Assubaylık mesleğinin abide isimlerinden ilkiydi Ethem bey (Çerkez Ethem tabirini kullanmayacağım, zira İsmet İnönü’nün atfettiği bir lakaptı. Ethem bey asla o lakabı sevmedi). Şurası kesindir ki Ethem bey’e ‘Çerkez‘ lakabını takan İsmet İnönü’dür. Kendisine sorulduğunda bunu ‘övgü‘ olarak kullandığını söyler ama Ethem bey öyle anılmaktan rahatsızdır. “Hepimiz Osmanlı’ydık… Eğer milliyet ve ırk tefriki yapılmaya kalkışılsaydı bu vatanda seceresi karışmamış kim kalırdı?” demişti çevresindekilere.
Ta ilkokul öğrenimimizde tarih kitaplarımızda,istiklal savaşımızı batı anadoluda ilk başlatan milli kahramanımız Ethem beyin yunanlılara ilhak ederek kaçtığı yani hain olduğu yazmakta idi. Böyle bir kahramanın hain olabileceğini düşünebilirmisiniz? Gerçekten yunan ordusuna katılarak ülkesine ihanet etmişmiydi? Bunun cevabını vermeden önce Ethem beyi yakından tanıyalım ve istiklal savaşının başlangıç ve seyrini kısaca gözden geçirelim.
Ethem Bey Türk Kurtuluş Savaşı’nda Kuvayı Milliye döneminin çetecilerindendir. 1885 yılında Bandırma’da doğdu. Rus katliamından kaçarak Osmanlıya sığınan Bandırma’nın Emre köyüne yerleşmiş Sapşığ Çerkez oymağından, Ali Bey’in beş oğlunun en küçüğüydü. Ağabeyleri, İlyas ve Nuri beyler, Rum eşkiyalarıyla çarpışırken şehit olmuşlar, Reşet ve Tevfik beyler de 1901 ve 1902 yıllarında Harbiye’yi bitirerek subay çıkmışlardı. Reşit Bey çeşitli cephelerde çarpıştı. 1919’da Meclisi Mebusan’a Saruhan Milletvekili olarak katıldı. Oradan Birinci TBMM’ye geçti.
Ethem Bey’se, evinden kaçarak Bakırköy Süvari Küçük Zabit (Assubay) Mektebi’ne girdi. Balkan Savaşı’nda Bulgar cephesinde yaralandı. Kıdem zammı ve madalya aldı. I. Dünya Savaşı’nda Eşref Kuşçubaşı’nın yönettiği Pan Turanist Teşkilatı Mahsusa ile birlikte İran, Afganistan ve Irak’a yapılan akınlara katıldı. Yaralanarak savaş sonunda köyüne çekildi. 1919- 1920 tarihleri arasında bir yıldan uzun bir süre Anadolu’da tek önemli vurucu güç olan Kuvayı Seyyare (seyyar ordu) yi kurdu ve yönetti. Tüm ege bölgesinin kontrolunu sağlayan tek silahlı, atlı ve eğitimli süvari birliğiydi.
TBMM daha Ankara da çalışmaya başlamadan önce, Salihli cephesinde Yunan ilerlemesinin durdurulması ve iç ayaklanmaların bastırılmasında fevkalede önemli hizmetleri vardır. Hatta hiç abartmadan şunu söyleyebiliriz ki, eğer Ethem Bey ve onun kuvvetleri olmasa idi, Ulusal Kurtuluş mücadelesi başlamadan ortadan kaldırılabilirdi.
Yukarıdaki resimdende anlaşılaçağı gibi Ethem assubay milli mücadele yıllarında uzunca bir süre adamlarıyla birlikte Atatürk’ün yakın korumalığını yapmıştır. Halk tarafından “ATANIN FEDAİSİ” olarak bilinirdi. Milli mücadelenin ilk yıllarında düzenli bir ordunun olmayışını fırsat bilenlerin çıkarmış olduğu isyanları Ethem bey ve adamları bastırmışlardır. Özellikle Yozgat yöresinde Çapanoğullarının fırsattan istifade ederek çevrede müstakil bir beylik kurma düşüncesiyle başlatmış oldukları büyük isyanı Ankara’nın bastıramaması sonucu Ethem Beyden istenen yardım sonucu engellenmiş, çapanoğullarına Ankara valisinin yardım ettiğini öğrenmesiyle “valiyi meclisin önünde sallandıracağım” sözleri saptırılarak Atatürk’ü asacak şeklinde çevreye duyurulmuş, hatta Atatürk Ankara’dan kaçırılmıştır. Merkezi otoritenin Ethem Bey’den sıkıntı duyması kaçınılmazdı. Çünkü Anadolu da sadece bir milli direniş, sadece bir kuvayi milliye hareketi değil, bunun yanı sıra bir liderlik döğüşü de veriliyordu. İşte bu çerçevede Çerkes Ethem in büyümesi halk arasında muazzam bir kahraman olarak her girdiği yerde alkışlarla karşılanması, bazı kişileri tedirginliğe sevk etmiştir. İsmet İnönü’nün her zamanki tavrıyla Ethem Bey ve ağabeyleri aleyhinde bazı propagandalarda bulunduğunu da söyleyebiliriz….. “Ethem Bey’in Yozgat isyanlarını büyük bir maharet ve süratle bastırması da onu aynı yerde daha önce başarısız olmuş bazı kumandanların kıskançlık ve rekabet hislerine hedef haline getirdi.”
