Tevfik DİKER
Rotahaber
“Askerlikte rütbe, hiyerarşik bir zincirdir.
Rütbe, görevlerin ifasında kolaylık sağlamak için ihdas edilmesine rağmen bunu hezeyanlarına, kişisel hırslarına kullanan adeta’küçük dağları ben yarattım ben olmazsam TSK olmaz, ben ağayım sen marabasın‘ düşüncesinde olan, özetle padişah olunca önce babasını asan zihniyetteki bazı zavallıların varlığını hepimiz biliyoruz!
Bu haddini bilmezler rütbeleri ile her türlü taşkınlığı, hukuksuzluğu, hazımsızlığı, terbiyesizliği yapabileceklerini sanıyorlar.
Bunun neticesinde birçok kişinin moral motivasyonu bozularak, hizmet verimliliği düşüyor.
Bu olumsuzluklar sosyal yaşama etki ediyor.
Hatta intiharlara ve cinnete kadar ulaşabiliyor.
Tüm bunları niçin yazıyorum?
Sivil iş hayatında MOBBİNG denilen “Bir grup insanın bir kimseye ve başka bir gruba sosyal kabadayılık olarak değerlendirilen ruhsal taciz veya psikolojik terör estirmesi” tüm dünyanın gündeminde suç olarak değerlendirilirken, daha ağır olanlar orduda yaşanıyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor!
Bu insanlık suçunu hiç kimse “Disiplin” kılıfına sokmaya haklı göstermeye çalışmamalıdır.
Ordunun olmazsa olmazı disiplinin tarifinde “astın ve üstün hukukuna riayet” ilkesi olmasına rağmen “ne yazık ki!” yasalardaki yetkileri aşan, keyfi davranan, astlarını duygusuz birer eşya gözü ile gören kimi üst ve komutanlar intiharlara, cinnetlere neden olmakta, hiç bir değerin geri getiremeyeceği canlar kara toprağa teslim edilmekte, eşler dul, evlatlar öksüz, ana babalar evlatsız kalmakta, ayrılıkları yüreklerimizde bir kor olarak dağlamaktadır.
Adana’da 22 yaşında bir genç astsubayındenetlemede görevi bilgi ve tecrübesini astlarına aktarmak olan ve bunun için bir öğretmenden üç misli fazla maaş alan öğretmen albayın hakareti sonucu intihar etmesiüzerine yapılan soruşturma ne yazık ki bizlerle paylaşılmadı.
Çünkü, giden gittiği, ateş düştüğü yeri yaktığı ile kaldı.
Herkes insanca davranışı hak etmektedir.
Suç varsa ancak yasada belirtilen cezanın hakim tarafından verilmesini, kimsenin hak etmediği davranışı, sözleri duyarak geleceğini, mecburiyetini, baskıları düşünerek “lanet ederek!” kabullenmesini bekleyemezsiniz.
Serkan astsubayın intiharı unutulmadan nice intiharlar ve cinnetler yaşandı.
Bir yazımda;
Sayın Genelkurmay Başkanımdan istirham ediyorum, bu intihar orduda ne ilktir ne de son olacaktır.
Kendisinde astlarına hakaret etme hakkını görenler için uyarı ve yasal işlemleri yaptırınız. Kurmaylarınıza bu konuda tezler hazırlamalarını emredin; askerliğin olmazsa olmaz kuralı disiplinden taviz vermeden ama astın ve üstün hukukuna riayet ederek insani duyguların ön plana çıkmasını sağlayacak tedbirler alınmasını, psikolojik travmaların önlenmesini ve acıların tekrar yaşanmamasını sağlayınız diye yazmıştım;
Ama ne yazık ki intiharlar devam ediyor.
Bir insan tırnağını biraz derin kesse canı yanar.
Peki bir insan canına nasıl kıyar?
Bir hafta önce İstanbul’da arkadaşları tarafından hayat dolu neşeli olarak tanımlanan Asb. Abdullah AKÇA canına kıydı.
NEDEN?
Bunun yanıtını Genelkurmay ve kuvvet komutanları bulup, gereğini yapmalıdır.
Size bir olay daha aktaracağım;
Edirne’de Bülent Özyurt isimli sivil giyimli bir binbaşı “yasalara aykırı olmasına rağmen” sakallı bir sivil misafirini Söğütlük Gazinosuna getirmiş.
Kimlik soran ve sakalla tesislere girmenin yasak olduğunu belirten erlerin ikazını küfürle karşılayıp nizamiyeden girmiştir.
Nöbetçi astsubayın uyarılması üzerine durum nöbetçi astsubay tarafından sosyal tesisler amirine bildirilmiş sosyal tesisler amiri kibar bir şekilde kendisini uyarınca uyarıya tehditlerle yanıt vermiş, amirin üzerine yürümüş, yumruk atmaya teşebbüs ederek küfretmiştir.
Misafirin gidelim uyarısı üzerine “
Tekrar geleceğim ve size soracağım.
Ben binbaşıyım, bunu unutmayın” diyerek tehditlerini sürdürmüş.
Olay Tugay Nöbetçi Amirine ve Nöbetçi Amiri tarafından da merkez komutanlığına bildirilmiştir.
Bu kişi tekrar saat 23.30 sularında gelerek bu kez nöbetçi astsubayına “Bu millet, bu devlet bizim.
Astsubayların değil!
