk etmesiyle .
ACABA
Ertesi gün22 Ağustos sabahı
taarruzlarını sürdürmek isteyen İngilizler,
İkinci Anafartalar Muharebesi olarak anılan
muharebede ağır zayiat vererek
mevzilerine geri çekilmek zorunda kaldılar.
İngilizler bir kez daha taarruz çıktı cepheye
son kez 27 Ağustos 1915’te Bombatepe’ye .
Başaramadılar ulaşmaya hedeflerine;
çakıldılar kaldılar siperlerine
20 Aralık 1915’e kadar savaş
döndü mevzi muharebeleri şekline.
Siper dedikleri uzun mezar çukuru
Hep bildik ölür çukura gireriz.
Şimdi çukurdan çıkar ölüme gideriz.
Bir garip iştir şahadettir şükürü.
Şaşma Vatan aşkından ötürü.
ÇANAKKALE VE ÜMMETİ MÜSLÜMAN
İtilaf Kuvvetlerinin Gelibolu’yu Tahliye Etmeleri (8 Aralık 1915 – 9 Ocak 1916)
En güçlü ve modern silahlarla donanmış
İngiliz ve Fransız ordusu yenilmez
karşısında hiçbir ordunun duramaz zannedilmekte,
İşte böyle bir ordunun,
Balkanlarda öldü zannedilen bir ordu karşısında
büyük bir mağlubiyete uğraması,
şan ve şerefinin ayaklar altına alması demekti.
MEHMET
Dünyanın bir türlü baş edemediği emperyalizme
SENDEN OLMAZ KİMSEYE KADER.
DUR ARTIK BURAYA KADAR
DİYE HAYKIRMANIN ONURUNU YAŞAMIŞ,
BİZLERE ŞANINI ,MAZLUMLARA UMUDU
MİRAS BIRAKMIŞTIR.
Çanakkale Zaferi, Mazlumun umudu olacak.
Sömürgelere bağımsızlık yolunda ışık olacak.
Sömürge milletler, bağımsız olabileceklerini fark edecektir.
Zafer kazanılmasaydı,
bu gün Türk Devleti muhtemel olarak var olamazdı.
Çanakkale savunması;
İstanbul’un savunulması demekti.
Sonuç olarak,
İstanbul tekrar fetih edilmişti.
ECDADINA DA MİLLİYETİNE DE SAHİP OL!
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ANISINA
Düşmanın kalmadı uğraşmaya ,
ne tahammülü ne takati.
8-20 Aralık 1915’te Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini,
28 Aralık 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında da
Seddülbahir bölgesini sessizce tahliye etti.
Haysiyetlerini arkada bırakıp, sessizce kaçıp gitmek zorunda kaldılar.
Arsız gibi geldiler hırsız gibi gittiler.
Dr Özgür EKER
16.12.2015
—————0—————-
Savaşı kötü barışı iyi kabul ediyorsak eğer.
Barış araçlarından,yollarından daha çok
savaş silahları yöntemleri üretiyorken
iyi yada kötü olduğumuz konusunda
biz insanoğluna söz hakkı düşmez.
Dr Özgür EKER
Var yoktan var olduysa
önce yok var demektir.
Yok vardan yok olduysa
önce var,var demektir.
Varın var olabilmesi için varlık mı olması gerekir.
Var varlıktan öte olmasa sevgi nefret ne demektir.
Yokluğun var olabilmesi için varlık olmaması mı gerekir.
Yokluk varlığın olmamasından öte olmasa karanlık ne demektir.
Sevgi nefret ve karanlığın var olabilmesi için en az bir irade
iradenin var olabilmesi için bir varlık var olması gerektir.
Karanlığın var olabilmesi için bir varlığın var, bir varın yok olması gerekir
Demek ki varda yokta bir hikmet var.
Varlıktan,varlığın varlığından yokluğundan öte.
Varlığın varlığında bir var var varlıktan öte.
Var olan varlık,aynı anda iki yerde var olamıyorsa,
var olan varlığın,var oluşunda bir sınır var,
var olan varlık, o sınırın içinde var demektir.
Var olan varlığın bir sınırı varsa varda bir yer var demektir.
Var bir yerde var olduğuna
iki var aynı yerde var olamadığına göre
varın içinde yokta var, var o yokta var demektir.
Demek ki
varın var olabileceği kadar yok gerektir.
Varın sınırı varken yokluğun içinde ise,
mekanda varlıkta var ise,
mekanında sınırı var demektir.
İki var aynı yerde olamadığına göre,
o sınır varın var olabileceği her yerde demektir.
Halbuki aynı yerde
Var yoksa yok var.
Yok varsa var yok.
Yok yoksa var var.
Var varsa yok yok demektir.
Ama
varın var olabileceği kadar yok gerekse,
yok olmasa varda olamaz demektir.
Yok yok olursa var var değil yok olur demektir.
Varın var olabileceği kadar yok gerekse,
yok var olursa yok yok değil varda gene var demektir..