Ancak Milli Mücadele şekillenmeye başladığında bir gelişme oldu ve Mustafa Kemal’in yakın çevresinde değişiklik yaşandı. Lider yola birlikte çıktığı kişilerden ayrıldı, mücadeleye sonradan hatta bir bakıma fazlaca inanmadan katılan ‘emir/kumanda adamları‘ ön plana geçti. Bu değişimin Mustafa Kemal’in arzusu olmaktan çok ‘yeni gelenlerin manevrası‘ olduğu yolunda işaretler vardır.
Düzenli ordu kurulduktan sonra Batı Cephesi Komutanı olan İsmet İnönü Ethem Bey’ in kendi komutasına katılmasını ister. Ankara’daki gelişmelerden haberi olan Ethem Bey bunu kabul etmez. Zira kendisini hiç sevmeyen İsmet İnönü tarafından cezalandırılacağını bilmektedir. İşte bu çerceve içinde Ethem Bey arkadaşları ile, Yunan ordusu ve Türk Ordusu arasında kalır orada o önemli kavşakta, bir ikilem içindedir. Ne yapacaktır? Bu Yiğit Adam saflarında döğüştüğü Anadolu insanıyla kılıç kılıça gelmekten çekinerek, Yunanlılarla görüşerek sadece bir çıkış noktası istemiştir. Anadoludaki mücadeleyi akamete uğratmamak ve bir savaşa dönüştürmemek için yurtdışına gitmek için bir geçit noktası istemiştir. Hatta arkadaşlarına döner derki; “Siz silahlarınızı bırakıp Kuvayi Milliyeye döneceksiniz, onlarla birlikte savaşacaksınız“. Bu nedenle Milli Mücadelenin en kahraman komutanı içi kan ağlayarak tek başına çok sevdiği vatanını terk etmek zorunda kalmış, İzmir üzerinden Atina’ya oradanda Berlin’e gitmiştir. Daha sonra birsüre Kahire’de yaşadıktan sonra ömrünün son yıllarını Ürdün ve Lübnan’da geçirmiş, 1948 yılında Lübnan’da vefat etmiştir. Cennet Mekanı Olsun, Nur içersinde yatsın.
Ankara İstiklal Mahkemesi’nin, ağabeyleri ve yakın adamlarıyla birlikte, Ethem Bey’in de gıyabında verdiği 9 Mayıs 1921 tarihli ve 573 sayılı karar ile “Müsellahan takibi hükümet cürmünü irtikap ederek“, düşman tarafına firarından dolayı idama mahkum edilmiştir. ETHEM BEY “Çok hatalarım olmuştur, ama asla vatan haini olmadım” demiştir. “Beni ihanetle itham edenlere soruyorum: Ben ne zaman, hangi tarihte ve mevzide esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür? Bir tek kardeş kanı dökmüşümdür?” Ethem Bey, elinin altında hayli maddi kaynak olmasına rağmen Yunanlılara teslim olma kararını verdiğinde cebindeki üç-beş kuruş dışında yanına bir şey almadı. Nitekim Atina’ya götürülüp tedavisine Almanya’da devam edilmesi kararı üzerine oradan ayrıldığında günlerce pekmeze ekmek banarak karnını doyurmaya çalıştığını da biliyoruz.
İnsanlara “hain” demek kolay! Kaldi ki kendini müdafa etme hakkından mahrumsun. “Kahraman” demekte kolay! Çünkü kimse kendisine “kahraman” denilmesini tekzip etmez. Bizim milli mücadelemiz, kronolojisi sıhhatle yazılmamış olan bir buhran dönemidir. Ethem yanına kimseyi almadan gitmiştir ve yanındakiler “gelelim” diye dayatmışlardır. “Dövüşelim” demişlerdir. İkisini de red etmiştir. Bir kulübesi bile olmayan bir nehir kıyısında kalbi duran bir adamın, layık olmadığı halde hain damgasıyla damgalanması vicdanları rahatsız etmektedir. Ethem Bey, çok büyük bir vatanseverdi. Kurtuluş savaşının ilk günlerini düşünün; bir tek kişiye ihtiyaç duyulduğu günlerde, bu adam Yunanlıları sahillere çakılı bırakıyor, Anadolu ya bırakmıyordu. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında Ethem Bey’in payını kimse inkâr edemez. Öyleyse bir borcu yerine getirmeli; tarihimizle barışmak adına bu kahramanın itibarını iade etmeliyiz.
Tıpkı Enver Paşa’nın mezarının İstanbul’a nakledilmesi gibi, Ethem Bey’den kalanlar da Amman’dan Türkiye’ye getirilmeli ve Bandırma’da bir anıt mezara defnedilmelidir. Bu eski yaranın sarılması da, Ethem Bey’in şahsında Millî Mücadele’nin ateşten günlerinde “son vatan”ı savunanlara, sonrasında yolları ayrı düşmüş olsa da itibarlarının iade edilmesiyle mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, iki yıldır Ethem Beyle ilgili pek çok doküman inceledim. Aslında yazılacak çok mevzu var.Ben özetlemeye çalıştım. Mesleğimizin 80 yıl önceki değer yargılarını vurgulamak istedim. Daha detaylı bilgi isteyenler “uzunyayla.com ” adresinden yararlanabilirler.
Not: Merak edenler için, Çerkez değilim. Ethem Bey gibi milli bir kahramanın soyundan olmaktan gurur duyardım.