Bana kimlik soramazsınız.
Misafirime karışamazsınız.
Siz kimsiniz?
Ben binbaşıyım.
Size bunun hesabını soracağım.
Bunu unutma!” diyerek tehditler savurmuş.
Merkez Komutanlığı ekibini görünce ayrılmış, ormanlık alana doğru gitmiş. Oradan el kol hareketleri ile tehditlerini sürdürmüş.
Ardından gece yarısına kadar müteaddit kere telefonlarla astsubayları tehdit etmeye devam ederek, onların ev adreslerini öğrenmeye çalışmıştır.
Siz şimdi bu görevlilerin psikolojilerini düşünebilir misiniz?
Kendinizi onların yerine koyar mısınız?
Peki bu görevliler İç Hizmet Yasası’na göre karakol ve karakol nöbetçisi sıfatı ile yasanın verdiği yetkiye dayanarak bu kişiyi yakalama yetkilerini kullanmış olsalardı “aferin, görevinizi yaptınız” diye tebrik mi edileceklerdi, yoksa başlarına bela mı alacaklardı?
Bunu yapan binbaşı değil de bir astsubay olsaydı muhtemelen şu an cezaevinde olurdu.
Peki, bu kendini bilmez, rütbesinin sorumluluğunu taşımaktan aciz bu kişinin davranışlarına ne işlem yapılmıştır?
Bunun yanıtını bekliyor ve bu tür davranışların son bulmasını umuyoruz.
Takipçisiyiz!…”
***
Yukarıdaki yazı https://www.emekliassubaylar.org’da Ersen Gürpınar imzalı” Kendini padişah sananlar!” başlıklı bir yazıdır.
Bu yazıya dikkatimi çekmeme sebep olan Osman Ada’ya teşekkürler.
Çünkü yazıdaki iddialar çok önemli.
İddialar TSK ve dolayısıyla milli güvenliğimizle yakından ilgili.
TSK’da bu gibi sorunlar vakit kaybetmeden hemen çözüme kavuşmalıdır.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve Kuvvet Komutanları bu gibi sorunların çözümü için özel projeler devreye sokmalıdırlar.
Kabul ederse bu yazım Genelkurmay Başkanı Org. Özel’e bir özel mesajdır.
TSK’daki astsubay intiharlarının sebepleri araştırılmalıdır.
Genelkurmay Başkanı olduğu günden bu yana kısa zamanda her gün bir yeni uygulamayla gönüllerde taht kuran Org. Özel’in bu sorunun da üstesinden geleceğine dair olan güvenim sonsuzdur.
***
Bülent Özyurt Binbaşıya “Mahkeme kadıya mülk değil.” Atasözünü ve CHAMFORD’un “İnsancıl olmayan, haklı olamaz.” Veciz sözünü hatırlatırım.
Tevfik DİKER / Rotahaber
tevfikdiker@gmail.com
Değerli Büyüğüm;
İki gün önce geçirdiğim ve beni halsiz bırakan küçük bir operasyona rağmen, bu tarihi günü kaçırmamak adına, oradaydım. Doğrusu, sayı oldukça kalabalıktı ve İstiklal’de ses getiren bir eylem oldu. Zaman zaman çevreden destek veren alkış, zafer işareti vs. gibi izlenimlerim de oldu. Emniyet’in, tahrik edici sloganlardan, özellikle Başbakan aleyhinde sloganlardan kaçınılması uyarısı şık değildi, bunun anlamı “bu ülkeye bu kadar demokrasi”dir. Yürüyüş izni olmaması nedeniyle de Taksim’e doğru değil, Tünel’e doğru hareket edildi ve olaysız dağılındı.
Bu eylem, tarihe geçecek önemdedir. Hem GenKur’a, hem hükümete gerekli mesajlar verilmiştir, 5 Mart’ta Ankara’da başlayacağı ifade edilen ölüm orucunun kimse zarar görmeden nihayete ermesini, kibrin sona ermesini ve haklarımızın teslimini bekliyoruz.
Bu vesileyle Başkan’a anneciğinin vefatından dolayı başsağlığı, müteveffaya cennet mekan diliyorum.
Değerli büyüğüm, bugün bizi İstiklal caddesinde görenler göz bebeğimiz ordunun en önemli elemanları assubaylara yapılan hukuksuzluğun bir kısmını bile duyunca kabullenememiştir. Dünyada kendi personeline ön yargılarla bu kadar büyük haksızlık yapan başka kurum olamaz. Bizleri sokaklara döken ölüm orucuna mecbur edenlerin biraz duygusu varsa utanırlar ve buna çözüm üretirler.
İstanbul’da sadece basın açıklaması olduğu için çevre illerden binlerce kişi katıldı tüm teşkilat Ankara’daki büyük eyleme hazırlanıyor.
Gönlümüz, bir tek arkadaşımızın burnunun kanamasına razı değildir hepimizin gönlü,aklı,vicdanı bu eylemlere kilitlenmiştir. Sağduyunun hakim olacağını düşünüyoruz eylemlerin adalet ve huzur getirmesini diliyoruz.
NOT. Mücadelede kişisel hesaplarla kendine rol biçenler değerlendirmelerine dikkat etsinler teşvik yerine suçlamalarda bulunması birliğimize ve mücadelemize zarar verdiği gibi bu onların haddi olamaz. Saygılarımla.