Bu da yok vardan önce demektir.
Var yer değiştirirse
var olduğu yerde yok,
yok olduğu yerde var olacak demektir.
Var var olduğu yerde vardı,
şimdi var yok olduğu yerde var.
Yani şimdiki halde
Yok olduğu yer var olduğu yer,
var olduğu yer yok olduğu yer demektir.
Varın var olmak için var olacak kadar yere ihtiyacı varsa,
iki var aynı yerde aynı zaman da olamadığına göre,
yok aynı zaman da iki yerde olamıyor demektir.
öyleyse,yok hep aynı yerde yok demektir.
Buda yokta bir mekan var demektir.
Varın var olabilecek kadar mekana ihtiyacı varsa.
Var olan varlığın sınırı varsa,
varlığın var oluşunun da bir sınır var demektir.
Mekan denilen varlığın var olabilmesi için gereken var,
varlığın var olduğundan daha çok vardır.
Öyleyse mekan da vardan önce var demektir.
Varın var olabilmesi için mekan gerekse
vara mekan olan bir var var demektir.
Yani mekan var demektir.
O zaman mekan hem varda var hem yokta var demektir.
yani
yok yok olmak için vara ihtiyacı yokken
varın var olmak için yokta var olabileceği kadar mekana ihtiyacı var demektir.
Bu da yok vardan önce demektir.
Yok vardan önce ise arada bir zaman var demektir.
Peki yok yoksa içinde mekan var,var var ne demektir?
Yok, yok olursa yok mu olur?
Yoksa!
Yok, yok olursa var mı olur?
Demek ki yok başlangıç demektir.
Yok yok olunca yok mekan oldu,
yok mekan olunca var var olabileceği kadar mekan buldu demektir.
Öyleyse bütün bunlar zaman var demek,
zamanında başı sonu var demektir.
Şu anda şuana kadar geçen zamanın sınırı demektir.
Öyleyse şu andan sonra gelen zamanda var demektir.
O zaman var olmadan var olan şey var demek olur.
O zaman yoktan var olan şey var demektir.
O zaman zamanın bir sonu var demektir ki,
zaman baştaki yoktan sürekli var olan bir var olmasın.
Yoksa zamandan başka bir zaman olurdu ki
yok başlangıç değil zamanın sürekli var olduğu başlangıçlar olurdu.
Yok artık yok,var artık var olduğuna
artık yoktan da var,vardanda yok olmadığına göre.(1)
Demek ki yok başlangıç demektir.
Üstelik yokta bir mekan varken,
mekanda,varlıkta,zamanda varda varsa ve var varsa,
evrende yok diye bir şey yok demektir.
İki var aynı anda aynı yerde var olamıyorsa
varın var olamayacağı bir yer var demektir.
Ve bir var aynı anda iki yerde olamıyorsa
varın var olamayacağı gene bir yer var
Her iki durumda da varın var olamayacağı bir zaman var demektir.
öyleyse
Zamanın varlığın ve mekanın varlığının varoluşun da
ortak bir var ve varoluş var demektir.
varın var olabileceği yer sınırlı ve varın var olamayacağı yer var ,
buda zaman denen var var,ihtimal(2) denen var sınırlı demektir.
Demek ki yok başlangıç demektir.
Demek ki mekan,varlık ve zamanın var olduğu varda varlıktan öte bir şey var demektir.
Yok,mekanın,varlığın ve zamanın başı ise zamandan önce bir var var demektir.
Ve mekan,varlık ve zamanın yok olduğu başlangıç yokta yoktan öte bir şey var demektir.
Varda varlıktan öte var var yokta yoktan öte bir yokluk var demektir.
Demek ki vardan da yoktan da öte bir var vardır.
O ki vardan da yoktan da öte ,var ve yok ondan ötürü.
Var var olmasa var varlığını nasıl bilecek,
yok yok olmasa var yokun yokluğunu nasıl bilecek.
Öyleyse varlığın bilebildiği var ve yoktan öte,
bilebileceği vardan ve yoktan öte var vardır.
Demek ki var yok sen anla diye kelime,
var dediğimiz var; mekan,varlık,zaman ve cüzi irade demektir..
Varı var,yoğu yok,varı yok,yoğu var yapan var olan külli irade,
anlayabileceğimizden anlayamayacağımız kadar öte demektir .
O ki vardan da yoktan da öte ,var ve yok onda ve ondan ötürü.
Kibir diye bir var vardır ki var olan bir varlıktan ötürü,
her şeye aklının ermediğine aklının ermemesinden ötürü.
Demek ki var olan varın varlılığını var eden var,
vardan da yoktan da öte,var ve yok onda ve ondan ötürü.
“Yapıp bozmakla yücelik olmaz ,
kuran baştan kurdu tekrar bozmaz” ondan ötürü
Dr ÖZGÜR EKER 11.04.2016
Kaynak:
http://www.ozgureker.com.tr/MEHMETiN-D%C3%9C%C5%9E%C3%9C/